31 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir kuzu edasiyla...

En kotu ruh halimi yazmaliyim bloguma. Rahatlamaliyim. Burasi benim aglama duvarim!

Hayir! No! Ne! Nein! Non!

Bundan sonra degil. Ben bu sekilde dusunmuyordum kasitli olarak; ama farkettim ki cogu zaman bu sekilde yazilar yaziyorum ve bu beni surekli ayni modda tutmaktan baska hicbir ise yaramiyor...


Farkettigim birkac sey arasinda su da var: Ben insanlara her zaman durust oldum. Duymak istedikleri yerine, onlara olmasi gerekenleri ya da olan seyleri soyledim, arkadas edasiyla. Yanilmisim. Ben kaybettim hep! Bir yandan cok mutluyum boyle bir kisiligim oldugundan dolayi. Diger bir yandan da acaba diyorum ben de diger insanlar gibi olsam biraz, en azindan, az biraz... Hani daha uyum saglarim cogu seye ve ben de mutlu olabilirim bu sekilde. Daha fazla haz alabilirim hayattan... Aslinda insanlari mutlu etmeye calisiyorum bir sekilde. Guldurmeye calisiyorum cevremi cogu zaman ki hep birlikte gulelim, hayatimiz gulumsemelerimizle gecsin, daha iyi olur diye. Yetmiyor demek ki insanlara. Bazen onlara duymak istediklerini soylemek lazim demek ki. Bana cogu insan o sekilde yaklasiyor genelde. Ben her dediklerinin gerceklik payini bilsem de, yine de mutlu oluyorum. Bazen cok samimi gelmese de, yine de olsun diyorum. Ben de bundan sonra bu sekilde davranmaya calisacagim cevremdekilere karsi. Bana ikiyuzluluk gibi gelse de, yine de denemeyi dusunuyorum bu sekilde bir davranis seklini.

Bundan sonra mutlu olmak icin caba harcamayi dusunuyorum. Sadece beklemek yerine, ustune gitmeyi dusunuyorum her seyin. Mutsuz olunca da direkt aglamak istiyorum. Aglayayim ve olay orada bitsin. Daha fazla uzulmeyeyim. Bir sekilde cikartayim o uzgunluk sorununu. Ya da aglamayi abarttim, soyle diyebilirim, umursamamaya calisacagim.

Tamam cok sevmis olabilirim, ustunden cok zaman gecmis olsa da, bazi insanlari unutmus olsam da, anilarim beynimi yiyor olsa da, normal hayatima donebilirim. Kendimle daha da cok barisik olup, her seyi son zerresine kadar kullanabilirim, iyi anlamda.

Bu guzel positif yuklenmeden sonra, uzunca bir zamandir, Youtube'da takip ettigim Amerikali birinin tiplemelerinden, hayata attigi kucuk taslardan olusan vidyolari paylasmaya baslayabilirim.

O bir Shane Dawson! California'da bulunan bu 21 yaslarindaki genc cocuk, kameranin onune gecip, sizi bir anligina bu dunyadan, daha komik bir dunyaya goturebilir! Tabi yeterli seviyede Ingilizce'niz ve espiri anlayisiniz varsa... Ben kendisine bayiliyorum ve Youtube'a beni yapistiran tek kisiliktir kendisi! Buyrun son vidyosu:

30 Mayıs 2010 Pazar

Eurovision 2010 ve ben...

Damn! I feel like "boy! you shoud have done something better, more useful today"! Ya da soyle diyeyim, koca bir gun gereksiz gecmekle beraber, Eurovision'u izleyecegim diye, 3-4 hatta 5 saatimi bilgisayarda salak bir sitenin, kalitesiz vidyo akisina bakarak gecirdim. Ve 19. olan Izlanda'mla uzulurken, 7. olan Ermenistan'in ve 14. olan Israil'in sacma salak puanlarina gulerken, 2. olan ulkeme sevindim...

Ilginc bir Eurovision idi aslinda. Ben ilk 5'de oluruz diyordum. Ama 2. olmayi beklemiyordum. Iyi oldu. Almanya icin, Merkel'in parasina Avrupa'nin ihtiyaci var diye oy topladigi, gibi yorumlari okudugum icin, uzulmuyorum tabiki de. Inaniyorum bu teoriye cunku. Sonuc olarak biz 2. olduk, onlar birinci...

Su siralar kafam nerede bilmiyorum. Neyi dusundugumu bilmiyorum. Ne yaptigimi bilmiyorum. Her zamanki gibiyim biraz. Ama bu aralar farkliyim. Neyi dusunmeliyim, ne yapmaliyim, nerede olmaliyim? Bir deniz fenerine ihtiyacim var benim uzunca bir zamandan beridir...



Boyle bir sey mi aradigim? Hayir ya-hu! Insan olani lazim bana bunun... Bulamam biliyorum. Bulsam da begenmez miyim yoksa? Eskisi gibi degilim ki ben... En ufak bir yardima bile kocaman bir gulumseme verebilirim.






Boyle bir gulumseme vermem; ama sanmiyorum yani. Beni bu kadar piskin hale getirebilecek biri var midir ki bu dunyada? Sanmiyorum pek, ama belli de olmaz.






Her sey cok garip geciyor uzunca bir zamandir. Duzeltemedim hicbir seyi ben. Cok yoruldum. Kendimi boyle Ajda Pekkan'la duet yapan Sezen Aksu gibi hissediyorum. Iyiyiz; ama kotu gibiyiz bir yandan da... Ogk! Daha da garip hissettim resme bakinca...




Ucak biletimi almam lazim. Yaz okulunu ayarlamam lazim. Ayni anda buradaki derslerimi gecmem lazim! Bana yardim et Allah'im! :(

27 Mayıs 2010 Perşembe

Hera Björk - Je Ne Sais Quoi (Eurovision 2010 - Iceland)

Sertab Erener'in birincilik getirmesiyle, populerligi tam anlamiyla %200'e firlamis, Avrupa ulkeleri arasinda, amaci kultur tanitimi olarak benimsenen, soz ve muzik yarismasi, Eurovision Song Contest'in bu seneki isimleri arasinda benim dikkatimi en cok Izlanda'dan katilan Hera Bjork isimli bayan sanatcinin Je Ne Sais Quoi isimli sarkisi oldu. Fransizca olan sarki ismine aldanmayin, sarki tamamiyle Ingilizce'dir. Su siralar Paris'in etkisi olacak hala, Fransizca'ya yogun bir ilgiyle yaklasmaktayim. O yuzden sarki normalden de fazla dikkatimi cekti. Ve ben gayet birincilige yakistigini dusunuyorum bu sarkinin. Bu arada sarkinin adi: I don't know what, olarak Ingilizce'ye cevriliyor. Ama ozel bir anlaminin oldugunu dusunuyorum ben Fransizca olarak. O yuzden hic Turkce'ye cevirmeye kiyamiyorum, dermisim. Simdi Hera Bjork'u taniyalim:

 Kendisi 29 Mart 1972 dogumlu ve su anki yasi 38. Daha yasli gosteriyor sanki? Neyse. Temsil ettigi ulke olan, Izlanda'dandir tombul ve yasindan fazla gosteren sanatcimiz. Yarisma icin hazirladigi sarkiya cektigi klibi izleyince, kendisini cok sempatik buldum. Hatta klipte "sen misin dikkatimi cekmeyen, al sana" der gibi bir ifade hissettim. Ama cok duygusal bir sekilde tabiki... O yuzden de yine etkilendim klipten, kendimce... Oyumu bu sanatciya vermeyi isterdim; ama final gecesi eger bir aksilik cikmaz da takipte kalabilirsem, Turkiye' icin kullanmayi dusunuyorum. Eh malum, Turkiye'deyken oy vermek imkansiz oluyor kismen. O yuzden yurt disindayken ulkemi destekleme hissiyatina burunuyorum. Sanatcimiz pop agirlikli sarkilar soyluyor kariyer hayatinda. Eminim guzel bir noktaya gelecektir yarisma sonucunda, umariz. Izlanda'ya sevgiler diyor sarkinin o bahsettigim klibiyle sizleri basbasa birakiyorum...


dipnot: Su Erasmus sinavlari olmasaydi, su anda Norvec'de yarismayi izliyor olurdum! Baska bir sefere nasip olur insallah diyelim...

