Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2014 Salı

Film Yorumlamaca: #Her

Muhtemelen gelecekte gerçekleşecek olan ilişki şeklini yaşayan, aşktan hep dert yanmış bir adamın öyküsünü konu almış Her.

Hep izlerim diye kenarda beklettiğim ama 2 saat öncesine kadar izleyemediğim bir filme ortak oldum. Bence aldığı ödülü de hak etmiş yeteri kadar. Ben daha çok bende bıraktığı duyguların esiriyim şu anda. Dijital ilişkiler için geleceğin buluşu olarak bekliyoruz belki de ama bir kısmımızın, en azından benim, yaşadığım birkaç ilişkinin, filmi konu edinen "dijital aşklar"dan geri kalır yanı yok. Benimkiler bilgisayar değil de daha çok cep telefonu ağırlıklı-ydı.

Filmi izlerken tekrar tekrar fark ettiğim bir diğer konu da insanların bir ilişkide ne beklediklerini bilmeyişleri. Her ilişkiye "mutlu olmak istiyorum; yalnız olmamak, sevmek ve sevilmek istiyorum" düşüncesiyle başlıyor herkes. Ve ilahi bir gücün mutluluğu getirip önlerine koymasını bekliyor aynı zamanda.

Şükürsüzüz insanlar olarak bence. Mutlu olmaktan korkuyoruz belki de, emin değilim. Benim de bocaladığım zamanlarım oldu tabii ki. Yine de bir ışık görmek için kolay kolay pes etmedim karşımdakinden. Yıprandım, belki de yıprattım birçok kez, ama her hareketim o ışığı görmek içindi: Gerçekten sevildiğimi görmek.

Artık şuna inanıyorum: Bu aşk ve sevgi meselelerini yaşadığım ikili ilişkilerde yaptığım tamamen kendimi kandırmaktan ibaret. Evet, çok güzel kandırıyorum kendimi. Mutlu olduğuma inanıyorum, verdiğim kadar aldığıma inanıyorum; inandırıyorum kendimi daha doğrusu. Sonuç? Yalnızım.

Bir de en çok insanların cinsel açlığıyla savaşıyorum. 1 dakikalık, bilemedin 2 dakikalık bir mutluluk için insanların tüm paylaşılmışlıkları, yani tüm duyguları harcamasından muzdaribim. Bunun dışında ne istediğini bilemeyen ya da karşısındakini olması gereken yere yerleştiremeyen insanlarla anlaşmak için zorladım kalbimi.

Her son'da "bir daha asla" dememe rağmen tekrar başa dönüşlerimden de rahatsızım mesela Blog. İrade eksikliği mi, aşırı duygusal olma mı yoksa bir şeylere karşı aşırı hassas olma mı... bilmiyorum nedenini; ama başa dönüyorum, ya aynı yüzle ya da başka yüzle. İçerik, daha doğrusu niyet ağırlıklı olarak aynı çünkü. Yüzler değişiyor sadece.

Sözün kısası, "dijital yardımcı" olarak hayatıma bir işletim sistemi girecekse buna yok demezdim galiba. En azından insanlar kadar yormayabilir.

5 Ocak 2014 Pazar

Yine mi Yeni Yıl?

Öncelikle hoş geldin 2014. Sana gel diyen olmadı; ama galiba ben özellikle gelmeni isteyenlerdendim, 2013'ün verdiği kasvetli dünyadan kurtulmak isteyenler arasında... Geldin ve bugün 5. günün. Geriye kalan 360 gün için ne derece başarılı olabileceğimizden emin değilim. Yine de umutla bekleyebiliriz seni Blog'um ve ben.

Yazmadan önce eski yazılarımı okudum. Yani her seneye nasıl başladığıma dair yazdıklarımı okudum demeliyim.

