28 Eylül 2012 Cuma

Ne Var Ne Yok?

Mezuniyetimden sonraki hallerim tadımdan yenmez o derece. Ağızda acı ve ekşi bir tat bırakabilir aynı zamanda. Yine de sakin kalmaya ve gülümsemeye çalışıyorum. Bir süredir yazamayışımın nedenleri arasında yazmak istemeyişim, İstanbul'daki buluşmalarım, sınava hazırlanışım gibi nedenler var. Sakin ve sessiz bir şekilde, çok düşünmemeye çalışıyorum şu sıralar. Ne kadar başarılı olduğum tartışılır... Bu duruma ek olarak 1-2 ay öncesinde yaşadıklarımın artık beni hiçbir anlamda etkilemiyor oluşu "acaba duygusuzlaşmaya mı başlıyorum artık?" diye düşündürmüyor değil. Ya da şu sıralar birçok kişiye dediğim gibi, kafam o kadar gelecek planlarıyla meşgul ki duygusal hiçbir şeye karşı reaksiyon gösteremiyorum... Rahatsız değilim bu konudan aslında; aksine mutluyum. Çünkü genelde yalnızlığımdan yakınır durumlardayım. Anlaşılamamaktan vs. bildiğin gibi Blog.

Blog demişken, dün bütün gün blogumun tasarımıyla uğraştım. Sitelerde gezerken çok şeker bir bloga denk geldim; benimkini de ona benzettim ve ortaya bu harika sade ve güzel blog çıktı. Üst taraftaki banner işini en sona bırakmıştım. Çünkü uygun bir şey bulamamaktan korkuyordum ki yine sitelerde gezinirken bir grafikerin  çizimlerine denk geldim ve iki çizimini kullanarak blogumun en tepesindeki banner resmini ayarladım. Çok da güzel oldu. Dünden beri bakıp bakıp "ooy ne de güzel oldu blogum" diyorum. Hani gelen giden yok bloguma ya da var ben bilmiyorum; ama 4-5 senedir aktif olarak yazıyorum ve bir gün "ya keşke ziyaretçilerim çok olsaydı" derdine girmedim hiç. Zira bana en büyük kazanç gelip buraya yazıyor oluşum. O da mesut bahtiyar ediyor yeteri kadar. Ha gelenlere de yok demem tabii ki.

İstanbul turumu tamamladıktan sonra, annem ve babamla şuradaki devremülkümüze geldim. Pazartesiden beri tatil modundayım. Ne zaman çıktım ki zaten tatil modundan... Kafamı tamamen boşaltmaya çalışıyorum burada. Başarılı olacağım bu sefer. Umarım.

Şu sıralar fazla bir ilgi var bana karşı. Neden bilmiyorum; ama korkutucu boyuta gelmeye başladı, onu biliyorum. Yine de insanlardan yana fazla beklentiye girmemeye çalışıyorum. Bu şekilde daha az üzülürüm belki. Bir de fark ettim ki daha ağır ve emin adımlarla yaklaşıyorum insanlara. İlgisizliğe düşecek her durumda uzaklaşıyorum oradan hemen. Çünkü 5-6 aylık bir şey için bile hayatını boş yere geçirmek istemeyen biriyim ben.

Ah bir de şuna değinsem aklıma gelmişken iyi olur. İki gündür Sóley isimli bir sanatçıyı keşfettim ve feci halde dinliyorum. Örnek bir şarkısı da şu şekilde mesela:

13 Eylül 2012 Perşembe

Daha Fazla Umut

Geçmişim beni üzmüyor; ama geleceğime doğru tuttuğu ışık beni korkutuyor çoğu zaman. Ümitsizliğe sürüklüyor. Umutsuz bir ben yaratıyor bazen. Şu sıralar öğlenleri evrendeki tüm renkleri alıyorum üstüme; geceleri siyah-beyaz oluyorum. Yatmaya yakın kapkaranlık oluyor dünyam. Hissediyorum her şeyi derinden. Hatta o kadar derinden hissediyorum ki nefes almadığımı fark ediyorum ara ara. Odaklandığım şeyler bir fotoğraf karesi, birkaç kelimeden oluşan metinler ve bana mutluluk vermesi için elimde duran bir kutu şeker...

