Askerlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Askerlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2015 Pazartesi

Ve Askerlik Biter!

Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum Blog. Askerlik deyince sabahlara kadar söyleyecek şeyim olurdu askerliğimi yapmadan önce. Buralardan gitmeye, bütün hayatımı değiştirmeye çalışırdım. Korkardım ve sürekli kaçardım askerlik mevzusu açılınca. Ne kadar çok korktuğumu ve kaçmaya çalıştığımı sen gayet iyi biliyorsun. Eminim şimdi soruyorsundur "değdi mi kendini üzmeye bunca zaman?" diye.

Değmedi...

Yazıma başlamadan önce, böyle zamanlarda hep dinlediğim Alex Cornish'in son albümünü satın aldım Itunes'dan. 9 tl idi. Çok bir şey değil yani. Şu anda beni bu saatte bir tek o besleyebiliyor müzikal anlamda.

Askerlik... Kimi için vatan borcu, kimi için macera, kimi içinse önünde geçmesi gereken kocaman bir engel. Benim içinse bunlarla birlikte büyük bir korku oldu. Ama daha fazla direnemedim. Mecburen gittim kasım ayında. Başta her şey çok yeniydi acemilikte. Alışma süreci epey hızlı geçti. Tabii bir şey yapmıyorduk çok kalabalık olduğumuz için. Asıl iş usta birliğine geçtiğimde başladı. Kıbrıs'ın bir köyünde bulunan 1. topçu taburunun karargah bölüğündeydim askerliğimin acemilik sonrası döneminde. Hani Kıbrıs'daki başka bölüklerin yaşadıkları şartları duymasam belki sürekli yakınıyor olurdum; ama diğer askerlerin, hatta aralarında acemilikten arkadaşlarım da var, yaşadıklarını duyunca her gün şükreder oldum halime. Yeni yeni anlıyorum aslında baştan sona rahat bi askerlik yaptığımı, diğerlerininkine kıyasla...

Acemilik hızlı geçtiği ve fazla atraksiyonu olmadığı için hızlıca geçiyorum usta birliğiyle ilgili olanlara. İlk başlarda zorlanıyordum. Spor yapmak beni hem fiziksel hem de ruhsal olarak yoruyordu. Çünkü hayatımın büyük bir parçası olan hiperhidrozis rahatsızlığım beni spor yaparken ciddi anlamda yoruyordu. Bir de üstüne yaşadığım farklı durumlar beni geriyordu. Başlarda epey zorlanıyordum. Gereksiz ağlama durumlarım bile olabiliyordu. Evdekileri arayamıyordum rahatça sırf bu yüzden. Sonra O geldi. RDM sorumlusu Fatih Asteğmen. Beni ilgiyle ve güleryüzle dinleyen ilk ve hatta neredeyse tek "yetkili" kişi. Onun yardımları çok oldu bana. Bölük komutanım olan Aykut Yüzbaşı ile aramdaki en büyük iletişim oldu. Onun sayesinde bölük içinde desteklenme adı altında spor konusunda bana daha hassas yaklaşıldı. Daha sonra oda arkadaşımın beni bölük komutanına önermesiyle devam etti usta birliğindeki askerlik hayatım. Artık tabura ait lahmacun fırınında hesapçı(!) olarak çalışmaya(!) başlamıştım. Bir yandan lahmacun yiyor diğer bir yandan siparişleri teslim edip ücretlerini alıyordum. Fırının kısmen yönetimi bana aitti. Orayla ilgilenen asteğmenle ben muhatap oluyordum. Epey rahat ve bol lahmacunlu bir askerlik geçirmemi sağladı fırında çalışıyor olmam. Benimle birlikte iki tane de uzun dönem asker vardı orada. Biri hamurla diğeri de lahmacunları pişirmekle meşguldü. Epey boş zamanımız oluyordu orada. Ben iki kitap bitirdim mesela; ama istesem epey okuyabilirmişim. Her ne kadar önümüzdeki uzun bir süre zarfında lahmacun ve türevi bir şey görmek istemesem de, askerliğimi fırında yapmış olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Tabii bunun için her gün şükrediyor olmam da var. Rahattım yani anlayacağın Blog...

Askerlikle ilgili korktuğum şeylerin bir kısmıyla yüzleşmiş olsam da genel anlamda "keşke daha önceden gelseymişim" diye tanımlayabileceğim ufak bir pişmanlık da yok değil hani. Toplamda 168 gün yapmış olduğum kısa dönem askerliğin bana ne kattığını henüz tam anlamıyla kestirmiş olamasam da, sabır konusunda bir daha yontulduğumu söyleyebilirim. Onun dışında askerlik bazen zaman kaybı, bazen masraf, bazen eğlence, bazen heyecan oldu benim için. Hepsine tecrübe deyip geçiyorum şu anda.

Aslında sayfalarca yazmak istiyorum sana Blog askerlik konusunda; ama şu anda tamamen boş veriyorum. Zira hatırlamak istemediğim mi desem yoksa çok hızlı ve boş geçen bir zaman dilimi mi desem emin değilim, askerlik çok da matah bir şey değil-miş.

Askerlik süresince yazdığım günlüğüm de var bu arada. Ona da Blog diye sesleniyordum hep. Çoğu zaman onunla rahatlamışımdır mesela.

Gelelim Kıbrıs'a. Yani Kuzey Kıbrıs'a... Zira orası ısrarla Kuzey Kıbrıs olmak istiyor. Ben de askerliğim süresince orada askeri anlamda bir destek olarak bulunduğum için Kuzey Kıbrıs olarak tanımlamalıyım sanırım. Kıbrıs sıkıcıydı benim için. Daha önce bulunduğum hiçbir ülkede kendimi bu kadar yalnız, yabancı hissetmemiştim diyebilirim. Hayatımın hangi dilimi bir daha orada yaşar bilmiyorum, ama ben buna izin vermemeye çalışacağımdan epey eminim.

Askerlik... Ah Blog. Geçti gitti. Hala daha içimde bittiğine dair bir sevinç yok, inanır mısın? Saf saf bakıyorum ekrana. Boş boş dolanıyorum evde. Ailemle konuşuyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum... ama hepsi boş gibi geliyor. Askerlik bütün duygularımı altüst etti. Normale dönmeyi dört göze bekliyorum. Belki haftaya geçireceğim günler bana yardımcı olur bu konuda, kim bilir? Çünkü haftaya İstabul geceleri beni bekliyor olacak!

Aynaya baktığımda kendimi daha çok beğeniyorum bu arada. Daha seksi geliyorum. Kendimle öpüşesim geliyor o derece. Neden acaba?

Hayırdır inşallah dediğim hislerim var mesela artık. Sebebini askerliğe bağlıyorum.

Askerde güzel insanlar da tanıdım Blog. Bir kısmıyla konuşmuyorum artık, ama yine de pişman değilim tanıştığıma. Usta birliğinden ayrılırken olabildiğince vedalaşmamaya çalıştım kimseyle. Çünkü az kalsın birine sarıldığımda ağlayacaktım. Tabii gel de bunu oradakilere anlat. "Arif bizimle vedalaşmadı" diyorlardır belki. Umrumda mı? Tabii ki hayır.

Askerken fotoğraf da çekilmedim mesela. Şu anda elimde teskere belgem var. Her şey o belge içindi belki de. O yüzden çok da geriye hatıra bırakma durumuna giremiyorum Blog.

Askerlik işte ya. Geçti gitti. Bundan sonra geleceğime tamamen verebilirim kendimi. Daha kesin ve ciddi kararlar alabilirim hayatıma dair. O yüzden de korkuyorum aslında, ama bunun da güzelliğini önümüzdeki günlerde daha iyi hissedeceğime inanıyorum.

