24 Haziran 2011 Cuma

Başlıyoruz, muyum? Biz? Ben!

Önce şu şarkıyı açalım hep birlikte: http://fizy.com/tr#s/1ajc43

Ah nasıl bir yorgunluk, nasıl bir koşuşturma, nasıl bir gece geçiriyorum günlerdir.

Şu plan yapacağım dediğim anı yakalayamadım halen. Belki yarın Cuma gününün, her ne kadar şimdi Cuma günü saatlerini yaşıyor olsam da, mübarek halinden esinlenip; oturup bir güzel planlarımı yazabilirim bir kağıda, ya da aklıma...

İnsanlarla mutlu-mesut muhabbetler etmek çok huzur veriyor bana. Hele bir de sürekli tartıştığınız insanlarla yapıyorsanız bunu. Güzel bir şey. Keşke hep böyle, dertsiz tasasız muhabbetler etsek diyorum. Tabii hep böyle giderse de olmaz. Sıkılırız değil mi? O zaman çoğunluğu neşeli olan muhabbetler edelim hep.

Böyle geçenlerde güzel romanlar almıstım kendime. Bir türlü elime alamadım yahu. Oradan oraya gittim 1 hafta içinde. Ve yarın Cuma! Ertesi gün de Isparta'ya dönüyorum. Annem bir keresinde yanlışlıkla İspanya'ya gidecek Arif de o yüzden işlerimiz var, demişti birine benden bahsederken. Çok gülmüştüm. Keşkeee, dedim içimden çok; ama keşke demekle kaldım...

Yarın Cuma ya, bakalım son Ankara düzeltmelerimi yapar öyle geçerim Isparta'ya diye düşünüyorum. Cumartesi de kuzenimle Kızılay'da takılırız biraz diye de düşünmedim değil. Aksiyon iyidir biraz Ankara'da. Sonra güzel yaz okulu. Artık her şey güzel olacak diye düşünüyorum, her anlamda. İnşallah yanılmam.

Sevgiler.

21 Haziran 2011 Salı

2011 Yazina Merhaba!

Merhaba? Pardon; ama hala yağmur yağmakta Ankara'nın belli bölgelerine. Dolu yağmakta hatta yer yer. Desem de aslında yaz bir anda sıcaklıklarını yükselten şehirlerde daha çok hissedilmekte. İstanbul, İzmir ve Antalya gibi...

Hava ile ilgili durumlarla giriş yapıp mezuniyetime konuyu nasıl bağlarım diye bir derdim olmadı hiç bugüne kadar. Şimdi de olmayacak.

Haziran, 16: Gayet güzel bir şekilde bitirme ödevinin savunmasını yaptık. Yaptım daha doğrusu. Su son senemde beni sinir eden en büyük şeydi adeta bitirme ödevi. Son dakikasına kadar benim hiç emeğim geçmemiş gibi davranılması beni deli etmekteydi. Son dakikasına kadar hem de. Hep sustum; ama sonuncusunda yeter dedim artık. Yine de bir Tübitak projesiyle bitirme ödevi konusunu kapatmış oldum.

Haziran, 17: Annem, babam ve küçük ablamın da Isparta'ya tören için gelmesiyle 4 senemin geçtiği Süleyman Demirel Üniversitesi'nden olan mezuniyetimi kutlamış olduk. Her ne kadar benim mezuniyetim için bir döneme daha ihtiyacım olsa da üniversitede, mezuniyetimi tamamen bitirirmişçesine kutladım. Bu konuyla ilgili üzüntümü paylaştığım insanlar bana, benim Work and Travel ve Erasmus programlarına katılarak ve en önemlisi o programları verimli bir şekilde geçirerek, bu noktaya geldiğimi söylediler hep. Ben de kendimi o şekilde kandırmaya karar verdim. Ve üzülmemeye çalışıyorum şu anda.

