Çılgınlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çılgınlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2014 Salı

Beynim Serin Bu Aralar


Hayatta yapması hoşuma giden şeyler var Blog. Ama sürekli yapmaya korkuyorum. Çünkü bir gün onlardan da sıkılacakmışım gibi, sanki başkaları onları yapmaktan beni alıkoyacakmış ya da o konuda da bütün renklerimi solduracakmış gibi geliyor. Mesela büyük bir markete girip ihtiyacım olan ya da sırf almayı istediğim şeyleri kucağıma alıp zar zor taşıyarak bütün marketi gezip sonra kasaya ödemeye gitmesi çok hoşuma gidiyor. Her sefer içimden gülerek "niye araba almadım ki, daha alacaklarım vardı oysa" diyorum. Ama mutlu oluyorum. Markette geçirdiğim belki 5 dakika, belki 10, 15... Düşünüyorum da hayatımda kalan masum şeyleri hep böyle yapmaktan korkuyorum. Sanki onlar da kirleneceklermiş gibi.

Korkuyorum Blog. Şu günlerimde yine içimde büyük bir korku var sebepsizce. Dün gece kanser olduğumu ve çok az bir ömrüm kaldığını hayal ederek yastığa koydum başımı. Nereden aklıma geldi ben de bilmiyorum. Herkese bir şekilde ulaştığımı ve küs olmama rağmen bir zamanlar çok mutlu olduğum arkadaşlarımın, hatta eski sevgililerimin ve ailemin aynı anda hastane odasında benimle olduklarını gördüm. Ve mutlu bir şekilde kapattım gözlerimi son nefesimi verirken. Bu ne demekti şimdi? Yaşamımın kıymetini mi bilmeliyim, arkadaşlarımın kıymetini mi yoksa ölmek üzere miyim? Bunun mesajı neydi diye düşündüm gözlerimi silerken ve uyuyakalmışım o arada bir yerde.

Her şey başa dönmüş gibi hissediyorum Ankara'nın bu en küçük ve en uzak ilçelerinden birinde. Daha da kötüsü yalnız hissediyorum. Evet, belki şu anda ipini koparmış, ortalık malı biri olsaydım ben de deniz kenarında bir yerlerde henüz tanıştığım insanlarla birlikte oluyor olurdum. Ya da hayatımın her saniyesini rengarenk ve musmutlu geçiriyormuş izlenimi yaratmak amacıyla Instagram profilimi değişik fotoğraflarla süslerdim. Ama işte, bazılarımız aynaya bakınca içinden daha farklı cümleler kuruyor. Benim gibi...

3 ayım var Blog. İpimin çekilmesi için son 3 ay. Sonra bilmiyorum aklım nerede olur. Ondan ziyade bu 3 ayımı nasıl geçireceğimi de bilmiyorum. Hala en samimi arkadaşlarıma telefon numaramı bildirmemiş durumdayım. Belki daha fazla ısrar bekliyorum/bekliyordum. Belki de ilgiydi beklediğim, emin değilim. Oysaki yelkenlerini hemencecik suya indiren biriyim. Bazen kendime çok safım diyorum ya hani, bu da o saf hallerimden biri işte.

Yazmaya karşı direniyorum sana Blog. Ama hiç böyle kimsesiz kalmamıştım. Geçen seneki halimden de kötü durum yani. Maillerimi sürekli kontrol eder oldum, buna da engel olamıyorum tıpkı yazmamaya çalışmam gibi. Bir ara zamanında çılgınlık yapıp Amerika ve Avrupa'daki bazı dernek ya da ona benzeri yerlere mailler atmıştım imdat çığlığı gibi. Sanki yardım edeceklermiş gibi. Artık onlardan da ses çıkmaz. Ama bir umut, belki herhangi bir yerden güzel bir haber okurum diye kendi çırpınışlarım.

Diyet, spor, yabancı dil, romanlarım... hepsi beni bekliyor. Benim yaptığım ne acaba ki meşguliyetim onlarla ilgilenmemi bekliyor? Bilmiyorum Blog. Bazen üzerime benzin döküp yakasım geliyor. Çünkü öbür türlü çoğu kişi ne derece ciddiyete bindiğini anlamayacak bendeki durumların. Dolabımda hala açılmamış bir ilaç kutusu mevcut. Tabii kullanacak değilim de işte. Onu da niye tutuyorsam artık. Sanki ağrı kesici kullanılırmış gibi...