25 Mayıs 2010 Salı

Sayfami ziyaret edenler - Diger mevzular

         Bugunlerdeki ruh halime deginmeden soyle bir sey var dikkatimi ceken: Blog sayfamda "Nerelerden gelmissiniz!" diye bir bolum var ve ben orada insanlarin sayfama nasil ve nereden ulastigini gorebiliyorum. Haliyle bazen oyle insanlar ulasiyor ki sayfama, cok ilginc. Biri arama sayfasinda "bence insan dengeli olmalı" diye aratip benim sayfama ulasmis. Kimsin sen? Aklini mi kaybettin? Boyle bir aramayi nasil bir insan yapar? Ve ulastigi sayfa, yani blogum, nasil yardimci olabilir sana? Boyle diyorum; cunku internetteki "insan nasil dengeli olur" sorusunun en son yaniti benim blogumda bulunmaktadir sanirim. Ben basta dengesizim ki yazilarim, benden birer yansima, daha dengesizdir. Yuzumde soyle bir gulumseme birakti bu durum. Tesekkur ediyorum sayfami bu sekilde ziyaret edenlere! Yine gelin, ozletmeyin kendinizi...

           Su siralar kafam feci derecede karisik. Bu son gezimle birlikte, hayalimi gerceklestirmenin verdigi mutlulugu yasiyorum bir yandan, diger yandan derslerim, bir yandan da kalbimle beynimi cozmeye calisiyorum. Birak gitsin hepsini dedim zamaninda, gordum sonuclarini... Simdi ayagimi yere basmanin zamani diye dusunuyorum. Insanlara eskisinden daha az guveniyorum. Fazla konusmuyorum. Yalniz gezmeyi, tek basima kahvemi alip, parka gidip oturmayi, resim cekmeyi, muzik dinlemeyi, insanlari incelemeyi ve benzeri bir cok seyi yapmayi cok seviyorum su siralar. Hani kafami rahatlatmaya calisiyorum kendimce. Daha once denemedigim seyler bunlar, en azindan hepsini ayni anda denememistim. Iyi hissediyorum yapinca...

Sistemden nefret ediyorum. Turkiye'deki sistemden ayrica nefret ediyorum ki Avrupa ve Amerika felan hava kalir yaninda. Dunyadan nefret ediyorum aslinda ben. Cok geldi bana 2 yilda insanlar. Yasamaktan bezdirdi, ikiyuzlu, yalanci, sorumsuz, seviyesiz, salak sacma davranislari... Bos insanlarla dolu cevrem. Ne yazik ki ben cekiyorum galiba hepsini kendime. Cok mu cabuk deger veriyorum herkese nedir? Univesiteye gelmeden once derdim ki universitede degisir durum; ama yok! Zaten siyrilmaya calistigim insanlar universiteleri dolduruyor. Mantikli insan gruplari kuramadim zamaninda, cekingenligim yuzunden. Simdi ise cezasini cekiyorum bir nebze bu durumumun, sanki isteyerek yapmisim gibi... En azindan benim universitemde oyle fazla mevcut grup yok, etraftaki degisimleri farkedebilen. Sadece kurulu duzeni kendi iclerinde yorumlayan kimseler ya da yorumlamayi israrla reddeden kimseler mevcut... Okudugum universite ve sehirden kopali cok oldu ki geriye donme niyetim de yok.

Tek istedigim artik huzur. Bir damla olur, kovayla basimdan asagi olur... hic farketmez. Nasil geldigi de onemli degil. Gelsin; ama hic gitmesin. Lutfen.

Dipnot: Resimlerimi yuklemek icin bir resim blogu olusturmaya karar verdim. Mevcut yogunlugumdan siyrilinca bu is uzerine yogunlasacagim.

Sevgiler.
Arif.