Defalarca yazıp sildiğim yazılar geliyor bazen aklıma. Daha da çok susuyorum. Sessizliğim korkutuyor bu sefer de beni. Kendimden uzaklaşıyorum. Kendime yabancı geliyorum. Bırakıp kaçasım geliyor o anlar her şeyi. Yapamıyorum. Kıyamıyorum kendime, hala ümitle bekleyen duygularıma, avucumun içindeki bir kelebek gibi çırpınan hayallerime...

Zaman, şu sıralar özellikle, çok vurdumduymaz çocuk misali geçiyor. Dur desem anlamayacak, kapılıp ona gitsem sorumsuzca davranacağım. Sözümü geçiremediğim bir şey oldu hep benim için. Zaten zamana kafa tutmak gibi bir niyetim olmadı. Benim aleyhime işlemese yeter bana.

Umudum birçok şeyde azalarak çoğalıyor artık. Ben bile anlayamıyorum neler olup bittiğini; ama içimdeki ve elimdeki düzenlilik gün geçtikçe daha da iyi hale geliyor. Hedeflerime daha çok bağlanıyorum. Her anlamda ne istediğimi daha çok biliyorum. Acı çekmemek için önümdeki kayaları tekmelemiyorum artık. Elimle kaldırıp kenara koyuyorum. Giderken yolumu açtığım gibi, arkamda da temiz bir yol bırakıyorum. Takip edilmek istediğimden değil; daha çok geçmişe baktığımda her şeyin daha düzgün olabildiğini görmek için.

Ne kadar istesem de geçmişimle bağımı koparamıyorum. Bitirişler, yanlış başlangıçlar; kullanılan kelimeler, tutulamayan sözler; bırakıp gidemediğim insanlar, bir saniyesine bile tahammül edemediğim kişiler; kurmadığım hayaller, elimden kaçan fırsatlar... hepsi hafızamda, hepsi bir şekilde benimle bir bütün. Ve ben hepsinden mutluyum. Hepsine sahip olabildiğim için mutluyum. Çünkü şu anda attığım adımlar daha sağlam. Daha istekli, daha kendinden emin, daha umursamazca dünyayı.

Çünkü ben böyleyim; çünkü ben en güzel şeyleri hak ediyorum; çünkü iyi ve kötü benim için var çevremde.

4 Eylül 2012 Salı

Kendime çekiliyorum

Bir süredir İstanbul'dayım. Arkadaşlarımla buluşmak bana tekrar normale dönme gücü verdi. Bu taraflara doğru gelip biraz daha rahat düşünmeyi umut ediyordum. Geldim, düşünebiliyorum; ama rahat mıyım emin değilim. Hala içimde üzüntüsünü yaşıyorum bazı şeylerin. En başta kendime kızıyorum. Sonunu bildiğin şeylere neden adım atıyorsun, diyorum. Sonra başkalarına kızıyorum, neden beni sevdikleri ve ümitlendirdikleri için. Geçenlerde 24 yaşıma girdim. Düşünce yaşımın duygusal yaşımla birlikte çok daha ilerilerde olduğunu düşünüyorum şu anda. Sevgiyle yapılabileceklerin neler olabileceğini düşünüyorum. Şu sıralar tekrar umutla dolmak istiyorum. Hayallerimi daha güzel bir şekilde kurmak gibi bir niyetim var. Birilerini hayatıma almak istiyorum; ama kendi düzensizliğimle başkalarını da üzmek istemiyorum. Onun yerine  kendim üzülüyorum. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorum. Tekrar üzülmek istemiyorum. Yoğun bir sevgi görüp sonra anlamsızca arkadaş sevgisine muhtaç kalmak istemiyorum. Bunu kimseye yaşatmadım çünkü ben. Çünkü, ben, vedalardan nefret eden, verilen emeklere kıyamayan, saçma sapan şeylerden dolayı soğumayan biriyim. Ben kendimden eminken başlıyorum bir ilişkiye. Acaba onunla olur mu diye başlamıyorum mesela. Ne istediğimi ve istemediğimi biliyorum. Ne verebileceğimi de biliyorum ve içimde de tutmuyorum bunu. Belki de tutmadığım için kaybediyorum. Şu sıralar 1-2 arkadaşım çoktan ümitsizlik yolunda pes etmiş durumdalar. Anlık heveslerle hayatlarına devam etmeyi düşünüyorlar. Ben neden başaramıyorum? Benim neden içimde böyle bir istek yok? Nedir ki beklediğim acaba?

Sevgide gurur olmaz diye öğrettiler bana. Gurur yapmadım hiç. "Ben ona söylemeyeyim, bilmesin, o koşsun hep, ben yorulmayayım" demedim hiç. Demiş olsaydım belki farklı olurdu. Sanırım her ilişkide bir şey öğreniyorum. Kimin için acaba bütün bu hazırlıklar?

Birinde iradeyi öğrendim, birinde ne istediğimi öğrendim, birinde aşık olmayı öğrendim... sonuncusunda gurur yapmamayı öğrendim. Ben öğrendim öğrenmesine de, onlar ne oldu acaba? Ben üzüldüm üzülmesine de onlar ne oldu acaba?

Çok açık ki bir ilişki sonunda iki taraf da üzülmüyor. Bir kişi üzülüyor. Hepsinde üzülen ben oldum. Üzülen ben olmasaydım şu anda en azından bir tanesi devam ederdi. Ben kıyamadıkça biz diye tanımladığım şeylere, başkaları kıydılar gurursuzca, iradesizce, aşksızca.

Şimdi birine daha çok güvenmek istiyorum ya aslında beceremeyeceğimden korkuyorum. Çünkü her gelen bir şeyler alıp gitti benden. Tükendim, derler ya, o hesap benimkisi de. Tükendim. Çok bir şey varmış gibi duruyor elimde sanırım. Oysaki her birine kendimi gösterdim en açık şekliyle. Ben tamamlanacağım günü bekliyorum şimdi. O zamana kadar da kapatıyorum kapılarımı. Yine. Son zamanlarda çok ihtiyacım olduğunu hissettiğim şeyin aslında var olmadığını görünce tekrar, vazgeçişlerime bürünmeye karar verdim. Geçen seneki Ekim ayına gidiyorum tekrar. Sanırım Sonbahar benim için solmak demek. Ondan bu kapanışlarım.

Daha ne kadar küsebilirim, bilmiyorum. Bir daha ne zaman inanırım sevginin gücüne, bilmiyorum. İnandığım şeylerin boşa çıkıyor oluşu beni paramparça ediyor. Seven, gerçekten seven, insanın yapabileceklerini çok iyi biliyorum. Pes edip, kolayca vazgeçmeyi seçenlere bu lafım. Ben hiç birinde vazgeçmedim. Hepsinde uğraştım kaybolmamak için, kaybetmemek için. Ben hepsinde koştum, hepsinde üstüne gittim herkesin, hepsi ayrı ayrı görmüştür gözyaşlarımı. Ben ağlıyorsam biri için, onu çok sevdiğimden ağlıyorumdur. Beni üzdüğü için değil. Her şey kelimeleri ağızdan çıkarmak demek değildir. Ben uğraştım kaybetmemek için, onlar ne kadar uğraştı diye düşünüyorum? Kim yorgundu, kim kolay vazgeçti, kim yitirdi o sevgisini?.. Sevginin yok olduğu bir yerde duramadım hiç ben. Giden oldum; ama kimse sormadı neden gidiyorsun diye, kimse dur gitme demedi. Çünkü gitmem istenendi zaten. Kalmamı isteseydiler, bunu söylerdiler en azından. "Sen fırsat vermedin ki" deyip bir bahane yaratmazdılar. Hep yorulan taraf oluyorum. Nedir acaba benim görevim bir ilişkide? Görevsiz bir şekilde kalacağım bir ilişki olmayacak sanırım.

Teşekkür ederim. Dördüncü kez beni hayata küstürdüğünüz için teşekkür ederim. Beni sevdiğinizi söyleyip sonradan bunu sadece kelimelerde bıraktığınız için teşekkür ederim. Hayallerimi, umutlarımı, inançlarımı yarıda bıraktığınız için teşekkür ederim. Yine çekiliyorum kendi hayatıma. Yine uzaklaşıyorum her şeyden...