Haziran, 19: Ailemle birlikte Ankara'ya döndüm. Sağolsun arkadaşlarımdan biri benim yerime biniş ve kepimi okula teslim etti; bir diğeri de yaz okulu işlemlerimi halledebileceği konusunda yardım teklifinde bulundu. Onların sayesinde şu anda evimde, ailemin yanında, 3-5 günlük tatilimi geçirmekteyim. Bir ara İstanbul'a geçeceğim 1 günlüğüne, daha sonra da tekrar Isparta'ya yaz okuluna.

Bu yaz için güzel planlarım var. Çünkü aklımın bir köşesinde, unutmamaya çalışıyorum sürekli, hep "geçen bir saniyenin bile geri dönüşü yok, o yüzden en güzel şekilde yaşamalıyım" gibi bir düşünce var.

Şu yaşamakta olduğum tatili ise geleceğime dair planlar alarak geçirmeyi planlıyorum.

Ve döndüğümde başlayacağım salatalık diyeti, sürekli erteliyorum gerçi, top 5 listemde.

Son birkaç gündür mevcut huzuru ve sakinliği bulmaya çalışıyorum. O an sanırım not defterimi elime alıp, gerçeklestirmeyi düşündüğüm planlarımı yazmaya başlayacağım. Ve önemli hedefler koymayı düşünüyorum önüme. Birden farklı şekilde gerçekleşen senaryolar oluşturup; biri gerçekleşmeyince diğerine yönelebileceğim planları hedef alacağım.

Bu yeni sayfamda gereksiz diye tanımladığım hiçbir şeye yer vermeyi düşünmüyorum. Ne kadar başarabilirim tartışılır. Yine de hırs-azim ikilisinde bir denge kurarak her şeyi gerçekleştirebileceğimi düşünüyorum.

Özlediğim ve sahip olmayı istediğim 1-2 duygu var; ama...

13 Haziran 2011 Pazartesi

2011 Seçimleri

Hiç düşünmüyor insanlar, acaba benim neden bir siyasi düşüncem olmadığını. Neden olsun ki? Olmadığını söylediğim halde bile değer verdiğim birinden laf yiyebiliyorum, hakaret işebiliyorum. Kırılmıyorum, daha kötüsü, çok üzülüyorum. Ve sonuç konuşmamaya gidiyor.

Az önce telefonda gayet hakaret yedim. Kimden? Ona göre belki önemsizdim; ama benim için önemli olduğuna inandığım birinden yedim. Haketmedim oysaki. Ben ki tek zararı kendine olan, kendi halinde yaşayan biriyim. Ne kötülüğümü gördün de bana aptal bir seçimi, milliyetçilik duygularınla yoğurup, kendine sebep edinip hakaret ettin? Sorarım sana... Ama olmuyormuş, zaten başka mevzuları da vardı böyle davranılmasının. Demek ki birikti ve en ince yerden koptu.

En hassas yerden ilişkilerin kesilmesi daha iyi aslında. Çünkü bu ne kadar ciddiye alındığınızı, ne derece umursandığınızı gösterir. Sizin verdiğiniz değerler, aldığınızı karşılaştırmanızı sağlar. Demek ki böyle olması gerekiyormuş dersiniz, çekilirsiniz kenara. Değerinizi bilmeyenlerin etrafınızda bulunmasının verdiği yükü hafifletmiş olursunuz. Gerçekten değer vermeniz gerekenlere daha çok değer verirsiniz.

Çok üzgünüm şu anda; ama yapabileceğim bir şey kalmadı artık. İnsanlarla konuşmak istediğimi, aramdaki bağı koparmak istemediğimi bir çok yolla gösterdim ben. Ben de insanım ya, benim de bir gururum var, onurum var, en önemlisi kalbim var; ama olmuyormus, yetmiyormuş insanlara. Her sefer daha fazlasını istiyormuş insan farketmeden. Yine de, geçen günki durum için de demiştim, olsun... Olsun.

Ben istemiyorum siyasetten bahsetmeyi, istemiyorum ve tek nedeni içinde yaşadığım toplumun benim siyasi düşüncelerime göre bana davranacaklarını bilmemdir. Benim her partiden arkadaşım var. Hangi birinden vazgeçebilirim ki? Hiçbirinden. İstemem.

Şu andaki üzüntümü ne kadar anlatabiliyorum ondan bile şüpheliyim; ama anlamayacak insan, yine anlamaz, yine anlamaz...

10 Haziran 2011 Cuma

Tam 4 sene olmuş!

Ve... Süleyman Demirel Üniversitesi'nde tam 4 eğitim-öğretim yılını doldurmuş bulunmaktayım. Çoğu arkaşımın mezun olmasına seyirci kalarak, kendi bölümümde 1 dönem okulumu uzatmanın verdiği garip hüzüntü ile yeni ve daha kararlı planlar kurmaya başladım an itibariyle...

Isparta bana ne kattı? Süleyman Demirel Üniversitesi bana ne kattı? Son 4 yılda hayatın getirdikleri ve götürdükleri neler oldu? Bunlari özetlemek istiyorum ki kafamdaki bazı şeyleri yerlerine oturtup ona göre karar almak daha kolay olur diye düşünüyorum...

Isparta benim, birbirinden ilginç insanlarla tanışıp; "farklı insanlıkları" öğrenmemi sağladı. Bir şehrin nasıl olabileceğini gösterdi bir çok konuda, temizlik, düzen, gelir ve gider bakımından diğer şehirlerle kıyaslama durumu... Isparta'dan 1-2 konu dışında çok memnun kaldım.

Süleyman Demirel Üniversitesi bana harıka bir Erasmus deneyimi yaşattı her şeyden önce. Not sistemi ve hocalar hakkında konuşmam çok öznel olacağı için deyinmiyorum onlara. Bölümüm için bir çok şey demek istiyorum; ama sanmıyorum Google kaldırabilsin o kadar veriyi. Yine de Makine Mühendisliğini çok severek okudum diyemem. Hoş, hala daha okumaktayım. Tabii çok ilgilendiğim alanlar da mevcut bölümümde. Çünkü bölümüm o kadar farklı ve çok anadallarla ilgili ki, her öğrenci kendi için bir şeyler bulabilir bu bölümde. Mutluyum özetle bu konuda da...

Son 4 yılım hayatımın unutamayacağı yıllar olacağı kanısındayım. Allah daha güzellerini nasip etsin tabiki. Bu 4 yılda, birbirinden güzel insanlar tanıdım, çok özel duygular yaşadım, bir çok ülkeyi gördüm. Güzel şeyler oldu hayatımda; ama işte, her güzel şeyin, her kötü şeyde olduğu gibi bir sonu mevcut. O yuzden en iyisi ne biliyor musunuz? Olabildiğince anın kıymetini bilmek. Çünkü kaybolan her şeyin yerine yenisi gelebilir; ama kaybolan zaman, sadece bir kere kaybolur. O yuzden, olabildiğince kıymet verip, dolu dolu bir zaman geçirmek lazım. Çok yüzeysel anlatıyorum; ama çok fazla şey yaşadım bu 4 yılda. Ve hepsi psikopat bir şekilde aklımda. Hem de hepsi.

O yuzden geçen zamana üzülmüyorum artık. Hani kötü ya da boş ya da benim kendi deyimimle "gereksiz" geçen zamanım için ah-vah demiyorum. Önüme bakıyorum bundan sonra; başım dik bir durumda hem de. Artık önümdeki zamanın süresi belli o yuzden şu andan itibaren en azından Şubat-Mart ayına kadar, geleceğim için çalışmayı planlıyorum. Olabildiğince istediğim şekilde yaşamaya çalışacağım hayatımı. 22 yaşındayım ve 1-2 ay sonra 23 oluyorum. O yüzden artık başarılarımı sıralamaya başlamam lazım kendim için. Uzunca bir zaman alacak; ama güzel sonuçlara kavuşacağımdan eminim, inşallah.

Ah tatlım. Kilolar, kilolar, kilolar...

Bu arada kilolar deyince aklıma geldi. Bir önceki blogumdaki verileri yeni bloguma taşıdım. 2009'dan itibaren yazılarım mevcut. Tabi çoğu bölümde arifcihat.com olarak gözüküyor olabilir; ama artık www.obenvedigerleri.com

Ben önceki blogumunda aldığım kararlarla toplamda yaklaşık 10 kilo verdim. Bunu çok istikrarlı bir şekilde hareket ederek gerçekleştirdim ki şu anda 3-4 aydır şekerli içmiyorum içtiğim çayı bile. İsteyince çok güzel elde ediyorum. Kendimden bile korkuyorum bu konuda. O yuzden vizelerde bozulan ve 85kg gibi kaldığım bir kilodan 75kg olana kadar zayıflamaya devam ediyoruz. Ve yaz boyu salatalık diyeti yapıyoruz. Bu konuda da ilerde edindiğim bilgileri paylaşacağım tabiki.

Bunlar şimdilik aldığım "basit" kararlar. Tabiki daha ciddi olanları da olacak ve mevcut da. Tabii şimdilik paylaşmamayı düşünüyorum. Çünkü büyük planlara sahibim ve paylaşmam çok hayalci kalacaktır.

Şimdilik bu kadar. Şu 2-3 gün içinde aldığım kararlara yoğunlaşmayı planlıyorum. Ah ev sorunum vardı, o da mübarak Cuma gününde, yine, çözüldü. Şimdilik hiçbir sorunum yok. Önümde sadece bitirme ödevinin savunması var. Ertesi gün de mezuniyet töreni mevcut.

Bir de üzüldüğüm ve bitirdiğim 1-2 arkadaş ilişkim için açıklama yapayım. Bazen farketmezsini; ama meğer siz daha çok değer verirmişsiniz insanlara. Sonra aynı değeri görmediğiniz ilk anda siliverirmişsiniz. Böyle imiş benim yaşadığım yakın zamandaki durum. Fazla cümle kurmak istemiyorum. Çünkü zaten kimse hatasını kabul etmeyecek kadar kendinden eminmiş. O yuzden bundan sonra ben de gururumu ayaklar altına almıyorum kimse için. Üzülmenin bir anlamı yokmuş; bunu çok güzel bir şekilde anladım.

Şimdilik sevgiler.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Beklemek, İstemek, Elde Etmek

Bugüne kadar kaç kişi için kötü niyetli bir hareket yaptım acaba?.. Hani düşünüyorum ben; ama net bir şey yaptım diyemiyorum. Hep ya iyi niyetimden üzülen olmuş oluyorum ya da mutlu olmus oluyorum. Kimsenin kötülüğü için de çalışmadım bugüne kadar. Ve hep bekledim. Sadece bir kişinin sırf benim ona davranışlarımdan ötürü bana özel davranmasını bekledim. Bugüne kadar da beklemekle kaldım. Çünkü insanlar sadece köprü üstünde meşgul oluyorlar samimiyim dediği kişilerle. Köprü ifadesini sadece çıkarlar için almamak lazım. Zira birçok anlama gelebilir demek istediğim mevzuda. Sonuçta insanlar sadece işlerini halleden insanları tutmayabilir yanlarında. Gayet zamanını iyi şekilde geçirmesini sağlayan insanları da tutabilir. Yani özetle, biriyle zaman geçirmekten hoşnutsanız, bunu iki şekilde yorumlayabilirsiniz: Ya o kişiye çok değer veriyorsunuz ya da o kişi sizin için sadece belli bir dönemdeki mutlulugunuzu sağlamanız için duruyordur yanınızda.

Ben yanımda samimi, değer verdiğim insanları tutmaya çalıştım hep. Ben herkese bölündüm, herkesi mutlu etmeye çalıştım. En azından onlara bendeki değerlerini göstermeye çalıştım her fırsatta ve sonuç? Yine, her zaman olduğu gibi, üzülen ben oldum. Çünkü her bu değer verişlerimde, aynı şeyi birinin hissettirmesini bekledim ben. Boş bekleyişler oldu genelde. O da öyleymiş dedim, geçtim.

