Evet sevgili Blog. Yine ben. Sana gelip yazmaya zorlanıyorum ben de emin ol; ama yazarak içimdekileri aktarmak daha iyi geliyor bana. Dün bir arkadaşımı aramıştım telefonda. Onunla geçirmeye çalıştım acımı. Sonra başka bir arkadaşımı... Daha fazla uzatmadım. Onlarla yaptığım konuşma da haliyle bir yere kadar. Başka soran 1 kişi oldu, ona da bitti ve lütfen daha fazla konuşmayalım o konudan, deyip kapattım mevzuyu.
Mayıs ayında bir yazı yazmışım. Sonra onu taslağa almışım. Onu buraya kopyalayacağım; çünkü tamamen olmasa da çoğunlukla aynısı gerçekleşti. Ve o zaman kendime dur demem gereken; ama dinlemediğim şeyi, bu sefer beynimin her bir köşesine zorla sokuyorum. Buraya gelip de yazdığım; ama sonra her şey düzelince taslağa alıp senden kaldırdığım yazım:
"Bütün eşyalarımı, daha doğrusu böyle 15 dakikada ne alabilirsem, hızlıca toplayıp defolup çıktım O'nun evinden. Çünkü benden, bilmem kaçıncı kez kovularak, beklenen o evden defolup çıkıp nereye gidersem gitmemdi. Ben de onu yaptım az önce. 1 saat olmamıştır. Hava mayıs ayına rağmen buz gibi galiba; ama içimde öyle bir alev var ki hiçbir halt hissetmedim taksiyi beklerken. Hiçbir zaman sönmeyecek bir alev var içimde. Öyle bir alev ki kim bana çıkıp sevgiden, aşktan, güvenden bahsetse böyle açılıp bir tane koca bir tokat attıracak bir alev var içimde. Dolu dolu kusmak istiyorum. Bağırıp çağırmak istiyorum. Öyle bir alev var işte, anlatamam.
Bundan sonra, bak buraya yazıyorum, kimse bana ne sevgiden ne aşktan ne de bunlarla ilgili hiçbir şeyden bahsetmesin. Tekme tokat girişmezsem bile anında küfrümü ederim içimden, defolur giderim o ortamdan. Kimse benden bir şey beklemesin sevmeye dair. O kalan ufacık umudumun üstünü öyle bir ezdim ki bu gece, O'nun yanından ayrılmadan önce, hala elim ayağım titriyor. Evdekiler uyuyor diye, sırf arayacak bu saatte kimsem olmadığı için gelip buraya yazıyorum. Başka türlü sakinleşeceğim yok. Ağlayamıyorum çünkü.
Bitti artık bende sevgi mevgi. Zaten oldum neredeyse 34 yaşımda, hiç umrumda değil bundan sonra. Lanet olsun verdiğim, hissettiğim, ettiğim bütün aptallıklara.
Bitti."
Şu anda içimde ne var bilmiyorum. Tek bildiğim, hiçbir kimsenin iyi yönde söylediklerini ve söyleyeceklerini dinleyemeyecek halde oluşum, içimdeki tarifi bile mümkün olmayan fedakarlıkla dolu tanımsız sevgimin yerini nefretle doldurmaya başlamış oluşum. Ve o taslağa dönüştürdüğüm yazıda yazdıklarım.
Babamın yüzüne bakamıyorum Blog. Olur da içimdekileri yine bir şekilde okur da anlar ve üzülür diye bakamıyorum. Annemlerin yanlarında duramıyorum. Evden kaçmaya çalışıyorum sürekli.
Babam yahu. Onca yıl sessiz diye bildiğim adam bile aslında kalbimden geçenleri anlayıp gidip birilerine bunu bir şekilde söylemiş insan. Hayat ne garip. Asıl anlaması gereken kişi ise güvensizliğinin, inançsızlığının, kıskançlığının, öfkesinin sebep olduğu belki de en son kurması gereken cümleleri kuruyor: "S*kt*r git! Sana hakkımı helal etmiyorum. Bana bu sözü bile söylettin!"
Ben bu sözleri kimseye söyletmemiştim bugüne kadar. Kimseye. Hatta ben bile demedim. Yıllar önce, beni bütün ilişki boyunca aldattığını sonradan öğrenip de ayrıldığım şahsa bile demedim. Bu kadar ağır konuşmadım.
Böyle içim sızlıyor. Gözlerimin bütün ışığı sönmüş halde. İsyankar bir kul olmak üzereyim iki akşamdır. Ağlama krizlerim geliyor; sonra dişlerimi sıkıyorum. Kendimi nefretle doldurmaya başlıyorum, o sözleri hatırlıyorum; hiçbir zaman kulağımdan silinmeyecek o sözleri hatırlıyorum.
Yine de bildiğim tek bir şey var: Ben bunca sağlık sorununu, maddi sorunları, duygusal problemleri, ilişkiler konusundaki yaşadıklarımı... bu kadar hak edecek kadar bir şey yapmadım bu dünyada. İşte bu yüzden yalnız kalmalıyım ben. Hak etmiyorum çünkü aksi haldeki bir şeyi de.
O yüzden hoş geldin tekrar yalnızlık. Zaten benden gittiğine şaşırıyordum 1.5 senedir.