Bir de sanırım ben kimseyle yapamayacağım Blog. Sanırım önüme altın tepsiyle uygun insanı da koysalar kalbim ısınmayacak ya da güvenemeyeceğim. Çünkü ne zaman yalnızlığımı başrol yapsam, ne zaman alışsam tüm sessizliğe biri çıkıp bütün dengemi bozup sonra hiçbir şey olmamışçasına "ne oldu şimdi ya?" moduna giriyor. Eskisinden de fazla ilgi bekler oldum. Daha da kötüsü hırsız muamelesi yapıyorum ilgi gösterenlere.

Bir de şu komik durum var, birine dert anlamaya başlayınca "geçer bu durumlar" diyor. O an bitiyorum ben zaten. Üstümden, içinde şekerlemeler eritilmiş kaynar sular dökülüyormuş hissi yaratıyor. Başta iyi gibi geliyor ama daha sonra hem kaynar suyun acısı hem de kusma hissi birbirine karışıyor. Tepkimse: "Hayırlısı ya bekliyorum işte." #HATALIÜRETİM

Neyse en iyisi susayım. Çünkü şu anda hiç rahatlamıyorum Blog. Kusura bakma ve yanlış anlama. Benden dolayı hep...

13 Ağustos 2013 Salı

Kötüyüm...

Çok şey oldu Blog. Şu son 7 gün içinde çok şey oldu ve olmaya da devam ediyor...

Sadece telefon numaramı yenileyip, eskisini iptal ettirip, ailem dışında kimseye vermiyor oluşum; Facebook ve Twitter'ımı yenileyip, yine kimseye vermiyor oluşum; hiçbir arkadaşımla, hiçbir şekilde iletişim kurmuyor oluşum; eski sevgilimin, onlarca kez ayrılışımızdan sonraki son ayrılışımızdan sonra daha da uzaklaşıp bir şeyleri daha da yitirmemize neden oluşu ve benim güvenimi kazanmak için hiçbir şey yapmayışı... sadece bunlar değil şu son 7 günde gerçekleşen ve devam eden şeyler.

Koca bir, benim için ruhsuz, bir Ramazan ayı geçti. Ben artık daha da iyimser olmak için fazladan çaba gösterir oldum. Israrla kimsenin anlamayışını umursamayı reddettim. Neden? Ne ben ne de başkaları yorulmasın diye. Hata ettiğimi düşünmüyorum. Sonuçta geçen zaman içinde olanlar, sorunlarımı çekerken her sefer ve her zaman yalnız olacağımı, hiçbir zaman hiçbir kimsenin benim yanımda olmayacağını daha da iyi gösteriyor...

Bayram arifesinde oldu her şey. 7 Ağustos'u 8'e bağlayan gecede, sabah saat 5'e kadar, annem ve ablamgille olan diyalogumdan bahsediyorum olup bitenlerle ilgili. Bir ara ablamgille paylaşmayı düşündüğüm; ama daha sonra tamamen vazgeçtiğim, belki de en gizli sırrımı, ağlayarak söyledim onlara. Bugüne kadar çektiklerimin sadece hiperhidrozis ya da geleceğimin karamsarlığından ibaret olmadığını anlamaları dışında, başka hiçbir şey anladıklarını düşünmüyorum. Her ne kadar şu anda İstanbul'da olsam da, önümüzdeki günlerde psikologa gidecek olsam da, içlerinden geçirdiklerini, üzüntülerini anlayabiliyorum. Hiçbir şeyin güllük gülistanlık olmayacağını ben de biliyorum tabii ki; ama niyeyse, konu insanlar ve sevgi olunca, çok naif bakıyorum sanırım her şeye. Daha iyimser, daha umutlu oluyorum. Belki hata ediyorum. Emin değilim...

Annemin üzüntüsü, babamın, onunla ilgili söylediklerimden sonraki üzüntüsü, ablamların birinin kuzeye, diğerinin kuzey doğuya bakan düşünceleri, eniştemin beni anlamaya çalışmaları... Öte yandan, benim ısrarla halimden memnuniyetim ve psikologlara ödenecek seans başı 300 lira civarında olacak paralar... Öte yandan, içimdeki "belki bu şekilde artık istediğim şeyi elde etmek için kendimdeki güce daha fazla sarılırım" düşüncesi... Kafam allak bullak. Hepsinden öte, benim duygusal dünyamın maddeci hale döndüğüne dair hislerim ya da yok olacağına dair korkum...

