21 Ocak 2016 Perşembe

Kocaman Kararlar

Aslında yazmamayı düşünüyordum, tıpkı askerliğimi yapmaya gittiğim zamandaki gibi. Sonra yayından kaldırdığım bir yazım geldi aklıma. Ki geçen aylarda negatizmin(!) doruklarında olan epey bir yazımı taslak haline getirerek Blog'umdan kaldırmıştım. Onlardan birinde kendime verdiğim sözler vardı. İyi ki de kaldırmışım, beni okuyan ya da okuma ihtimali olan ve bunu bana sürekli koz şeklinde kullanmaya çalışan/çalışabilecek insanlardan uzakta durması benim için daha iyi oldu.

Yazıma devam etmeden önce, bir anda aklıma gelen, çıktığı ilk günden beri dinlediğim ve bugüne kadar beni sevgi konusunda baştan sona anlattığına inandığım; biraz egoistçe, biraz safça, ama bolca beni anlatan bir şarkının sözlerini paylaşayım:

"İçime attım ne varsa
Anlamaya çalıştım herkesi
Aşkı da sevdim kavgayı da
Anlatamadım ki.

Hiç korkmadım çelişkiden
Onaylanmayan ilişkiden
Ne çoğaldım övgüden
Ne azaldım yergiden.

Hiç korkmadım yasaklardan
Korunmadım tuzaklardan
Kalktım güvenli kucaklardan
Hep denedim bilerek göstermedim.

Kendimi sakladım görmeyi bilenlere
Vitrinime değil iklimime gelenlere
Deliyim aslında Allah'ına kadar deliyim
Kalbimi vereceğim aslımı görenlere."

Yıllar önce Ajda Pekkan tarafından seslendirilmiş bir şarkının sözleri. Ki kendisinin Fransızca söylediği şarkıları dinleyince daha da gözüme hoş gözükmüş biridir... Sözleri tabii ki Sezen Aksu'ya ait. Buna şaşırmamıştım o zaman, birçok sefer ona ait şarkılara şaşırmadığım gibi. Bugüne kadar herkese tıpkı bu şarkının sözlerinde olduğu gibi yaklaştım. Ne "hadi Arif şununla biraz dalga geçelim, oynayalım" dedim ne de "aman egolarımı tatmin edince yol veririm gider" dedim. Bana da kimse böyle davranmadı, ama bazen an geldi davransaydı keşke dediğim oldu. Kime güvendiysem, gerçekten egoları tatmin olunca, o güvenimin karşılığını alamadığımı gördüm. Bunun türlü türlü şekli var tabii ki. Sonra ne oldu? Her birinin sonunda bir önceki yazımda olduğu gibi koptum kendi dünyamdan. 

Bugün de neredeyse benzer bir hata yapıp numaramı yenileyecektim. Sonra "n'oluyoruz *** ya?!" oldum. O şu anda gözükmeyen yazımı hatırladım. O anları hatırladım. Kendime verdiğim sözleri hatırladım. Ettiğim duaları da... Ben çoktan almam gereken mesajı almıştım ve neredeyse yine aynı ve hatta bir de benzer bir kişiyle yine aynı hataları yapacaktım. O yüzden iki gün önce ne yaptıysam hepsini geri alıyorum. Ve mutluyum çünkü neredeyse yine aynı hatayı yapacaktım kendime. Ne için? Ya da kim ve kimler için?

Velhasıl, kendime verdiğim ve aylardır işleme koyulmayı bekleyen bir sözüm için bana tekrar bir uyarı oldu bu anlık depresif melankolik durumum. Artık kendimi ömür boyu bekar olarak adlandırabilirim rahatlıkla.

