Bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bugün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2024 Pazartesi

Yoktum, Geldim, Gidiyorum

Çok oldu yazmayalı. Merak ediyorsun neler olduğunu az çok; ama tahmin etmişsindir bir işe girdiğimi. 2 aydır yine bir kahve zincirinde çalışıyorum sevgili Blog. Hani çalışıyorum da daha çok ben çalışıyorum gibi geçiyor günler. Bazen ben bu kadar saf/enayi modda olmak zorunda mıyım diye kendimi sorguluyorum ve yanıt alamıyorum. Sonra "evet, baksana öylesin. Israrla birileri boş muhabbet ederken sen dayanamayıp bir eksik tamamlama ya da detay yapma moduna girdikçe, bu konuda bir şüphe bırakmıyorsun kimsede" diyorum.

Starbucks'daki iş disiplinine göre çalıştığım için yeni yerdeki tempom fazla geliyor galiba, bana ve diğer arkadaşlara. Ve 1 günlüğüne kendimi durdurduğumda gördüm ki gerçekten ellemeyince ortalık batmış oluyor... Neyse, sana bari yakınmayayım.

Sen nasılsın diye sormaya yüzüm yok sevgili Blog. İyi olmanı umuyorum sadece. Google reklamlarını senden almayı düşünüyorum artık. Çünkü yıllardır durmasına rağmen sadece 135₺ biriktirebilmişim. Hani bir hayalim en azından 1 ödeme alabileyim; ama galiba o hayalimden vazgeçeceğim...

Duygusal anlamda nasılım diye sormaya çalışıyorum kendime şu sıralar. Daha da karman çorman oldu her şeyim. Sana en azından aylar sonra ve 2024 başlangıcı olsun diye vakit ayırabildim, düşün artık. Normalde yatmış olmam lazım. Sabah 06:30 gibi uyanmaya "başlayacağım" 2-3 alarm ile.

Yeni iş yerimden hoşlanmıyorum; çünkü sigara kullanmayan tek ben olduğum ve havalandırma konusunda aşırı kötü durumda olduğu için mekan, ciğerlerimi ve boğazımı çok zorluyor. Üstüme sinen sigara kokusundan bahsetmiyorum bile. Geçenlerde denetlemeden gelen oldu; ama havaya karıştı gitti...

Kalan 1-2 işimi de halledip yatayım ben.

Lütfen en kötü bıraktığım gibi kal. Çünkü 1-2 yakınım ve ailem dışında sen varsın Blog.

Kaçtım!

11 Eylül 2023 Pazartesi

SOYUTLUYORUM

Bir süredir, bizde geçici olarak misafir olan, ablamın kedisi Coco ile birlikteyiz. Ondaki sakinlik, sürekli miskinlik hali ve minnoşluktan mıdır nedendir bilemiyorum; ben de öyleyim. Bir insandan almaya çalıştığım ya da almayı umduğum şeyleri ondan almaya çalışıyorum şu sıralar. 1-2 gün sonra uğurlayacağız kendisini. Sonra da ben uzaklara gideceğim...

Geçtiğimiz cumartesi için, tam "heh artık kimseyi aramayacağım, sıkboğaz ediyormuşum gibi geliyor buluşmak isterken" derken; bir arkadaşın araması ve peki deyip Kadıköy'e gidişim, yine yiyip içmeler... Pazar günü de o günkü yalnız yapacağım diye planladığım şeyleri yapmak için evden çıktım. Çok şükür biriktirdiğim şeyleri epeyce hallettim.

Yani nasıl bir tembellik oturmuş içime benim Blog? Tam 1 sene önce ekran görüntüsü alıp da işleme sokacağım dediğim 20-30 tane dosyayı, daha dün düzenleyip ayırdım. Pazar günü de verimli geçti derken ilginç bir şey yaşadım. Otobüs durağına doğru gitmek üzereyken biri yalpalayarak bana doğru geliyordu. Körkütük sarhoş bir abimiz "kendimi öldürüceeeem" şeklinde cümleler kura kura bana doğru geliyordu. Bendeki de cesaret, annemin de tek eleştirisi o oldu olayla ilgili bu arada: "Niye cevap veriyorsun adama?" Neyse, dedim ki "abi kenara geç şöyle araba çarpacak, öldürürsün sonra kendini, kenarda dur" 😁 Yolun karşısına geçerken peşimden gelmesiyle benim otobüsüme binişim arasında geçen 10 dakika bana adeta değişik durumları yaşattı. Adamın nefesindeki alkol nasıl içime sinmişse ya da bana öyle geldiyse, geçmedi sanki eve gelince bile içimden. Sanırım 4-5 kere sigara uzattı bana. Kendisi de içmeye çalışıyordu. İyi ki de yoktu çalmak. Aksi halde adam havaya uçardı. En son bir şekilde otobüsüm geldiğinde sıyrıldım, kaçtım. Yine de bahsettiği şeyler kötüydü. Çocuklarından bahsetmişti, ağladı biraz, kaldırımda iki kız çocuğuyla oturan bir aileye 200₺ verdi. Yani onlar da aslında almasaydılar iyiydi. Teşekkür bile etmediler. Neyse.

Sosyal medyadan uzak durmaya çalışıyorum tekrar bu arada. Instagram vs. bildirimlerim dahi sessizde duruyor. Kim ne yapmış ne etmiş... Bu sefer kendimi insanlardan soyutlamıyorum Blog. İnsanları kendimden soyutluyorum. Kim ulaşmak istiyorsa ulaşsın yani. Bir yerlere de kendim gidiyorum. 💛

16 Ağustos 2023 Çarşamba

GECEYE NOTLAR

Oturdu her şey içime.

İki senede olan her şey içime oturdu. Ağırlık desem, değil. Harcanılmışlık desem, değil. Vazgeçilmişlik desem, değil. Kullanılmışlık desem, değil. 

Kendime bakıyorum şöyle, 35 yaşındayım, şu anda işim yok. Hastalıklarım var. Ailemden, çevremden, yakınım dediklerimden insanlar benden türlü türlü şeyler bekliyorlar. Sözde benim için hepsi; ama ucu onlara çıkıyor aslında.

Hayatımdaki bütün negatiflikleri sarılarak gidermeye çalıştım 2 sene boyunca. Önemsememeye çalıştım. Yaptığım tek bencillik buydu, eğer adına bencillik diyeceksek. Başka ne yaptım? Kendimi düşünecek başka ne yaptım? Maddi ya da manevi olarak başka neye ihtiyaç duydum da bir kişiden, bunları alamayınca olay çıkardım, tartıştım kavga ettim? Yok çünkü.

Çok şükür kendi kahvemi de alabiliyorum, yemeğimi de alabiliyorum. Maddi anlamda 2 senede zorlasa zorlasa bunlar zorlardı beni ve ilişkimi. Derdimi de içime atıyorum çoğu zaman, 2-3 arkadaşımla dertleşiyordum, onlar da yok artık. Sorun değil, yine buradayım. Yalnız 2 senede, sarılmak istemek dışında nasıl bir beklentim oldu benim karşımdaki kişiden?

Olmadı. Ne parasını ne sarılmak dışında ötesini istedim. Daha çoğunu vermeye çalıştım bozulmasın, eksilmesin, mutlu olsun diye bence.

35 yaşıma girdim geçen ay bugünlerde. Sanırım 21 yaşıma girişimle 35 yaşıma girişimi ölene kadar unutmayacağım.

Hani bir dönem, başımı alıp oraya buraya gittiğim zamanlar olmuştu ya Blog, işte o dönemlere geçiş yaptım sanırım tamamen. Bu sefer daha farklı ruh halindeyim. Artık yalnızlıktan dolayı dem vurmuyorum her yazımda, her an'ımda, her duygumda.