Bilmiyorum Blog. İsyan etmiyorum, etmedim de hiç. Bazen neden ben diye sorduğum oluyor ya hani, odur belki tek isyan etiketi.

En önemlisi de nedir biliyor musun? Diğer sorunlarımda nasıl yalnızsam, şimdi de öyle yalnızım. O yüzden bundan sonra kimse beklemesin benden, duygulara karşı mantıklı bir yaklaşım.

Bu sefer ailem dışında yalnızım Blog. Emeği geçenler mi diyeyim, yanımda olduklarını hissettiremeyenlere mi diyeyim ya da gerçeği bana bu şekilde gösteren Allah'ıma mı diyeyim... bilmiyorum; ama teşekkür ederim.

29 Haziran 2010 Salı

Bendeki Facebook cilginligi.

Yaptigim mantiksal arastirmalarim sonucu, Turkiye'de her 3 evden, 1'inde, Facebook hesabi olan en az 1 kisi mevcut. Bu gayet mantikli bir arastirma oldu benim icin. Isterseniz, Isvicreli bilim adamlarina da sorun... Arif hakli, derler. Ahanda buraya yaziyorum!

Kudurmus gibi Facebook kullaniyoruz. Cogu kullanici, ayakustu gordugu herkesi arkadas listesine ekliyor, bir kismi flash oyunlari yuzunden arkadas oluyor tanimadiklariyla, bir kisminin 3-5 arkadasi var ki bu tip kisilerin hic ilgisi olmadigi halde bir profili vardir mutlaka, bir kismi ise ciddiye aliyor -ben gibi-..

Siliyorum. Bana bir anlam ifade etmeyen, ufak da olsa bir tebessumunu gostermeyen ya da gosteremeyen, ya da ne bileyim, uzun bir suredir bana karsi ilgisiz oldugunu hissettigim bircok kisiyi siliyorum Facebook arkadas listemden. Yapiyorum bunu evet. Ve arkadas listemi mumkun oldugunca olmasi gereken kisilerle dolduruyorum. Blog sayfama biraktiysam Facebook linkimi, bu demektir ki siz sayfami ziyaret etmissiniz, benimle ya da bana ait bir seyle ilgilenmissiniz, demektir. Eklerim listeme genelde bu sekilde gelen davetleri. Bir sure sonra dikkat ederim; ama ne kadar ilgilendiginizle. Ha baktim, belli bir yerde kaliyor bu arkadaslik durumu, silerim. Hic de acimam, vallahi de acimam, billahi de acimam. AMA! Sildikten sonra, sildigim kisi gelir de hesabini sorarsa, guzelce durumu aciklarim. Mantigina uyar ise o kisinin, acikgoruslulugu de elverirse, yine arkadas olabilirim, arti toleranslariyla ustelik...

Ben ciddiye aliyorum arkadas! Her bir halti ciddiye aliyorum. Ve cok mutluyum ben bu durumdan. Cevremdeki insanlar da mutlu. Mutsuz olanlar sadece, gercekleri yuzlerine vurduklarimdir! Onlar da zaten hatalarini kabul etmeyenlerdir ya da ilgisizliklerini... Twitter icin ayni sey gecerli DEGIL. Facebook icin, hicbir kuralimi bozmuyorum; cunku orasi bana ait, bu blogun oldugu gibi... Ben resimlerimi paylasiyorum, kisisel bilgilerimi paylasiyorum, telefon numarama kadar. Ki arkadas listemin yarisi en az, yurt disinda tanistigim insanlardir. Bu sekilde mutluyum ben.

Verdigim degeri bulamayinca, cikartirim hayatimdan. Yaparim bunu evet; cunku ben bu kadar dikkatliysem, o kisiler de beni taniyorsa, bana benim onlara davrandigim sekilde davranmalilar. Budur "deger verme" kavrami. Oyle arada bir, bir yerlerde "cevrimici/online" olup da cikip gitmekle olmuyor. Ha bu arada bu prensiplerimde sadece son 5 yilda tanistigim insanlar icin gecerlidir. Daha oncesi ve ailem/akrabalarim icin degil. Haksizsam buyrun gelin haksizsin deyin: arifcihat @ live . com