İnsanlar kendi hatalarını bazen göremeyebiliyorlar. Ben hatasızım demiyorum bu tip konularda; ama insan ilişkilerine hep değer vermişimdir. Biri bendeki değerini çok rahat anlayabilir mesela. Çünkü yüzüm adeta açık bir kitap gibidir. Biriyle zaman geçirirken çok belli ederim mutlu olup olmadığımı. Birinin oturup dertlerini dinliyorsam, paylaşıyorsam; bu epeyce değer verdiğim anlamına geliyordur. Tabii anlayabilene.

Olsun, diyorum. Olsun. Hayatta herkesin ayrı bir vereceği dersi olduğunu düşünüyorum benliğime. Herkesten bir şey öğreniyorum. Kiminden kendi hatalarımın aynısını görüp düzeltmem için bir fikir ediniyorum; kiminden mükemmelliyetçiliğin ne gibi sorunlar doğurabileceğini öğreniyorum.

Bana küçükken ailem ve ilkokul öğretmenlerim çok iyi öğretmişlerdir, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi... O yüzden ben eğer birini kırdıysam ve hatalıysam özür dileyebiliyorum hiçbir gurur engeline taviz vermeden. Herkes yapamaz bunu. Çünkü bazıları daha hatalarını bile kabul etmezler. Kusurlarını önemsemedikleri için, sizin hata olarak gördüğünüz şeyleri onlar normalmişçesine yaşarlar.

Benim samimiyetime inanan insanlar ne olursa olsun hep yanımda durucaklardır. Beni hatalarımla kabul edip; kendi yanlışlarını da görerek, ona göre davranacaklardır. Bana inananlar iyi niyetimi de bir gün anlayacaklardır. Şimdiye kadar öyle insanlara sahip olduğumu düşünmüştüm. Yanılmışım. Sorun değil; çünkü insanların beni yanıltmasına alışkınım, her şeyden çok hem de. Her şeyden...

Herkesin derdi farklı şu günlerde. O kadar bariz belli oluyor ki insanların gerçek halleri sınav zamanlarında, bazen diyorum arada boyle sınavlar olsun hep, herkes kendi derdine düşsün, sahte yüzler aşağıya insin. Çünkü insanlar gergin olduğunda, kopacak ipler de gergin oluyor. Ve inceldiği yerden kopuyor. Olsun diyorum. Kimse bozmasın kişiliğini, kimse eğilmesin, kimse taviz vermesin gururundan. Ben yine saf rolünü oynayıp, gururunu ezip geçen olayım hayat oyununda. Bu sefer değil. Bu sefer aynı olmuyorum, bu sefer ben de taviz vermiyorum. Bu sefer ben de haklı yanlarıma sarılıp bekliyorum.

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Seni unutmadım Tevfik abi. Abi diyorum çünkü abi diye hitap etmem daha doğru sanırım. Mesaj atamıyorum sana. Bilmiyorum sebebini; ama aklıma geliyorsun her blog yazışımda. Diğer blogumu takip eden, bana maddi ve manevi destek veren tek kişiydin. Hep aklımdasın. Unuttum sanma benim için yaptıklarını.

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Herkesin derdi farkli demiştim. Benimki de okulumun bir dönem uzaması. Kimileri senelerce uzatıyor, diye teselli etmişti bir arkadaşım; ama benim derdim geçen zaman değil. Ben babama daha fazla yük olmak istemiyorum. Bunun baskısı beni strese sokan tek şey. Ben bunun gerginliğini yaşarken, değer verdiğim insanların benimkinden daha basit okul sorunlarını kendilerine dert ettiğini görmek beni tuhaf bir duyguya sürüklüyor. Bu mu dert ettiğin diye demeden edemiyorum. Evet, görülüyor ki ben eskisi gibi insanları anlamaya çalışmak gibi bir hata yapıyorum. 

++++++++*+++++++++++*++++++++++

Bana başka bir şey lazım Blog. Sen biliyorsun ne olduğunu. Oturan taşlarımın üstüne ikinci bir sıra çıkıyorum şu anda; ama hala boş, hala yalnız, hala eksik*.

 * İnsan bazen eksik olduğunu düşünebiliyor. Bu normal olanı. "Tam olmak için yanında birinin olmasına gerek yok" gibi bir düşünce bu blog ve yazarı tarafından kabul edilemez bir olgudur. Ona göre.

5 Haziran 2011 Pazar

Dengesiz arkadaş/dost ilişkileri

Son bir saatimi aşırı stresli bir şekilde geçirmekteyim. Adeta herkesin attığı tripleri çeker gibiyim şu anda. Ve ben sinirli halimde bitirdim mi bitiriyorum.

Gayet samimiyetimden ötürü yaptığım şaka yüzünden "yemin ederim senle konuşmayacağım bir daha" gibi bir laf yiyorum.

Saçma sapan nedenlerle trip yiyorum. Sonra suçlu durumuna geçiyorum bir de.

Telefonla konuştuğum insan benim derdimi doğru düzgün dinlemeyip başka şeylerle uğraşıyor. Sanki ben telefonda dans ediyorum.

Yeter çektiğim bu insanların dengesiz arkadaş ilişkilerinden. Beni tanımalarına rağmen, diğer arkadaşlarına davrandıkları gibi davranıyor olmaları beni deli ediyor! Sanki ben diğerleri gibiyim. Sanki ben onlara diğer herkese davrandığım gibi davranıyorum. Ve bahsettiğim insanlar benim çok değer verdiğim insanlardı. Üstene mazaretler de söyleniyor direkt. Sınavları varmış herkesin. E tabii oyle dostluklar da ömür boyu sürer(!) Liseden farkı kalmaz.

3 Haziran 2011 Cuma

Regaip Kandili

Garip bir şekilde huzur doldum son 1-2 saattir. İbadet ettim, duamı da ettim. Ailem için, bazı arkadaşlarım için... Başkalarına dua edince daha da huzurlu oluyorum. Bencil insanlığa karşı savaşıyormuşum gibi hissediyorum o zamanlarda. Güzel bir duygu, denemeyenler deneyebilirler başkalarına dua etmeyi...


Müslümanlık için önemli olan 3 aylara giriş yapmış bulunmaktayız. Son 2 senedir Ramazan Ayı için sorumsuz davranıyorum ne yazık ki. Çünkü 2009 yazında Amerika'da idim. Ertesi sene yazında yaz okulundaydım ve sınavlara denk gelmişti tutamamıştım. Bu sene ise yine yaz okuluna denk geliyor; ama tutmayı planlıyorum ben. Hoş, bu yaz salatalıkla diyet yapmak gibi bir planım var bir bayan arkadaşımla birlikte.


İnşallah dualarım kabul olur hayırlısıyla bu gece...

Kandilin mubarek olsun Blog...

2 Haziran 2011 Perşembe

Nefret?

Yolun neresindesin? Neresindeyim? Bazen diyorum boşvermişliğin pençesinden kurtulup; tembelliğe sırtını dönmelisin, diye kendi kendime. Hatta at gitsin şu kalbini, nasılsa her ülkeye dağıtılmış gibi bir havası var, parçalanmış vaziyette... Sonra kıyamıyorum. Olup biten güzel şeylere kıyamıyorum. Üzülüyorum, ağlıyorum, yeni adımlara için kararlar alıyorum. Sonra yerimde saydığımı görüyorum ve susuyorum. Sadece susuyorum. Bütün hissettiklerim içimde dağları oluşturuyor adeta. Sonra aptal ağlama nöbetleriyle sindirmeye çalışıyorum. Bu tip durumlarda birilerine anlatmak en iyi yol belki de. Emin değilim. Ya sürekli anlatmalıyım ya da kendi içimde sorunları büyütmemeyi öğrenmeliyim.

Yolun daha baş-sonundayım. Böyle bir adımım köprüyü geçirtecek bana; ama geriye dönüp baktığımda her şey yıkılmaya başlayacak gibi duruyor bir nebze de.

Gecelerim bazen insanlardan nefret etmekle geçiyor. Tabii sadece kendi içimde nefretimi yaşıyorum. İnsanlar sadece moralimin bozuk oldugunu düşünüp; sessiz kalışlarımı ona bağlıyorlardı.

Sınav haftaları daha da garipleşiyor insani duygular. Sebep? Sebep yok...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Düşünüyorum, belki?

Sürekli kendime yeni sayfalar açmaktan ya da yeni umutlara sarılmaktan usandım. Elimdekilere ortak olmayı epeyce denedim; ama anlayamadığım şekilde uzak hissettim kendimi hep. Ya da eksik hissettim... Böyle deyince belki gözü aç, azla yetinmeyen biri gibi göstermiş olabilirim kendimi. Öyleydim belki çok eskiden. Çok çok eskiden, "belki"..

Zor artık biliyorum. Çünkü sevemiyorum bir şeyleri, birilerini. Duygusuz değilim; aksine daha da hassaslaştım son iki yılda. Bu durum benim daha kolay bir şekilde hata yapmama neden oluyor, daha fazla üzülmeme hatta...

Mezun olmaya çalışmak ayrıca bir yükmüş gibi üstümde. İçimde hayata atılmayı bekleyen bir insanın heyecanı yok. Daha fazla korku var. Hatta hep demişimdir, ben mezun olduğumda öleyim, diye. Çünkü o kadarını kaldıramam hayata karşı. Nasıl mücadele edebilirim, onu bile bilmiyorum. Aslında bu da ayrı bir başlangıç korkusu bendeki. Her ilk adımda böyle korkuları yaşıyorum; ama o işe başlayınca gayet başarılı olabiliyorum. Yaptığım stres yanıma zarar olarak kalıyor. Fazlaca yıpranmış oluyorum. İstemeden bu durumu seviyorum galiba ben. Bendeki en büyük delilik de bu işte.

Son günlerim ilginç geçiyor. Benden hoşlanan kimselerin lafını duyuyorum arkadaşlarımdan. Beni heyecanlandıran bir durummuş gibi göstermeye çalışıyorum. Oysaki herkes farklı dünyalarda söylüyor şarkılarını. Yine de birinin benden hoşlandığını duymak hoşuma gitmiyor değil. Gurur okşayıcı. Tebessüm oluşturuyor bu yorgun ruhlu bedenime.

Biraz farklı noktada yaşıyorum hayatı artık. Hani nasıl derler, kendi halinde; ama güzel bir kalabalığın içinde. Biraz farklı. Farklı kelimesini tanımlamak güç şu an. Biliyorum, o tanımlamaya göre değişecek bu cümlemin anlamı.

+ Neden mezun olmak istiyorsun?
- Aileme, benim için gösterdikleri 22 yıllık çabalarının sonucunu gösterebilmek için.

Öyle işte Blog. Nelerime şahit oldun böyle sen? Gerçek yaşamımdaki her bir durumu sana en özel kelimelerimi kullanarak açıklamaya çalışıyorum epeyce bir süredir. Ve sana değer verişlerimi görüyorum klavyemin başına her geçişimde. Hani diyorum ki kendime, ben birçoklarına bundan daha fazla değeri gösteriyorum, hissettiriyorum; ama hangi biri en azından sessiz kalıyor hareketlerime? Zorlamıyorum insanları. Kendi hallerinde yaşasınlar mutluluklarını. Bana kötülükleri olmasın. Benim zararım zaten kendime...

Blogumu yazarken bana şarkılarıyla eşlik eden, Yasmin Levy'e teşekkürlerimi sunuyorum bu küçük blogumdan...