29 Mayıs 2016 Pazar

Sevgisiz Blog

Bazen düşünüyorum, acaba sana karşı da bencil miyim diye. Korkuyorum bazen de, acaba başkalarında sevmediğim karakterleri kendim de mi taşıyorum diye. Bazen de susuyorum, acaba beni dinleyen var mı diye...

Bugün böyle şeker komasına girecek kadar şeker tükettim. Bir yandan tüketiyorum, bir yandan sana yazıyorum. Tarçınlı yeşil çay da içiyorum. Bütün günü dışarıda geçirebilecekken evde oturdum. En gereksiz işleri yaptım belki de bugün. Diyarbakır'dayım Çarşamba akşamından beri. Salı günkü boğaz ağrım sınavla daha da kötülemiş, üstüne Pegasus firmasıyla gelmek gibi yaptığım bir başka hatayla ekstra kötülemişti. Çünkü İstanbul'da 1.5 saat havalanında, bir kısmı uçağın içinde, bekleyip hızlı hızlı 1.5 saatte gelmek için ekstra kasan pilotlar sayesinde altüst oldu dengem. Bunlardan yakınınca insanlar ilk kez uçağa biniyormuşum tepkisi veriyor. Yahu ben senede ortalama 2-4 kere uçağa biniyorum, şöyle bir geçmişe bakınca. O değil de iyi mil yapmışım ha. Velhasıl yeni düzeldim. Tabii geldiğim günden beri arada ablamla gezdim. Ben geldim diye başbakanımız ve cumhurbaşkanımız da geldi. Daha ne olsun değil mi? Tabii.

Öte yandan içim boğuluyor Blog. Şunu daha iyi fark ediyorum, hayatım orada burada, yollarda ya da sürekli işle meşgul olsa, ben duygularıma hiç zaman ayıramasam; bu dünyada benden mutlusu ve güzeli olmazmış. Öbür türlü tökezliyorum hep. Her geçen gün "benden bir bok olmaz" ve "taşı bile sıksan suyu çıkar, beni sıksan paramparça olurum" felsefelerini kabullenir oldum. Bunları birine demeye de gelmiyor Blog. Hemen psikologa sarıyorlar. Sanırsın hepsi bilgili, hepsi görmüş geçirmiş, hepsi seçici geçirgen(!).

Şu anda balkonda oturmuş yine diyetimin içine etmiş bir halde sana yazıyorum. Yine sırtımda günahlarım, pişmanlıklarım, göz yaşlarım, hayallerim, umutlarım, vazgeçtiklerim ve daha nicesi var.

Sen de sevgisiz kaldın ben de yani...

24 Mayıs 2016 Salı

Bilinmezlik

Boğazım ağrıyor Blog. Birkaç gündür ağrıyordu, şimdi burnum da akmaya başladı. Denizin havasından sanırım. Beni etkilemiş olmalı. Ha başka sebepleri de var... KPSS geçti geçen pazar. Geçti, evet. "Sür eşeği Niğde'ye..." durumu var, ama bende ne eşek var ne de harita... Ne yapacağım?.. Sen de bilmiyorsun tabii. Nereden bilesin, değil mi?

Peki hayatımdaki insanlara ne demeli? Birinin babası kansere gidiyor, bana ulaşıyor. Ben sinirli ve konuşmama kararı almışken ona, hiçbir şey olmamışçasına yumuşuyorum. Biri diyor ki: "senin hayatında çok sorun var, bir de ben sorun olmayayım. Öptüm, kib, bye".. Bir başkası "Sen en güzelsin. Ben seninle konuşarak bile sana zarar verebilirim." diyor. Biri evden çıkamıyor buluşmak için, ama başka zamanlar her yerde geziyor. Özellikle çevremde konserve salça durumu var. Oysaki annemin yaptığı salçayı hiçbir şey tutmaz. Anne eli değmiş sonuçta. Tamam, saçmalıyorum.