Bana sorsalar, en çok neyi özledin diye, şu anda kendime yaptığım gibi boş boş bakarım soran kişiye. O yüzden cevap da veremiyorum. Özlediğim şeyleri 2 ay önce sayabilirdim galiba.

Hala daha düşünüyorum neyi özlediğimi lan!

Müzik, yemek, sevgi... bunlar var önümdeki haftalarda gündemimde. Gersi yalan.

Bu arada hoş buldum Blog. En çok da seni özledim!!!

28 Ekim 2014 Salı

Neyin Korkusudur Bu?

Karadeniz türküleri çalıyor arka fonda. Hani o duyunca, farklı bir yere dokunan ezgiler var ya, onlar işte. Çünkü korkularım gelince aklıma ya da dolunca beynimden tüm vücuduma doğru, çocukluğum geliyor aklıma. En saf hallerime bürünüyorum. Bazen gözlerim doluyor, bazen gülüyorum. Bazen donuklaşıyorum. Sonra uzun uzun düşünüyorum. Nasıl geri gelir tüm iyilikler üzerime, nasıl güçlü olabilirim, nasıl yenebilirim korkularımı diye...

Şimdi korkulu anlarımdan birindeyim. Aslında şu anda değil de bir süredir bu haldeyim. Ne hikmetse kimseye çaktırmıyorum. Kimse de anlamıyor öte yandan. Çünkü herkeste aynı heyecan var: Arif askere gidiyor. Büyük haber ne de olsa. Ben olsam şüphelenirdim kendimden yahu. "Bu çocuk ağlamıyor, bu çocuk doğru düzgün gülmüyor, bu çocukta hiç heyecan yok, sanki askere başkası gidiyor" derdim kendi için. İşte, o heyecan onları sarmış durumda. Onlardan kastım da ailem ve arkadaşlarım. Olsun, heyecanlansınlar. Nasılsa yaşayacak olan benim iyi/kötü.

Geçtiğimiz cuma günü öğrendim nereye çıktığını askerliğimin. Bizimkilere önce İzmir'e oradan da Kıbrıs'a gideceğimi söylediğimde hepsi bana tatile gidiyormuşum gözüyle bakıyordu. Sanırım hala öyle bakıyorlar. Oysaki internetteki yorumları okuyan ve özellikle Kıbrıs'ın gerçekte nasıl olduğunu hayal eden benim.

Neyin korkusunu yaşadığımı bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Hani, sürekli spor yapacak olmam mı, devrecilik muhabbetiyle ezilecek olmam mı, oralarda temizlik konusunda epey bir ödün verecek olmam mı, yoksa kafa dengi birini bulamayacak olmam mı, diğer bazı meselelerde epey zorlanacak olmam mı... bilmiyorum neden korkutuğumu. Ne kendimi ne de başkasını bozuyorum bu konuda. "Aman boş ver geçer" diyorum yani.

Ben ailemden, Erasmus öğrencisi olduğumda bu kadar uzakta kalmıştım; yaklaşık 6 ay kadardı. Tabii askerlik kesinlikle Erasmus kavramının tamamen zıttı. Yani özlem konusu beni ne kadar zorlar bilmiyorum. Kastettiğim özlem insanlara olan özlemim bu arada. Yoksa maddi şeylere duyacağım özlem de mevcut. Senden çok uzaklarda olacağım Blog'um. Günlük de tutmak istemiyorum oralarda. Çünkü, oradakilerin ruh halleri nasıl bilmiyorum. Rahat yazamam günlüğe okunur diye; ama ikimiz de biliyoruz ki yaşadığım iyi/kötü her saniye beynime olacaktır. Sonuçta senelerdir korktuğum bir süreç. Ben oralarda çarşı iznine de çıkamam muhtemelen. O yüzden çok heyecanlanmıyorum o konuda. Kendimi 6 aylık bir dünyadan zıtlama evresine sokuyorum. Her şeyim askerlik olmalı belki de. Ancak öyle geçirebilirim o 6 ayı.

Geçtiğimiz 1 hafta içinde, neredeyse tüm akrabalarımı, ablamları ve çok sevdiğim ve görebilme şansım olan arkadaşlarımı gördüm. Hepsiyle vedalaştım. "Hayırlı teskereler" sözünü duydum çoğu sefer. Ve hepsine karşılık olarak gülümseyerek "amin, inşallah" dedim. İyi yapmış mıyım Blog? Bence çok güzel bir vedalaşma oldu. En son ailemle vedalaşıp gideceğim bu evden. Bütün kalbimi bırakıyorum bir de. Uzakta kalacak o da benden.

Bilmiyorum Blog. Belki çok abartıyor gözükebilirim. Belki abartıyorumdur, ama askerlik mevzusunu birçok kişiden daha iyi biliyorsun ne demek olduğunu içimde. Şundan da korkuyor olabilirim: Döndüğümde hiçbir şeyi yerinde bulamayabilirim. Allah biliyor ya onu da. İçimden geçen cümlelerin biri de o yönde zaten: "Allah'ım sen olacaksın yanımda bir tek."

Hala hazır değil eşyalarım. Bu akşam listesini hazırlayıp yarın da Ankara'nın merkezine geçip oralardan edinmeyi düşünüyorum. Ben istesem de uzun bir süre hazır olamayacağım Blog. Öyle ya da böyle gideceğim kesin. Aksini hayalimden bile geçirmiyorum. Gerçi bir keresinde Kıbrıs'ta asker olmayı geçirmiştim. Sanırım onun enerjisini çektim. Ama son zamanlarda da yurt dışında askerlik yapmayı hayal ediyordum. Demek ki o enerji varmış. Bilemedim ne desem kendime.

Sen de beni özleyeceksin biliyorum Blog. O yüzden içim rahat. Bana olan sevgin ve sadakatin çok güçlü. Yeterki Google ya da başka biri sana bir şey yapmasın.

Bir de dönememek var Blog. Askerlikte başıma bir şey gelebilir. O ihtimalleri de göz önüne alıp ayrılmak lazımdı herkesten; ama işte insanların gözünde tatile gidiyormuşum havası olunca da bozamıyorsun. Bozulmamaya dirençliler bir de. Sevdiklerin sonuçta...

Askerden dönünce ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Zaten oradayken düşüneceğim şeyler ne olur bilmiyorum. Askerlik deyince her şey bir belirsiz, bir bilinmezlik, bir hasret, bir yetememe... Belki de o yüzden boş veriyorum. Sanırım askerlik boyunca da planlardan, telefondan, internetten ve tüm sevdiklerimden uzak kalacağım.

Seni bile bırakamıyorum 1 saattir Blog. Çok korkuyorum. Korktuğum şeyin ne ya da neler olduğunu bilmesem de korkuyorum.

16 Ekim'den beri hastayım. Hala burnum akıyor, hala bu havaya rağmen saçma şekilde hastalığımla alakalı terliyorum. Tamam, belki dışarda çok gezdim bu zaman içinde; ama şimdiye geçmesi lazımdı Blog. Sanırım hastalığımı bile bırakamıyorum. Ya da bu ruh haliyle iyileşemiyorum. Ne yapacağım böyle ben?..

Bu son yazım. Yani şimdilik. İnşallah askerlikten dönünce çok güzel anılardan bahseceğim şekilde hoş geldin yazısı yazarım. İnşallah en hayırlısı ve en iyisi olur benim için. Ve inşallah çok çabuk bir şekilde alışırım her şeye. Ve inşallah sağ sağlim, ruhsal ve bedenen sağlıklı bir şekilde dönerim sevdiklerimin yanına. Allah bana ve geride bıraktıklarıma sabır versin.

Amin.

Zaten şunun şurasında 6 ay yokum. Ne ki?
180 gün.
4320 saat.
259200 dakika.
15552000 saniye.