28 Nisan 2012 Cumartesi

Bahar Geldi


 Derinlere kadar hissedilen sıcak havalara sahibiz artık. Şimdi bahar geldi diyebiliriz. Hatta içten geçen onca duyguya, düşünceye ve beklentilere rağmen daha da mutlu olabiliriz. Yalnızlık duygusu, ümitsiz beklentiler, yarım kalmış umutlar; maddi sıkıntılar, arkadaş-dost sorunları, kilo sorunları... daha bir çok şey eksik diye tanımlanabilecek şeylere rağmen mutlu olabiliriz. Çünkü, evet, nefes alıyoruz. Çünkü, evet, uzaklarda da olsa birilerinin ve bir şeylerin olduğunu biliyoruz. Çünkü, evet, inancımız var...

Şimdi bütün keşkeleri geride bırakıp, zamanın en verimli olması için elimizden geleni yapalım. Sevdiklerimize olan güzel düşüncelerimizi söyleyelim. "Hiçbir şey" için geç kalmayalım. İçimizdeki çocuğu öldürmeyelim. Baharın gelişini hissedelim gerçek anlamda. Olmuş ve ölmüşlere çare aramayalım. Mutlu olmaya çalışmayalım, MUTLU OLALIM.

27 Nisan 2012 Cuma

Ben ne mi istiyorum?

Ellerim üşüyor sanki. Hani böyle epey üşüyor. Ayaklarım da öyle... Gelecekten beklentilerim de üşüyor. Mezuniyet olayı, yapılması gerekenler, yaptıklarım, olmuşlar ve olacaklar... adeta tüm hayatım üşüyor gibi hissediyorum. Yeni kurallar almak istiyorum. Kaldığım yerden devam etmek istiyorum hayatıma. Şu anki yaşadığım saniyelerin kıymetini daha çok bilmek istiyorum. Gözümün önündeki perdenin kalkmasını istiyorum. Hayatımın şu anki renklerinin farklı tonlarını da görmek istiyorum. Kendimi istiyorum sonuna kadar. Tamamen benim olan bir ben istiyorum.

Tekrar diyete başlamak istiyorum. Umursamazca hayatın hızlı bir şekilde akıp gitmesini istiyorum. Yaptığım sporun ve iyileşen fiziğimin mutluluğunu tek başıma yaşamak istiyorum. Olduğumdan daha fazla dürüst olmak istiyorum. "Ben de buradayım!" demek istiyorum kendime. Boşa geçmesin istiyorum zamanım. Kitap okumak istiyorum deliler gibi, hatta gözlerim bir numara daha büyüyeceğini bilecek kadar çok kitap okumak istiyorum.

Ağlamak istiyorum. Sadece ağlamak... Dünyanın tüm derdi üstümdeymiş gibi ağlamak istiyorum. İçimdeki boşalan yerlerin dolmasını istiyorum. Hatta dolup taşmasını istiyorum. Sonra tekrar ağlamak istiyorum. Bu şekilde rahatlamak istiyorum çünkü... Beni sakinleştirebilecek iki kol istiyorum. Benimkilerden daha uzun olan iki kol... Sonra o kolların sahibiyle sevişmek istiyorum. Terlemekten su gibi olana kadar sevişmek istiyorum. Günlerce uykusuz kalacak kadar... Dünyadaki hiçbir şeyi düşünmeden sevişmek istiyorum...

Aç kalmak istiyorum. Çok yemek yiyorum sanırım günlerdir. O yüzden aç kalmalıyım ki yemeklere duyduğum özlemim artsın.

Özlemek istiyorum. Şu ankinden daha fazla özlem duymak istiyorum her şeye. Daha tutkulu olmak istiyorum. Gözlerime bakanların aslında benden ötesinde çok şeyin olduğunu görmelerini istiyorum. Bir anda sarılmalarını istiyorum karşımdakilerin bana. Beni güzel şeylerle şaşırtmalarını istiyorum. Özel olduğumu, en az tüm insanlar kadar özel olduğumu, hissetmek istiyorum.

