27 Aralık 2015 Pazar

Kendine iyi bak 2015!

Nasıl geçti bilmiyorum. Büyük bir kısmı, benim için zor olacağını düşünerek hep kaçmaya çalıştığım, askerlik görevimi yaparak geçti sayılır. Ve inanır mısın Blog, geceleri yatağıma yattığımda askerdeki günlerim gelir aklıma. Bir tane bile negatif şey gelmedi bugüne kadar. Ki yaşadığım olumsuzluklar da olmuştur, ama hiçbiri geçmiyor gözümün önünden. O derece güzeldi yani...

Sonra Türkiye içerisindeki ilk iş tecrübem, hayatımın da ikinci iş tecrübesini geçirdim 2015 yılı içinde. Benim için zor olan bir mevsimde, kendimle çırpınışlarım arasında, ama çok güzel iki arkadaş edindiğim bir iş deneyimi oldu. Çok çok kısa sürdü, ama olması gerekiyordu. Yoksa başka nasıl anlayabilirdim şu anki durumumu... Şirket geçmişinin, yapısının önemini; çalışanlara verilmesi gereken önemin değerini ve daha birçok şeyin kıymetini anladım. Özel sektörlerin daha ne kadar gelişmeye ihtiyacı olduğunu ve insanların yakındıkları kadar olduğunu da gördüm. Patronların nasıl rahat bir hayat sürdüğünü, çalışanların "sözde" mutluluklarıyla ilgilendiklerini ve neyi daha çok önemsediklerini gördüm. Ve bitti.



Sonra 1 kere daha epileptik bir kriz geçirdim. Epilepsi demiyorum, çünkü dememi gerektirecek bir seviyede değil. Bununla birlikte dostum dediğim 2-3 bayan arkadaşımı da hayatımdan çıkardım. Dostluk nasıl bir şey diye sorgulamama neden oldu 2015.

Askerden dönünce ayrıldığım sevgilim... Şu anda kimseyle birlikte olmamam gerektiğini düşünüyorum hala daha. Çünkü bence ben beceremiyorum sevgili işlerini. Bunu da öğretti 2015.

90 kg olacak kadar strese girip mutluluğu yemekte aradım. Her ne kadar 6 haftadır diyet ve spor yaparak 5-6 kg vermiş olsam da, en başta şişmanlamamam gerektiğini tekrar tekrar öğretti 2015.

1 yıl daha yaşlandım. Manevi anlamda 5 yıl daha diyelim. Çocuksu hayallerimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini öğrendim. Bana O'ndan başka kimsenin yardım edemeyeceğini, bana verdiği bu zorlukların O'ndan geldiğini ve kabullenmem gerektiğini öğrendim. Yalnız olduğumu, ailemin de bir yere kadar yanımda olduğunu ve nasıl ki bu dünyaya beni O getirdiyse, bundan sonra da O'nunla olacağımı ve O'nun emriyle öleceğimi öğrendim bu yıl içerisinde.

2016 yılından:

  • Her şeyden önce huzurlu olmayı; ruhen öncelik olarak, sonra da beden olarak sağlıklı olmayı
  • Kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeyi
  • Gülerken sadece yüzümün değil; kalbimin de gülmesini
  • Çevremde hep iyi niyetli ve temiz kalpli insanların olmasını ve benim bunu fark edebiliyor olmamı
  • Daha az üzülmeyi, daha az ağlamayı, daha az konuşmayı, daha az dinlemeyi, daha az söylenmeyi, daha az sinirlenmeyi, daha az düşünmeyi
  • Daha çok sevmeyi ve daha çok sevilmeyi istiyorum ve bekliyorum.
Önceki yıllarda ne olduğu, ne yaşandığı, ne bittiği... inan hiç umurumda değil Blog. Hepsini düşünmekten yoruldum. Ve boş verdim.

Gördüğün üzere ben bir insanım. Sevgi makinesi değil. Ya da insanlara bazı şeylerin hala daha var olduğu inancını korumaları için gönderilmedim bu dünyaya bence.

Ve sana ayrıca teşekkür ederim Blog.
7 yıl oldu! Koskoca 7 yıl! Keşke 7 yıldan önceki yazılarımı da silmeseydim. Şimdiye 10'u bulmuştuk birlikte. Olsun ama... Böyle de güzeliz.

2 Aralık 2015 Çarşamba

Buz Gibi

Donuyorum Blog. Güzel Allah'ım, DONUYORUM! Bütün senede en çok beklediğim anları yaşıyorum. Ankara'nın buz gibi soğuğu, her ne kadar ben kuzey batısında bir yerlerde olsam da, içime işliyor dışarı çıkınca... Ve KAR! Evet, bugün kar yağdı! Kardan adam yapacak kadar yağmadı tabii, ama yağdı. Kış geldi, diğer bir deyişle, en sevdiğim ikinci mevsim geldi.

Kışları seviyorum, çünkü yazlar gibi caydırıcı özelliği yok bana göre. Yani, mesela insanların samimiyetini giydikleri renkli kıyafetlerden, geceleri dışarı çıktıklarında görülebilecek eğlenceli davranışlardan ya da gerçek bakışlarını saklayabilecekleri güneş gözlüklerinden vb. yollarla filtrelenmiş şekilde anlamaya çalışmamış oluyorum. Çünkü kış mevsiminde gerçek sıcakkanlı insanlar üşümez, üşütmezler...

Ben şu sıralar hala "hayat güzel, insanlar güzel, müzikler güzel" modundayım. Ve duygularıma yenik düştüğüm çoğu şeyde biraz daha mantıklıyım, en azından her insanda olması gerektiği kadar. O yüzden iyiyim.

Pazar ve Pazartesi günlerimi Ankara'da geçirdim. Yani merkezde. Daha detaylı şekilde şöyle diyebilirim: Bahçelievler, Kızılay, Etlik. Listeme aldığım bir hamburgercide bulundum mesela. Ve bir dahakine kesinlikle yine Big Bang Burger'a giderim, %80. Yani Bahçelievler şubesi benim hoşuma gitti. Biraz daha aç gitmeliyim. Sanırım. Tabii ki 2 Tchibo şubesinde de bulunmuş, kahvesini içmiş, hatta iyi bir kahve kampanyasına denk gelip 2 kavanoz kahveyle eve döndüm.

Başka başkaaa... Rusya ile ilgili söylenecek çok şey var, ama ben üzülüyorum. Çünkü sürekli ülkemizle oynuyor başka ülkeler. Hani Avrupa-Asya köprüsüyüz ya, bize öyle öğrettiler ya hani ilkokuldan beri; ondan işte üzüntüm. Biz bu gidişle büyük bir savaşa gireriz. Üzüldüğüm diğer nokta ise hala da birlikten yoksun oluşumuz. Ne olursa olsun bir olmayı öğrenemedik hiçbir konuda. Hep "elmanın iki yarısı" diye öğretildi tüm birliktelikler. Hep birbirini tamamlayan türde olmamız gerekti; ama kimse bakmadı diğer açılardan hiç, elma yine elma...

