23 Şubat 2012 Perşembe

Negzel!


Düşünmekten öteye gidemediğim durumlarda çok sinirleniyorum kendime. Çünkü elimden bu kadarı geliyor sanki diye kızıyorum. Oysaki bazı şeylerin çözümün zaman kavramında yoğrulup bana ulaşmasının mümkün olduğunu unutuyorum her sefer. Sonra yine dikkatimi başka şeylere yöneltip, sessizliğime devam ediyorum.

Uzun bir süredir ailemle tatildeyim. Sağ elimde cep telefonum, bir yandan mesaj yazıyor, bir yandan tweet atıyor, bir yandan Whatsapp isimli bir mobil telefon yazılımıyla; bazen kitap okuyarak, bazen çay saatlerine katılarak kendi halimce zaman geçirmekteyim. Sıkıcı olduğunun farkındayım aslında durumun. Ve bu monotonluğun sonuna yaklaştığımı belirtmek isterim.

2-3 güne İstanbul'a geçiyorum. Çok bir beklentim yok İstanbul'dan çünkü işimi bitirince okuluma dönmek istiyorum. Yapmam gerekenler şeyler var. Hepsinden ötesi, spor yapamadan tam 23 gün geçti ve geçmeye de devam ediyor. Muhtemelen 1.5 aylık bir sürecim bu şekilde geçmiş olacak. İşin bir diğer kötü tarafı, yeme düzenim diyetimde belirlediğim şekilde olmadığı için geriye kilo almaktan korkuyorum. Çünkü 4 gündür tartılamamaktayım. Tartının pilini değiştiremiyorum çünkü.

İstanbul'da bol bol eğlenmeyi, gezmeyi planlıyorum. Buluşmayı çok istediğim arkadaşlarımı görmeyi istiyorum ve ne olursa olsun, kötü düşünmemeyi, pozitif olmayı istiyorum şu saniyeden itibaren.

Bloguma ufak bir eklenti gibi bir şey yapıyorum ki o da Ocak 2012'den itibaren okuduğum kitapları şöyle bir köşeye not düşmek olacaktır.

Şimdilik kısa bir notla sahneyi yine siz değerleri internet kullanıcılarına bırakıyorum...

Sevgiler,

O, Ben ve Diğerleri Yazarı

dipnot: negzel = ne güzel

17 Şubat 2012 Cuma

Master? Mister? WTF?

James Morrison'daki İngilizce'nin aksanından mıdır bilmem; ama şarkıları çok ayrıdır hep benim için. Özellikle paylaştığım bu şarkıyı her dinlediğimde başka başka dünyalara götürür beni. Mutluluk, huzur ve hüzün karışımı bir hissiyatla şarkıyı 3-4 kere dinlerim. Sonra zaten dikkatimi dağıtan bir şey olur mutlaka. Hep öyle olmuyor mu zaten?..

Geçtiğimiz 15 Şubat'da ben yine babamdan harçlığımı aldım ve ev kirası vs. özellikle kredi kartı borçları derken. Yine dağıttım güzelce. Bir ara, ne yazık ki, kredi kartıyla alışveriş yapmaktaydım ve diyetimden dolayı verdiğim 10 kg nedeniyle bütün kıyafetlerimi değiştirmek zorunda kaldığım için, epey bir birikme durumu olmuştu. Tabi aldığım bazı şeyler ve kitaplar vs. derken dağ gibi kredi kartı borç-larım olmuştu. Sonraki aylarda durum daha da kötüleşmeye başlamıştı ki ara tatil nedeniyle eve geldiğimde elimi kredi kartına sürmemeye yeminlendim. Eh şimdi durum biraz daha iyi. En azından mevcut borçlarıma yenilerini eklemediğim için mutluyum. Bunlarla birlikte ödemek için ek gelir geleceğini düşündüğüm bir evrede olduğuma inanıyorum. Elimdeki fazla paraları sürekli kredi kartıma yatırmak niyetindeyim. Sanırım önümdeki ilk harcamalarım İstanbul'da gezerken olacaktır. Daha sonrasında zaten okuluma dönüp, kaldığım idareli-iradeli yaşam moduma geçtiğimde en kötü 2-3 ay içinde kredi kartlarımı kapatmayı planlıyorum. Hani HSBC bankasındaki kredi kartımı kapatacağım kesin de, diğer kredi kartlarım için emin değilim. Zira mutluyum diğerlerinden. Zaten HSBC'deki dağ gibi borcum olan...