Geçmişim biraz film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Yeni yıla başlarken dilediklerimin ne kadarını gerçekleştirebilmişim diye düşündürdü. Şimdi yepyeni bir yıl var önümde. Yine saçma sapan dilek listesi oluşturmayı düşünmüyorum. Ve korkuyorum 2014'den Blog. Son yıllarım hayatımın şekillenmesinde çok farklı etkilere sahip oldu. Amerika maceralarım, Erasmus serüvenim, Dukan diyetiyle geçen bir yılım ve depresyona girdiğim son yılım... Ve bu sene korktuğum her şeyle yüzleşmek zorunda kalacağımı biliyorum. Hem de her şeyle... Ne kadar cesaretim var, emin değilim. Yine de ayaklarım geri gitmiyor. Adımlarım biraz daha bilinçli geleceğe dair; ama korkularım içimde saklı Blog. 2013'de bırakmak istemediğim kişi/kişiler vardı; ama şu anda gördüğün üzere yine yalnızım birçok sebepten ötürü. Hiç gelemem dediğim bir şehirde hayatımı devam ettirmem gerekiyor. 2014'ün yarısı böyle geçecek. Sonraki yarısı için Allah büyüktür diyorum. Yani benim için her şey Haziran ve Temmuz aylarından sonra başlayacak. Ne şekilde yöneleceğim, ne yapacağım, neye üzülüp neye sevineceğim... İnşallah diyorum; ama bir yandan da başım yana düşüyor.

Ne derece başarılı olabilirim acaba birçok konuda bu sene... Çok merak ediyorum ve diğer her şeyde olduğu gibi yaşayıp göreceğim. Bu seneden beklediklerimi yazmak istemiyorum. Daha sonra okuyunca kıyaslama şansım olsun istemiyorum Blog. Ne gelecekse Allah'dan, ne olursa kabulüm. Her anlamda sağlıklı ve mutlu olayım... Gerisi yine detay olur. Emeklerim boşuna gitmesin bir de. En büyük dileklerimden biri de bu. 

Duygusal anlamda bir hayale girmiyorum artık. Ne olacağım bile belli değil. Bir de inancım kalmadı artık Blog. Benim seçtiklerim mi yoksa beni seçenler mi beni bu hale getirdi, anlayamıyorum; ama galiba en büyük gerçeğin bu olduğunu öğrendim önceki yıllardan: Bana sevgi yasak...

Birlikte 6. yılımıza girdik Blog. Bir sen bir de ailem kaldı her sene yanımda. Bana yetersiniz aslında. Allah'dan belamı mı istiyorum, değil mi? Belki de.

Şu sıralar yine sessizleşip kendi dünyama çekilesim var Blog. İyi değilim çünkü. Moralim bozuk, kötüyüm... Dün gece bir film izledim, uzun zamandır izlememe direnip. About Time idi. Güzeldi, beğendim. Filmin sonunda kendime sordum: Ben neden her saniyemi en mutlu olacak şekilde geçirmeyi beceremiyorum? Denesem bile çok kısa süreli oluyor. Sonra yine üzgün, suratı asık Arif oluyorum. Belki o kısa sürede de kendimi kandırıyorum. Bazen, yine de, gerçekten mutlu olup zamanımı çok iyi geçirdiğim de olmuyor değil. Başarıyorum da galiba. Tam olarak emin olamasam da bu durum için, genel anlamda beceremediğim bir durum olduğu gerçeği de yüzüme çarpıyor Blog. Neyse, hoş geldin tekrar 2014. Bu sene epey işimiz var seninle... Dileklerimi biliyorsun!

8 Haziran 2010 Salı

"Remember Me" Filmi ve Ben

Uzun zamandir film izlemiyordum. Hatta uzun zamandir drama turunde bir film izlemiyordum; cunku biliyorum kendimi. Artik eskisi gibi sadece filmi izleyip; anlik uzulmeler gecirip, daha sonra da normal hayatima hizli bir sekilde devam edemiyorum. Filmi izlerken, kendimi karakterlerden birinin yerine koyuyorum ve filme farkli bir sekilde baglaniyorum. En sonunda ise, mutlu sonla bitmeyen bir karaktere baglandiysam eger, kendimi aglar bir sekilde buluyorum. Yani, uzun bir zamandir drama turundeki, ozellikle ask konulu, filmlerden cok etkileniyorum. Oyle bir iliskim olsun mu istiyorum her sefer yoksa cok mu uzuluyorum filmde yasananlara, emin degilim. Tek farkinda oldugum sey, zamanin bir sekilde akip gectigi ve ben, beni disarda bekleyen kisiye dogru gitmektense, sanki kaciyormusum gibi hissediyorum. Ya da beni bekleyen kisilerin yanlis kisiler olmasini onemsemeyip; gereksiz kosusturmalara kapiliyorum....

Remember Me... Bu filme bir sarki ararken denk gelmistim. Aslinda elim gitmedi indirmeye; cunku biliyorum izleyince ne olacagini. Dayanamadim, izledim filmi...Filmi tavsiye etmek gibi bir seyde bulunmak istemiyorum; cunku begenemeyebilir herkes. Sonucta ben izledigim belli kalitedeki her ask filminden yuksek oranda etkileniyorum artik. Yine de filmden biraz olsun bahsetmek istiyorum.

Film, daha cok, 11 Eylul'de, Ikiz Kuleler icin yapilan saldiriya dikkat cekilmis sanirim, eger dramatik kismini geri plana atarsak. Ve bir sekilde tanisan 2 genc insanin aralarinda kurduklari bag ve onun uzerine gelisen diger olaylar konu alinmis filmde. Film muziklerini begendim. Ki piyanonun kullanilmasi bu tip filmlerde, yaratilmak istenen etkinin dozajini artiriyor. Bilmiyorum Youtube videolarini izleyebilir misiniz; ama film muziklerinden birini paylasmak istiyorum:

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Su siralar ne alemlerdeyim tam olarak bilmiyorum ben de. Amacim su cuma gunune kadar alnim ak cikayim. Daha sonra da Allah buyuktur diyorum; cunku bir yandan bu  Erasmus derslerini halletmem, bir yandan kendime gelme islemlerini tamamlamam, diger bir yandan da su yaz okulu mevzusunu halletmem gerekiyor. Gelince hepsi geliyor sanirim. Ya da ben cekiyorum bilmiyorum. Yine de icimi rahat tutmaya calisiyorum; cunku gecen gunlerde aldigim kararla birlikte bu konuya cok ozen gostermeye basladim. Kendimi sikmamaya calisiyorum hicbir konuda. Basarabildigim kadariyla iste...

Not: Bu filmler beni ufak tefek hayaller kurmaya itiyor, sanirim bu yuzden izlemekten kaciyorum hep. Ve ne yazikki insanlar sahip olduklarini cok kolay kaybedebiliyorlar, hicbir seyin kiymetini anlamadan ustelik...

11 Haziran 2009 Perşembe

Friday the 13th

Filmler ve diziler hakkında konuşursam ben eğer; emin olun diyeceğim cümlelerden biri "Türk sinemasını takip etmiyorum" olur. O yüzden o cümleyi tekrar kullanmadan şöyle bir takip ettiğim Amerikan dizilerini sayayım:

Heroes
**Supernatural
**Dexter
Fringe
Lost
*Prison Break
*Terminator: The Sarah Connor Chronicles
*The 4400

Ne yazık ki listemdeki (*)lı olanlar bitmiş durumdalar. (**)lı olanlar da en beğendiğim diziler...

Ben yurt dışında olduğum vakitler, Allah'tan hiç biri başlamıyor da kaçırmıyorum hiçbir şey. :)) Yoksa bölümleri bulmak/indirmek gibi bir eziyete maruz kalacağım.

Son 1 yıldır aşırı bir dizi izleme moduna girmiş bulunmaktayım. Haliyle ağzıma yapışan "f*ck, sh*t" ve türevi güzel sözleri(!) dilime bulaştırmış durumdayım. Tabii ingilizce kelimelere olan kulak alışkanlığı da cabası. Ne yazık ki diziler yüzünden, bir hevesle bilgisayarıma indirdiğim birbirinden güzel filmleri izlemeye vaktim olmadı. Sanırım gidene kadar da yetiştiremem hepsini.

O kadar dizi varken, sen tut yenisini indir! Ne bileyim, merak ettim, indirdim. Neyi indirdim? Şunu: Friday the 13th



Meğersem bir arkadaşım bu filmin öyle bir sürü önceki bölümü var, dedi. Aa, dedim. Hiç hatırlamıyorum ben?! Varmış ve filmdeki malum sapık seri katil, her filmde ölüyor gibi yapılıp; öldürülmüyormuş. Arkadaşım bunu deyince aklıma birden Testere dizisi geldi. Ah pardon! Testere filmi! Dizi olmaya yakın olan bir seriye dönüşen Testere filmindeki gibi sürekli bir canlanma oluyormuş filmde.

Filmi izlerken bir de kimi göreyim?! Bizim Supernatural'dan Sam! Gerçek adıyla, Jared Padalecki filmde çok iyi durmuş bence. Zaten seviyorum kendisinin oyunculuğunu. Velhasıl film güzeldi. Korktuğum ve gerildiğim sahneleri boldu. Şu sıralar akşamları iyi gider, tavsiye ederim. "Fuckat" film biraz(!) uzun sürüyor. O yüzden ben gibi yalnız izlemeyin...

Ve siz ben gibi yapmayın. Türk sinemasına sahip çıkın!

Ama onlarda komedi ve dramadan başka bir dala geçsinler artık!

11 Şubat 2009 Çarşamba

Türk Sineması

Türk sineması denince aklıma bi'şey gelmiyor. Öyle bakıyorum boş boş... Yani hem gereksiz görüyorum hem de olmazsa olmaz diyorum. Garip bir şekilde son 2 yıldır yabancı sinema üzerine yoğunlaştım. Tabiki buna vazgeçilmezim müzik dünyası da dahil. İşi olması gerektiği şekilde yapanlar varken neden milliyetçilik duygularımın kalbime söz geçirmesine izin vereyim ki? Onlar daha güzel müzik yapıyorlar, daha iyi film yapıyorlar. Yapıyorlar işte!

En son gittiğim film Recep İvedik'tir Türk sinemasında. Bırakın Issız Adam filmini, Arog'a bile gitmemiş insanım ben! Gitmem kardeşim. Hissetmiyorum o konuda herhangi bir hissiyat. Acaba duygularım mı yozlaştı yabancı media ile? Uuvv, ürkütücü... Üzgünüm, Türkler film konusunda iyi değil. Bu aşırı derecede bariz bir gerçek. Yani etkilendiğiniz Türk filmlerini şöyle bir düşünün. Hak verirsiniz.

İşte en son Recep İvedik'e gittim geçen sene. Hatta ayarlayıp sınıf arkadaşlarımı, 10 kişi felan, vizyona girdiği gün gitmiştik. Çok eğlendik, çok güldük. Mutlu olduk. Film de haliyle Türklerin özellikleri vurgulanarak komedi yaratılmış idi. Gülmesi daha kolay oldu bu haliyle. Şimdi ise Recep İvedik 2'de aynısı, hatta daha yüksek bir performansını almayı düşünüyorum; ama bu sefer öyle çok kişi toplamadım. 3 arkadaşımla birlikte gidiyorum izlemeye. Ve yine vizyona girdiği gün izleyeceğiz. Yani bu cuma günü. Bu sefer daha çok güleceğimden eminim. Gülmeye ihtiyacım var; çünkü nedense etrafımdakileri güldürüyorum sürekli. Oysaki kendimin gülmeye ihtiyacı var...

Her baktığımda yüzümde bir tebessüm oluşuyor. Yani gülmemek mümkün değil. Belki gülmeye bilirsiniz, bilemem. Sorunlarınız var, derim. :D Şaka bir yana, gülmeli insan. Hele o masum bakışlı insanlar oluyor ya, hani böyle içten bakan insanlar, onlar böyle gülümsesinler sürekli. Gözleri parlasın o insanların. Etrafa enerji saçsınlar. Hatta bir tane yanımda olsun öyle insanlardan. Sürekli gülümsemesin tabii. Yanımda altına yapmış 4 yaşındaki bir çocuk gibi durmasını istemem. Aslında ben razıyım yanımda durmamasına öyle birinin. Yeterki varlığını bileyim öyle insanların yeryüzünde olduğunun...

Recep İvedik, o bir halk kahramanı!

*Fragmandan alıntı*

Recep'in babaannesi der:
- hayvan herifin tekisin,
hangi mandıradan aldık seni bilmiyorum ki -
Not: Burdan ismini vermeyi düşünmediğim bir sözlüğün yazarlarını da mimleyerekten düşüncemi belirteyim. Öhöm. Efendi efendi! Belki o filmden Şahan Bey çok para kazanabilir, belki kıllı bir ayı şekline bürünüp ortalıkta salak, saçma hareketler yapabilir, dahası sizin kişiliğinize ve zevkinize ters düşebilir. Gelin görün ki ben o filmi izlerken "gülüyorum" ve paramın hakkını -öğrenci indirimli şekliyle yani- sonuna kadar alıyorum! Ve elin bana saçma gelen Issız Adam filmine gidip saçma saçma sahnelerle dolu bir film izleyeceğime sen gibi, gider burda salak kıllı bir ayıyı izlerim! Ve oradaki bir yazarın belirttiği, gidenlere enbesil demesi de hiç hoş değil. Mevcut enbesilliği insanların zevkine hakaret ederek siz göstermişsinizdir efendim.

Recep İvedik 5 de olsa 10 da olsa giderim. -) Gülmek istiyorum yahu!