Ve tekrar ağlamak istiyorum. Sahip olduklarımı görüp mutluluktan ağlamak istiyorum. Gözümden düşen her bir damlanın yüzümden akışını hissetmek istiyorum. Ağzımın gülmekten yorulmasını, gözlerimin ağlamaktan şişmesini, kulaklarımın dünyanın en güzel sözlerini duymasını, tenimin en özeli yaşamasını, burnumun en hoş kokuları koklamasını istiyorum.

İnsanların birbirine değer verdiği, gelip geçici heveslerin olmadığı, yalanların söylenmediği, kimsenin üzülmediği, her şeyin toz pembe olduğu bir dünya istiyorum.

Çok mu şey istiyorum sizce?..

21 Nisan 2012 Cumartesi

Sor bana pişman mıyım?..

Uzun bir süredir yazmak istemedim Blog. Kendimi konuşarak anlatmak istedim dünyaya. Dedim ki kelimeleri kullanmamalıyım bir süre. Olmadı... Yapamadım ve tekrar yazıyorum sana. Ne çok özlemişim, seni ve böyle içimdeki büyük; dışımdaki küçük dünyamdan sıyrılıp sana kelimelerimle sarılmayı... Nasılsın görüşmeyeli? Sen de beni özledin mi peki?

Nasılım diye sormamalısın aslında. Sen de hissediyorsun nasıl olduğumu eminim. Diyorsundur "bu çocuk ya aşık oldu, ya dostunu kaybetti, ya da çok bunalıma girdi; o yüzden şimdi bana döndü".. Hımm belki haklı olabilirsin bir nebze. Yine üzgünüm haksızsın, diyebilecek kadar net tahminler değil.

Bir süre yalnız kalmak istedim blog. Yalnız, kendimce... Sonra gördüm ki hayatımda hep geleceğimi dert ederek geçiriyormuşum günlerimi. Geçmişimi eşeleyerek zedeliyormuşum hep yaşadığım günleri. Ve farkettim, ben aslında günlerimi dolu dolu geçirdiğimde ertesi günün sabahına çok huzurlu uyanıyorum...

Şu günlerde kalbim, ruhum ve beynim çok farklı yerdeler. Nasıl hareket etmeliyim bilemiyorum. Aslında umut denen kavramı iliklerime kadar hissediyorum son günlerde; ama yorgunluğum izin vermiyor hissetmeme. Yine de bahar geliyor, artık gözlerimi daha az açıyorum, güneş vuruyor gülümsediğimde ufak tefek de olsa yanaklarımdaki gamzelerime. Bunlar hayat umutlarım işte...

Geçen Pazartesi vize haftasına giriş yaptık. Benim 2 dersimin sınavı da aynı gündü. Hemencecik bitti benim için sınavlar ve ben yine çalışamadım istediğim gibi. Nedir bu odaklanamama sorunum anlamış değilim. Yapmam gereken şeyler var; ama kendimi o şeylere başlamak için hazır hissetmiyorum. Sanırım yarın farklı bir Cumartesi olacak. Ve ben Pazar'ımı güzel geçirmek istiyorum...

Son 3 gündür arkadaş-dost adı altında tamamen yanlış tanımaya yönelik problemler yaşadım. Dünkü bitirişlerim ve bugüne çoktan unutmuş oluşum kadar güçlü müyüm acaba diğer konularda diye düşündüm durdum. Ve dedim ki ben kalbimde bitirince beynim buna uymak zorunda kalıyor. Eğer kalbimde bitiremiyorsam, yine beynimin kontrolünde olmuyor hayatım. O yüzden bilinçaltımda hep bir kalbimi davranışlarımın yönlendirmesinde bastırılmış olmaya zorlamak var. O yüzden bitirişlerimde ilk önce kalbimde bitirmeye çalışıyorum. Tıpkı geçtiğimiz günlerde eski dost-arkadaş adı altındaki insanlarla bitirdiğim gibi. Bu konuda pek bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü o kadar kırgın ve üzgünüm gibi, benim öyle arkadaşlarım yok, diyebiliyorum...

Böyle işte Blog. Bahar gelemedi gitti bir türlü. Güneş var; ama ısıtmıyor. Benim içimde renk var; ama...