Reklam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Reklam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2017 Perşembe

Ben (kalp) Salatalık

Nasıl desem, böyle 29 olunca hiçbir değişiklik olmuyor insanın hayatında. Geçen gün Facebook ve Instagram profillerimi geri açmak zorunda kaldım. Liseden, belki de en son evlenecek olan bir arkadaşım, düğün fotoğrafı paylaşmış. Ben ŞOK. Gençler evleniyor yahu. Ben de yaşlandım ya sanki.

Hesaplarımı geri kapatacaktım sonra yine vazgeçtim. Sanırım böyle kısır bir döngü bendeki bu durum. En son Facebook bana "yeter Arif." diyecek. Der mi sence Blog?

Demez... 

Gördüğün üzere Blog, artık sayfalarda reklam var. Normalde sana reklamları bulaştırmak istemiyordum; velhasıl, mecbur kaldım sanırım. Durumu fazla dramatize etmek istemesem de, biraz öyle. Google Adsense geçmişimizi biliyorsun. Uzun yıllar önce onay alınıp iptal olmuştu, sonra onay alamamıştım kaç kere, sonra vazgeçmiştik ki son başvurumda onay alabildim. Eh Google da mecburen, tarayıcılardaki reklam engelleyicilerle zor savaşıyordur herhalde ki, onay verdi. bir de Admatic var. Ama bu iki reklam da seni okumaya gelenleri rahatsız etmeyecek şekilde duruyorlar. Ne seni ne de okumaya gelecekleri... Kimse gelmiyor da işte. Neyse...

Yazıda paylaştığım saygıdeğer salatalık fotoğrafı, geçen akşam dikkatimi çekmişti. Malum şu sıralar mevsimi, böyle bol bol salatalık yiyoruz Blog. Önce dedim ki "bu tıpkı virgüle benziyor" sonra baktım "bence benimki gibi yarım kalmış bir kalbi tamamlamak için yaratılmış" Ben de hemen tamamladım. Çünkü benim tamamlayabildiğim sadece böyle şeyler... Velhasıl, Instagram profilimde paylaştım. Hazır epeydir yoktum, bunu paylaşayım dedim. Eh, tabii benim öyle "ay benim hayatım süper! Bak ne güzel her gün her gece farklı yerlerde farklı insanlarlayım" durumum yok. Olmasına da gerek yok. Şey gibi geliyor bana, insanlar hayatlarının bu şekilde olduğunu göstermeye "ısrarla" çalıştıkça, sırf o fotoğrafları paylaşabilmek adına yaşıyorlarmış gibi geliyor. Suçlu kim biliyor musun? O masum, güzel ve profesyonel fotoğraf makineleriyle aldığı zevki paylaşmaya çalışanlarda. Haliyle diğerleri de "benim de vardır muhakkak hayatta paylaşacağım bir şeyler" diyerek her bir haltı paylaşabiliyorlar.

Bu arada doğum günümdeki kuzenim kına gecesi ve erkeklerle olan akşam oturması pek eğlenceliydi. Tek hatırladığım, bir ara acıktığım ve midemi düşünürken, insanlara tabak hazırladığım sırada gözlerimin doymuş olmasıydı. Öyle ki kendime hazırladığım özel tabakla uzun süre bakıştım. Sarmalar, kete dilimleri, tatlılar ve çayımla sessiz bir seans geçirdik. Bu arada malum kimsem yok paylaşacağım, buradan sana söyleyeyim Blog. O gün biri dikkatimi çok çekti. Sonra kendime "boş ver Arif. Sen vazgeçeli çok oldu" dedim. Ve günü öylece bitirdim...

Çok sıcak be Blog. Neyse.

3 Mart 2017 Cuma

Hassasiyet

Sevgili Blog,

Bugün...

Böyle yazıya mı başlanır ya? İnsanlara, Blog yazıyorum ben arada, dediğimde yüzüme bakıp "hehehe ne yazıyon, sevgili günnük bugün hava çok gözeldi" diye espiri yapıyorlar. Normalde tepkim epey büyük olurdu ama sustum. Ne gerek var? Blog yazdığımı bile bile beni sevdiğini söyleyip açıp okumayan, okuduğu için meraktan neden okuyorsun diye sorduğumda bana, sanki onunla sevgili olacakmışım da bunun önüne geçmek için açık açık set çeken insanlar olduktan sonra ne yapayım ben gereksiz birine tepki verip. Vermiyorum o yüzden.

Vermeyeceğim de.

Yıllardır yazıyorum Blog. Ahan da görüyorsun. Sence bir gün oldu mu "hadi beni birileri okusun, gidip kendime yorum arkadaşı bulayım, bir şeyler yapayım" diye? Eskiden Instagram, Twitter falan yoktu. O zamanlar blog yazanların bir kısmının tek derdi egolarını şişirmek için yazdıklarına yorum yapılmasını, paylaşılmasını sağlamaktı. Şimdi geçti tabii o işler. Şimdinin blog yazarları da "ayh işte nerede o eski bloggerlar" diyor. Lan?

Benim blog yazmamın iki sebebi var. Bunlardan biri kısmen de olsa deşarj olmam, diğeri de bir gün cidden bana değer veren biri olursa geçmişime dönüp bakması içindir. Yoksa ben çoktan geçtim, yazılarım sayesinde birinin bana ulaşmasından. Anlatabildim mi benimle dalga geçen ve blogumun adresini bile soramayan ya da beni sevdiğini söyleyen ama blogumu hiç okumamış olan ve diğerleri?..

Neyse.

Geçen hafta, sırf kendimi dışarı çıkarmak adına bir etkinlik olması ve insan içine çıkmam için Sinemia üyeliğine başvurdum 1 aylık. Kampanya vardı Blog. Yalan değil. Zaten epeydir de istiyordum, ama pek sinema salonunda film izleme kültürüm olmadığı ve çalışmadığım için elimdeki parayı idareli kullanmam gerektiğinden ötürü imrenerek bakıyordum. Velhasıl, 50 TL'ye benim de Sinemia üyeliğim oldu. Ve geçen haftadan bugüne tam 4 filme gittim. Daha gideceğim filmler de var. Üyeliğimin parasını çoktan çıkardım tabii, ama yine de bazen daha uzaktaki sinema salonlarına gitmem gerektiği için, git gel, bir şeyler ye falan derken bazen harcamam oluyor; ama işin daha da güzel yanı var: Artık yalnızlığımdan daha çok keyif almaya başladım Blog. Mecburen. Ben ki dışarıda yalnız gezmekten, yeyip içmekten, bir şeyler yapmaktan hoşlanmayan, istemeyen ve sıkılan kişiyken, şimdi yanıma aldığım küçük IKEA poşetine koyduğum çerezimle İstanbul'un bir ucundaki sinema salonuna gidip tek başıma film izliyorum. En son izlediğim filmde, yanıma birer çift oturdu hatta. Sağımdaki sevgilisinin omzuna, solumdaki de sevgilisinin omzuna koydu başını öyle izlediler filmlerini. Ben de işte, saf saf...

Neyse boş ver Blog. Aslında yazmak istediğim öyle çok şey var ki. Olur da bir gün biri hepsini okumak isterse, bir kısmını kendi yaşamış olacağı için, okurken sıkılmasın diye yazmıyorum. 😊

10 Nisan 2014 Perşembe

#Torku

Nedir bu Torku?

Duymayan kalmamıştır herhalde. 2007 gibi eskilere dayanan ama son 1 yıl içinde bir patlamayla marketteki raflardan, evlerimize kadar yerini almış bir adet Türk markası oluyor. Şeker mi şeker...

Başta ön yargılı olmuştum ne yalan söyleyeyim. Sonuçta Ülker ve Eti gibi isimlerle aynı pazara girip rekabete katılmak ve "acaba iyi midir, ağzımın tadını nasıl değiştirir" gibi düşüncelere sürüklemesi kaçınılmazdı. Tabii ürünlerini alıp test ettikten sonra hepsi değişti.

Bazı ürünlerini denemiştim ama geçen günlerde bir arkadaşımın Instagram üzerindeki bir fotoğrafta bana tavsiyesi üzerine "Banada" isimli kakao fındık kremasını denedim. Arkadaşımın önerisine karşı verdiğim ilk tepki:

+ Nutella'dan daha mı iyi?
- Ooo, Nutella yanında ağlar.
+ Hımm...

Nutella ile ben daha çok Sarelle'ninkini kıyaslıyordum. Nutella'nın tadı değişik, iyi anlamda bana göre; ama insan düşünmüyor değil, acaba içinde ne var? Türk malına daha fazla özen gösterilmesi gerektiğine inananlardanım. Tabii bu durum ağız tadımı milli düşüncelerim adına bozacağım anlamına da gelmemeli.

Sonuç olarak denedim. Beğendim. Yani belki kendimi kandırıyor da olabilirim, ama en azından ağzımda daha gerçekçi bir şeker tadı olduğunu söyleyebilirim. Nutella gibi kafamda soru işaretleri de bırakmıyor.

Ülker'inkini de denedim, hatta 1-2 marka daha denemişliğim var; ama onlarınki yapay bir şeyler yiyormuşum hissi oluşturuyor bende. Bilemedim.

Şu sıralar diyet modunda olduğum için. Arada bir tadımlık olarak yiyorum. Yoksa bana kalsa, ohoo, şimdiye yarılamıştım kavanozu.

Bunun dışında hayatım şeker gibi diyemiyorum. Keşke elimde bir fırsat olsa ve yurt dışına gidip hayatımı orada devam ettirebilsem. Ama bu sanırım hep hayal olarak kalacak bende.

Dipnot: Torku reklamı için hiçbir ücret almadım. Tamamen destek amaçlı yaptığım bir tanıtım diyelim. Afiyet olsun!