Mesela dün gece Facebook'ta dolanırken meraktan arkadaşım olmayan birinin profiline baktım. Ve gördüğüm şey bana sezgilerimi her zaman dinlemem gerektiğini tekrar hatırlattı. Benimle çıkarken bana baştan sona yalan söylediğini öğrendim birinin. Tuhaftır ki bunu hissetmeme ve somut kanıtlarıma rağmen, tıpkı şarkıda olduğu gibi boş verdim. Ya içime attım ya da unuttum. Şu da tuhaftır, benimle yalnızca konuşan insanlar bile eski sevgilisiyle tekrar birlikte olabiliyor. Öyle de bir ilişki kurtarıcı modum var. Artık bana bakınca geçmişlerine kıyamıyorlar mı yoksa benim içimdeki sevgi onları cesaretlendiriyor mu bilemiyorum Blog. Tek bildiğim insanlar konusunda ne hissediyorsam o çıktığıdır. Er ya da geç...

Umurumda değil. Çünkü şu anda içmekte olduğum yeşil çayımın bir yudumu kadar bile bana faydası yok mevzunun. Benimkisi sadece merak olarak kaldı hep. Yoksa şu anda kalbim bomboş. Diyorum ya artık single for a lifetime havasındayım. Bu arada şunu da anladım, Blog'umu ezbere bile bilse biri, hiçbir şey değişmiyormuş. Çünkü eğitim sistemimiz sağ olsun, okuduğumuzdan hep kendimize fayda sağlayacak bir şeyler çıkarma maksadıyla okuduk. Yani boş yere okuduk çoğu şeyi.

Bu yazım, bu konudaki son yazım olacaktır. Çünkü bundan sonra bu tip bir yazıyı yazmama malzeme olacak hiçbir şeyin hayatıma girmesine/müdahale etmesine izin vermeyeceğim. Anlamadığım bazı noktalar var: Ben onca şeye rağmen nasıl oluyor da hala bir şeylere kanabilecek saflıkta oluyorum? Hala daha ruhsal açlığımı bastıramıyorum? Hala daha siyah'a ısrarla beyaz demeye ve bunun savaşını vermeye çalışıyorum? İnan Blog, anlamıyorum kendimi bu konuda.

Neyse. Bugün numaramı yenileyecektim sözde. Dün o yüzden telefonumu, hazır IOS 9.2.1 sürümü yayınlanmış bahanesiyle restore ettim. Tam önceki numaramın WhatsApp hesabımı silmiş temelli kurtulmuştum ki tekrar yükledim ablam yüzünden. Diğer uygulamalar da yüklendi tabii. Tekrar hepsini ayarla, uğraş, et derken zaman geçti. IOS 9.3 çıktığında restore etmeyeceğim. Bu da bana teknolojik ders olsun. Ben yine restore ederim de neyse. 

Ve o şarkı Ajda Pekkan - Vitrin:

19 Ocak 2016 Salı

Yorgun, Bitkin...

Yaklaşık 1 yıldır hiç kullanmaz oldum Facebook profilimi. Twitter da arada kendi kendime attığım 1-2 tweet için kullanıyorum. Instagram daha da beter. Geçen aylarda aldığım kararla içinde insan olan tüm fotoğrafları kaldırdım ve selfie-free zone olarak benimsedim. Çok nadir fotoğraf atıyorum. O da aklıma gelirse.

Sosyal medya denen şeyi kullanmayı beceremiyoruz ülkemizde. Ben de sevmiyorum bu alanların ego tatmini amaçlı kullanılmasını. Ama işte, eksik olmasın diye, kullanıcı adımı kaybetmeyeyim diye tuttuğum bir nedenler listesi var. Kapatamıyorum o yüzden de. Haliyle de kullanmamayı tercih ediyorum. Öylesine duruyor.

WhatsApp... Arkadaş ilişkilerinden sevgili ilişkilerine kadar içine eden bir platform. SMS'nin yerini aldı, MMS'nin de. Kaldırmayı düşünüyorum onu da. Viber vs. hepsini kullanmamayı düşünüyorum. Sosyal adı altında asosyal hiçbir iletişimi kullanmamayı düşünüyorum.