Şu sıralar bünyemde aldığım düzenlerime sürekli yenileri ekleniyor. Gelecek planlaması olarak gördüğüm ÖYP konusunda başka planlarımı da eklemeye karar verdim dün akşam itibariyle. Gördüğüm ve derinden hissettiğim bazı mevzularda sürekli zorluk çıkmasından ötürü, geleceğimdeki bazı açıların yanlış çizilmesini önlemek için derin bir şekilde yurtdışı olayına girmeyi düşünüyorum. Belki şimdilik tek not olarak diyebileceğim şey bu olabilir. Nasıl, ne şekilde... gibi sorulara cevap vermek için daha epey uzun zamanım ve araştırılması gereken durumlarım var. Yardımcı olabilecek en ufak bilgiye feci şekilde açığım...

Bazen böyle çok eskide kalmış kişiler geliyor aklıma. Öyle ki flashback tanımını alan tarzda olanlar da olabiliyor. Sessizce geldikleri gibi gidiyorlar. Sanırım normalde de öyle bir şekilde hayatımdaydılar; ama ben fazla anlam yüklediğim için birileri/bir şeyler olarak hayatımda kaldı izleri. Eh yengeç burçlu olmaktan çoğu zaman mutluluk duysam da, bu fil hafızalı oluşum gerçeğini bastırmamakta. Kötü yanlarından biri bu benim için mesela...

Son 6 gündür 3. paragrafımda belirttiğim mevzuya kafayı takmış haldeyim. Sanırım bir 6 ay bunun düşüncesiyle pekişir ruh halim.

ps. Halil Sezai.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Umut Deposu'dan

Umut kelimesine neden vurgu yapıyorum, acaba diye düşünülebilir. Malum yarın 14 Şubat, yani hemen hemen herkesin de bildiği üzere, Sevgililer Günü. Bugün de Yılbaşı daha açık şekliyle Christmas gibi birilerinin dinsel düşüncelerinden dolayı icat edilmiş denebilir. Yaptığım, doğru ya da yanlış, kısa araştırma sonucunda bir klise din adamını anmak için seçilmiş, daha sonraları üzerine "sevgi, bolluk, bereket" gibi anlamlar yüklenmiştir 14 Şubat için. Tabii bizim güzel kültürümüzün güzel insanları da Christmas'ın noel babasını ve çam ağacını aldığı gibi, bugünün de "Sevgili" kısmını almıştır. Oysaki biraz objektif, daha genel, daha yukarıdan bakarsak, 14 Şubat, sevdiğiniz insanlara ilginizi gösterip, mutluluğunuzun daha da artması dileğine ve Aziz Valentin'i anma gününe sahip olmanızı bekler sizden. Tabii dediğim gibi biz direkt olarak sevgilisi olan çiftlerin kendi aralarındaki kutlama olarak almışız bünyelerimize. Değiştirmek ne mümkün. Bana kalırsa sevgili çiftler, eğer cidden özel bir gün kutlamak istiyorlarsa, tanışma yıldönümlerini kutlayabilirler. Daha anlamlı ve daha özel olur.


Blogumla geçirdiğim önceki senelere bakıp, özellikle Şubat ayının bu zamanlarında neler yaptığıma bakıp, biraz hüzünlensem de yine de mutluluğu ve umudu hala içimde yaşatabildiğimi gördüğüm için mutluyum. Özellikle 2009 yılının yine 13 Şubat'ında yazdığım şu yazıyı okuyunca, içimden şunları dedim: "o zamanlar da aynı Arif varmış baksana. Yine bekliyor, yine umutlu, yine kendi halinde, yine hayata karşı belli konularda korkuları var, yine hayattaki maddi ve manevi şeylere kafayı takmış durumda, yine kendiyle..." Şimdiki halimle o zamanı kıyaslamam mümkün değil her anlamda. Çünkü o zamanlar üniversite 2. sınıfta idim ve şimdi görmüş ve yaşamış olduğum bir çok şeyi yaşamamıştım o zamanlar. Gidip bir kafede oturmaya bile çekinen bir haldeydim. Şimdi ipimi koparmış haldeyim demiyorum; ama o zamankinden iyi anlamda daha çok gelişmiş olduğumu düşünüyorum. O yüzden içimde biraz şükür, biraz umut ve biraz sevgi var o zamana ilişkin.


Evet, ne diyorduuuuk, Sevgililer Günü! Ben 2009 senesini epey boş geçirdim. 2010 senesinde yas tutuyordum, 2011 senesinde yaptığım yolculuklara karışmış hatırladığım kadarıyla; ama 2012 senesi biraz farklı geçecek diyebilirim. Çünkü bu sefer 2009 senesindeki yalnızlığım, 2010'daki gibi yasa bulanmamış durumda ya da 2011 gibi yollarda geçmiyor. Tek bir fark var o da geçen günlerde elime ulaşan Sevgiler Günü kartım. Tabi hemen açıklık getireyim, bunu bana eski sevgilim ya da benimle ilgilenen biri göndermedi tabiki. Nerede öyle eski sevgililer? Nerede öyle ilgilenen insanlar? Karti bana Amerika deyince aklıma gelen ilk isimlerden bir arkadaşım gönderdi. Kendisi benimle Amerika'dayken çok ilgilenmişti. Beni gezdirdiği zamanlar, benim için yaptıkları aklımdan çıkmıyor. Bana her zaman bir abi, bir baba gibi olmuştu ben oradayken. Kendisi de yalnız bildiğim kadarıyla; ama beni sever, değer verir ki ben de ona karşı öyleyim. O yüzden bana kart göndermiş. O da şu oluyor:


Mutluyum o yüzden. Yalnız geçmedi, diyemiyorum; ama mutluyum çünkü bu tip şeyler beni ayakta tutan şeyler. Önemsiz birinin hayatımda zaten yeri yok. Olanların kendini belli etmesi sanırım gerçekten mutlu olmam gereken durum. O yüzden benim 14 Şubat'ım bu şekilde geçiyor, bu kartımla, annem ve babamla. Daha ne olsun?


Bundan sonraki 14 Şubat'lar için umutluyum, demiyorum. Çünkü 14 Şubat benim için ortalama bir günden daha fazla önemli değil. Ben dediğim gibi, tanışma ya da çıkmaya başlama yıldönümlerinin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.


Bugünlerde nedense farklıyım. Ne zaman eve gelsem böyle oluyorum. Daha geniş, daha rahat düşünebiliyorum. Daha umut dolu olabiliyorum. Bazen daha karamsar oluyorum, daha çok sorunlar, problemler gözüme batıyor; ama yine de içim rahat oluyor evdeyken. 13 gündür bu ruh halindeyim. Önümde yapmam gereken yığınla şey var; ama bende onların stresi kısmen var, kısmen aklıma geliyorlar yapmam gerekenler. Yine de olumlu yanlarını düşünmeye çalışıyorum meşgul olduğum şeylerin.


Şu yazıma da denk geldim eskileri didiklerken. Şimdi o halimden daha da umut doluyum. Daha çok açığım gelecek her güzel şeye. Bütün güzellerin inancım doğrultusunda benim ve ailemin çevresinde olduğunu biliyorum. Yapabileceklerimi çok iyi biliyorum. Tek sorun adım atmak ve istikrarımı korumaya devam etmek. Şu son 4 yılda yaptıklarımı düşündükçe üstümde büyük bir yorgunluk var; ama tatlı bir yorgunluk. Bu şekilde de devam edeceğini düşünüyorum. Yeterki Allah o ışığı benim ve ailemin üzerinden bir an olsun bile ayırmasın. Bazı şeylerin gelişmesi zaman alıyor evet. Bunun çok iyi farkında olmama rağmen, yine de takılıyorum böyle ara ara. O yüzden şu önümdeki zaman dilimi için daha fazla ışığa ihtiyacım var. Ve ben hazırım gelecek tüm güzellikler için...


Gündemim bir çok kez değişiyor şu 13 gündür; ama baş gündemimde yalnızlık, babamın tayin meselesi ve benim gelecek kararlarım var. Bunları kenara itersek az biraz, görebileceğim daha güzel bir şey var. O da son 46 günüm kalmış olması. Yani şu anki kilomu korumama yardımcı olan günlerin yavaş yavaş bitmesi ve benim kilomu bundan sonra sabitleyecek oluşum. Dukan için bilmiyorum kaç kişi dua ediyor; ama ben çok minnettarım ve şükür doluyum ona karşı. Çünkü onun sayesinde istediğim kiloya inmek bir yana, 137 + 46 - toplamda 183 gün olacak, günlük bir evreyi tamamen kendi iradem ve istikrarım ve en önemli faktör inancımla geçtiğimi gördüm. Ve bu benim hayatımda çok anlamlı ve kendi yaşadığım bir örnek oluyor. Başkalarının zaferleri hep size adım attırmaya yarar; ama kendi zaferleriniz, diğer zaferlerinize de yol gösterir. O yüzden 23 yıllık kendimi şu anda daha da iradeli ve güçlü hissediyorum. Bu günden sonra da bu şekilde devam edeceğim.


dipnot: Sevdiğiniz insanları üzmeyin. Onlar olduğu sürece siz varsınız.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Duygu Avcıları

Kaç kere yürüdüğümü hatırlamıyorum o yoldan; ama kaç yüzle konuştuğumu çok iyi hatırlıyorum. Her birine açtığım defteri kapatmaya çalıştıkça daha da çoğalıyormuş gibi hissediyorum onlara ait sayfaları. En sonunda dayanamayıp, kapaklarını kapatıp raftaki yerlerine koyuyorum. Ne var ki tozlanmasına bile fırsat vermeden tekrar açıyorum, tekrar aynı konuşmaları beynimde tekrarlıyorum, tekrar tüm acılarını çekiyorum kurduğum hayallerin. Ve tekrar rafa kaldırıyorum. Açtığım defterlerden ziyade kaybettiğim zamanın verdiği yorgunluğu taşıyamıyorum en çok. O kadar ağır geliyor ki bazen, umut ediyorum bir gün hafızamı sıfırlayabilme şansı verilir bana diye... 

Çok değil gördüğüm yüzler; ama duyduğum yüzlerin sayısını bilmiyorum artık. Arada kaldığıma yanıyorum kimi zaman da. "Ben de bir yüz olabilirdim." dediğimi çok iyi biliyorum defalarca. Konuştukça daha da büyüyormuş gibi oluyor üzüntülerim. Sonra farklı olduğumu kabul edip, onlardan biri olmadığıma inanıp, tekrar rafların önünde duran koltuğuma gömülüyorum. Müziğimi açıyorum öyle durumlarda. Sevdadan, ayrılıktan, duygulardan yakınan şarkı sözleriyle dans ediyor kendimi avutmalarım.

Her yeni güne, yepyeni bir umutla uyanıyorum. Öyle ki sanki yeni günle aradığımı bulacağım inancı beliriyor içimde bir yerlerde. Sonra öğlen oluyor, çevremdekilerin, yaşam tarzımın, elimdekilerin varlığını keşfediyorum adeta. Ne durumda olduğumu, ne konumda olduğumu farkediyorum tekrar ve tekrar. Sonra akşam oluyor. Hızlıca geçen bir karanlık zamandan sonra uyuma vakti geliyor bedenim için. O zaman tekrar gecenin en derin yalnızlığıyla buluşuyor hayallerim.

Her defasında aynı şeyi aradım durdum ben. Çok şey değildi istediğim. Veremediğim hiçbir şeyi istemedim hayattan, kişilerden, kavramlardan... Sonra dedim ki bu kadar hatalı bitişlere tek sebep ortamlar olamaz. Sonra hep uzak tutmaya çalıştığım "kişiler" nedeni oldu. Birden hatayı kendimde aradığımı gördüm ve yine dedim kendime "senin tek suçun onlar gibi olmaman". Evet, bencil miyim bu şekilde, diye de düşündüm. Yine benzeri bir sonuca vardım: Neden artık kendime haksızlık etmeyi bırakmıyorum?

Suçluları biliyorum. Kimin günahı olduğunu biliyorum. Ya da kimlerin cezalandırılması gerektiğini... Biliyorum, çünkü zamanın belli dilimlerinde o defterleri raflarından indirip; tekrar tekrar üzülen benim. Aynı hayalleri tekrar kurmama neden olanları biliyorum. Kimlerin duygu avcısı olduğunu biliyorum. Kimlerin, aslında gerçekten, mutlu olmadığını, olamayacağını, haketmediğini biliyorum. O yüzden susuyorum geceleri. Hayallerim karanlık bir odada birbirini kovalıyor işte bu yüzden. Sabahları güneş bu nedenle doğuyor, benim tekrar umutla uyanmam için. Belli ki beklemem gereken biri var, bunca şeye sabırla dayanmam, biri için oluyor demek ki.

Şimdi yine bekliyorum. Olmayınca olmuyor, biliyorum. Ben yine de uzun bir süre, olmayınca daha iyi oluyor, şeklinde yaşıyorum.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Hooop!

Şubat 6 bir kenara not alınsın. Hatta ben bu yazı'm ve günüm için bir etiket açayım. Bir de şu şarkı için felsefi bir akım bile getirilebilir benim için. O zaman geçelim şarkımıza. Detaylara girmiyorum. Feci doluyum ruhen, kalben ve bedenen. *O nasıl oluyorsa, değil mi? Siz düşünmeye devam edin.*

4 Şubat 2012 Cumartesi

Hayaller

Sağ sağlim evime gelmiş olmanın verdiği huzur var içimde birkaç gündür. Evde yaşanan sıkıntılar, akrabalarımın sıkıntıları vs. bazı şeylere rağmen o içimdeki farklı huzur yerini koruyor yine de. Belki, bilmiyorum, benim düşüncelerimin yoğun olmasından dolayı da olabilir etrafıma karşı ilgisizliğim. Aslında ilgisizlik denemez, sonuçta olacak her durum benim hayatımı etkileyecek düzeyde ve ister istemez üzülüyorum. Belki de sonucunu bilmediğim şeylere karşı ilgisizliğim bu safhadadır...

3-4 gündür getirdiğim romanları okumaya başladım. Çünkü bilgisayarımın şarj cihazını getirmeyi unuttuğum için, nasıl yapabildiysem, zaman en iyi kitap okuyarak geçiyor. Ve biliyorum ve şu anda da görüyorum ki kitap okuduğum dönemlerde, ki bu aşk romanları olur genelde, daha rahat düşünebiliyorum. Kafam daha az meşgul oluyormuş gibi geliyor ve daha sakin olabiliyorum olaylara karşı.

Dün gece, 3 gün önce başladığım, Son Şarkı isimli romanı bitirdim. Başlarda çok ergen bir ilişkinin hikayesiymiş gibi gelse de, kitabın ortalarına doğru etkilendiğim birçok yerinin olduğunu söyleyebilirim. Öyle çok "kesinlikle okunması gereken bir roman" diyemem; ama okunursa bence güzel bir etki de bırakabilir okuyanda. Nicholas Sparks'ın okuduğum ilk romanı idi bu. Sanırım diğer romanlarını da bulmak için çaba harcayabilirim okula döndüğümde, tabii dönebilirsem.

Normalde kitap okurken müzik dinleyen biri değilimdir; ama son okuduğum kitapla bana yine günlerdir sözünü ettiğim ve kulağımdan düşmeyen Göksel'in son albümü eşlik etti. Özellikle bir önceki yazımda paylaştığım şarkısının sözleri ve müziği gerçek anlamda çok etkileyici. Göksel'in albümü dışında bir de başımı yastığa koymadan 1 kez dinlediğim şu şarkı var:

Bu şarkı, nedendir bilmiyorum, her kendimi yalnız hissettiğimde, her birine tekrar güvenip yanıldığımda, her bir arkadaşımla tartıştığımda... diğer bir ifadeyle her insanlardan yana gem vurduğumda aklıma gelen, dinlemek istediğim bir şarkı olmuştur. Ve her sefer keşke bunu yüzüne söyleyebileceğim biri olsun diye dilemişimdir kendim için. Tabii şarkının seneler önce Elton John tarafından söylenmesinin bir etkisi olduğunu da düşünüyorum. Elton John hayranı değilimdir; ama bu şarkıyı ilk çıktığında dinlemek için bile o senelerde yaşanabilirdi belki...

Annemin yemekleriyle geçiyor şu günlerim. Ahım şahım bir geriye kilo alma durumum olmadı; ama yine de korkuyorum. O kadar emeğime ziyan olmaması için uğraşıyorum. Yulaf kepeğimi eksik etmiyorum. Hoş, bu soğuk havada kesinlikle yaktığımdan eminim. Bir de babamın odası buz gibi. Yakında onun da ofis eşyalarını alacakları için, internetten tamamen uzaklaşma durumum olacak bir süreliğine.

dipisnotus: Odamda beni bekleyen 3 tane roman var. Hepimize yeter.

dipisnotus 2: Özlem kelimesine "vurgu" yapıyorum.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Tatil Başlasıııın!

Evvvet, tekrar! Sonunda benim de "tatil" diyebileceğim bir zaman dilimim başlıyor sonunda. Ne yapsam ne etsem derdim yok. Her şeyim çok açık. Yapacaklarım çok belli. Şöyle Ankara buluşmaları, İstanbul buluşmaları, İzmit buluşmaları. Bol bol ileri seviye İngilizce, bol bol kitap, bol bol müzik dinleme, derin derin nefesler çekme...  Böyle pozitif şeylerim var Mart ayının başına kadar. 2012 senesi benim için Sınav Senesi olacağı için, böyle sınavlar için stres yapmayı düşünmüyorum artık. Birilerine üzülmemeye yeminliydim ki yeminimi bozdum 3. kez; ama bu seferkiyle gözlerim de açıldı kalbim de açıldı. O yüzden diyorum ki hazır açılmışken boşlukları doldurasak? Şöyle bir göz keyfi yaşasam bir gönül festivali düzenlesem en sonsuzundan? O zaman bakalım, bekleyelim...

Uzun yolculuklardan hoşlanıyorum, diyemem. Eğer yalnızsam ve ciddi anlamda kendi kendime kalmaya ve düşünmeye ihtiyacım varsa, o zaman uzun yollar benim için en güzel zamanı dilimi oluyor. Ki evime dönüyor olmamın bu fırsatı sağlamasından ötürü ayrıca bir memnunum. Yolculuğum sırasında kitap okumayı düşünüyorum. Bununla birlikte ipoduma attığım Günce Koral'ın, Halil Sezai ve günlerdir beğenerek dinlediğim Göksel'in son albümlerini attığım için, müzik ziyafetime devam etmeyi de düşünüyorum. Ve tabiki bir süre de düşüncelere dalacağımdan hiç şüphe olmasın.

Tatilde en çok istediğim İstanbul durumları. Çünkü görmeyi istediğim önemli kişiler var. Ve beni görmeyi isteyenler de var. Özlediklerim var. Biraz umut var. Biraz renk var.

Stres beni tatilde de bırakmayacak; ama elimden geldiğince atlatmaya çalışacağım.

dippisnottus: Facebook profılime eskilerden kimseleri ekledim. Tabii aldığım yorumlar direkt "Arif, ne güzel zayıflamışsın. Çok iyi olmuş" şeklinde. Eh ben de önce Allah'a, sonra Dukan'a, sonra da baş rol oyuncusu kendime teşekkür ediyorum, bu güzelliği yaşattığımız için.

dippisnottus 2: Göksel insan değil. Kesinlikle değil. O nasıl güzel şarkılar yazmış ve o hoş sesiyle söylemiştir ya. Kaç kere daha dinlerim bilmiyorum; ama dinledikçe dinleyesim geliyor. Her kelimesinde görüyorum kendimi. Ve kendi dediğine göre, o şarkıları 5 sene bekletmiş. Artık 5 senede mi oluştu, yoksa o şarkılar böyle bekletilince yıllanan şarkılar mıdır, bilemem. Yine de tavsiye üstünde bir beğenim var paylaşmakta olduğum. Bu da en sevdiğim şarkısı:


Yatağıma geçeyim artık. Son 3-4 günüm biraz garip geçti; ama bugün "refreshed" oldum.

Sevgiler.