Biri de bana bırakmıyor karar vermeyi. Ben neye, nasıl karar vereceğimi şaşırdım artık. Zaten karar vermeye hakkım olmadığını doğduğum andan itibaren bilirken, böyle bir şeye üzülmek daha da saçma oluyor. Değil mi Blog? Sen de çok güzelsin Blog. Ben sana her negatif durumumu yazıyorum. Hatta 1-2 gün önce domain'in de yenilendi. Sen yine de sesini çıkarmadın negatifliklere. Benim gibisin sen de. Yeter ki yazanın olsun... Tüm kararları ben almayayım yine de. Sen de istersen ikimiz adına karar verebilirsin, oldu mu? Konuşalım yani.

Yarın uçuyorum Diyarbakır'a. O değil de, git gel sürekli derken iyice Diyarbakırlı oldum ben de. Benim zaten üç evim var. Keşke kendi hayatım olsaydı. Ben de hibli küslü değişik otlardan çay yapar, içer dururdum. Nasıl evcimen bir yengecim çözemedim...

Bu arada chia tohumu ve beyaz kinoa almıştım geçen hafta. Daha henüz chia tohumunu kullanabildim. Tam anlayamadım ne yaptığını. Bir ara da kinoayı deneyeceğim. Bugün olmaz sanırım. Üşeniyorum. Çünkü keyfim yok, mutsuzum.

Hıı, sebebi hasta olmamdandır kesin.

Hıı 2, evet geçer tabii.

Hıı 3, o zaman Bob Dylan'ın  Knockin' on Heaven's Door isimli şarkısını Raign'dan dinleyelim bilmem kaçıncı kez:

12 Mayıs 2016 Perşembe

Arif olan anlar...

Biliyorum, oradasın. Hissediyorum bunu. Göremesem de yüzünü, duyamasam da sesini; dokunamasam da ellerine, yüzüne, kalbine... orada olduğunu biliyorum. Sen de merak ediyorsun ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı, ne yiyip içtiğimi... Arif olan anlar çünkü. Sen de çoktan Arif oldun oysaki. Bunu kendine itiraf etmekten korkuyorsun sadece.

Ellerini uzatsan, güzel sözlerini savursan yüzüme gül yaprakları misali... Söz veriyorum geriye adım atmayacağım. Tekrar tekrar yaşanmasın kötü duygular diye oracıkta oturup ağlayacağım seninle.

Denemeden bilemezsin. Biz sanki denemeden bildik gibi oldu, değil mi? Bilemeyeceğiz belki de hiç. Belki de sonunu bile bile başka hikayelerin kahramanları olmaya çalışacağız. Sonradan tekrar dönüp ah keşke diyeceğiz. Biraz kalbimiz ağrıyacak. Beni O'nsuz bıraktın diye sitem edecek belki de o da.

Korkuydu gerçekten her şey. Birbirimize öyle yakın ve öyle uzaktık ki... Korku ve Cesaret gibiydi sanki isimlerimiz. Oysaki ne ben düşündüğün kadar cesaretliydim ne de sen düşündüğüm kadar korkak...

Biliyorum, burada değilsin, orada değilim. Yaşıyorum bunu. Göremesem de ne kadar yıprandığımı, göremesem de ne kadar üzgün olduğunu... anlıyorum. Çünkü Arif olan anlar...

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Alo? Aloooo???

Saçmalıyorum Blog. Artık kendime de gülmüyorum. Böyle gülüp gülüp geçerdim eskiden, ama yok, artık onu da yapmıyorum. Allah böyle durumlara tekrar düşürmez inşallah gelecekte. O gelecek geldiğinde, bu zamanlara bakıp bakıp yine gülüp gülüp geçerim inşallah; ama yazık yine de bana.

Böyle sinir krizleri geçiresim var, ama ilacım izin vermiyor. Ve ben bunu biyolojik anlamda idrak edebilecek bilinçteyim. Bari bunu anlayamıyor olsaydım???

Cesaret güzel bir şey, ama gerçekten elde edebileceğinden adın gibi eminken korkularının arkasına saklanmak daha da kötü. Bunu kendim için söylemiyorum. Birkaç ay önceki yaşadığım bir durum için diyorum. Yoksa bende zaten cesaret yok. Nasıl olsun ki? Misal, geleceğime yönelik adım atmaya cesaretim yok. Bana biri çıkıp dese, "1500-2000 TL maaşlı işin olacak şu küçük kasabada, minik ama huzurlu-güzel bir evin olacak kiralık, gider misin?" ben "valizlerimle hazırım" demez miyim? Derim. Ama ne öyle bir iş, ne de bana böyle bir teklif sunan var.

1 ay sonra doktor kontrolüm var. Haftaya Gebze'ye geçmem lazım sınavım var. Diyarbakır'a gidip her şeyden uzak durasım var. Kilo vermeye devam edip daha sağlıklı ve ideal bir ölçüde olasım var. Sonra ise işe giresim var. Adım atasım var. Sevesim var Blog. Sevilesim var...

5 Mayıs 2016 Perşembe

Sevil(-e)memek

Geçtiğimiz Miraç Kandili'nin olduğu akşam biraz moralim bozuktu Blog. 2009 yılında Amerika'ya gidip geldiğimden beri ısrarla başvurduğum ve çıkarsa "ya hazır orada ne güzel arkadaşlarım var, bana yardımcı olabilirler" diye de avunduğum; ama yine çıkmayan Green Card içindi kendimi kötü hissedişim. Çıkmadı yani. Her sene "çıkarsa ne kadar zorlanacağımı hesaba katarak" hayal kursam da, bu sene de çıkmadı. Dua da etmiştim camideyken. Şimdi tek tesellim, aslında öyle olmasını umuyorum daha çok, bu sonucun benim için daha hayırlı olması. Yine de bir Amerikan Rüyası daha son buldu.

Schengen vize serbestisi olayı var bir de. Avrupa ve vize meselesi aklıma gelince her defasında lanet okurum 80'li yıllardaki darbelere. Şimdiki terör olaylarına okuduğum gibi. "Ülkemiz seyahate uygun değil" havası yaratan bütün olaylara ve Orhan Pamuk gibi kişilere. Hele hele hayatının hiçbir döneminde ülkenin doğusunda bulunmamış insanların konuşması ayrıca sinir ediyor... Velhasıl, vizeler kalkıyor. İnsanın üzerinde, daha önce seyahet edenler için söylüyorum, "hele şükür!" etkisi yaratıyor. Benim üzerimde?..

Bilemiyorum. Yani zamanında çok şükür, memur çocuğu olmama rağmen, kısıtlı bütçemize rağmen, Erasmus gibi bir lütufla ben de gezdim az çok, en çok görmek istediğim yerleri en azından. Şimdi "nereye gideceksin ki Arif?" sorusu geliyor aklıma ve boş boş bakıyorum haberlere. Benim için en güzeli yanımda sevdiğim biri olunca gideceğim zamanlar olabilir en fazla. O da yani ikimiz de biliyoruz durumu Blog. Benim seyahatle ilgili tek hayalim var: İrlanda turuna katılmak. O da çok pahalı ve yine vizeye takılan bir durum. O yüzden hayal belki de...

Şu günlerdeki güzel şeylerden biri sanırım kilo verebiliyor olmam. Öyle saçma sapan kısıntılara girmeden hem de, ama hamburgeri çok özledim. Ankara'daki favori yerimdeki hamburgeri özledim. Artık Ankara'da kimsemin olmayışı ve muhtemelen olamayacak olması da, bu durumu daha da özlem dolu hale getiriyor. Tek başıma gider miyim onu da bilmiyorum.

Bugün epeydir beklediğim filmi izledim: How to Be Single. Yani ilk beni çeken Rebel Wilson olmuştu, ama filmi izleyince başka şeyin çektiğini anladım. O da bazen yalnız olmak daha güzel olabiliyor. Bu da benim ömrüm boyunca alışmam gereken bir gerçek olduğu için de haliyle film epey güzel geldi.

O değil de şu sıralar böyle "ben sevmek istiyoruuuum!" diye bağırıyor bünyem.

Korkuyorum.

Bu da izlediğim filmin kapanış şarkısı: