30 Nisan 2009 Perşembe

Günlerden bir gün...

Çok oldu sanırım yine yazmayalı. Bana mı çok geliyor yoksa?

Koca bir vize haftasının ardından geçirdiğim kısa bir tatil haftasından sonra tekrar internetsiz, yalnız ve çok düşünen halime döndüm. Ve kaldığım yerden gitar ve spora devam ediyorum. Gitar kursuna gitmiyorum; çünkü o iş biraz karıştı. Evde kendim takılıyorum. Gitar tellerinin etkilerini daha derinden hissediyorum. Spor demişken, tekrar yazıldım spor salonuna ve gördüm ki insan 3 haftada verdiği kiloların bir kısmını alabiliyormuş. Hoş, spor salonundaki kadın bana 2 günde, verdiği kiloları geri aldığını söylemişti. Ne yapalım, kaldığımız yerden spora devam. :P Özetle zamanım bu şekilde geçti. Bakalım başka neler oldu:

* Kendimle ilgili bir şeyi farkettim. Aşırı detaycıymışım. Nasıl mı oldu, şöyle oldu: Geçen biri yeni aldığım farenin fiyatını sordu. Ben de başladım anlatmaya, "ya ablamın teknosada geri iade çeki vardı, onun üstüne para ekleyip alacaktık, sonra teknosa da "şanslı kutu" mudur nedir öyle bir şey varmış onu deneyin dediler, bize de mantıklı geldi, alalım dedik, aldık..." dedim.

Ne oluyor yahu?! Ne gerek var bu kadar ayrıntıya. Alt tarafı 50 tl diyeceksin adama, bitmiş olacak o konuşma da öylece. Bu olaydan sonra şöyle bir geriye baktım ve her durumda bu kadar detaya iniyormuşum meğer. En basitinden birinin taktığı küpe üstündeki ince desene bile dikkat edip içimden yığınla yorum yapıyorum. Varın siz düşünün ne kadar deli olduğumu...

* Aklıma geldikçe dua ediyorum. Allah huzur içinde yatırsın, mekanı cennet olsun, Allah onun günahlarını bağışlasın. Dedem geçen perşembe sabahı vefat etmiş. Ben tabi burdan gidemedim. Ailem ve akrabalarım Erzurum'a gitmişler hep. Bana sadece dua etmesi kaldı...

Böyle işte. İnternete de bir arkadaşımın evine gelip girdim. Aldığım gibi bilgisayarımı, geçtim arkadaşıma, girdim internete. Yığınla mail gelmiş. Tabii benim de göndermem gereken yığınla mail vardı. Üstüne gelenler de eklenince, mail lerle uğraştım uzun bir süre. Sonra Lost'un son bölümünü indirdim. Bir kaç işimi de yapıp, blogumu yazmaya geçtim.

Şimdi tekrar sessiz hayatıma dönebilirim...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Melissa Etheridge


Nasıl keşfettim : Öyle dolaşıyordum sitelerde, o sırada birden çıktı karşıma, indirdim şarkılarını bilgisayarcığıma.

Cinsiyet ve doğum tarihi : Bayandır kendisi. 29 mayis 1961 doğumlu. (şu anda 48 yaşında)

Nereli : Leavenworth, Kansas, USA

Müzik türü : Rock

Kişisel Yorumum : Bu tarz rock şarkıları ve sanatçılarını seviyorum ben. Yani böyle rock deyince insanın aklına, çoğunluktan olacak, kafa ütüleyen diye tabir ettiğim seslerin bütünleşmesi geliyor. Ama Melissa'da da olduğu gibi, gayet sakin şekilde oluşturulmuş şarkılar var. Bir de şunu farkettim, Melissa'nın şarkılarındaki müzik efektlerini hissedebildim, yani gitar vuruşlarını duyabilmek benim için önemli oluyor bir şarkıda. Sesi konusunda fazla bir şey diyemiyorum, kendine has bir sesi var. Aksanı konusunda birkaç önyargım var; ama dinledikçe kırılacaklar sanırım. Onun dışında sözlerine gelince, birkaç şarkısının sözünü inceledim:

"We were lovers in an army,
marching all for Rome.
side by side in battle,
did we bravely leave our home?"

"Ordudaki aşıklardık
Roma'ya doğru yürüyorduk,
yanyana savaşta...
Evimizden cesurca mı ayrıldık?"

Web Sitesi : http://www.melissaetheridge.com

Dinlediğim albümü : The Awakening

Örnek şarkılar : http://www.lastfm.com.tr/music/Melissa+Etheridge (Sayfasındaki Müzik Player Listesinden şarkılarını seçip dinleyebilirsiniz.)

21 Nisan 2009 Salı

Mim! İm! M! - 2

Agüleys, belirtmiş ki blogunda, acaba şu arkadaşlarım karşı cinsten olsaydılar nasıl birileri olurdular... O arkadaşlarından biri olarak açıklamalarımı yapmak istedim.