Bu arada tıka basa yememe ve bol bol yürümeme rağmen yine de verdiğim kiloları geri almadım Ankara dönüşü. Dikkat etmeye devam ediyorum tabii ki Blog. Kendimize sözüm var.

Bu arada Blog'umda ısınamadım bu yazı tipine. En sevdiğim yazı tipi, ama sana yakışmadı mı nedir Blog? Bilemedim.

Ben seni ısıtırım yine, benimle kal sen Blog.

24 Kasım 2015 Salı

Son Haberler!

Sevgili Blog,

Bu haftanın konuları arasında en önemlisi olan diyet ve spor mevzusunda seviye atlamış olduğumu söylemekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Zira sağlıklı beslenen ve her şeyden uzak Arif moduma geçebildiğim için aşırı aşırısı mutluyum. Hedefim, önümdeki iki ay içerisinde 6-7 kg vermek. 10 kg vermek istiyorum en az da çaktırma. Spor konusunda bana yardımcı olan, ama buradan sesimi duyuramayacağım Leslie Sansone ve Jessica Smith ablalarıma sevgilerimi ve fazla kilolarımı gönderiyorum.

Bir diğer önemli olan konu'm ise vefa. Bu konuda da mutluyum. Çünkü şu anda bu durumdayken yanımda olan insanlar bana kendilerini hissettiriyorlarsa bu demektir ki hala daha umut var.

Duygusal anlamdaki halime gelirsek eğer, yani şu yeni halimi sevmeye başladım. Kullandığım ilacın amacı başka da olsa, bir yandan bana verdiği his yüzünden bile kullanmaya devam edebilirim. Zira verdiğim kararlar daha mantıklı, daha kararlı ve daha bana dönük oluyor. Belki de güzel Allah'ım yanımdadır. İnşallah.

Bir de ceviz yemeye sardım şu sıralar. ÇÜNKÜ IVIR ZIVIR YEMEMEM LAZIM. Ve kahvem ya da yeşil çayımın yanına 2-3 bilemedin 4-5 tane ceviz eşlik ediyor. Tuhaftır cevizi bir böyle sade seviyorum bir de ballı cevizli pastada seviyorum. Bak gece gece yine konu yemeye geçti. Neyse.

Ha bu arada yalnızım, bekarım, kimsesizim, sevgilisizim vs. bütün -sız'lar/-siz'ler bende. Haber salıyorum herkese, uygun kişiler beni bulsun. O kişiler kendini bilir.

O değil de, benim Blog arkadaşı edinmem gerektiğini hissettirdi bana Blogcuğuma aldığım son yorumlar. Hani beni okuyan olsun, bol bol takip edileyim gibi düşüncelerim olmadı Blog, biliyorsun. Senle ben senelerdir yazışıyoruz gördüğün üzere. Hoş, daha çok ben yazıyorum, sen sunuyorsun onu dünyaya, insanlara, yolunu şaşırmışlara... Bilemedim.

Ben askerdeyken şubat ayında, takip ettiğim İtalyan bir sanatçı albüm yayınlamış. Ve ben onu müzik arşivimi düzenlerken fark ettim. Kapanışı o albümünden bir video kliple yapalım Blog.

Dipnot: Blogumda güncelleme yaptım minik çaplı. Başlıkların ve tarihlerin yazı tipini, metin yazı tipim ve en sevdiğim yazı tipi olan Calibri yaptım. Zira bir öncekinde Türkçe karakterleri çıkartmadığı için gözüme çarpıp duruyordur son yıllarda. Son yıllarda dedim resmen! Yaşlanıyoruz Blog!


17 Kasım 2015 Salı

Sevgili O, Bir Sen Yoksun!

İSTANBUL!

Seni çok seviyorum, ama ah şu beni terleten nemli hava'n olmasa! İnan, o aptal trafiğine, yazları her tarafını dolduran Arap turistlerine, her köşedeki bir adet AVM'ne... hepsine razıyım; ama işte... İşte.

Ablamın doğumu için geldiğim Gebze semalarındayken, fırsattan istifa 3. kez arkadaşlarımla buluştum ve bugün gerçekleşen sonuncusunda, eski iş arkadaşım, çok tatlı bir bayanla geçirdim günümü. Velhasıl, kendi dertleri olsa da benim dertlerimi az çok anlayan biriyle bütün günümü eğlenceli ve gülerek geçirmek bana adeta 1 yıllık mutluluk sağladı. Gel gör ki, geçen hafta hayatımdan çıkardığım 3 adet dostum dediğim insanı, senede 2 kere belki görebilirken ne kadar mutlu olduğumu tarif edemem; ama herkes başkalarında aynı hissiyatı yaratmıyormuş ki şu anda onları çıkarmak durumunda kaldım.

Çok güzel bir gündü. Gittiğim mekanların adlarını vermeyeceğim Blog, sen biliyorsun zaten, ama az biraz ilgili kişiler, kişisel Twitter ve Instagram hesaplarımdan olayı çözerler. Bugün Kadıköy, Beşiktaş, Eminönü ve daha birçok noktada oturdum, yedim, içtim... güldüm, bol bol güldürdüm. Ve evdeyim.

Kendi fotoğrafımı da ekliyorum ki Allah bozmasın, olmayanlara da nasip etsin, mutluluğu buraya taşıyayım. Zira son 1-2 yıldır doğru düzgün mutlu bir haber paylaşamaz oldum seninle Blog.

Bu arada görüyorsun değil mi ne kadar tombiks bir hale geçtim? Evet, diyet yapıyorum 3 gündür. YAPIYORUM!

Özetle bugün güzeldi. Ve çok yakında Ankara'ya döneceğim. Tekrar eve kapanan, mecburen, hayalleriyle doymaya çalışan bir insan olacağım; ama bu sefer kimsenin halimi hatrımı sormasını beklemeyeceğim. Dostum dediklerimin %80'i beni kendi halime bıraktıklarında anladım bu hatamı. O yüzden bazı kararlar aldım:
  • 3 gündür devam ettiğim diyetimi daha da yoğunlaştırıyorum. Ki 3 gündür epey aerobik yapıyoruz küçücük yeğenimle.
  • Aklımda bazı şeyler var geleceğime dair, onlara yoğunlaşmayı düşünüyorum.
  • Bir süredir düşündüğüm şeyi yavaştan gerçekleştirmeye çalışacağım: Artık O'nu beklememeyi öğrenmeyi deneyeceğim. O, her kim ise, birgün olur da gelirse hayatıma, göreceği şey, son kullanma tarihi epey bir geçmiş ve kötü kokan bir Nutella kavanozu olacaktır... Bunu yapmak zorundayım galiba. Çünkü ben umut edip beklemekten başka bir şey yapamıyorum ve birine olan ihtiyacımı dizginleyemiyorum. Bu da beni çok yıpratıyor. 
Şimdilik paylaşmayı düşündüğüm ana şeyler bunlar Blog. Bunların dışında şunlar da gerçekleşti bir süredir hayatımda:
  • Instagram'daki içinde insan olan bütün fotoğraflarımı sildim, klini açtım. Twitter profilim de aynı şekilde. Sana özgü profillerimi biliyorsun Blog, hemen sağ kolonda (bana göre) bulunuyor linkleri.
  • Windows 10'un 10586 numaralı sürümünü yükledim. Ve Allah seni inandırsın, daha da hızlandı laptopım. Ben varya, iyi ki almışım bu bilgisayarımı Amerika'dan. Beni daha götürür bu, inşallah.
  • Artık hemen hemen canımı sıkan her şeyi rahat bir şekilde boş verebiliyorum. Ve bu durumdan mutluyum. Kafama takmıyorum mesela, çok yoğunlaşmıyorum, bozmuyorum moralimi.
"Böyle saydım, ama kesin bozulur moralim." demek bile istemiyorum. Şu anda böyle hissediyorum ve mutluyum. Allah bana nazar değdirecek insana bile versin ki gözü doysun!

Şu şarkıyla da kapanışı yapmak istiyorum. Çünkü sözleri kısmen beni anlatıyor ve hep etkilemiştir. Sezen Aksu da yengeç zaten... 

6 Kasım 2015 Cuma

Oh Cuma!

Bugün cuma. Evet, cuma günü ve ben uzun bir süredir geride bıraktığım cumalarda hissedemediğim huzuru hissettim biraz da olsa. Son yaşadıklarımdan sonra, konuyla ilgili yazımı kaldırdım yazdıktan 1-2 saat sonra, daha farklı bir pencereden bakmaya çalışıyorum hayata. Biraz daha soft renklere bürünüyorum. Ya da öyle hissetmeye çalışıyorum, emin değilim. Güzel yine de.

Dün akşam Facebook profilimde paylaştığım şu duamdan sonra:

Allah kimseyi zor gününde; sağlık, vefa, vicdan, sevgi ve saygı konularında sınamasın ve geçmişini unutturmasın. Amin.

Ve arkadaşlarımın çoğunun genel anlamda daha öncesinden beri bana karşı olan ilgisini görünce, bazı şeylere ne kadar yönelmem gerektiğini anladım biraz da. Tabii bir de bugünkü Cuma Namazı'nda ettiğim dua sonrası bir yerde gördüğüm Şems-i Tebrizi'nin şu cümlesiyle daha da sanki böyle "doğru yoldayım galiba" der oldum:
Bir kişi, Allah'tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa; Allah da onu başkasına muhtaç etmez.
Sonra yüzümde bir gülümsemeyle evde geçirdim vaktimi. Şimdi de seninle paylaşıyorum bunu Blog'um.

Dün Ellie Goulding'in epeydir beklediğim albümü yayınlandı. Adele'in albümü çıkana kadar onunla takılacağımdan hiç şüphen olmasın Blog. Ama Adele başka tabii. Neyse, beğendiğim şarkıları oldu, ama şunu paylaşmak istiyorum burada:


"Is there anybody out there waiting for me on my way?
If that somebody is you, then baby, I just wanna say,
Tonight, nothing will bring us down,
Tonight, we're at the lost and found."

Beni gerçekten tanıyan bilir. Kimseden beklemem öyle küçük dağları benim için yaratmalarını. En kötü, ne verdiysem onu beklerim, ama çok yakın arkadaşım dediğim bazı arkadaşlarımı, onların tavırlarından anladığım kadarıyla, ben zorlamışım arkadaşlığa ki şu geçirdiğim zor/ağır zamanlarımda basit bir WhatsApp mesajını bile çok görür oldular. Ve lanet olsun ki yengeç burcu olup da geçmişini unutmayan kişi BENİM, onlar DEĞİL! Yarın bir gün hiçbir şey olmamış gibi Facebook'dan vesaire yazmazlar umarım bana. Zira ben üstünden zaman geçtikçe unutmuyorum. Daha da yerleşiyor.

Velhasıl, bir de diyete ve spora, yarından itibaren daha şiddetli şekilde başlıyorum Blog. Son geçirdiğim rahatsızlığımdaki kan tahlillerimdeki iki seferde de açlık anı şeker seviyemin yüksek çıkması bana "oh my God! Are you made of candy or you're really getting a fat *ss?!" çanları çaldırdı, ama ikimiz de çok tatlı olduğumu ve artık kan değerlerimin de bunu kabul ettiğini biliyoruz Blog. Yine de göbeğimden kurtulmamız lazım. HEMEN! 

Ah bu arada şunu söylemem gerekiyor. Sevgili Doğalsan, buradan sana teşekkürlerimi sunuyorum. Zira, ben bütün Dukan Diyeti'm boyunca Doğalsan'ın yulaf kepeklerini kullanmış biri olarak, geçen aylarda aldığım ve çok kısa sürede ağzı kapalı olmasına rağmen bozulan bir üründen dolayı, benimle epey ilgilendiler. Ben bozulan ürünü görünce epey şiddetli bir çıkış yapmış olabilirim ki genelde bu tip durumlarda ilgili ürünleri fotoğraflayıp firmaya mailliyorum, aynısını da yulaf kepeğim için yapmıştım. Doğalsan da gayet ilgilendi ve bugün telafi amaçlı yulaf kepeği gönderdiler bana.

Firmalar bu şekilde ilgili olunca müşterileriyle, eminim daha çok kazanıyorlardır. Yani inşallah kazanıyorlardır, diyeyim.

Dipnot: Bugün ettiğim duada Allah'dan ufak bir şey rica ettim. Ya içimdeki sevgi için doğru kişiye beni emanet etmesi ya da içimdeki bu savaşı sonlandırması yönünde. Çünkü ben kendimi hırpalamaktan çok yoruldum. Ve belli ki diğerlerinin yaptığını yapıp "amaan boş ver! Sıradaki???" diyemiyorum, diyemeyeceğim de.

20 Ekim 2015 Salı

#Bilsem

Uykum var, benim şu sıralar epey uykum var. Normal bir şekilde uykum gelir oldu. Hatta sabahları erkenden uyanıp "yapacak ne var şu anda" deyip geri yatar oldum garip bir şekilde.

Her şey soluk gözüküyor gözüme son zamanlarda. Fotoğraf üzerinde hoşuma gitse de şu anda kendi hayatımda böyle olmasının pek tatmin edici yanı olmuyor.

Aklımda cevaplarını bilmediğim yığınla soru; sorularını bulamadığım yığınla cevap var. Ve çok yorgun, artık tanımlayamıyorum hislerimi, bir duygu var. Ne yapacağımı değil, ne yapabileceğimi bile bilmiyorum. Oturdum kaldım yerimde. Ve insanların "Allah gönlüne göre versin/Allah hayırlısını versin" vs. iyi niyetlerini belirtmek için kullandıklarını ve sadece ağızlarından çıkan sözlerinden çok bunaldım.

Aldığım kararların ya da bilmiyorum aldığım notların (?) ne kadar uyulabilir olduğu tartışılır. Tartışmalar kenarda yürürken ben zamanımın nasıl geçtiğini bile unutabilirim. Bir de insanların beni anlamayışları, benim artık hiç umursamaz oluşum, kendi kendime alınıp küsüp köşeme çekilmelerim... çok daraldım.

İnsanlar için bir film oldum adeta. Neredeyse patlamış mısır ikram edeceğim.

Almaz mıydınız?

16 Ekim 2015 Cuma

Ayetlerle Tedavi Olmak


"Rahmân ve Rahîm olan Allah'in adıyla."

 Günah İşlediysen - Zümer 53


"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."

 Affedildiğini duymak için - Ali İmran 135, 136

 

"Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler."


"İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!"

  Depresyondaysan - Rad 28

"Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."

Hayatın zorlukları seni yorduysa - İnşirah 5

"Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır."

Biraz huzur arıyorsan - Maide 16


"Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder."

Seni sakinleştirecek bir sevgi arıyorsan - Rum 21


"Yine O'nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymustur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır."

Sen bir kaybedensen - Yusuf 87

"Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez."

Üzüldüysen - Bakara 25

"İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır."

Bir dosta ihtiyaç duyduğunda - Bakara 257

"Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar."

Korkularından Kurtulmak için - Bakara 62

"Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir)"


Dipnot: Alıntı kaynağım olan Biyolimon ve yazarına teşekkür ederiz buradan. Kendi sayfasında dahası mevcut. Ben ihtiyacım olduğunu düşündüklerimi aldım. 

AMİN...

4 Ekim 2015 Pazar

Son/bahar

Eylül ayını es geçmişiz be Blog. Hoş, temmuz ayından eylül ayının ortasına kadar süren iş hayatım neye zaman ayırmama yardımcı oldu ki?..

Velhasıl, istifa dilekçesi de yazmadım demem hayatımda. Sevinenler çok oldu. Diğer mühendis şahıs da sevinmiştir kesin. Meğersem, ayrıldıktan sonra söylendi bana başkaları tarafından, kendisinin yerimde öyle bir gözü varmış ki "ben senin iyiliğini düşünüyorum" ayağına gizlemeye çalışmış hepsini. Allah'a havale ettim, döndüm kendi köşeme. Aslında çok şey derdim işimle, iş yerimle, ortamla ilgili... bana yakışmaz. O yüzden ayrılışım da sessiz oldu. Yoksa beni biliyorsun...

İki haftadır ailemle geldiğim termal devremülke yapışmış bulunmaktayım. Sol kulağıma su kaçırıp enfeksiyon kaptırana kadar suya girip çıktım. Yaklaşık 2 gece sabaha kadar kulak ağrısından uyuyamadım. 1-2 güne dönüyorum buradan. Daha da sessiz bir yere gidiyorum...

Aklımda ne var diye emin ol ben de kendime soruyorum Blog, diğer herkes gibi. BOK VAR.

Bana iyilik yapın ve benim pılımı pırtımı toplayıp yurt dışında soğuk sayılabilecek bir ülkeye yollayın. Ne halim varsa göreyim.

Dipnot: Bu arada Lana Del Rey'in yeni albümü Honeymoon'u dinlerken yazdım bu yazımı da.

16 Ağustos 2015 Pazar

Aman, Benden Uzakta Olsun!

Yapamıyorum yahu! Cidden olmuyor. YAPAMIYORUM! Diğer insanlar nasıl beceriyor hiçbir fikrim yok, ama ben yapamıyorum, beceremiyorum yaşamayı. YAPARIM, EDERİM, YAPACAĞIM gibi çıkışlara sahip olmakla da olmuyor o işler sevgili diğer insan(-lar). Ben beceremiyorum.

Çözümü çok basit. Basit, ama g*tüm yemiyor yapmaya. Çünkü kolay değil, geride koca bir aile var, geride Allah korkusu var. O var, bu var... saymakla bitmez. Cesaret yok yani anlayacağın Blog.

Aslında çok dolu, belli konularda çok yetenekli, iyi bir bakış açısına sahip ve daha bir sürü olumlu özelliğe sahip biriyim. Yok ama, olmuyor. Olmuyor arkadaş!

Kilo vermem lazım. Bildiğin acil bir şekilde diyete başlamam lazım. Yiyorum sürekli. Çünkü depresyondayım. Başka hiçbir şey mutlu etmiyor. Ben ne yapayım?

Bir de insanlardan iyice yaka silker oldum. Yahu arkadaş spor yapıyorsun da neden gidip bunu fotoğraflıyorsun? Protein tozlarıyla şişirdiğin vücudunu neden paylaşıyorsun orada burada? Hiç mi bilmiyoruz nasıl olduğunu o işlerin? Hiç mi gitmedik spor salonuna sence? Ya da bu dedikodu merakı nedir arkadaş? Kadınların adı çıkmış, kısmen haklı da söyleyenler, peki ya da erkekler? Hemcinsimin dedikoducu olanı kadından daha beter, Allah sizi inandırsın "a dostlar(!)" diyesim geldi. Makam-mevki için g*tünü yırtan insanlara ne demeli? Peki sizinle ilgilenip sonradan bunu rutin şekilde birçok insana yapan türdeki şıpsevdilere ne demeli? Yeminle hepinize küfredesim var ağız dolusu. Hiç yapmadım gerçi, ama kulağa rahatlatıcı geliyor.

İşimden ayrılabilirim. İşsiz, depresif ve yalnız kalabilirim. O yüzden ilgiye ihtiyacım var. Nazımı çekebilecek birine ihtiyacım var. Beni sevgiye doyuracak birine ihtiyacım var.

Benim O'na ihtiyacım var.

4 Ağustos 2015 Salı

(u)mutlu olmak/olabilmek

Papatya çayı...

Aradığım huzuru belki çok yanlış yerleri eşeleyerek arıyorumdur. Belki çok yanlış sularda yüzüyorumdur, yüzmeyi bilmeden ya da yanlış notalara basıyorumdur hayatın o gösterişli piyanosunda. Bilmiyorum... Şimdi bir kupa papatya çayında arıyorum; kulağıma hoş bir tını, kalbime umut, vücuduma huzur veren o gücü.

Yürüyorum çoğu zaman. Bazen koşuyorum. Yorulduğumu fark etmiyorum bazen. Duruyorum bilmediğim bir köşe başında kimi zaman...

Elinden topu alınmış 5 yaşındaki bir erkek çocuğu gibiyim bazen de. Arkamı yaslayabileceğim annem ve babam var; ama uyanıyorum bir anda sanki ve çocuk olmadığımı anlıyorum. O anda yüzümü bir korku kaplıyor. Tüm güvenini kaybetmiş koca bir yetişkine dönüyorum anında. Bir anda kara bulutlarla kaplanıyor gökyüzü. Başka zaman dualarla bile gelmeyen yağmur, başlıyor yağmaya. Damlalar vuruyor yüzüme tane tane kurşun misali. Keşke diyorum... Keşke topu alınmış 5 yaşındaki erkek çocuğu olarak kalsaydım. Hala daha aynı saflıkta kalan, tek istediği biraz daha dışarda oyun oynamak olan, o erkek çocuğu olarak kalsaydım diyorum. Sonra kendime geliyorum tamamen...

Erteliyorum mutluluğu...

Ertelediklerimin listesini saymaya kalkarsam, ertesi sabah, 1 aydır mühendis olarak çalışmaya başladığım işime geç kalmış olurum. O yüzden mutluluktan bahsedeceğim sadece. O, bana uğramayı her sefer unutan mutluluktan...

Koşturmalarından yoruldum insanların. Para için, seks için, şöhret için... manevi hiçbir değeri olmayan şeyler için koşuşturmalarını izlemekten çok yoruldum. Beni yaratan varlığın bana engel koymasına bazen sevinmiyor değilim o yüzden. Birçok açıdan dünyaya çok farklı bakabiliyorum bu sayede. Çünkü engellendiğim şeyler beni diğer insanların istedikleri şeylerden uzak tutuyor. Yine de bazen savaşını veriyorum bu durumun. Arada kalmak birçok konuda kötü bir etki yapıyor üzerimde.

Geçenlerde biri bana "mutlu olmamak için çok çaba sarfettiğimi" söyledi. Başka biri "neden kendine mutluluğu çok görüyorsun" dedi. Bir başkası "bu kadar eziyet etme kendine" dedi.

Artık inkar edemiyorum. Haklılar... Ama elimde değil. Ben mutluluğu beceremiyorum. Ve sanki mutsuzluk üstüme daha çok yakışıyor.

Çok şey değil aslında istediklerim:

Biraz da olsa mutlu olabileceğim bir iş ve düzenli bir hayat.
Birlikte hem üzülüp hem sevineceğim doğru bir insan.

Yaklaşık 2 aydır yazmadım sana Blog. En son mutlu ya da umutlu olursam dönerim belki demiştim. Mutlu ya da umutlu değilim, ama hem mutlu hem de umutlu olmak istiyorum artık. Kendimle değil de, hayatla savaşmak istiyorum artık.

28 Mayıs 2015 Perşembe

Dipte Hissi

En çok hayal etmek yoruyor beni. Hele bir de umut ettiğim konularda hayal kurmak daha da yoruyor. Şu anda umut bile edemediğim şeyler acıtıyor canımı. En son doğru düzgün ne zaman hayal kurduğumu bile hatırlayamıyorum.

Boşta kaldıkça yemek yiyorum, ya da ne bulursam onu yiyorum diyeyim. Aklımdan saçma saçma şeyler yapma düşünceleri geçiyor bazen. Çoğu zaman sustursam da bazen önünü alamıyorum isteklerimin. Yine de kendi yerimde sayıyorum.

Kendi kendime ediyorum her ne ediyorsam. Bunun farkında olmam kısmen iyi bir şey gibi gözükse de daha çok acıtıyor canımı. Hiçbir şeye cesaret edemiyorum Blog. Ne içimden geliyor ne de başka bir şey. Eski sevgili ile başlayan iyimser cümleler de kuramıyorum. Kötü de konuşamıyorum. Kendi halimdeyim yani. 

Bir hevesle demlenip en sevilen kupaya konulup daha sonra unutulduğu için soğuyan bir yudum çay gibi hissediyorum kendimi. Beni en iyi anlatan cümle oldu sanırım kurduklarım arasında.

Askerlik yapmaya dönmek istiyorum bazen biliyor musun? Şaka yapmıyorum. Kimin aklına gelirdi, değil mi? Orası bazen boğsa da daha farklıydı şu anki halimden Blog. Nefes alabiliyordum en azından.

Yalnızım Blog. Kalbim buz gibi. En son bütün sıcaklığını biriyle yolladım geçmişe. Yolladığım kişi zaten arkasına bile bakmadı giderken. Sesimi çıkarmadım. Zaten acıtıyordu kalbim. Şimdi hep bir boşluk doldurma telaşında bünyem.

Nasıl sinirliyim, nasıl öfkeliyim bütün hayatıma girip çıkanlara! Ama n'apıyorum, yine bütün suçu kendime yüklüyorum. Tek suçlu benim. Bu halde olmamın tek suçlusu benim. O yüzden de sesimi çıkartamıyorum.

Tam bir taş kalpliye dönüşmek üzereyim. Bunu istiyorum aslında Blog. Bütün dengemi bozan duygusal dünyama koca bir atom bombası atıp yok etmek istiyorum.Varsın birileri benim sevgimi görmemiş olsunlar bu dünyada.

Kendimi çok yalnız hissediyorum. Ve bunun tek sorumlusu ben olamam...

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Naneli Hayat

Çok acımasız olabiliyorum bazen; ama başkalarına karşı değil, kendime karşı… Acı çektirmeyi seviyorum garip bir şekilde. Ruhum acı çekmekten çok hoşlanıyor belli ki. Öyle çok hoşlanıyor ki yalnız kalmaktan deli gibi nefret etmeme rağmen ısrarla etrafımdaki insanları uzaklaştırıp “acaba ne zaman yalnızlığın dibine vuracağım da sadist bir şekilde zevk alacağım” diye bekliyor.

Eh bende de acı çekmek için, kendimi üzmek için yığınla malzeme var. Tek tek saymak yanlış olur, zaten sayacak gücüm de kalmadı. Birilerine ya da bir şeylere açılmaktan yoruldum. O yüzden uzaklaştırıyorumdur belki de insanları kendimden. İçimde pişmanlık olmuyor uzaklaştırdığım zamanlarda; ama sonrasında kötü oluyorum.

Bugünlerde küçük bir çocuğun ağlamasına bile dayanamıyorum. Üzülüyorum yani. Kendime ne kadar üzüldüğümün haddi hesabı yok. Ha iş “kendini sev” olayına gelince, çok güzel seviyorum kendimi. Oh tatlım! Buna hiç şüphen olmamalı. Zira kendimi öyle çok seviyorum ki kendimi mutlu etmekten çok kendimi üzüyorum.

Şu sıralar hayat kurma çabaları içindeyim. Bana uygun bir iş ya da bulduğum bir işe uygun olma çabalarındayım. Ki kendimi biliyorum, bir işe başlarsam en güzel şekilde yerine getiririm görevimi; ama işte acaba nerede ve nasıl bir iş üstünden devam edeceğim hayatıma…

Ailemleyim 1-2 gündür Blog. Yani bildiğin annem ve kardeşlerimleyim. Her şeyin başladığı şekildeyim belki de bir bakıma. Daha güzel bir “yeni sayfa açma” olabilir mi sence? Emin değilim. Yine de bunu da denemeyi düşünüyorum. Bir de bugünü denemeyi düşünüyorum yeni bir başlangıç için.

2011’deki başlangıcım gibi olmasını istiyorum galiba Blog. Ciddi anlamda her şeyden uzak olmayı istiyorum benim dünyamı altüst eden anlamında. Ve bu sefer birinin gelip bozmasını da istemiyorum. İzin vermek de istemiyorum. Çünkü gerçekten yoruldum. Hiçbir şey yapmamaktan, kendimi boğmaktan, birilerine inanmaya çalışmaktan, elimdeki sevgi için tek taraflı savaşmaktan, sağlık sorunlarımın hayatımın içine etmesinden ve benim buna izin vermemden, elimdeki yığınla artı’yı kocaman bir EKSİ yapmaktan… hepsinden yoruldum. Askerlik denen şeyden de geçmiş olmama rağmen bazı şeylerin hala aynı ARİF olarak kalmasından da yoruldum.

Bazen saatin aynı rakamları geldiğinde “acaba beni mi düşünüyor” diyemediğim bir durumdayım. “Acaba beni kim düşünüyor” diyorum. Ya da gerçekten acaba beni kim düşünüyor? Belki birinin hayalindeyimdir ve “bir gün onunla karşılaşacağım ve bütün renklerim tamamlanmış olacak” diyordur benim için. Bense o gün geldiğinde “artık geç kaldın” diyeceğimdir kesin.

Neyse. Neyse…

8 Mayıs 2015 Cuma

Olmuyor...

Gitmedim arkadaşıma. Bugün eşyalarımı hazırladım, hatta üstümü de giyindim. Sonra bir şey oldu, gitmekten vazgeçtim. İptal ettim bütün buluşma planlarımı. Üstümü değiştirdim, yatağa uzandım. Telefonumu aldım elime. Facebook ve Twitter'daki bir çok şeyi sildim. Sonra Whatsapp'ın gizlilik ayarlarını değiştirdim. Herkese kapattım fotoğrafımı falan. Hatta bir ara olan sevgilim onu sildiğimi düşünmüş olacak ki numaramı silmiş sanırım. Ben silmedim ilk kez, ama demek ki benim silmemi bekliyormuş. O da dikkatimi çekti. Meğersem diğer arkadaşlarım da planları iptal etmemi bekliyorlarmış galiba.

Sonra biraz ağladım, rahatlarım belki diye. Bildiğin gözyaşı aksın diye zorladım kendimi. Yok ama. Sonra uyudum biraz...

Şimdi oturmuş ölmeyi bekliyorum. Kendi gelmeyecek belli ki. Ben de getirecek cesareti bulamıyorum kendimde henüz; hele bir de askerliğimi bile yapmışken daha da sebepsiz kalıyorum ölmek için.

Çok zayıfım. Güçsüzüm. Ve kendimi uzaklaştırıyorum her şeyden. Özellikle insanlardan. Keşke biraz cesaretim olsaydı intihar etmek için. Birazcık...

7 Mayıs 2015 Perşembe

Bahar Mevsimi Nerede?


Sanki baharı atlamışız gibi. Böyle bir anda sıcak havalar mı geldi yoksa stresimden dolayı bende mi başladı bir ateşlenme? Yoksa İstanbul'un bende yarattığı etki mi? O değil de CV'lerimi düzenlemem lazım, bu da artık iş bakmaya başlamam demek oluyor. 

Vay be!

 Yalnızlık artık canıma tak etmiyor Blog. "Bıktım, yoruldum" vs cümleleri de kurmak gelmiyor içimden. Çünkü öyle hissetmiyorum artık. Önüme bakmam gerekirdi her zaman, her durumda; ama ben ne yapıyordum, çok güzel bir şekilde duygularımı önüme alıp öyle yürüyordum. Hatta yürümüyordum, direkt sürükleniyordum. Sonra tutunduğumu sandığım yerlerde meğersem çürük tahta parçaları olduğunu görüyordum.

Kendime kızmıyorum artık...

Geçen hafta sonundan beri İstanbul'da takılıyorum ve üstümdeki atmam gereken "askerlik bitti" psikolojisini epey bir attığımı söyleyebilirim. Çünkü öyle güzel arkadaşlarım var ki onlarlayken zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorum. Hatta yaklaşık 1 senedir sebepsiz yere konuşmadığım çok yakın bir arkadaşımla da tekrar konuşmaya başladım. Onunla da altını üstüne getirdik Kadıköy'ün.

Başka yakın bir arkadaşımda kaldım ve onunla takılmak çok başka bir şey! Beşiktaş'ta burger yemek için götürdüğü yerden sonra hamburger yediğimi tekrar hissettim! Biber Burger. Reklamını yapıyormuşum gibi hissedilmesin, zira dün de başka bir arkadaşımla Carl's Jr.'a gittim ilk kez. Orası da çok harikaydı. En azından Kadıköy'deki şubesi iyiydi. Ve anladım ki bu yerlere gitmek için epey aç gitmeniz lazım, çünkü öyle keyfi daha güzel çıkıyor tatlım.

Özetle güzeldi. Ve yarın, muhtemelen, tekrar geçeceğim arkadaşıma. Cuma gecesini yine Taksim'de geçirip cumartesi sabahını ve gününü yine Beşiktaş'ta bu mekanlarda geçirmeyi düşünüyorum: Kahvaltı için Thales Bistro ve gün içindeki hamburger keyfimi de Biber Burger'da geçirmeyi düşünüyorum. Çünkü özledim!

Bir de benim aşırı terleme rahatsızlığımla barışmam lazım. Bunu epey derinden hissettim. Hissettirdi bazıları sağ olsun.

Dipnot: Berkay dinleyen biri değilim, ama paylaştığım şarkının tonları sanırım hoşuma gitti. Bilmiyorum.

Dipnot 2: Bana iş bulalım. Böyle soğuk bir ülkede huzurlu ve sağlıklı olabileceğim bir iş. Yalnız olmam hiç önemli değil. Ya da neyse.

30 Nisan 2015 Perşembe

Hepsi Silindi

Askerlik engeli(!) kalktı sözde. Ben en büyük korkumdan/kaçmaya çalıştığım şeyden kurtuldum sözde. Hatta "sözde" askerliğimi yapınca büyük bir rahatlama(!) gelecekti bana. N'oldu peki?

Hiçbir şey.

Emin değilim, ama yaşadığım durum başka insanlarda mutlu bir son hatta mutlu bir başlangıç bile getirebilirdi. Getirmiştir belki de, bilmiyorum.

Bir de bende sürekli bir saçmalama var şu sıralar. Böyle ilişkimi bitirmemden mi bahsedeyim, salak salak insanları incelememden mi bahsedeyim, yoksa her an büyük bir yanlış yapmaya yakın olmamdan mı bahsedeyim?

Yoksa, yoksa dur! İntihar etmeyi şimdi daha da mantıklı bulduğumdan mı bahsedeyim? Ya da dilimi tutup hayatımı neden köksüz ağaçlara adadığımı kendi kendime söyleyip kendimi daha da soğutayım hayattan.

En temizi.

Eski yazılarıma dönüp bakmaya yüzüm yok biliyor musun? Askerlik konusunda dediklerimden dolayı. Geçmişteki bir ilişkimi bitirmeme neden olacak kadar şiddetli olan askerlik mevzusunu yazdığım hiçbir satırı okumaya yüzüm yok.

Yaptığım şeyin askerlik olmayışından dolayı belkide bu durum. Korktuğum şeylerin neredeyse çoğunluğunu görmedim askerde. Gördüklerimin de üstesinden geldim. Ve askerlikle alakalı neredeyse hiçbir şey yapmadım, vatana hizmet etmek dışında. Yapan arkadaşlarım oldu kendi tertiplerim arasında. Korktuklarımı çeken arkadaşlarım da oldu, duyduklarım, gördüklerim... Ben şanslıydım işte. Arkadaşlarımın deyimiyle "yata yata" yaptım. İşte...

Neredeyse 2 hafta olacak, ben hala mal gibiyim her konuda. Ve diğer konulardaki korkularım kendilerini öyle yoğun hissettiriyorlar ki... elim ayağım boşalıyor düşündükçe. İçimi büyük bir korku sarıyor. Ölme isteği geliyor en kolay kaçış yolu olduğundan dolayı. İstek geliyor zaten. O da ayrı bir saçma düşünce olarak geliyor ve geçiyor.

Zaman geçiyor bir de Blog. Hiçbir konuda tutamıyorum zamanı. Kısmen beni rahatsız ediyor; ama suç bende tabi, bir de güzel ülkemin saçma salak sisteminde. Askerliği gözümde öyle büyütmüşüm ki sanırsın askerliğimi yapınca süper güçlerim olacak. Böyle sokaklara çıkıp bütün kedileri uysallaştırıp düzenli bir şekilde hareket etmelerini sağlayacakmışım gibi adeta.

Ne yapmam gerektiğini, ne hissetmem gerektiğini, ne düşünmem gerektiğini; nasıl nefes almam gerektiğini, nasıl yemek yemem gerektiğini, nasıl yürümem gerektiğini bilmiyorum Blog. Ve bu zamanlarda yaptığım şeyin daha da kötüsünü yapıyorum kendime ve çevremdekilere: Uzaklaşıyorum, soğuyorum her şeyden. Büyük bir depresyonun habercisi gibi adeta şu halim. Kendimi dışardan eleştiri yağmuruna tutuyorum. Şizofreniye kadar yolu var yaptığımın. Şurada en fazla 1-2 hafta daha İstanbul dolaylarında kalırım. Sonra baba ocağına dönerim ki oraya dönmem demek, az önce bahsettiğim uzaklaşmaya dair düşüncelerimi daha şiddetli yaşama şansını elde etmem demek oluyor. Ve mutlu son gerçekleşir böylece:

Ağır depresyon.

Sonra epilepsi krizi geçiririm yine. Böyle böyle kafayı tamamen yerim ben. Oysaki şu lanet hastalığım olmasa, düzgün bir işim olsa, yalnız ama çok mutlu olsam... benden iyisi olmaz, değil mi?

Hadi oradan.

Bu dediklerimin olması imkansız. Aynı anda olması hele ki kesinlikle imkansız. Yok, hayır, "imkansız zaman alır" saçmalığına girmeyeceğim. Açık sözlülüğümü bozmaya niyetim yok. Hele ki bitik bir psikolojideyken. Bundan iyi self-destruction olabilir mi?

Olmaz!

Kafam tıka basa dolu Blog. Aslında en büyük ilgiye ve desteğe tam da şu zamanlar ihtiyacım varmış meğer. O yüzden hep diyorum, iyi ve mutlu zamanımda beliren sevgiler/sevenler/dostlar şu zamanlarda neredeler?

Neredesiniz?

Ya da s*kt*r edelim Blog onları. Ben kendi başıma nelerin altından kalkıyorum. Şimdi de devam ederim tek başıma yürümeye.

20 Nisan 2015 Pazartesi

Ve Askerlik Biter!

Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum Blog. Askerlik deyince sabahlara kadar söyleyecek şeyim olurdu askerliğimi yapmadan önce. Buralardan gitmeye, bütün hayatımı değiştirmeye çalışırdım. Korkardım ve sürekli kaçardım askerlik mevzusu açılınca. Ne kadar çok korktuğumu ve kaçmaya çalıştığımı sen gayet iyi biliyorsun. Eminim şimdi soruyorsundur "değdi mi kendini üzmeye bunca zaman?" diye.

Değmedi...

Yazıma başlamadan önce, böyle zamanlarda hep dinlediğim Alex Cornish'in son albümünü satın aldım Itunes'dan. 9 tl idi. Çok bir şey değil yani. Şu anda beni bu saatte bir tek o besleyebiliyor müzikal anlamda.

Askerlik... Kimi için vatan borcu, kimi için macera, kimi içinse önünde geçmesi gereken kocaman bir engel. Benim içinse bunlarla birlikte büyük bir korku oldu. Ama daha fazla direnemedim. Mecburen gittim kasım ayında. Başta her şey çok yeniydi acemilikte. Alışma süreci epey hızlı geçti. Tabii bir şey yapmıyorduk çok kalabalık olduğumuz için. Asıl iş usta birliğine geçtiğimde başladı. Kıbrıs'ın bir köyünde bulunan 1. topçu taburunun karargah bölüğündeydim askerliğimin acemilik sonrası döneminde. Hani Kıbrıs'daki başka bölüklerin yaşadıkları şartları duymasam belki sürekli yakınıyor olurdum; ama diğer askerlerin, hatta aralarında acemilikten arkadaşlarım da var, yaşadıklarını duyunca her gün şükreder oldum halime. Yeni yeni anlıyorum aslında baştan sona rahat bi askerlik yaptığımı, diğerlerininkine kıyasla...

Acemilik hızlı geçtiği ve fazla atraksiyonu olmadığı için hızlıca geçiyorum usta birliğiyle ilgili olanlara. İlk başlarda zorlanıyordum. Spor yapmak beni hem fiziksel hem de ruhsal olarak yoruyordu. Çünkü hayatımın büyük bir parçası olan hiperhidrozis rahatsızlığım beni spor yaparken ciddi anlamda yoruyordu. Bir de üstüne yaşadığım farklı durumlar beni geriyordu. Başlarda epey zorlanıyordum. Gereksiz ağlama durumlarım bile olabiliyordu. Evdekileri arayamıyordum rahatça sırf bu yüzden. Sonra O geldi. RDM sorumlusu Fatih Asteğmen. Beni ilgiyle ve güleryüzle dinleyen ilk ve hatta neredeyse tek "yetkili" kişi. Onun yardımları çok oldu bana. Bölük komutanım olan Aykut Yüzbaşı ile aramdaki en büyük iletişim oldu. Onun sayesinde bölük içinde desteklenme adı altında spor konusunda bana daha hassas yaklaşıldı. Daha sonra oda arkadaşımın beni bölük komutanına önermesiyle devam etti usta birliğindeki askerlik hayatım. Artık tabura ait lahmacun fırınında hesapçı(!) olarak çalışmaya(!) başlamıştım. Bir yandan lahmacun yiyor diğer bir yandan siparişleri teslim edip ücretlerini alıyordum. Fırının kısmen yönetimi bana aitti. Orayla ilgilenen asteğmenle ben muhatap oluyordum. Epey rahat ve bol lahmacunlu bir askerlik geçirmemi sağladı fırında çalışıyor olmam. Benimle birlikte iki tane de uzun dönem asker vardı orada. Biri hamurla diğeri de lahmacunları pişirmekle meşguldü. Epey boş zamanımız oluyordu orada. Ben iki kitap bitirdim mesela; ama istesem epey okuyabilirmişim. Her ne kadar önümüzdeki uzun bir süre zarfında lahmacun ve türevi bir şey görmek istemesem de, askerliğimi fırında yapmış olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Tabii bunun için her gün şükrediyor olmam da var. Rahattım yani anlayacağın Blog...

Askerlikle ilgili korktuğum şeylerin bir kısmıyla yüzleşmiş olsam da genel anlamda "keşke daha önceden gelseymişim" diye tanımlayabileceğim ufak bir pişmanlık da yok değil hani. Toplamda 168 gün yapmış olduğum kısa dönem askerliğin bana ne kattığını henüz tam anlamıyla kestirmiş olamasam da, sabır konusunda bir daha yontulduğumu söyleyebilirim. Onun dışında askerlik bazen zaman kaybı, bazen masraf, bazen eğlence, bazen heyecan oldu benim için. Hepsine tecrübe deyip geçiyorum şu anda.

Aslında sayfalarca yazmak istiyorum sana Blog askerlik konusunda; ama şu anda tamamen boş veriyorum. Zira hatırlamak istemediğim mi desem yoksa çok hızlı ve boş geçen bir zaman dilimi mi desem emin değilim, askerlik çok da matah bir şey değil-miş.

Askerlik süresince yazdığım günlüğüm de var bu arada. Ona da Blog diye sesleniyordum hep. Çoğu zaman onunla rahatlamışımdır mesela.

Gelelim Kıbrıs'a. Yani Kuzey Kıbrıs'a... Zira orası ısrarla Kuzey Kıbrıs olmak istiyor. Ben de askerliğim süresince orada askeri anlamda bir destek olarak bulunduğum için Kuzey Kıbrıs olarak tanımlamalıyım sanırım. Kıbrıs sıkıcıydı benim için. Daha önce bulunduğum hiçbir ülkede kendimi bu kadar yalnız, yabancı hissetmemiştim diyebilirim. Hayatımın hangi dilimi bir daha orada yaşar bilmiyorum, ama ben buna izin vermemeye çalışacağımdan epey eminim.

Askerlik... Ah Blog. Geçti gitti. Hala daha içimde bittiğine dair bir sevinç yok, inanır mısın? Saf saf bakıyorum ekrana. Boş boş dolanıyorum evde. Ailemle konuşuyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum... ama hepsi boş gibi geliyor. Askerlik bütün duygularımı altüst etti. Normale dönmeyi dört göze bekliyorum. Belki haftaya geçireceğim günler bana yardımcı olur bu konuda, kim bilir? Çünkü haftaya İstabul geceleri beni bekliyor olacak!

Aynaya baktığımda kendimi daha çok beğeniyorum bu arada. Daha seksi geliyorum. Kendimle öpüşesim geliyor o derece. Neden acaba?

Hayırdır inşallah dediğim hislerim var mesela artık. Sebebini askerliğe bağlıyorum.

Askerde güzel insanlar da tanıdım Blog. Bir kısmıyla konuşmuyorum artık, ama yine de pişman değilim tanıştığıma. Usta birliğinden ayrılırken olabildiğince vedalaşmamaya çalıştım kimseyle. Çünkü az kalsın birine sarıldığımda ağlayacaktım. Tabii gel de bunu oradakilere anlat. "Arif bizimle vedalaşmadı" diyorlardır belki. Umrumda mı? Tabii ki hayır.

Askerken fotoğraf da çekilmedim mesela. Şu anda elimde teskere belgem var. Her şey o belge içindi belki de. O yüzden çok da geriye hatıra bırakma durumuna giremiyorum Blog.

Askerlik işte ya. Geçti gitti. Bundan sonra geleceğime tamamen verebilirim kendimi. Daha kesin ve ciddi kararlar alabilirim hayatıma dair. O yüzden de korkuyorum aslında, ama bunun da güzelliğini önümüzdeki günlerde daha iyi hissedeceğime inanıyorum.

Bana sorsalar, en çok neyi özledin diye, şu anda kendime yaptığım gibi boş boş bakarım soran kişiye. O yüzden cevap da veremiyorum. Özlediğim şeyleri 2 ay önce sayabilirdim galiba.

Hala daha düşünüyorum neyi özlediğimi lan!

Müzik, yemek, sevgi... bunlar var önümdeki haftalarda gündemimde. Gersi yalan.

Bu arada hoş buldum Blog. En çok da seni özledim!!!