23 Mayıs 2010 Pazar

Paris* // Madrid // Barselona

* Gittim bu sehre... Dunyada, az da olsa, bulunmam gereken tek tuk birkac onemli noktada gezdim, kaldim, dolastim, havasini soludum, insanlarini izledim, mutlu oldum, hayal kurdum... ozetle yasadim. Paris aralarinda, hep gitmeyi istedigim, ayri bir yeri olan, guzel bir sehir olarak kalmisti benligimde. Asklarin sehri, pahaliligin sehri, ihtisamin sehri, guzelliklerin sehri... ve daha bir cok sifatla tanimliyor kendini benim icimde. Bu sekildeyken gidip gorup, hakli oldugumu hissederek yasamak kadar guzeli yok. Paris hep orada; ama ben neredeyim ki ona gideyim?.. Erasmus vs. zimbirtilarini firsat bilip, onceki blogumda da bahsettigim uzere, hayalini kurdugum bu sehre gittim. 3 gun 2 gece kaldim. Gormem gereken yerleri, sokak ve caddeleri gordum. Insanlarini anlamaya calistim. Ve tamamiyle hayran kaldim. Keske orada yasayabilseydim dedim. Cok ozel bir yer hala daha icimde. Ve Fransizlar oyle herkesin bahsettigi turden insanlar degil. Gayet yardimsever ve "Ingilizce" bilen insanlar. Her ulkedeki insanlar kadar iste... Ozetle Paris'e asik oldum.

6 gun gecirdim toplam gezimde bu sefer. 3 bayan ve 2 erkek Turk olarak gezdik, eglendik, tartistik... yani seyahate ciktik. Sonuc olarak mutlu olduk her seyden. Herkes kendine gore bir hayranlikla yorumladi gezip gordugu yerleri; ama ben hayalimdeki yere odaklanmistim tamamiyle.

Madrid ve Barselona, aslinda sanirim neredeyse butun Ispanya, bana Turklerle ilgili seyleri hatirlatti. Cok yakin hissettim birden onlari kendime; ama Avrupa Birligi kavramini sorgulamama neden oldu bu 2 sehir benim icimde... Turkiye'nin, bir kez daha, Avrupa Birligi icinde olmasi gerektigini hissettim. Madrid baskent havasini korur gibiydi; ama bizim Ankara gibi degil tabiki. Barselona ise, deniz kenarinde olmasi nedeniyle ve bircok guzel mekani barindirmasi nedeniyle ayri bir guzellige sahip bana gore. Ispanya da guzeldi. Begendim ben.

Gezerken ne kadar sehri anlamaya ve kavramaya calissam da icimde bir yerlerde hayal kuran Arif, moduma devam ettim her bir adimimda. Amerika'dan sonra her gittigim sokakta, kafede ya da herhangi bir yerde, karsima cikabilecek X kisisini arar oldu gozlerim. O kadar inanmisimki artik ancak bu sekilde bulabilecegime, her seyi pembe gorur oldum sanki(!)..

Simdi yine Vilnius'a donmus, odasinda bloguna birkac not dusen, yorgun, yapmasi gerekenleri dusunmeye calisan bir Arif var.Yarin farkli bir gun olacak, buna inaniyorum. Daha iyi, daha positif, daha guzel, daha verimli bir gun olarak. Ve yarindan sonraki her gun, bir onceki gune nazaran daha guzel gececek... Oyle hissediyorum su anda, her ne kadar sol ayagimin agrisini fazlaca hissediyor olsamda...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Nerelerdesin...

Bunaliyorum iyice. Sanki fazladan edindigim yukler, artik, omuzlarimdan kayip dusuyor ve ben dustugunu gordugum halde tekrar omuzlarima koymaya calisiyorum. Her koymaya calistigimda, o yukler, parcalara ayriliyor sanki... Koymaya calisirken, duzenli olmasi icin, o parcalari tekrar birlestirmeye calisiyorum ustelik, sanki yukleri tasimaktan zevk alirmiscasina...

Neredeyse dokuz ayi doldurdum oyle ya da boyle. Ben yirmi bir yasimdayim. Hayatimda unutmadigim, mantikli ya da mantiksiz bircok sey yasadim; ama bu dokuz ayda oldugu gibi, hic bir zaman diliminde surekli geriye donup bakmadim ya da geride biraktigim her bir dakika icin, cok onemli bir seyi kaybetme hissindeymiscesine, uzulmedim. Demek istedigim, dakikalar, saniyeler hatta, beni bunaltmaya basladi. Hayattan o alamadigim mutlulugu, alma umudumu yitirtiyor bana.

Hic bir caba gosteremiyorum, geriye donup baktiklarim icin. Sanki ellerim kollarim kelepcelenmis. Ya da bilmiyorum sebebini. Cekip gitmis ruhum bedenimi...

Birilerine anlatmaya gelmiyor bu durumu mesela. Dunya sanirim eskisinden daha yogun. Insanlar daha karmasik dusuncelere sahip artik. Iki dakika oturup dertlesebilen kimseler kalmamis dunyada. Ya da dinlemesini bilen. Vardir belki de bilemem. Benim yok, olmadi, olamazda sanirim...

Anlatmayin derdinizi kimseye. Ne gerek var? Kalmadi oyle derdini kendi derdi gibi alip saklayan, cozmeye calisan hic kimse. Insanlar sadece sizi tuketene kadar "dost", insanlar sadece siz onlari mutlu edene kadar "sevgili"... Ben ki yazabiliyorsam bu satirlari. Vardir elbet bir bildigim, bir "hissetmisligim"...

Cok kolay guven verebiliyorum karsimdakine. Seviyorsam o kisiyi, dost ya da arkadas olarak, anliyor karsimdaki direkt; cunku saklayamiyorum ben hissettiklerimi yuzumde ya da dilimde... Neden ben gibi biri de cikmaz ki karsima? Herkes guzel seyler diyor birbirlerine, ben de duyuyorum epeyce, sagolsunlar, mutlu ediyor insani bu tip seyler. Ne yazik ki soyleyenlerin cogu, soylemeyi becerebildikleri kadar, sahteliklerini gizleyemiyorlar olacaklar ki, bu genc beyni kandiramiyorlar uzun sure. Anliyorum ne kadar samimi olduklarini. Sonra uzuluyorum tabi... Arif iste. Ertesi gun unutur. Icine atar, sesini cikarmaz, unutur belki. Bir gun gelir kirilir. Kimse anlamaz. Oysaki birikmistir icinde. Nerden bilsin, dagin neden diger daga kustugunu?.. Haberi yok.

Icim sıkıldı yine. Yine actim bu sayfayi. Yine yazdim kendi kendime ne hissediyorsam. Rahatladim mi? Eh iste, en azindan gereksizce, bos bir insana anlatmaktan bin kat daha degerli su iki kelimem...

Kendime not: Ayin 17si, Pazartesi gunu, yola cikiyorum yine, insallah. Hayalimdeki sehre gidiyorum. Ne ara hayallerime girdi bilmiyorum; ama oyle bir hedef koydum sanki kendime. Hayalim iste. Paris...

Madrid ve Barselona sehirleri var onumuzdeki hafta gezecegim sehirler arasinda. Iki ulke, iki baskent, toplamda uc sehir... Bu sefer tum masrafi minumum sekle getirmeye calistim. Blogumu hep takip eden ve bana harclik veren o guzel insan sayesindedir bu gezmelerim. Allah sonsuz kez razi olsun senden. Sana ve ailene binbir mutluluk katsin. Benimle kal hep. Sen unutmayacaklarimin listesindesin.

<<-->> Bu haftayla birlikte bir sureligine gitmek istiyorum buralardan. Kendimden kacabildigim kadar uzaga kacmak istiyorum. Biliyorum imkansiz. Bilmiyorum kimse de anlamayacak bu halimi. Olsun. Olsun...

11 Mayıs 2010 Salı

Ah yeter!

Soyle bir ozet geceyim mevcut degisikliklerle ilgili olarak:

* Eski blog adresim olan, http://rfcht.blogspot.com; artik yerini http://www.arifcihat.com adresine birakmistir. Hayirli olsun bana ve tum blog alemine.

* Boyle cok degerli (!) yazilarimi daha rahat paylasasiniz diye "Paylas cogalsin!" bolumu koydum sayfamin sag ust koselerine dogru bir yere.

* "Nerelerden gelmissiniz!" diye bir bolum de koydum ki bloguma ulasan sahsin nereden tesrif ettigini gorebileyim diye. Ve diger gormek isteyenler icin de tabiki. Ohom.


       Bazen boyle yoruldugunuzu hissedersiniz ya hani, boyle bir nefes almaya calisirsiniz. Sebebini sadece kotu durumlar icin dusunmeyin; iyi durumlar icin de gecerli olabiliyor bu durum. Hani icinizden 'yeter!' diye bir ses yukselir; ama o kadar havasiz kalmissinizdir ya da gercek anlamiyla, sessizce icinize atmissinizdir ki her seyi, parmaginizi bile kimildatmak istemezsiniz; cunku yorgun hissedersiniz kendinizi. Alacaklarinizi almissinizdir; mutlu durumlar icin. Ya da vereceklerinizi tuketmissinizdir, kotu durumlar icin. Mutluysaniz yuzunuzde aptal bir gulumseme; uzgunseniz ise sanki beton haline gelmis gibi olur yuzunuz. Bir de bunlari ayni anda yasadiginizi ve etkilerini ayni anda hissettiginizi farzedin, eger yasamadiysaniz. Ben su anda ayni bu ruh hali icindeyim...

Adimimi yurtdisina dogru atmamaliydim. O gun, o arkadasimi dinlememeliydim, Amerika'ya gitme konusunda. Hatta o ders, hocami o kadar ciddiye almamaliydim Erasmus konusunda. Fazla geldiler bana. Hala daha fazla geliyorlar. Bazen haddinden fazla kullaniyorum enerjimi hayata dogru. Aslinda benim guzelce evimde oturup; derslerime calisip; benligimi iste %30 civarinda kullanan bir insan olmam gerekiyordu. Daha mutlu olan, daha cok kitap okuyan, daha dinine duskun, haberleri takip eden, orada burada siyaset ve futbol konusan biri olmaliydim... Tamam, bu sonuncusu cok ucuk oldu, geri aliyorum.

Ne kaybederdim %30 kapasitede calisan bir Arif olsam acaba?.. En azindan dengesiz olmazdim. Yani su anki gibi %80 calisan, bazen %20'lere dusen bir Arif olmaktansa, sanirim surekli %30'da calisan bir Arif olmak daha mantikli olurdu. Hem kendi acimdan hem de cevrem acisindan. Bu Amerika ve Erasmus benim %80'lik zamanlarima denk geldiler hep. Eh surekli %80 kapasitede calisan bir insan olmak zor. En azindan benim gibi biri icin... Uzunca bir sure %80 yasayip; %30 olup; daha sonra tekrar %80'e cikmak; insanin once 5 metre ustunden betona, daha sonra da su uzerine 1km yukardan dusmek gibi bir etki yaratiyor. Hele bir de yasiniz boyle 20'lerde ise...

Tekrar %30'lara dusucegiz de bakalim nasil bir dusus olacak bu seferki. Eminim atomlarima ayrilirim bu sefer. Ama! Simdiden hazirliklarimi yapiyorum! Etkileri azaltip; hatta tem tersine donusturmek icin guzel planlarim var. Ya da kendimi kandiriyorum yine, bosver.


        Yukarida bahsettiklerim cevremde meydana gelen ve bana uzunca bir suredir etki eden dis etkenlerdir. Icimde hala kara delikler bulunmakta.Bir Allah'in kulu da karsima cikmaz ki kara delikleri yok etmek icin! UFO'lar saldi icimde dort bir yanimi.... Saka bir yana, yeter. Cidden yeter! Hayatimdaki bos insanlardan da, bos laflardan da, bos hislerden de her bir gereksiz ve beni uzen, sinir eden seyden de bikmis durumdayim. Yeter!
Hepiniz icin:

F*CK YOU!

Oh! Rahatladim. Neyse. Durum boyle. Bogazima kadar dolmus durumdayim. Yani ben tinlamasam baskasi tinlar, ben tinlasam baskasi tinlamaz. Oyle geciyor hayat su 1 yildir. Ben de tinlak bir sey oldum iyice. Ipin ucunu da kacirdim. Yani o sekildeyim.

"ah oldum bittim, vah vah, kacirdim her seyi" Seni lanet! Bu cumleyi kurmuyorum iste! Kurmam da zaten artik!

Vardir elbet bir kiymet bilen. Aramiyorum artik. Bul beni!

8 Mayıs 2010 Cumartesi

2020 yilina bir not...

Hani diyorum bazen, boyle sabah kalktigimizda dua etsek, gece yatarken de dua etsek.
Sukran dolu olsak, bize iyi ve kotu her seyi sunan yaratana karsi.
Gostersek icimizdeki, belki biraz belki cok olan, sevgimizi, insanlara.
Farketsek cevremizdeki kucuk seylerin ne kadar buyuk ve degerli olduklarini aslinda.
Sevsek kendimizi...
Mutlu olsak yasadigimiz her andan.
Uzulsek bazen; ama dunya basimiza yikilmis gibi davranmasak.
Sabretsek... Ah keske sabredebilsek! Bilsek sabredince neler elde edebilecegimizi...
Kirmasak etrafimizdaki insanlari.
Yalan soylesek keske az biraz; ama oyle sonu kotuye gidenlerden olmasa keske yalanlarimiz.
Guldursek cevremizdekileri. Bir masum gulumsemeye, dunyalari kazanmisiz gibi sevinsek keske.
Asik olsak. Asik olabilsek. Ne olurdu kara sevdalari yasasak, yasatsak...
Gunesin batisini izleyebilsek keske yaz aylarinda.
Hani diyorum bazen, insan olabilsek, diger canlilardan farkimizi belli edebilsek.
Agzimizda gereksiz sozcukler yerine, guzellige dair fisiltilar olsa keske.
Keske bakislarimiz insanlari utandirsa, korkutmak yerine.
Aglayabilsek keske. Sebepsiz yere aglayabilsek. Mutluluk olsa nedenimiz...
Paylasabilsek elimizdekileri tum dunyayla, ilerisini gerisini dusunmeden.

Yapabilir miyiz sence birbirimizin elini tutsak?
Mutlu olmak yerine huzurlu olabilmeyi basarabilir miyiz?..

Arif.
Yil: 2010

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Green Card - RezilVezir Kart?

Yok kazanmadim. Yani henuz zarf felan almadim... Internet sonuclanmasina da daha var. Sadece su siralar zarflarin dagilmaya baslanmasi gerektigini soyleyenlerin bulundugu bir forumu takip ediyorum ve etkilendigimi bloguma not dusmek istedim...

Amerika'dan dondugumdeki en buyuk hayalim ve neredeyse tek umudumdu, Green Card. Bir hevesle olmasi gerektigi hale getirmeye calisiyordum, form icin olmasi gereken resmimi. Dikkatli ve duzenli bir sekilde formu doldurup; bir tiklamamla hayatimi degisterebilecegimi dusunuyordum. Simdi nasil hissediyorsun diye sorabilirsin bana blog... O heyecanim yok artik; ama boyle muhabbeti acildiginda, bu green card olayinin, kendime diyorum ki: "Eger cikarsa bana, o an iki sey dusunurum sanirim, ya buradan her seyimi toplar giderim ya da hic umursamam, almaya calisirim belki..."

Green Card konusunda ne kadar istekli oldugum konusunda, Amerika'daki son gunumde yazdigim su yazimi okuyarak bir yargiya sahip olabilirsiniz, merak edenler icin:

Amerika'da Son Gun!

Simdi sakinim. Bahsettigim, adeta Green Card icin olusturulmus, forumda bir cok insan aciklanmasina son 1-2 ay kalmasinin heyecanini ve abartisini yasiyor. Uzucu aslinda bu biraz; ama yine de onlari anlayabiliyorum; cunku ben de boyle hissediyordum, umutlarim bitmeden once. Simdi icimde hala ufak kipirtilar var. Acaba diyorum, acaba kazanir miyim? Acaba Turkiye'ye gonderilen 3000'e yakin zarftan biri bana da gelir mi? Acaba kazanirsam eger bu ise yetecek kadar imkan ve inanc saglayabilir miyim kendimde? Ve acaba cikmazsa, cok uzulur muyum?..

Simdi bunlari dusunmuyorum pek. Ciksa da olur; cikmasa da... O heyecanli eski ben yokum be blog! Sanki gerceklerin tuzunu basmisim yaralarima, gozum hayallerimin 'h'sini bile goremez olmus. Ama farkindayim ki icimde hala su soru var: Ya cikarsa?

2 Mayıs 2010 Pazar

Degisiyorum az bucuk sanirim ^^

"Hissediyorum yavastan gercek halime donmeye basladigimi."

Her seyden once, bu 8 aylik kendimi yeme surecine girmeden once yaptigim seyleri boyle hafiften daha dogal hala getirmeye calistim. Mesela, blogumundaki tanitim bolumu yazisini degistirdim. Gecen gunlerde de Blogspot'un, blogunu Ingilizce olarak kullanan blogculara sundugu, simdilik sanirim, yeni tema ya da dizayn, bilmiyorum yeni ismi nedir, gorunus ile ilgili degisikliklerine ortak oldum ve sayfamin yapisini degistirdim. Boyle daha cok yazmami saglayan hale getirdim blogumu. Su siralar twitter, facebook ve turevi seylerden de elimi ayagimi yavastan cekiyor gibiyim. Yazmayi seviyorum, kendi halimi anlatmayi, ne hissettigimi bir yerlere not almayi seviyorum. Hele ki bunlari daha sonra donup okudugumda daha da cok hosuma gidiyor. Mutlu oluyorum bu isi yaparken ozetle!

Haftasonunu Litvanyali bir arkadasimla gecirdim. Bana lazanya yapti. Allah'im nasil bir yemektir bu? Orada burada yedigimiz lazanya isimli hamur seyleri bence kesinlikle lazanya degil! Ve tavukla daha da guzel oluyormus bu is! Ben Italya'dayken lazanya yemek kismet olmadi. Zaten pizza yeteri kadar olayi kapatti bende, Italya olarak.

Ne diyordum, evet, bugun kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum, Allah bozmasin! Yani boyle yenileniyorum, mutlu oluyorum, tekrar eskiden oldugu gibi program yapip, onlara uymaya calisiyorum. Uyamadigimda yuzumde "tuh, ah vah" hali yerine, aptal bir siritis oluyor. Iyiyim ya. Eskisinden daha iyiyim. Daha boyle bir guclu, daha umut dolu. Daha istekli... Sanirim bu halime sebep olan sey gecenlerde yasadiklarim. Bunlarin biri, gelecegimle ilgili ufak tefek seyleri dusunmus olmam. Daha acik bir gelecek gordum sanki ya da yapabileceklerime soyle bir goz gezdirdim... Cok zor degil ya. Ustelik icimde yurt disiyla ilgili, Amerika'dan dondugumdeki gibi hisler yok artik. Var; ama o kadar istikrarli bir sekilde kendilerini belli etmiyorlar yerlerinde.

Degisimi seviyorum. Bana keske dedirtmeyen, "oh ya iyiki olmus" degisimlerime bayiliyorum hatta. Hep boyle degisimleri gorurum hayatimda umarim.

Derslerim de diger bir yandan sikistiriyor beni... Nasil iplerini tutup; kontrolu ele alacagimi bilmiyorum derslerim konusunda ya, hadi bakalim. Buradaki hocalar yardim etseler bana bari, Erasmus ogrencisi oldugum icin...

Ah bir de bugun hava hic de guzel degil! Genelde iyi havalarda mutlu olurum ben; ama bugunki huzurumu bu hava bile bozamadi. 2-3 saate yatarim zaten. O zamana kadar huzurlu kalayim. Ozledim bu halimi ben. Hem de cok...