Eğer ben 'ben' olmasaydım da 'o' olsaydım;

* Saçlarımı boyatmazdım.
* Yüzümü boyamazdım, ağır bir makyajım olmazdı.
* Mini etek giymezdim, giymezdim işte.
* Her önüne gelen erkekle konuşmazdım.
* Kalbimin ve bedenimin iradesine sahip çıkardım.
* Türkçe'yi düzgün kullanırdım, internet ortamındaki yazışmalarımda bile.
* 'Ortalık Malı' diye tabir ettiğim kızlardan olmazdım.
* İntikam peşinde koşmazdım.
* Ailemin yapısına göre hareket ederdim.
* Özgürlük tanımlarımı kendim belirler, başkalarının özgürlüğüyle yaşamazdım.
* İnsanları cinsel anlamda kışkırtacak her türlü davranıştan kaçınırdım.
* Edepli ve hayalı olurdum, özetle.

Günümüz kızlarının en büyük eksiklikleridir sanırım bunlar. Nasıl ki her şeyin fazlası zarar, buyrun, yoklayın bir kendinizi.

Sözüm kendi meclisimden dışarıdır efendim.

Sevgiler, saygılar...

18 Nisan 2009 Cumartesi

Noktayı koydum - 1

Ne zaman bilgisayar başında hayal kurmak istesem, ne zaman böyle içimdekileri dışarıya aktarmak istesem, Winamp’ımda Enya’nın şarkılarını açarken bulurum kendimi... Daha rahat düşünmemi sağlıyor onun şarkıları. Sanki böyle sessizlik benim içim bir anlığına ağırlığını koyuyor çevreme. Huzur sarıyor az biraz da olsa etrafımı, içimi, beynimi…

Müziğin ritmiyle geçiyor günlerim. Şarkıların böyle gizli şeyleri barındırdığına inanıyorum. Her yazılan şarkı sözü için olmasa da, çoğu şarkı için bir şeylerin feda edilerek yazıldığına inanıyorum. Belki küçük şeyler, belki de büyük şeyler… Bilemem. Tek bildiğim şarkılarda bile çok özlediğim şeyleri arıyor oluşum… Sanırım çok fazla şarkı dinliyorum. O anki ruh halime göre seçiyorum genelde dinlediklerimi. Hoş, 2 gb’lık bir ipod işimi görmüyor bu konuda. Amerika’ya gittiğimde video oynatanlarından almayı düşünüyorum. Hatta düşünmüyorum, alacağım. :P

Yorucu geçen iki haftanın sonunda kendimi az da olsa toplamış, düşündüklerimi kelimelere dökecek manevi gücü bulmuş durumdayım. Nasıl mı geçti? Çok ilginç geçti. Vize haftası yüzünden spor salonunu bıraktım, gitar kursuna gidemedim, her zaman takıldığım kafede nargilemi içmeye vakit bulamadım… Bu iki haftanın içinde derslerimle boğuştum. Boğuştum evet. Yani gayet boğuştum; çünkü boğuşulacak dersleri olan bir mühendislik dalında okuyorum. İlginçtir, her zaman yaptığım, isteğim dışında bende mevcut olan “zoru severim” havaları yüzünden bu bölümdeyim.

Bugün hoş bir bayanla tanıştım fakültenin önünde. Kendisi İTÜ’de Gemi Makineleri (emin değilim isminden) bölümünde yüksek lisans yapmayı düşünüyormuş. Benim bölümden mezun. Birkaç dersin sınavına girip ortalamasını yükseltmek için bulunuyormuş üniversitede. Dedim, ne güzel, keşke yurt dışına çıksaydınız, orada daha rahat yapabilirsiniz akademik kariyerinizi. O da bana İTÜ’nün yüksek lisans öğrencilerini yurt dışına gönderdiğini söyledi. Birden kafamda ampuller yandı. Tabi daha sonra yüksek lisans için İTÜ’nün diğer üniversitelerden gelen öğrencilerinden 3.50 ortalama istediğini söyleyince, şöyle biraz duraksadım. Ampullerde az kesinti yaşandı. Neyse ki yurt dışında yapmayı düşündüğüm akademik kariyer hayallerim imdadına yetişti de tekrar yanmaya başladı ampuller…

Geride iki hafta daha bıraktım bu şekilde. Sadece iki hafta mı bıraktım acaba… Arkadaşlık konusunda ise yapabileceğim hiçbir şey olmadığını gördüm. Fark ettim ki birileri beni ya cidden yanlış anlıyor ya da cidden bana karşı kötü düşünmeye başladılar. Çoktan geride bıraktım çoğu arkadaşımı. Bırakmam gerekiyordu. Çünkü bana zarar vermeye başlamıştılar. Maddi anlamda değil; ama manevi anlamda insanlık ve arkadaşlık duygularımı değiştirmeye başlamışlardı. Birkaçının fesat ve ikiyüzlü olduğunu gördükten sonra, korktum biran; çünkü onların bu kötü davranışları benim başıma büyük işler açacakmış gibi geldi. O yüzden bıraktım eski samimiyetliklerimi.

Bazılarıyla, nedendir bilmem, arkadaşlığımı kesmek istemedim. Bir şeylerin hakkı vardı diye düşündüm belki, belki hala saf bir şekilde inanıyorum dostluklarına… Çözemedim kendimi bu konuda. O yüzden başka bir hayata geçene kadar kendime ‘dost’ ve türevi insanlar edinmeme kararı aldım. Dost olmak isteyenler olursa geri çevirecek değilim tabi ki.

Ya da arkadaşlıkla ilgili bugüne kadar anlattıklarımın hepsini unutalım ve şöyle diyelim, hayat değişiyor, insanlar değişiyor, ben değişiyorum. Değişme durumu sürekli devam eden bir şey. Ben ne insanların değişmemesini/değişmesini sağlayabilirim ne de kendi değişkenliğimi bastırabilirim. Bu da son sözümdür arkadaşlıkla ilgili…

10 Nisan 2009 Cuma

Bırak kelimeler dokunsun vücuduma...

Korkuyorum...
Soğuk bir rüzgar bekliyor kapımda,
Etrafımdaki her şeyi götürmeye niyetlenmiş sanki.
Ben ise odamdayım tek başıma,
Tek gözlüye hapsolmuşum, bekliyorum...
Bekliyorum!
Bilmeden sonunu, ilerisini, gerisini...
Belki de bir ışık bekliyorum.
Ya da büyük bir hata yapıyorum beklemekle!
Beklememeliyim! Yapabilir miyim?
Kırabilir miyim kendi duvarlarımı?
Biraz olsun ağlamayı becerebilir miyim, kimseyi üzmeden?..
"Bırak elimi! Tutmanı istemiyorum; çünkü bir gün bırakacaksın kesin!"
Hata ediyorum böyle düşünmekle, değil mi?
Biliyorum...
Günümü yaşamadım ben hiçbir zaman.
Hep geleceği düşünmenin esaretinde kaldım...
En güzel düşüncemi ve zamanımı yıpratıyorum bu şekilde belki.
Kendi başıma öğrenemiyorum doğrusunu.
Belki öğrenmek istemiyorumdur, kim bilir...
Öğretebilecek birini arıyorum artık.
Zamanımın değerinin farkına varmamı sağlayacak birini arıyorum.
Sanırım bu yüzden bekliyorum...
Bekliyorum odamda.
Kapıdaki soğuk rüzgar ısınmıyor hiç.
O hep kapıda sanırım.
Gündüz, gece...

4 Nisan 2009 Cumartesi

Yeni başlangıçlara

Olmuştur... Hayatınızda mutlaka "yarın daha iyi bir güne başlayacağım, daha dinamik olacağım, daha güçlü olacağım" dediğiniz zamanlar, size bu sözleri söyleten olaylar/kişiler olmuştur. Gerçekten yeni bir başlangıç mı yapıyorsunuz bu şekilde? Yoksa siz de ben gibi kendinizi 1-2 günlüğüne kandırıyor musunuz?.. Bilmiyorum. Bu sefer hatta şu sıralar başımdan geçen olaylar yüzünden bu tip bir cümle kurmadım hiç. Kurmadım, belki eskisi gibi güçsüz değilim belki. Gerçekten neyin ne olduğunu, nasıl davrandığını çözebilecek hala geldim.

Bu sefer kurmadım böyle bir cümle. Kurmadım evet! Kendime de şaşırdım; ama kurmadım. Biliyorum; çünkü bir faydası olmuyor. Hayat, kaldığı yerden devam ediyor. Sen istersen kendini öldür; ister milyonları öldür...

Halamlara gittim 1 saat önce. Yapmış yine 'büüüssüürü' yemek. İşin kötü tarafı akşam yemeğini yemiştim ben gitmeden önce. Neyse halamları görmüş oldum. Bir de koca bir mideye sahip oldum içi dolu olanından...

Kafam çok rahat. Elim de çok rahat! Artık gitara daha iyi hakim oluyorum. Çok mutluyum bu konuda. Daha temiz ritmler atıyorum.

Arkadaşlık konusunda da esnek bir hale geldim. Çok rahatım. Başka şeylere değer vermem gerekiyormuş. Nasıl olur da bu kadar kör olabilmişim dedim. Yanlış insanların/şeylerin etrafında yıpratmışım kendimi. Şimdi farkındayım her şeyin. Ve mutluyum! (Allah bozmasın.)

Bu arada Hande Yener'in yeni albümü çıkmış. Yorumsuz kalarak Gülben Ergen'in yeni albümünü indirdim. Yani itunes ile satın aldım! (itunes'a geçmemiştir kesin şarkılar)

Bu da bir şarkısının sözleri: "Giden günlerim oldu"

Giden günlerim oldu
Seni anmadım yola bakmadım hala
Dile gelmeden düşlerim yanlızlığa
Susmanda yeterdi son vermem için hayatıma
Tüm güllerim soldu
Sana atmadım taraf olmadım asla
Dile gelemden düşlerim yanlızlığa
Gülmende yeterdi geri gelmem için hayata
Beni alsalar ipe koysalar
Dayamaz yine kadere salsalar
Gönlüm arıyor titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Tutmaz ellerim seni görmeden
Zaman geçiyor bekliyorum bak
Beni alsalar ipe koysalar
Hala titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Hala bekliyorum bak