Evet, yine hayata küstüm Blog. Beni tebrik edebilirsin. Yok ağlamıyorum. Evet yine gideceğim. Evet, yine boş yere hayal kurdum, boş yere çabaladım, boş yere zaman kaybettim. Evet aynen dediğin şekilde oldu; yine kırıldım, üzüldüm. Kesinlikle! Evet ben de tekrar yaşamamayı düşünüyorum bunları. Bence de, artık vazgeçmeliyim sonuna kadar. Yoksa zaten sildim profillerimi falan. Evet, numaramı da değiştireceğim yarın merak etme.

Ne olur bir dahakine bana hatırlat Blog. Eski yazılarımı bana okut, ne bileyim. Mail at o yazıları bana. Virus ol, bilgisayarıma bulaş, günün 5 vakti hatırlat yaptığım hataları bana. Ne olur konu sevgi olunca sınırlarımı koruyabileyim en azından.

Ve Allah'ım...

Sana yalvarıyorum, al içimdeki şu duyguyu. Beni bununla sınama daha fazla ne olur.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Kesin ihtimaller

Kesin ihtimaller... Şey gibi adeta, nasıl derler, yalancının sözüne inanmak gibi. Hani doğru olma durumu da var, ama kimse inanmaz. Neden? Çünkü ön yargılar var.

İhtimaller de öyle. Bir şeyin gerçekleme olasılığı. Olasılığı ile nasıl tanımlayabiliyorum ki? TDK'nin sitesine de baktım. Açıklama şöyle: "Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık."

Geleceğimin ihtimalleri farklı bir hale geldi demem o ki... Böyle kesin olanlar, olmayanlar şeklinde bile sınıflandırdıklarım var. Garip ve komik, biliyorum. Ve hiç öyle günümüz Türkiye'sinin hallerine giremeyeceğim, kusura bakma Blog. Bir de herkes eleştirmen mübarek! Ha beni nasıl insanlar eleştirebilir, benim hayat düzenime benzer ve benim yaşıtım biri eleştirebilir. Çünkü cidden işi gücü olup düzenli bir hayatı olan kimselerin oturdukları yerden "yea Arif olur öyle şeyler, biz de çok zorlandık, ben işimden memnun değilim mesela. Ne bileyim, 10 bin lira net para geçse elime daha iyi olurdu." ya da "ya kanks sorun çok başka, Türkiye şartları bunu gerenktiriyoğ. Sen de başlarsın bir yerleğrde elbet..." gibi şeyler dememeli. Bu benim gözümde küfürle eşit mesela. Hani diğer bir deyişle hakaret. Çünkü hiçbir iyi niyeti yok bu baştan savma "ilgileniyorum aslında seninle" laflarının. Samimiyet yok en başında. Daha ne olsun? Ama ben ne yapıyorum? Yaa evet, hayırlısı işte, bakalım....

Daha önce de ifade etmiş olabilirim. Bazen cidden laptopımı kaldırıp balkondan atasım geliyor. Ama işte en azından önümüzdeki 4-5 ay boyunca ihtiyaç duyacağım. O yüzden yapamıyorum, ama yapma ihtimalim kesindi(!).

Başka mevzular da var söylemek istediğim, ama mecalim yok ifade etmeye. Hislerimle parmaklarım arasında sanki bir uyuşturucu bağımlısı beyaz ticareti yapıyor. Ve sinirlerim çoktan iradelerini kaybetmiş durumda.

Bugün cüzdanımı boşalttım. Cüzdan değil de çanta taşıyormuşum hissi verdiği için uzun dönemde kullanmadığım şeyleri çıkardım. Mesela İstanbul Kart. İstanbul'a giderken yanıma almam gereken şeyi bazen Ankara'ya giderken bile alıyorum nedense. Ona benzer şeyleri çıkartınca normal boyuna döndü. Ha bir de cuma günü Revolut kartım geldi. Kullanmayacak bile olsam cüzdanıma koydum. Kim bilir, belki bir gün paldır küldür dünyanın bir ucuna kaçırırlar, paramı oraya yatırırım(!).

Uzak durmalıyım Blog. Salağım biliyorum. Geçmişe bakınca geleceğin de aynısını getireceğini düşünüyorum insanlar konusunda. O yüzden böyle durup durup "mal mısın Arif?" diyorum kendime. Uzak durmalıyım her şeyden. Almam gereken dersi almamışım gibi davranmayı bırakmalıyım artık.

Çekilmiş klibi:

15 Ocak 2016 Cuma

Alevli Dondurma

Yağmur vuruyordu camıma. "Kış vakti kar beklerken bu yağmurda nereden çıktı?" diye soruyordum yastığa başımı dayamış hayal kurarak uyumaya çalışırken... Hayal kuruyordum her gece olduğu gibi. Üstelik bir haberde hayal kurarak uyumak zararlıdır! diye okuduğumu hatırlamama rağmen... "Aman olsun! Tek mutluluğum hayal kurmak! Onun için de beynimi vermeye razıyım! Yeter ki biraz olsun huzur bulduğumu hissedebileyim, başrolünde BEN olduğum..." 

Diye düşünürken uyudum yine bir gece. Birazdan yine gidip başka bir dünyanın Arif'ini hayal ederek uykuya dalarım. Kısmetse...

Önümüzdeki hafta içi Ankara'ya geçecektim Blog. Biliyorsun ki dağın başında, deli hapishanesi gibi bir durumda nefes almaya çalışıyorum. Pazartesi ve cuma günleri evdeyim adeta. Kapının önüne ismini Minnoş koyduğumuz bir kediye bakmaya gidiyorum en fazla. Haliyle "insan içine çıkmak" ifadesine ihtiyaç duyuyorum.

Sağ olsunlar, Ankara'ya gitme sebeplerimin her bir sahibi, yaprak dökümü misali çıktılar hayatımdan. Sevaptır yahu! İnsan en basitinden öyle düşünür! Bu çocuğa yazık değil mi?

Neyse... Birçok şeye olan, bunun başında sevgi geliyor, umuduma, böyle koca teneke yağın son damlasını kullanmaya çalışırmışçasına, ulaşmaya çalışıyorum. Kendime üzülüyorum. Bazen acıyorum. Boş ver diyorum ya da diğerlerinin dediği gibi "kendine bu kadar yüklenme" diyorum, ama diyorum da işte kime diyorum?

Ben gidip yatayım...

10 Ocak 2016 Pazar

Soluk Benizli

Bu akşam şunu fark ettim: Bende gurur çok zayıfmış Blog. Gurur yapmıyormuşum birçok insan gibi onu anladım. Demek ki ondan dolayı, hep, ayrılan ben olmama rağmen eski sevgililerime tekrar tekrar geri dönmüşüm. Bu durumu "belki yaşananlara kıyamamak" ya da "daha güzelini bulamayacağım korkusu" sebep de olabilir; ama böyle bile olsa insanda biraz gurur olur değil mi?

Peki bende neden yok?

Bu sorunun cevabını bilmiyorum Blog. Eskiden mesela "özür dileme" durumunu terbiye, saygı vs. duyguların içinde bulunmasından dolayı bende kolaylıkla dile geldiğini düşünürdüm. Haklı olsam da özür dileyebilecek kadar sakin ya da olması gereken davranış şekline sahip olduğumu düşünürdüm. Hoş, hala daha öyle düşünüyorum. Tek bir farkla: Artık buna sebep olan şeyin bendeki gurur yoksunluğu olduğuna da inanıyorum.

İnsanda biraz gurur olur yahu! dediğini duyar gibiyim Blog.

Olmayınca olmuyor işte. Ama işin daha da tuhaf ve canımı acıtan yanı ise bendeki bu duruma rağmen insanların ısrarla özür beklemesi, ısrarla geri dönmemi beklemesi hatta abartıp "aman Arif döner nasılsa" demesi...

O yüzden iyisi mi Allah ne veriyorsa hepsinin güzelini, iyisini ve hayırlısını versin. Gerisi boş. Hele hele insansa o mevzubahis olan... aman aman!

8 Ocak 2016 Cuma

Dolunay Misali

Dolunay mı var? İlacımı da erken içtim oysa. Hayırdır inşallah. Epeydir gelmeyen kasvet neden bu geceyi buldu acaba... Neyse be Blog. Boş ver.

"Tükendim çok yaraları açan
Dağılmıyor içimdeki duman
Sen istersen yanalım o zaman
Gel artık yok yüreğe dokunan."


4 Ocak 2016 Pazartesi

Kardan Adam

Ne güzel değil mi? Her taraf kar. En azından burada öyle...
Bugün dışarı çıktım, epeydir yapmadığım şeyi yapıp. Pazara gittim bizimkilerle. Tabii yolun karlarla kapalı olması, insanların dolmuşa doluştuğunu görmek ve en önemlisi de etrafta bir heyecanla kardan adam yapan çocukları ve yetişkinleri görmek... İşte okullar bunun için tatil olmalı!

Pazar güzeldi. Klasik pazardı işte. Tezgahlar, meyveler; ürünlerini satmaya çalışan insanlar ve müşterileri, ben... Soğuktu hava; ama güzeldi. Yılın bu ayında, eskiden doğru düzgün kar görmezdik. Yani ben pek görmediğimizi hatırlıyorum daha çok. Aralık ya da şubat gibi olurdu, ama yeni yıla girerken kar yağdığını görmek nadirdi. En azından benim 27 yıllık hayatımın hatırlayabildiğim 20 yılı içinde.

Yeni yıl... 2016! Çok şey söylenebilir benim açımdan. Bir umut var şu sıralar içimde bazı şeyler konusunda. O yüzden sessizliğimi koruyup kendimce sesleniyorum: 2016 GÜZEL OLACAK!

Tabii seslenerek olmuyor o işler. Ya da oluyor mu? Hiç seslenerek olmasını denedim mi? Ya bir şey olmazsa? Ya saçmalamayı kesmezsem?

2015'imin son yazısındaki 2016 yılı için beklentilerimi yazmıştım. O yüzden tekrar yazmayacağım, Blog. Sen de duymaktan sıkıldın yıllardır, biliyorum.

Bu arada yeşil çaysız kalmıştım 1 haftadır. Bugün çok şükür alabildim kargodan çaylarımı. Ki bu mevzuya hiç girmeyeceğim, zira Yurtiçi Kargo beni deli etti! Bir de ilk kez birinin Blog'umdaki her yazıyı okumaya çalıştığına şahit oluyorum şu sıralar. Bunu da okuyordur belki. Allah bilir.

Bir de geçen günlerde bir şeyle tanıştım: Revolut. Okunuşu revölü. Fransızca gibi sanki, değil mi? İngiltere'den çıkışlı. Bu "kısmen" bizim Enpara.com ve Cebteteb hizmetlerine, ben bu ikisini de kullanıyorum, benziyor, gibi. Dijital bankacılık konusunda gelişmeye çalışıyor dünya sanıyorum ki. Özetle içine attığınız parayı, Revolut hesabı olan, dünyanın herhangi bir yerindeki kişiye ücretsiz olarak aktarabiliyorsunuz; aynı zamanda 1 sene içinde en uygun döviz kuru garantisi veriyor, paraların döviz değişiminde. Telefon uygulamasını kullanabilirsiniz yalnızca. Bir de banka kartları var. Ki onu da istettim. Uygulama içindeki tarihe göre 15 Ocak'ta elime geçermiş. Yurt dışına gideceğim de kullanacağım da... Peh! Ama o kartı istiyorum. Beni biliyorsun Blog. MasterCard tabanlı bir sistem. Yani, güvenilir. Kartı MasterCard logolu ATM'lerde kullanabiliyorsunuz, para yatırma ve çekme işlemleri için. Bu sistemin en güzel yani, büyük miktar parayı ücretsiz aktarabiliyor olmanız. Gerisi zaten yurt dışında kullandığınız ATM'nin işlem ücreti çekmesiyle alakalı. Ve içindeki para birimi otomatik olarak değişiyor kullandığınız ülkeye göre. Ve hayır bana kimse para vermiyor bunu sana yazdığım için Blog.

Neyse, şu şarkıyla ayrılayım ben: