28 Ekim 2014 Salı

Neyin Korkusudur Bu?

Karadeniz türküleri çalıyor arka fonda. Hani o duyunca, farklı bir yere dokunan ezgiler var ya, onlar işte. Çünkü korkularım gelince aklıma ya da dolunca beynimden tüm vücuduma doğru, çocukluğum geliyor aklıma. En saf hallerime bürünüyorum. Bazen gözlerim doluyor, bazen gülüyorum. Bazen donuklaşıyorum. Sonra uzun uzun düşünüyorum. Nasıl geri gelir tüm iyilikler üzerime, nasıl güçlü olabilirim, nasıl yenebilirim korkularımı diye...

Şimdi korkulu anlarımdan birindeyim. Aslında şu anda değil de bir süredir bu haldeyim. Ne hikmetse kimseye çaktırmıyorum. Kimse de anlamıyor öte yandan. Çünkü herkeste aynı heyecan var: Arif askere gidiyor. Büyük haber ne de olsa. Ben olsam şüphelenirdim kendimden yahu. "Bu çocuk ağlamıyor, bu çocuk doğru düzgün gülmüyor, bu çocukta hiç heyecan yok, sanki askere başkası gidiyor" derdim kendi için. İşte, o heyecan onları sarmış durumda. Onlardan kastım da ailem ve arkadaşlarım. Olsun, heyecanlansınlar. Nasılsa yaşayacak olan benim iyi/kötü.

Geçtiğimiz cuma günü öğrendim nereye çıktığını askerliğimin. Bizimkilere önce İzmir'e oradan da Kıbrıs'a gideceğimi söylediğimde hepsi bana tatile gidiyormuşum gözüyle bakıyordu. Sanırım hala öyle bakıyorlar. Oysaki internetteki yorumları okuyan ve özellikle Kıbrıs'ın gerçekte nasıl olduğunu hayal eden benim.

Neyin korkusunu yaşadığımı bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Hani, sürekli spor yapacak olmam mı, devrecilik muhabbetiyle ezilecek olmam mı, oralarda temizlik konusunda epey bir ödün verecek olmam mı, yoksa kafa dengi birini bulamayacak olmam mı, diğer bazı meselelerde epey zorlanacak olmam mı... bilmiyorum neden korkutuğumu. Ne kendimi ne de başkasını bozuyorum bu konuda. "Aman boş ver geçer" diyorum yani.

Ben ailemden, Erasmus öğrencisi olduğumda bu kadar uzakta kalmıştım; yaklaşık 6 ay kadardı. Tabii askerlik kesinlikle Erasmus kavramının tamamen zıttı. Yani özlem konusu beni ne kadar zorlar bilmiyorum. Kastettiğim özlem insanlara olan özlemim bu arada. Yoksa maddi şeylere duyacağım özlem de mevcut. Senden çok uzaklarda olacağım Blog'um. Günlük de tutmak istemiyorum oralarda. Çünkü, oradakilerin ruh halleri nasıl bilmiyorum. Rahat yazamam günlüğe okunur diye; ama ikimiz de biliyoruz ki yaşadığım iyi/kötü her saniye beynime olacaktır. Sonuçta senelerdir korktuğum bir süreç. Ben oralarda çarşı iznine de çıkamam muhtemelen. O yüzden çok heyecanlanmıyorum o konuda. Kendimi 6 aylık bir dünyadan zıtlama evresine sokuyorum. Her şeyim askerlik olmalı belki de. Ancak öyle geçirebilirim o 6 ayı.

Geçtiğimiz 1 hafta içinde, neredeyse tüm akrabalarımı, ablamları ve çok sevdiğim ve görebilme şansım olan arkadaşlarımı gördüm. Hepsiyle vedalaştım. "Hayırlı teskereler" sözünü duydum çoğu sefer. Ve hepsine karşılık olarak gülümseyerek "amin, inşallah" dedim. İyi yapmış mıyım Blog? Bence çok güzel bir vedalaşma oldu. En son ailemle vedalaşıp gideceğim bu evden. Bütün kalbimi bırakıyorum bir de. Uzakta kalacak o da benden.

Bilmiyorum Blog. Belki çok abartıyor gözükebilirim. Belki abartıyorumdur, ama askerlik mevzusunu birçok kişiden daha iyi biliyorsun ne demek olduğunu içimde. Şundan da korkuyor olabilirim: Döndüğümde hiçbir şeyi yerinde bulamayabilirim. Allah biliyor ya onu da. İçimden geçen cümlelerin biri de o yönde zaten: "Allah'ım sen olacaksın yanımda bir tek."

Hala hazır değil eşyalarım. Bu akşam listesini hazırlayıp yarın da Ankara'nın merkezine geçip oralardan edinmeyi düşünüyorum. Ben istesem de uzun bir süre hazır olamayacağım Blog. Öyle ya da böyle gideceğim kesin. Aksini hayalimden bile geçirmiyorum. Gerçi bir keresinde Kıbrıs'ta asker olmayı geçirmiştim. Sanırım onun enerjisini çektim. Ama son zamanlarda da yurt dışında askerlik yapmayı hayal ediyordum. Demek ki o enerji varmış. Bilemedim ne desem kendime.

Sen de beni özleyeceksin biliyorum Blog. O yüzden içim rahat. Bana olan sevgin ve sadakatin çok güçlü. Yeterki Google ya da başka biri sana bir şey yapmasın.

Bir de dönememek var Blog. Askerlikte başıma bir şey gelebilir. O ihtimalleri de göz önüne alıp ayrılmak lazımdı herkesten; ama işte insanların gözünde tatile gidiyormuşum havası olunca da bozamıyorsun. Bozulmamaya dirençliler bir de. Sevdiklerin sonuçta...

Askerden dönünce ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Zaten oradayken düşüneceğim şeyler ne olur bilmiyorum. Askerlik deyince her şey bir belirsiz, bir bilinmezlik, bir hasret, bir yetememe... Belki de o yüzden boş veriyorum. Sanırım askerlik boyunca da planlardan, telefondan, internetten ve tüm sevdiklerimden uzak kalacağım.

Seni bile bırakamıyorum 1 saattir Blog. Çok korkuyorum. Korktuğum şeyin ne ya da neler olduğunu bilmesem de korkuyorum.

16 Ekim'den beri hastayım. Hala burnum akıyor, hala bu havaya rağmen saçma şekilde hastalığımla alakalı terliyorum. Tamam, belki dışarda çok gezdim bu zaman içinde; ama şimdiye geçmesi lazımdı Blog. Sanırım hastalığımı bile bırakamıyorum. Ya da bu ruh haliyle iyileşemiyorum. Ne yapacağım böyle ben?..

Bu son yazım. Yani şimdilik. İnşallah askerlikten dönünce çok güzel anılardan bahseceğim şekilde hoş geldin yazısı yazarım. İnşallah en hayırlısı ve en iyisi olur benim için. Ve inşallah çok çabuk bir şekilde alışırım her şeye. Ve inşallah sağ sağlim, ruhsal ve bedenen sağlıklı bir şekilde dönerim sevdiklerimin yanına. Allah bana ve geride bıraktıklarıma sabır versin.

Amin.

Zaten şunun şurasında 6 ay yokum. Ne ki?
180 gün.
4320 saat.
259200 dakika.
15552000 saniye.

16 Ekim 2014 Perşembe

Biz

O, ben ve diğerleri değiliz artık. Sadece "biz" var. Bir süredir bunu düşünüyorum. Okuduğum bir kitaptan etkilenip böyle düşünmeye başladım. Bir şeyleri ya da birilerini ayırmak bana bir şey kazandırmıyor; aksine daha da bölünüyorum.

Durum bu şekilde tam olarak. Çok bölündüm, çok paylaşıldım, çok ayrıldım parçalara. Adım attığım anda koşar olduğumu fark ettim bazen, bazen de geriye doğru çekildiğimi gördüm.

Şu anda 2013'un sonundan 2014'ün ortasına kadar ömrümü geçirdiğim şehrin, Diyarbakır'ın, farklı bir akşamından yazıyorum sana Blog. Burada olanları medyanın göster(-e)meyişi mi diyeyim yoksa buranın farklı bir dünya mı oluşu diyeyim... beni değişik hissettiriyor. Ama gördüğün üzere zorlamıyorum.

İnternette takip ettiğim sayfalar var askerlikle ilgili. Kafamda binbir tane şey var, ama içimde adeta duru bir göl havası hakim. Takip ettiğim sayfalardaki diğer insanların yaşadığı değişik heyecanı/paniği ben henüz yaşamıyorum. Gerçi seneler boyunca yaptığım sıkıntının/stresin haddi hesabı da yok. Sonuçta boş veriyorum biraz.

O değil de cidden kafamı toparlayamıyorum. Toparlamaya çalışıyorum, ama olmuyor. Yine bir başka kitap okuyorum bana huzur vermesi için. İşe yarar gibi duruyor, ama kafamdaki düşünce yoğunluğu çok başka bir boyutta duruyor. Bilmiyorum nasıl geçer, geçer mi ya da...

2 haftam kaldı gibi bir şey. Benden daha çok merak edenler var askerliğimin nereye çıkacağını. Ben de merak ediyorum. Ama içimdeki tek umut, olabildiğince hızlı bir şekilde uyum sağlamak. Ne kadar çabuk alışırsam o kadar iyi olacak benim için. Geride bıraktıklarım da olacak.

Acaba şu anda depresyonun daha farklı bir evresini mi yaşıyorum? Yoksa iyi mi hissediyorum? Bilmiyorum.

Bazen sadece kendi kendime konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Bazen de çok sevildiğimi hissediyorum. Bazen birilerinin beni izlediğini düşünüyorum uzaktan; ama hepsini iyi niyetli düşünüyorum.

Haftaya da İstanbul'da takılıyor olacağım. Bodrum'dan sonra Ankara'ya git gel yapışlarım, Diyarbakır'a gelişim ve İstanbul'da da olacak olmam... kapanışı yine evde yapacağım gerçeğini değiştirmiyor. Yani... sanırım.

Beni uzaktan izleyen varsa eğer bana ulaşıp "ben seni izliyorum" dese iyi olur. Şizofreniye bağlamamı istemeyiz. Değil mi Blog?