Kimseyi de yormak istemiyorum artık. Belli ki üzüyorum da, beceriyorum bir şekilde; ama yapıyorum demek ki.

Boş verdim o yüzden.

2 Ağustos 2023 Çarşamba

YALNIZ

Geçen hafta, içimdeki "evde durmama" isteğimi bir türlü bastıramadım. Sürekli dışarıda olmayı, bir yerlere gitmeyi, hatta tek başıma özellikle gitmeyi denedim. 1-2 kere başarılı olsam da içimdeki "ya şu arkadaşımı çağırayım, belki müsaittir bana katılır da daha eğlenceli geçiririm zamanımı" şeklindeki baskıya dayanamayıp arkadaşımla görüştüm. Tabi pişman değilim. Hazır hava güzel, geç kararıyor. Evden öğlen civarı hazırlanıp çıkıyorum. İlk bulduğum EspressoLab'a ya da evin yakınındaki Starbucks'lardan başlayarak İstanbul'un Marmaray güzergahındaki şubelerine yerleşiyorum. 50 derece köpüksüz bir flat white/latte ve bir parça çikolata ya da kremalı havuçlu kek ile başlıyorum kitabımı okumaya...

Keyif alıyorum şeklinde gözüküyor hayattan. Belki antidepresan etkisi, bilemiyorum. Başkalarının gözünden bakınca "ya çalışmıyor hala" şeklinde yorumlanıyorum belki de. Oysa ki artık "ya çalışmıyorum" şeklindeki bir düşünceyi içimden, kıyamet yaşıyormuş etkisiyle geçirmiyorum. "Yeter artık, ne yapabilirim, sizi mutlu etmek için ne yapabilirim?" şeklinde sakince bir soru soruyorum ve bu soruyu cevaplamaya bile tenezzül etmeyen insanları umursadığımı görüyorum.

Yalnızlık kelimesini de yok ettim galiba sözlüğümden. Yıllar önce her yere, sırf evden uzaklaşmak için giden Arif moduma döndüm. Şu anda da o haldeyim: Evden kaçıyorum. Böyle fırsatım olsa galiba birçok AB üyesi ülke vatandaşı gibi, alıp başımı kabul eden bir ülkeye gidip sıfırdan hayata başlayacağım. O kadar kaçasım var. Çünkü o kadar yalnızlaştırılmış hissediyorum.

Yeşil çay içiyorum balkonda. Yalnız. Seninleyim sadece Blog anlayacağım.

27 Temmuz 2023 Perşembe

Temmuz Raporu

Bir arkadaşım geçen gün bana, belki de "hani bu kadar dert etme kendine" amacıyla, "dert s*k gibidir, herkesinki kendine büyük gelir" dedi. Tabi bir de öncesinde ben ona şöyle demiştim: "Ya hayatında ciddi sorunları, dertleri olmayan insanlarla uğraşmak istemiyorum artık. Böyle keşke etrafımda sorunlu insanlar olsa, onlar da kendi dertleriyle boğuşurken bir nebze benimle ilgili daha empati kurabilseler." Şöyle bir düşündüm, hatta gel birlikte düşünelim Blog, hiperhidrozis, Tip 1 diyabet ve epilepsi; işsizlik ki aramıyorum bile bu halimle yapamayacağımı düşündüğümden çoğunlukla, 35 yaşına gelmiş olmam... Hani çevremde benim şartlarımda 1 tane arkadaşım var. Kendime yaklaşılmasını istediğim şekilde ona yaklaşıyorum, bilgilerimi paylaşmaya çalışıyorum en azından sağlıkla ilgili; ama sanırım bir anlamı yok O'nun için. O yüzden birileri benim şöyle derdim, böyle derdim var gibi şeyler söylemeye başlayınca sessizce dinliyorum. Sonra dayanamayıp saf saf konuşmaya başlıyorum işe yarıyormuş gibi ya da umursanıyormuş gibi.

Dün felaket sıcaktı Blog. 38 derece idi ortalık. Bilgisayarımı aldığım gibi Starbucks'a gittim öğlenden akşama kadar. Bugün de maşallah bir rüzgar esiyor bir hava kapalı ki anlatamam. Üşenmezsem saçlarımı keseceğim. Bir ara yine çıkayım dedim; ama ne gerek var? Serinken evde geçireyim zamanımı.

Sağlık/diyet konularında iki ileri bir geri gidiyorum. Dün çörek otu yağı aldım; onu tüketmeye başladım. Anneme ve babama da veriyorum. Sırf insanlara yük olmamak adına dikkat etmeye çalışacağım galiba.

Kalbim kırık bir de. Böyle anlarda en kırılan zamanlarım geliyor aklıma; eski patronumun ettiği küfür, sevdiğim kişinin ettiği küfür. Şu anda etrafımda benim gibi olan bir arkadaşım kalmadı buluşup bir kahve içebileceğim. 1 kişi vardı, o da tarihe karıştı. Bir şeylere zamanında sırf başkaları mutlu olsun diye izin verdim. Neden? Ya da sırf elimdeki işi kaybetmemek için neden birine "sen kimsin ya?" diyemedim? Neden şimdi bu hale dönüştüm ve eski halimi kazanamıyorum?

Sanki enerjimi tüketti birileri. Bu sefer nasıl o enerji dolu Arif'e dönüşeceğimi bilmiyorum Blog.

21 Temmuz 2023 Cuma

Yaz Mevsimi

Yaz mevsiminin en sevindirici, aynı zamanda da en eziyet şeklinde geçen dönemindeyiz sevgili Blog: Doğum günüm.

Epeydir uzak kaldık seninle Blog. Yazmak istemedim, belki yazacak bir şeyim yoktu, belki ihtiyaç duymadım; bilmiyorum. Buradayım yine de. Tam da yolun yarısı dedikleri o yaşa girmeden son gün öncesinde...

Yıllardır doğru düzgün diyet yapmıyorum. Yaptıklarım çeşitli bahenelerle hep yarım kalıyor; ama hafta başından beri farklı bir moda girdim. Çünkü sağlığımın kontrolünü kaybetmek üzereyim. Daha dikkatli olmak'dan çok daha ötesinde olmalıyım. O yüzden bu sefer başka başladım diyetime; daha doğrusu benim için en doğru beslenme şekline...

Yarın 35 olacak yaşım. Kaç yaşındasın sorusuna dilimle 35 diyeceğim; yalnız ne yüzüm ne vücudum (belki) ne de hayata yaklaşımım 35 demeyecek muhtemelen. Bugüne kadarki edindiğim tecrübeler, bundan sonraki hayatıma yardımcı olacak gözüyle bakmaya çalışıyorum. Yine de hayat işte... her an yeni bir tecrübe edinmeye gebe bırakıyor insanı.

Havanın sıcaklığından söz etmeme gerek yoktur herhalde? Bu sene ekstra sıcak hava. Haklı çıkmak istemiyorum; ama karıncaların yoğun çalışmasından dolayı galiba ki kış mevsimi de felaket gibi geçecek.

Bir de bugün saat 15:56'dan itibaren Turkcell müşterisi olacağım. Yıllar sonra bakalım nasıl hissettirecek bu durum. Çünkü Vodafone beni ve telefonumu çok zorluyor. Ev internetimin de taşınması gerekiyor. Ona da önümüzdeki hafta bakacağım. Şimdi şöyle geçip 1 saat uyuyasım var Blog.

İyi ki doğmuşum.

Mutlu yıllar bana.

15 Nisan 2023 Cumartesi

İdare Etmek?

Ne zamandı hatırlamıyorum. Yani ne zaman tek başıma gelip de bloguma yani sana, bir şeyler yazdım bir Starbucks köşesinde. Belki de daha önce yapmadığım bir şeydi bu. Bundan sonra bol bol yapabileceğim şeylerden biri olabilir yine de...

Bir önceki yazımda da kullandığım görseldekilere atıfta bulunmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü gerçekten hoş çizimleri ve renklendirmeleri var. Tam benim dünyam. Kendilerine Instagram profillerinden ulaşabilirsiniz. Şöyle bir tık! ötenizde. Mümkün olduğunca onların çizimlerini kullanıp link vermeye çalışacağım.

Neyse, bugün biraz kötü oldum bir film yüzünden. Normalde biriyle izleyecektim. Fırsat olmadı, çünkü altyazısı düşmedi. Ben de bugün dayanamadım İngilizce altyazı ile izledim: Spoiler Alert...

Yani antidepresana rağmen son zamanlarda olup bitenlerden dolayı o kadar içim paramparça da olsa dökemediğim gözyaşını döktüm. Rahatladım tabi az da olsa. Benim aradığım türde şeylerdi: Ölüm bizi ayırana dek? Ya, tabi...

Nasılsın diye soranlara "eh işte, idare etmeye çalışıyorum" diye cevap veriyorum bu arada. Evde hiç durasım gelmiyor. Normalde yarın da dışarı çıkmayacaktım; ama böyle sabah erkenden kalkıp gidesim var evden uzaklara.

Dipnot: Ben filme IMDB'de 8 puan verdim. Son 30 dakikası beni benden aldı.

13 Nisan 2023 Perşembe

Bahar Ne Zaman Gelecek?

Baharı bekliyorum Blog. Sadece mevsim olanı değil; gerçek baharı bekliyorum. İçime, ruhuma, hayatıma, elime, gözlerime, sağlığıma... bütün dünyama gelmesini umduğum baharı bekliyorum. 3 ay sonra 35 yaşıma gireceğim. Ben yolun yarısını çoktan geçtim de, böyle bir sayı bazında da yolun yarısına varmış olacağım. Ve hala daha bekliyorum.

Başka ne bekliyorum? Akıllanmayı bekliyorum Blog. Hala daha akıllanmadığım konular var. Tekrar tekrar aynı hataları yapmamayı öğrenmeyi bekliyorum. Mesela hiçbir zaman, hiçbir kimse için "herkes gider hayatımda; ama O kalır" gibi bir düşünceye, sevgiye, duyguya ve daha da önemlisi güvene yer vermemeliyim. Ne olduğunu anlatmaya duygularımın gücü yok. Sanırım çıkarmam gereken en büyük ders ve seninle paylaşmam gereken en önemli durum bu olmalı, biten ilişkimle ilgili. Tek iyi yanı var, oraya odaklanmaya çalışıyorum: Bundan 2 yıl öncesine kadar "ya içimde azıcık umut var gerçek bir ilişki için. Onu da son bir kişiye vermek istiyorum ölene kadar" diyordum. Ve o umut beni o kadar hırpalıyordu ki. Yeni tanıştığım biri için ya da marmarayda/metroda bakıştığım biriyle ilgili "acaba?" diye düşündüren kişi için... Beni soktuğu bomboş hayal dünyalarından hiç bahsetmiyorum bile. Umut insanı bazı konularda paramparça ediyor. O hallerimi hatırlıyorum hala. O zaman tanıştığım insanlar için "nasıl bu kadar rahatlar" diye düşünürdüm, bana çıkıp "gerçek ilişki diye bir şey yok" dediklerinde. Haklılarmış demek istemiyorum hala. Sanırım biraz olsun içimde kırıntılar kaldı; ama kullandığım antidepresanın dozunu, haftaya kısmetse olacağım burun ameliyatından sonra artırınca, o kırıntılardan da ölene kadar kurtulacağımdan eminim. Şu anda sadece tepkisizlik, kendime özellikle duyduğum azıcık nefret ve kızgınlık... garip duygular var içimde. İşte, düşünmeye çalıştığım iyi yanı da bu, bundan sonra gerçekten sevgiymiş, aşkmış vs. birine güvenmem için kapımın önünde 7 şiddedinde deprem olması lazım bir de dönüp de korkumdan sarılmam(!) için.

Dün bir yakın arkadaşıma 2022 model 13" Macbook Pro aldık Bağdat Caddesi'ndeki Apple mağazasından. Eğitim indirimimi kullandım yine. Yani 2500₺ gibi bir indirim sağladı. Şu sıralar beni teknolojik şeyler, yemekler ve antidepresan ayakta tutuyor. Daha da önemlisi kediler. Ondan öncesindeki 3 gün boyunca yine aynı arkadaşımlaydım. Neyse ki benden sıkılmadı. Farkettiğim bir diğer kötü durum da arkadaşlarımla ilgili oldu. Yakın arkadaş da kalmamış çevremde. Hele benim gibi biri şu anda yok. Böyle çağırayım kahve içeyim. Yok yani. Ben bu yaşımdan sonra arkadaş mı edineceğim o dünyadan? O yüzden şimdi böyle başkalarının beni anlamasını bekliyorum, benim dünyamla hiç alakası olmayan insanların yani. Ben çünkü sevgilim dediğim kişiyi de en yakın arkadaşım(!) yerine koyduğum için.

Olacağım burun ameliyatından bahsedeyim. Çok şükür ablam hemşire. Onun varlığını hastanede daha iyi anlıyorum. Çünkü doktorlar da hasta olarak beni daha iyi hatırlıyorlar. Özellikle nöroloji uzmanı doktorum. Esprileşiyoruz, o derece. Küçük bir deviasyon ameliyatı geçireceğim. Artık nasıl küçük geçer bilmiyorum. Başka zaman stres modunda olabilirdim; ama şu 2-3 haftadır olup bitenler ya da olmayanlar ve bitenler yüzünden tepkisiz geçiyor her şey. İnşallah daha rahat ve sağlıklı nefes alabileceğim bir ameliyat olur.

Önceki yazımı okumuştum bu satırları yazmadan önce. Bir de demişim ki "Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. 'Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan' diyemiyorum mesela.

Yok ben kimseye güvenmeyeyim Blog. Beceremiyorum sevmeyi diyeyim, suç bende olsun...



5 Şubat 2023 Pazar

Bembeyaz Hava

Garip hallerdeyim Blog. Aslında iyiyim, çok iyiyim. Ne yapmam gerektiğini sonuna kadar biliyorum. Neye şükretmem gerektiğini de biliyorum ya da neyi değiştirmem gerektiğini de... Biraz cesaret, özgüven ya da her ne haltsa onlardan lazım sadece.

Diyabet konusunda bir şekilde yeter moduna girmem lazım çok geç kalmadan. Dışarıdaki bembeyaz olmaya çalışan havayı örnek almaya çalışıyorum biraz da. Hani kar yağsa da bütün negatif şeyleri kapatsa gibi... Zayıflamam da lazım, tekrar kitaplarıma da dönmem lazım. 

Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. "Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan" diyemiyorum mesela.

Yarın yine pazartesi. Bakalım bu sefer ne kadar uyabileceğim kararlarıma.

26 Ocak 2023 Perşembe

Ah 2023!

Pazartesi başlayıp biten diyetler?

Depresyon sonrası, cuma günleri özellikle, yeni alınan kararlar falan filan?

Hımm yoksa yeni yıl kararları mı?..

Hoş geldin 2023! Yine de hepsinden öte, merhaba benim tatlı sevgilim, Blog'um! 😘

Neyse, ciddileşerek devam edeyim Blog. 1 haftadır iyi değilim ve aklımda "ya bloguma yazıp rahatlamam lazım benim" şeklinde dönüp duran o büyük dürtüye henüz yanıt verebiliyorum. Ve yazılarımı barındırdığın üzere buradayım. O yüzden hoş buldum ben de.

Geçen hafta sonu, şekerimin nasıl bir hale geldiğini sana nasıl anlatsam bilemiyorum Blog. O yüzden bir görsel bırakıyorum. Görselde gözüktüğü üzere, şeker ölçümüm bilmem kaç çeşit abur cubur yedikten sonra oluşan tokluk şeker ölçümü. Cihaz, 600 civarı ve üstü olan tokluk şeker ölçümlerini yüksek anlamına geldiğini varsaydığım "HI" şeklinde bir uyarı olarak gösteriyor. Hiperglisemideki "Hi" de olabilir. O da yüksek kan şekeri uyarısı... 

Ruh halimin nasıl bu hale geldiği konusunda yığınla sebep var ve hepsi tamamen benim hayatımla ilgili olan şeyler. Haliyle bendeki duygusal yiyicilik; duygusal kıtlık'a dönüşüp moralimi düzeltecek bütün tuzlu ve şekerli şeylere ulaşmaya zorluyor. Tabi markete gidip almak yerine, Getir gibi indirimleriyle beni daha da teşvik eden bir oluşum sayesinde ve yalnız geçirdiğim anlarla da birleşince "Arif ne duruyorsun? Helva da söylesene!" moduna sokuyor ve sonuç 600'e vurmuş şeker ölçümleri... Düşürüne kadar epey su içtim, vurduğum insülin iğnesini abartmadım çünkü 1 seneyi geçmesine rağmen, bana kalırsa hala tecrübesiz bir diyabet hastasıyım. Yine de düşürdüm. Ve abur cubura veda ettim Blog. 

Bana yıllar önce pat diye bıraktığım çay şekerini anımsattı bu durumum. Hiç unutmuyorum, son kesme şekerimi büyük bir kapanışla kullanacaktım ki arkadaşım çayına atıverdi. Ben de "olsun" dedim ve bir daha çayıma "aşırı zor durumda olmadığım sürece" şeker atmadım. Hala daha öyleyim. Kahvemi de şekersiz içerim. Türk kahvesi de dahil buna.

Abur cuburu bıraktım. Nasıl bıraktım, mesela o karşı koyamadığım cipsleri yemeyeceğim, bisküvilerle aram pek yoktur aslında; ama çikolatalı olanlara karşı koyamazdım, onları da yemeyeceğim. Gofret vs. ı-ıh. Yiyebileceğim en ideal abur cubur bitter çikolata. O da, lütfen, kakao ve kahve, benim en sevdiklerimden...

2022 yılını çok güzel bir roman okuyarak kapatmıştım. 2023'e de kitap okuyarak giriş yaptım. Faydalı bir alışkanlık edinmeye çalışıyorum; zira ben çok eskiden de ilgiliydim; ama son 7 yıldır galiba kitap çok geri planda kaldı, yerine dizi ve filmler geçti.

Harika 1-2 hedef de koymuştum sağlık konusunda; ama başarısız olduğumu anlamışsındır Blog. Bugün biraz ona da odaklanacağım.

Demiştim ya iyi değilim diye; bakıyorum insanlara, hani çevremdeki olanlara, onlardaki güzel şeylere bakınca kendi hayatıma üzülüyorum. Üzüntüm de depresif hallerimi pekiştiriyor galiba. Yakın diye tanımladığım buz gibi olan kuzenime bakıyorum, kendi sorunları sebebiyle artık rahatsız etmek istemediğim yakın arkadaşıma bakıyorum, beni çok başka yerlere koymuş ve benden çok yanlış şeyler bekleyerek beni uyarmaya kadar gitmiş yakın arkadaşım dediğim kişiye bakıyorum, hayatımdaki insana bakıyorum, aileme bakıyorum... Belki bir gün ölürüm; o zaman bu satırlar birileri tarafından belki okunur. Neden öldüğümü daha iyi anlarlar en azından, beni 2 günde unutmadan önce.

İnsanlardan etkilenmediğim bir zaman dilimi oldu mu diye hatırlamaya çalışıyorum. Herhalde hayatımın en umursamaz 2 zaman diliminden biri Amerika'daki tamamen bireysel olan yaşantımdı. 3 aydır; ama başından sonuna kendi ayaklarımın üzerinde ve planlarımla ilerliyordum. Diğeri de 95 kg olup da dibi gördükten sonraki hallerimdi sanırım. Dukan diyeti yapıp da başka deneyenlerin arasında az kişiden biri olup "başardım" diyebildiğim zamanlardı. İkisinde de insanlar yoktu mutluluk kaynağım olarak ya da hüzün kaynağı olarak... Birinde cebimdeki para, diğerinde de sağlığım ile ilgili konular vardı Blog.

Şimdi bekle geri gelsin süper zamanlarım. Beklemekle de gelmeyecek, ben de biliyorum Blog. Sanki bilmiyormuşum gibi davranan insanlardan da yoruldum. Ya da çözümü hızlıca bir şeylere bırakıp konuyu kapatmaya çalışmalarından da yoruldum.

Rahatladım gibi biraz sana yazınca.

İyi ki varsın Blog.

Nice senelerimiz olsun birlikte. 🌻

17 Aralık 2022 Cumartesi

Sen de Git, 2022...

Uzun uzun baktım yazmadan önce. Ne yazsam diye düşündüm. Bir senenin daha sonuna geldik be Blog. Yine ağlayarak yazıyorum, yine elimde hiçbir şey yok, yine koca bir evde yalnızım; ama içim, tenim sanki daha çok yalnız bırakılmış gibi.

2022 yılı boyunca en çok dinlediğim şarkıyı açtım. Yok hayır, London Grammar şarkısı değil. Birsen Tezer ve Cem Adrian söylüyor. Bir yandan yazıyorum, bir yandan ağlıyorum. Çünkü böyle anlarımı paylaşabileceğim, çat diye arayabileceğim kimse yok. Var belki; ama neden uykularından uyandırayım onları? Hem sen varsın. Yıllardır, bir tek kelimemi bana neden yazdın diye sorgulamamış haldeyken neden gidip başkasına anlatayım ki?

Domuz gribi olmuşum sanırım. En son böyle 2-3 sene önce hasta olmuştum. Bu da sanırım 2022'nin son zararlarından. Hani kaç zamandır bekliyorum belki covid bulaşır da ölürüm bir ihtimal diye. Yok ama! Böyle süründüre süründüre yaşatıyor hayat bana her şeyi. Özetle, burnum tıkalıydı, şu anda bu kadar ağlamaya herhalde sabah nefes darlığından ölümüm gerçekleşecek.

34 yaşıma girmiştim bu sene. Oysa 30 yaşında ne hayallerim vardı o yaşlar için. Şu anda böyle hastalıkları olan, ısrarla her şeye iyimser yaklaşmaya çalışan ama beceremeyen ve daha bir sürü negatif şeyleri sıralayabileceğim bir haldeyim. Böyleyim, değiştirmeye çok çalışmadım; yalan söylemeyeyim. Kimse de değiştirmeye çalışmadı, işin bir kötü yanı da bu. Lafta kaldı her şey...

Başıma ağrı girdi, durup durup burnumu temizleyip gözyaşlarımı siliyorum, bir yandan ekrana bakıyorum, eski yazılarımı okuyorum, nasıl bitirmişim senelerimi diye derken şu yazıma denk geldim: Kendine iyi bak 2015! 

O sene çok yoğundu her şey. Büyük bitirişler, büyük başlangıçlar... Değişik bir seneydi. O seneden insan anlamında 1 kişi hala hayatımda yakın olarak. Onunla da en ağlanacak halimize bile gülüyoruz. O yüzden ona kaç kere teşekkür etmişimdir, anlatamam. Biriyle de yıllar sonra tekrar bir araya gelebildim. Hem de bir Marmaray yolcuğunda. 2016'dan beklentilerimi 2023 için sayamıyorum bile. Aslında şu anda 2023 için hiçbir şey sayamıyorum. Gerçek anlamda neler hissettiğimi, nelere ağladığımı sana yazabilsem... devamı da gelir galiba; ama o kadar içimdekileri dökmeye halim kalmadı ki... Boş yere ağlamışım gibi geliyor, gözyaşlarımın hiçbir anlamı yokmuş gibi geliyor. Şu anda bile öyle. "Niye ağlıyorsun ki?" diye soruyorsundur belki de Blog. Ben de bilsem...

2022 nasıl bir yıldı deyince çok şey sayabilirim; ama şu anda nasıl hüngür hüngür ağlıyorsam. aklıma ilk gelen de bu oluyor: Ömrüm boyunca en fazla ağladığım sene oldu 2022. En azından kendi kendime, gözyaşlarıma değer vermeye çalışarak sadece bunu diyeceğim sana Blog. Bundan sonraki hayatım için de tek dileğim bir daha böyle ağlamamak.

Saat 2:30 olmuş. Belki uyurum, rahatladım çünkü ağlayarak. 

Sen de git artık 2022.

15 Kasım 2022 Salı

Sonuncu Son

Evet sevgili Blog. Yine ben. Sana gelip yazmaya zorlanıyorum ben de emin ol; ama yazarak içimdekileri aktarmak daha iyi geliyor bana. Dün bir arkadaşımı aramıştım telefonda. Onunla geçirmeye çalıştım acımı. Sonra başka bir arkadaşımı... Daha fazla uzatmadım. Onlarla yaptığım konuşma da haliyle bir yere kadar. Başka soran 1 kişi oldu, ona da bitti ve lütfen daha fazla konuşmayalım o konudan, deyip kapattım mevzuyu.

Mayıs ayında bir yazı yazmışım. Sonra onu taslağa almışım. Onu buraya kopyalayacağım; çünkü tamamen olmasa da çoğunlukla aynısı gerçekleşti. Ve o zaman kendime dur demem gereken; ama dinlemediğim şeyi, bu sefer beynimin her bir köşesine zorla sokuyorum. Buraya gelip de yazdığım; ama sonra her şey düzelince taslağa alıp senden kaldırdığım yazım:

"Bütün eşyalarımı, daha doğrusu böyle 15 dakikada ne alabilirsem, hızlıca toplayıp defolup çıktım O'nun evinden. Çünkü benden, bilmem kaçıncı kez kovularak, beklenen o evden defolup çıkıp nereye gidersem gitmemdi. Ben de onu yaptım az önce. 1 saat olmamıştır. Hava mayıs ayına rağmen buz gibi galiba; ama içimde öyle bir alev var ki hiçbir halt hissetmedim taksiyi beklerken. Hiçbir zaman sönmeyecek bir alev var içimde. Öyle bir alev ki kim bana çıkıp sevgiden, aşktan, güvenden bahsetse böyle açılıp bir tane koca bir tokat attıracak bir alev var içimde. Dolu dolu kusmak istiyorum. Bağırıp çağırmak istiyorum. Öyle bir alev var işte, anlatamam.

Bundan sonra, bak buraya yazıyorum, kimse bana ne sevgiden ne aşktan ne de bunlarla ilgili hiçbir şeyden bahsetmesin. Tekme tokat girişmezsem bile anında küfrümü ederim içimden, defolur giderim o ortamdan. Kimse benden bir şey beklemesin sevmeye dair. O kalan ufacık umudumun üstünü öyle bir ezdim ki bu gece, O'nun yanından ayrılmadan önce, hala elim ayağım titriyor. Evdekiler uyuyor diye, sırf arayacak bu saatte kimsem olmadığı için gelip buraya yazıyorum. Başka türlü sakinleşeceğim yok. Ağlayamıyorum çünkü.

Bitti artık bende sevgi mevgi. Zaten oldum neredeyse 34 yaşımda, hiç umrumda değil bundan sonra. Lanet olsun verdiğim, hissettiğim, ettiğim bütün aptallıklara.

Bitti."

Şu anda içimde ne var bilmiyorum. Tek bildiğim, hiçbir kimsenin iyi yönde söylediklerini ve söyleyeceklerini dinleyemeyecek halde oluşum, içimdeki tarifi bile mümkün olmayan fedakarlıkla dolu tanımsız sevgimin yerini nefretle doldurmaya başlamış oluşum. Ve o taslağa dönüştürdüğüm yazıda yazdıklarım.

Babamın yüzüne bakamıyorum Blog. Olur da içimdekileri yine bir şekilde okur da anlar ve üzülür diye bakamıyorum. Annemlerin yanlarında duramıyorum. Evden kaçmaya çalışıyorum sürekli.

Babam yahu. Onca yıl sessiz diye bildiğim adam bile aslında kalbimden geçenleri anlayıp gidip birilerine bunu bir şekilde söylemiş insan. Hayat ne garip. Asıl anlaması gereken kişi ise güvensizliğinin, inançsızlığının, kıskançlığının, öfkesinin sebep olduğu belki de en son kurması gereken cümleleri kuruyor: "S*kt*r git! Sana hakkımı helal etmiyorum. Bana bu sözü bile söylettin!"

Ben bu sözleri kimseye söyletmemiştim bugüne kadar. Kimseye. Hatta ben bile demedim. Yıllar önce, beni bütün ilişki boyunca aldattığını sonradan öğrenip de ayrıldığım şahsa bile demedim. Bu kadar ağır konuşmadım.

Böyle içim sızlıyor. Gözlerimin bütün ışığı sönmüş halde. İsyankar bir kul olmak üzereyim iki akşamdır. Ağlama krizlerim geliyor; sonra dişlerimi sıkıyorum. Kendimi nefretle doldurmaya başlıyorum, o sözleri hatırlıyorum; hiçbir zaman kulağımdan silinmeyecek o sözleri hatırlıyorum.

Yine de bildiğim tek bir şey var: Ben bunca sağlık sorununu, maddi sorunları, duygusal problemleri, ilişkiler konusundaki yaşadıklarımı... bu kadar hak edecek kadar bir şey yapmadım bu dünyada. İşte bu yüzden yalnız kalmalıyım ben. Hak etmiyorum çünkü aksi haldeki bir şeyi de.

O yüzden hoş geldin tekrar yalnızlık. Zaten benden gittiğine şaşırıyordum 1.5 senedir.

16 Ekim 2022 Pazar

Dinliyorum

 
Epey zaman geçti yazmayalı sana Blog. Aslında yazmayacaktım uzunca bir süre. Belki de hiç; ama yazmamamdan ötürü yaşadığım eksikliği daha da hisseder oldum son zamanlarda. Bazen birileriyle dertleştiğimde hissedemediğim o rahatlama duygusunu arar oldum iyice. Susuyorum, içime atıyorum; çok iyi yaptığım şeydir, biliyorsun. Olmuyor eskisi gibi artık. Yapamıyorum. Patlıyorum; içimdeki üzüntüyü ya da yıpranmışlığı bağırarak, ağlayarak ya da bir şekilde atıyorum içimden. Teoride iyi gibi geliyor kulağa bu durum; ama pratikte ve bunu yıllarca böyle yapmayıp sonradan yapmaya başlayan biri göz önüne alınınca... pek de iyi olmuyor. İyi değilim yani Blog.

Şunu da fark ettim ki uzun bir zamandan beri haddinden fazla enerjimi tüketmiş duruma geçmişim. Depo vs. kalmamış, bomboş şu anda her şey. Nasıl tekrar enerji yüklü konuma geçebilirim, hiçbir fikrim yok-tu. Son zamanlarda psikiyatriste gitmeyi düşünür oldum mesela. Birkaç şey daha var aklımda; ama henüz cesaretim yok onlar için. Yine de aklımdalar...

Özlediğim şeyler var Blog. Aslında özlediğim şeylerin neler olduğunu sadece sen biliyorsun gerçek anlamıyla. Çünkü hepsi senin birer sayfanda yazılı şekilde duruyor. Bilmiyorum nasıl tekrar elde ederim özlediğim şeyleri.

Yine bir pazar gecesi. Yine aklımda planlar. Yine ben, yine yalnızlık. Ve yine sen Blog...

3 Temmuz 2022 Pazar

Bir Melodi, Bir Söz...

"Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Sesler değişti, renkler değişti

Yüzümdeki çizgiler başkalaştı

Geçmişim değişti, oyunlaştı


Yeşilin ortasında gelincik gibi

İnceleşti, yabancılaştı

Siste bağıran vapur düdükleri gibi

Geliyor muyuz, gidecek miyiz

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Hiçlik değişti, yokluk değişti

Karşılıksızlık dengeleşti

Günler değişti, sana dönüştü


Nasıl gördüğün düşü yeniden istersen

Nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri

Zamanı gelince nasıl terk eder kuşlar

Kaçıyor muyuz, kalacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Yüzler değişti, dostlar değişti

Yorgun sokaklar bile karşı çıktılar

Adresler değişti, evler değişti


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Gökyüzü değişti, geceler değişti

Çocuklar bile bana çiçek diye baktılar

Yaşıyor muyuz, unutacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa..."


16 Haziran 2022 Perşembe

Kafam Nerede?


        Ve yine buradayım. Açtım tipik blog yazmamın/depresif hallerimin müzik grubu olan London Grammar'ı ve seninleyim Blog. Nasılsın? Benim, tek ve en samimi, en doğal, en beni sessizce dinleyen varlığım; iyi misin? Ben hiç iyi değilim...

Yine baş başa kalmışız gibi hissediyorum. Yine yalnızmışım, yine bütün hastalıklar beni bulmuş, yine işsiz, yine hayallerin bile mutlu etmediği, yine her şeyi yeme isteğindeymişim gibi hissediyorum. Bunları tamamlayacak ya da yok edecek bir anne, baba, kardeş, sevgili, dost ya da arkadaş yokmuş gibi sanki. Çünkü bütün dertlerimi kendim biliyorum; insanlara anlatma hatasını hala daha yapabiliyorum; oysa ki "anlamayacaklar" biliyorum. İşte o "anlat rahatlarsın" durumu var ya, ondan hep...

Büyük bir depresyondayım. Bu sefer kendimi yemeğe bile vermedim. Bir önceki büyük depresyonumda 95 kg ağırlıklara çıkacak kadar yiyordum. Şimdilerde 85 kg. Ve bilmem kaç çeşit hastalık...

Neyin nazarını çektim Blog? Ya da ben gibi bir insan nasıl birilerinin ahını aldı? Ne yaptım mesela? Şu hayatta yaptığım her bir kötülüğü kendime yapmışken hele, nasıl başkalarına zararım dokunmuş olabilir de ben böylesine garip bir kader yaşıyorum.

Mutluluk ve huzur çok değişik kavramlar benim dünyamda. En kötüsünün olmayışına şükreden biriyim; ama daha iyisi için çabalayamıyorum galiba. Korkularım belki kapatıyor her şeyi. Adım bile atamıyorum çoğu zaman.

Herkese zarar veriyormuşum hissi var üzerimde Blog. O yüzden böyle uzaklaşmak istiyorum herkesten. Benden zarar görmesinler istiyorum. Ya da benden yana yakınmalarını, sıkılmalarını, "of yine mi Arif ya" demelerini... hiç istemiyorum. Bunları duymamak, hissetmemek, görmemek, yaşamamak adına bile kendimi senelerce uzak tuttum ben. En beslendiğim sevgi dediğim duygudan bile uzak tuttum. Şimdi peki? Ne yaptığım belli değil kendim için. Ve çevremdekiler benim ruh sağlığımdan ekstrem performans bekliyorlar. "İşe gir, iş ara" ya da "şu şekilde davran, ben olsaydım öyle davranırdım" ya da "bence sen böyle hissediyorsun, ben eminim".. 

Bazen kendime bile faydam yokken nasıl başkalarına eş, dost, yoldaş, kardeş, evlat olabilirim diye düşünüyorum. Bilmiyorum Blog.

En son diyabet yüzünden işten çıkarılışımdan sonra "acaba sırada ne var?" diye kendime sormaya başladım. Dizi takip etmeme bile gerek kalmıyor, baksana, hayatım ayrı bir dizi. Hem de her duyguyu sonuna kadar hissedebiliyorum birçok konuda.

Üstümde 4 parfüm sıkılı şu anda Blog. Onlardan gelen tatlı, mis gibi limon, lavanta, hafif gül ve diğer türdeki kokular... uniseks parfümler. Bu yaz mevsiminde gereksiz maskülen bir kokuyla ortalıkta duracak halim yok. Zira maskülen bir yapım yok. Sakalı bile rengarenk insanım.

Neyse gidip duş alayım. Üstümdeki parfüm çeşidini 1'e düşürsem iyi olacak. En azından kokum, kafam kadar karışık olmasın...

3 Ekim 2021 Pazar

Başa Dönüş...

Evet Blog, yine depresyondayım. Yoksa başka nasıl çıkayım karşına aylar sonra?.. Bu hallerimi normal karşılayan tek şey sensin. Hani diyorum bazen, sen olmasan ne yapardım? Kime anlatabilirdim kendimi yargılanmadan, eleştirilmeden, sözüm kesilmeden, kırmadan, kırılmadan... Çünkü insanlar meyilli bu saydıklarıma. Birinin artısı, diğerinin eksisi... öyle dinliyorlar dertleşirken. Kendi süzgeçlerinden geçiriyorlar. Çünkü insanlar...

En son 33 yaşıma girmişim seninle. Ne de güzel umutlar beslemişim hayata karşı birlikte. Bak sana yazmışım ya "gidip alacağım o iPhone 13 Pro'yu. Sonra da yine almış olacağım Picopresso'mda latte yapacağım." diye... aldım ikisini de. Biri henüz ulaşmadı; ama buruk bir şekilde sevinmeye çalışıyorum 3 gündür telefonuma. Zorluyorum kendimi. Çünkü onun bile sevinci biraz kursağımda kaldı. Çünkü insanlar...

Çok eskiden ağlardım sana gelip "neden yalnızım" diye. Sanırım boşa ağlıyormuşum. Hayatta ağlamam gereken öyle şeyler varmış ki. Mesela "neden o şanslı(!) kişi ben olmuşum dünyaya gelerek." Seçim şansımın olmadığı şeylerle öyle yargılanıyorum ki anlatamam. İşim gücüm, hayatım, kalbim... Ne yaptığım konusunda artık hiçbir fikrim yok. Tam "her şey düzene girdi" diyorum, bir yerden başka bir şey patlak veriyor. Peki ne oluyor bunun sonucunda Blog? 2 gündür olan şeyler oluyor. Evde yalnızım, İyi ki yalnızım. Bütün sessizliğimi yaşıyorum kendimi dinleyebilmek için. İki gündür kaç saat uyudum hiçbir fikrim yok. Zaten uyuyorum, uyanıyorum, kalkıp dışarıdan belki modumu yükseltir umuduyla sanki yakın zamanda az yemişim gibi hamburger söyleyip yiyorum. Muhtemelen 2 gün daha böyle gidecek. Sonra neyse ki dönüyor bizimkiler. Daha önce bunun benzerini Amerika'dan döndüğümde yaşamıştım. Şimdi daha iyiyim. Mecburen iyiyim. Çünkü beni komaya sokabilecek bir hastalığım var...

Ben bu hayatı yaşamayı beceremiyorum Blog. İte kaka 33 yaşıma geldim. Yalnızlık ruhuma öyle bir yapışmış durumda ki kendim bile savaşamıyorum bununla. O yüzden bu sefer zorlamıyorum ne kendimi ne ruhumu ne karşımdaki insanı...

Makinede yıkanan çamaşırlar var. O arada sana yazayım dedim belki biraz rahat uyurum umuduyla. Yarın yine zoraki de olsa yeni bir gün olacak. Ne mutlu değil mi?..





24 Temmuz 2021 Cumartesi

Yeni Bir Yaş: 33

Ah be Blog... Hani bilmiyorum aylardır sana neden gelip yazmadım. Yazarken de ellerim titriyor, belki heyecandan, belki biraz serinledi hava, belki yine uzun bir aradan sonra depresife bağladım da sana sığınmaya çalışıyorum. Bilmiyorum...
Dün doğum günümdü. 33 yaşıma girdim. 30'lar galiba çabucak geçecek ve ben 40'lara gelirsem bir gün sağlam kafayla inşallah, o zaman anlayacağım "ya kaçırdım sanırım treni" diyerek. 2 pasta kestim.
Birini ailemle diğerini de teyzemle. Çünkü o teyzem başkaydı, gitmişken de aldım en çikolatalı fıstıklısından bir pasta... yedik afiyetle. Yedik falan diyorum da aslında yememeliydim. Çünkü'leri var sebep olarak, onları da anlatacağım.

Yeni yaşıma değineyim biraz. Asıl ana konumuz o çünkü. 33... bu yaşımı çok dolu geçirmeliyim Blog. İki tane güzel rakam bir araya gelmiş, hakkını vermem lazım. Bu arada 2021 güzel başladı. Seninle henüz paylaşıyorum; ama artık kendi mesleğimi yapıyorum şubat ayından beri. Sana makine mühendisi olarak yazıyorum. İşte bu yüzden biraz da yazamadım sana. Üst üste geldi birçok şey. Çoğunluğu da iş hayatımla ilgili. Güzel şeyler; Allah bozmasın. Bu yüzdendir ki 33 yaşım, yeni işim ve yeni bir ben olarak yazıyorum sana.

Yaklaşık 1 aydır diyetisyene gidiyorum Blog. 2-3 kilo verdim. Özellikle bel çevresindeki yağlardan gidiyor. Niye diyetisyen diyeceksin; çünkü kendi başıma diyet ya da spor yapamıyorum. Olmuyor. O dukan diyeti yaptığım zamanlardan eser yok. Tabi bana koca bir "öküz gibisin" diyen de olmadı ciddi ciddi. Hoş, dese de tınlamıyorum da neyse. 😅 O yüzden bu kurban bayramı döneminde yediklerim olsun, doğum günü pastalarım(!) olsun... şu 1 haftadır epey kaçırdım anlayacağın; ama olsun. Ne acelem var ne de başka bir kendimi zorlama durumum. Ne diyetisyen kaçıyor ne de ben...

Yalnızım Blog. Yal-nı-zım! 33'de değişir bu durum inşallah. Çok da ümitli değilim; ama Allah büyüktür, ne diyeyim. 😬 Böyle yalnız da iyiyiz; ama öyle anlar geliyor ki bir eksiklik, yarım hissetme durumu... olmuyor yani. Bakıyorum etrafımdakiler, en basitinden iş yerimdekilere. Bir yalnız/bekar/sevgilisiz ben varım. Yalnızlık da yoruyor.

En iyi arkadaşlarım uzaktalar. Sosyal hayatıma balyoz etkisi vuran Covid-19 pandemisi... Geriye kendimi vermem gereken iş hayatıma bırakıyor sonuç olarak. Mecburen öyle yapıyorum; ama değiştirmek istiyorum bu durumu. Zorla hayatıma birini de alamam ya da bütün dünyamı işime verip işkolik psikopat biri de olamam. Yapımda yok yani. Duygusal biriyim haddinden fazla. Haliyle her zaman yaptığım gibi akışına bırakıyorum durumu...

Paylaştığım görseldeki kedinin adı Miço. Teyzemlerin kedisi. Yani 1 senedir yanlarına nadir de olsa gider gelirim; ama bu sefercik az da olsa yakınlaşabildik. Kedi dediğin sırnaşık olur Blog. Yani hele ki benim gibi birini görünce kendini sevdirmeli o kedi; ama yok, bu kedi, kedi değil başka bir şey. Olsun, bir sabırla bekliyorum. Elbet o da bana ısınacaktır...

Bunların dışında diyetime uyduğum müddetçe şeker değerlerim normale dönüyor, daha az insülin tüketiyorum. İş arkadaşımla epey bir kahve olayına girmiş durumdayız. Kahve çekirdeklerimiz bittikçe yeni bir yerden kahve alıp birlikte deniyoruz. Ben bu dönemde Comandante C40 kahve değirmeni aldım mesela biraz paraya kıyıp. Onun da başka bir değirmeni ve bir de Wacaco'nın Nanopresso isminde manuel espresso yapan bir makinesi var. Ben de almayı planlıyorum; ama beni biliyorsun Blog, son sürüm delisiyim istemsizce ve firmanın yeni çıkardığı -henüz TR'de satışa çıkmayan- Picopresso versiyonunu almayı planlıyorum. Tabi gereksiz pahalı olmazsa. Pahalı demişken, iPhone 13 Pro almayı da düşündüğümü ekleyeyim ki ne kadar etrafa para saçacağımı/saçtığımı sen düşün. Yine de şükrediyorum; çünkü yıllar önce hayallerimde olan ve şu an sana bu satırları yazmamı sağlayan bir Macbook Pro'm ❤  var. Bir de şeytanın "Arif araba alsana bence" diye dürtmesi ve herkesin de şeytanı desteklemesi?.. Anlayacağın beklentilerim ve tatlı beklemelerim var.

Her şeye rağmen şükrediyorum iyi/kötü Allah'dan gelen, hayatın karşıma çıkardığı şeyler için. 33 oldum, epey olgun bir yaş. İçim hala 21. 😅

Şimdilik kaçıyorum sevgili Blog. 
Benimle kal.
👋

3 Ocak 2021 Pazar

Hoş Geldin 2021!

Nasıl geldiğin konusunda çok bir bilgim yok ya da umursamıyorum; ama geldiğin için teşekkürler sevgili 2021. Çünkü ben de dahil bütün insanların senden aşırı fazla umudu var. Malum, 2020 yılı ilginç(!) bir yıl idi.

20'lik dişimi aldırarak girdim yeni yıla. 1 hafta beni ağrısından öldüren bir diş düşün Blog. Hatta şöyle görselini de ekleyeyim de hatıra kalsın. Görselde yan yatmış şekilde duran dev bir diş var. Heh, o benim 20'lik dişim oluyor ve şu anda yok ağzımda. Sanırım yok, ne olduğunu bilmiyorum, ama cerrahi bir operasyonla adeta "yontularak" alındı o diş. Şu anda alınmayı bekleyen dikiş ipleri var ağzımın bir tarafında. Yeni yıla bir diş eksik girdim; ama çok şükür en değerli varlıklarım hayatımda. 🌿

2021 yılı için olan hedeflerimi geçen ay belirlemiştim. Buraya not almak yerine bu sefer direkt uygulamaya başladım. Geçen hafta bir önizleme şeklinde deneme yaptım. Pazartesiden itibaren de kesin şekilde başlıyoruz Blog.

Çok garip bir yıl oldu 2020. Yine de geçmişe dönük bir değerlendirme yapasım hiç yok Blog. Artık geçmişi sürekli irdelemekten yoruldum. Geleceğime dönük şeyler yapmaya başlama zamanım geldi; ama daha çok yaşadığım an'ın kıymetini bilmeliyim.

Bir tane Hitit duasına denk geldim geçen günlerde. Bunu uygulamalıyım dedim kendi kendime. O yüzden buraya da bırakarak senden sakince uzaklaşıyorum sevgili Blog.

"Tanrım,
beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin
sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların
melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için
yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir
kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara
dalabilmeyi öğret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı
arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine
doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı
olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım,
bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,
değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver…"

Hoş geldin tekrar 2021 ve Blogumla birlikte olan 13. yılımız... 😇

24 Kasım 2020 Salı

2020 Senesi Bitecek Mi?

Çok garip bir şekilde sene sonuna yaklaştıkça felaketler çoğalıyormuş gibi geliyor. Herkes için bireysel bir kıyamet yaşatıyor kader adeta. Hani covid-19 ya da ülkemizin yaşadığı İzmir depremi ile ekonomik durumumuz bir yana, ablamın korona virüse yakalanması ve bir bağlantı sebebiyle benim de geçen haftadan beri izolasyonda olmam gibi...

Yeni yasaklar gündemde malum; ama genel olarak insanların umursadığını düşünmüyorum ben. Çeken bilir olayı her zaman bizim milletimizde geçerli bir durum ne yazık ki. O yüzden her aile bir tane covid-19 vakası yaşamadığı sürece işin ciddiyetini kimse anlayamayacak. 2021 yılına da nasıl gireriz bilmiyorum. Bir aşı umuduyla beklentide herkes. Bakalım.

Şu sıralar bense, farklı değişime giriyorum. Fazla detay vermeyeyim, malum erteleme huyum ağır basabiliyor; ama hazır ev hapsindeyken mevcut ilerlemelerim ya da mevcut planlarıma uyuyor oluşum doğru şekilde ilerlediğimi gösteriyor. Bu sefer değişik bir durum var yine de: Acele etmiyorum. Önüme uzun zaman dilimi bıraktım. Öncesinde her şeyi tamamlarsam ne mutlu; ama bu sefer epey uzun bir vadesi var planlarımın.

Buraya çok nadir geliyor oluşumun çok fazla sebebi yok. Çünkü sebebim yok. Yani hayatımda "heh bak şunu yaşadım ve muhakkak not düşmeliyim" dediğim bir durumum olmuyor. Ya da ağır bir depresif hal yaşamıyorum yazıp da rahatlamak için. Günlerim çok aynı geçiyor. Şükrediyorum elbette negatif şeylerle dolu olmamasına yine de. 😜

Her şeye rağmen sadece 2021 için değil, yarından itibaren her şey için daha güzel olacağından umutluyum ben. ⚡ 

Buyur buradan yak...

5 Eylül 2020 Cumartesi

Yeni Bir Sonbahar

Nelerden uzak kalmadım ki senden de uzak kalmayayım sevgili Blog. Bu sefer çok geri plana attım seni. Elimde değildi. Ya da elimdeydi... Yazmadım. Yazamadım. İçimden gelmedi daha çok; ama boş vermem, ötelemem, önemsememem... sanırım daha baskın sebepler oldu. Ve şimdi bir sonbahar başlangıcıyla buradayım. O yüzden merhaba. 😊

Bugün yaşadığım ufak bir şeyle başlayayım. İşten otobüsle gelirken yanıma bir çocuk oturdu. 7-8 yaşlarında erkek bir çocuk. Önümüzdeki koltuğa da dedesi. Bir ara çocuğun midesi bulanır gibi oldu, dedesinden poşet istedi. Ben direkt elimi çantama attım, tesadüftür kabımı koyduğum bir poşet vardı. Ben veriyim dedim, direkt verdim zaten dedesi açana kadar ortalık batardı. Sonra dedesi de verdi ondaki poşeti, bendeki pek yetmedi gibi. Çocuk biraz rahatlayınca, çantamdaki ıslak mendilleri de verdim. Çocuk, maşallah, gayet terbiyeli yetiştirilmiş ki "teşekkür ederim abi" dedi birkaç kere. Üstüne de dedesinin "Allah razı olsun" deyip gülümsemesi; sabahki vardiyadaki yaşadığım gereksiz durumları silip süpürdü. Tabi diğer yolcular böyle her şeye dikkat edermişler gibi "korona" havası yarattılar kısmen. Neyseki maskemi artık tamamen rahatça takabiliyorum havalar az serinledi diye. Yoksa biliyorsun, fazla terleme durumum yüzünden zor nefes alıyorum, daralıyorum direkt maskeyle. Bugünün en güzel yanı buydu. "Hak eden" ve "zor durumda kalmış" birinin yardımına yetişmiş ve bunun memnuniyetini görmüş olmaktı. Belki çoğu insana göre basit kalır; ama beni mutlu etti. Çünkü ben o çocuğun yerinde olsaydım yardım eden olmazdı muhtemelen...

Bazı şeyleri artık kabul etmiş durumdayım Blog. Mesela, vazgeçtiğim o kadar şey varmış ki sırf o yüzden salmış halde yaşadığımı fark ettim. Ne sağlığıma ne hayatıma önem vermediğimi, benim huzurumu azıcık bile bozan şeylere fazla tepki gösterdiğimi fark ettim. Kendi kendime gereksiz bir şekilde çok yüklendiğimi fark ettim. Sonuç olarak ruhsal anlamda daha çok yıpratır olmuşum kendimi.

İş çok yoruyor. Bazı yönetici arkadaşların haddinden fazla yükleniyor oluşunu artık sadece ben değil başkaları da fark eder oldu. Anlamadıkları nokta, 32 yaşında ve gayet ciddi şeker hastası olduğum. Yine de yoruldum onlardan da. İşin kötü yanı, bunların yaşanmasına en alttakinden en üsttekine kadar herkesin izin veriyor oluşu. O yüzden bırakıyorum savaş vermeyi. Kendimce tepkimi gösterip sessizce devam etmeyi yeğliyorum.

Sana yazarken demleyip içtiğim yaseminli çayımı çok özlemişim. Havalar sıcak diye uzak duruyordum; bugünkü serinliğe bir de özlediğim çayımı ekleyeyim dedim. Artık sonbahar havalarına girdiğimize göre, yeşil, beyaz ve oolong çaylarıma dönebilirim. Bazen düşünüyorum; seneler önce başka bir yoldan yürüseydim şimdi nerede olurdum diye. Belki hiçbir şeye vaktim kalmazdı, belki daha rahat ve özgür olurdum. En son Kadıköy'e ne zaman gittiğimi bile hatırlayamıyorum. 1 günlük izin günümde de gitmeye gücüm yetmiyor. Çünkü o gün sadece omuz ağrımın, ayaklarımdaki kas ağrılarımın geçmesini bekleyerek geçiriyorum. Her gün eve dönünce yaşadığım durum gibi...

Artık bazı kararları uygulamaya koymak zorundayım. Nasıl bir vazgeçiş yaşıyorsam; hiçbir şeye adım atamaz hale geldim. Yalnız kalmaya alıştıkça kendime bakmaktan vazgeçtim. İşe kapılıp gidince keyif aldığım başka şeyleri yapmaktan vazgeçtim. 2020 yılına Vazgeçiş Yılı desem benim için en güzel tanım olurdu sanırım.

Şimdilik bu kadar şeyle ayrılıyorum senden Blog. Geç olmadan saçımı keseyim ben. Uzamış biraz.