"Çocuk gülümsememe inat, yüz yaşındadır gözlerim. Yaralarımı sarmadım ki hiç. Aşklarla besledim."
Aslında sorgulayacak çok şeyim var. İnsanların yakalarına yapışıp, nedenini sormak istediğim çok mevzu var. Çok derdim var Blog. Hepsi kahrolası insan kaynaklı biliyor musun? Ki biliyorsun, sorduğum kabahat aslında...
Beni tanımak isteyen insanın yapması gereken ilk şey seni keşfedip sonuna kadar okumak Blog. Ya da sadece beni yaşamak sınırsızca. Ne kadar başarılıyız değil mi bu konuda? Neyse boş verelim insanları.
Diyarbakır'dan uzaklaşıp, İstanbul semalarına geldim 2 gün önce. Denizi henüz gördüm diyemem gündüz gözüyle; ama ilk fırsatta arkadaşlarımla buluşup tadını çıkaracağımdan hiç şüphen olmasın. Kafamdaki düşünceleri de beraberimde getirdim sanırım Blog. Aslında sana yazasım hiç yoktu; ama dayanamadım gördüğün üzere. Bu halim sana yazmaya itti beni.
Bir anti-depresanın vermeye çalıştığı mutlulukla ya da dinginlikle ayakta durmaya çalışıyorum son aylarda. Sevgilimden ayrılalı kaç ay oldu Blog? O'nun ilk başlarda Twitter profiline bakmalarımı da keseli çok oldu. Merak da etmiyorum artık. Hatta O seni okuyordur diye özellikle yazmamaya çalışıyorum. Ne yaptığımı bilmesin istiyorum. Sanırım nefretim oluşmaya başladı Blog O'na karşı. Bilmiyorum. Unuttum inanır mısın, o kadar kez ayrıldım ki O'ndan, bırak ne zaman ayrıldığımı, O'nun beni ne kadar değersiz hissettirdiğini bile unuttum. Başka biri bile girmek üzere hayatıma. Evet, yanlış duymadın. Hata mı ediyorum, emin değilim. Ama neden hayatıma her gelen, bir öncekinden daha iyi hissettiriyor bana Blog? Hayat benimle bu şekilde mi dalga geçiyor sence?
Şu sıralar gündemimde büyük ablam ve kocası olacak o kişi var. İkisi de bana kötü bir söz söyledi. Garip değil mi? Biri anti-depresanın verdiği "ekstra" özgüvenden dolayı demişti 1 ay önce, diğeri de bugün deyiverdi. O lafları hak edecek bir şeyler yapmış olsaydım bunu buraya yazmazdım bile. Sanırım Diyarbakır'a dönüp bütün eşyalarımı toplayıp tekrar anamın babamın evine döneceğim. Orada devam ederim hayatıma. Zaten orası benim kürkçü dükkanım(!).
Mutluluğu hak etmediğimi, sebebini göstermeden, çok iyi hissettiriyorsun bana Hayat. Hatta öyle hissettiriyorsun ki, benim hiçbir kötülüğümün ve hatamın olmadığını bilmeme rağmen, yaşıyorum bu durumu. Ne kadar başarılı olduğunu da çok iyi bildiğinden eminim. Ne yapsam? Ayakta mı alkışlasam senin bu başarını?
Bütün bunları yalnız yaşıyorum Blog. İsterdim ki yanımda biri olsun, ben düştüğümde kaldırsın. Her hatamı affetsin, ben eksildiğimde o tamamlasın beni, benim sorumlarıma ortak olsun. Ama kimse olamadı şöyle. Hep kendi istedikleri önceliklerine geldi. Mutlu etmeliydim onları her anlamda. Hatta sonuncusu resmen çırpınışlarımdan zevk alıyormuş, çok sonra anladım. Ne oldu? Değdi mi acaba?..
Hepsi geçmişte kaldı. Lanet, kahrolası, s*kt*r* b*kt*n geçmişte kaldı.
İşte sana bu yüzden yazdım Blog. Çünkü bu akşam öyle nefessiz kalmış gibi hissettim ki kendimi, sana yazmaya karşı direnemedim artık. Soluğu burada aldım.
Rahatladım mı sence? Emin değilim.
Uyuşturucu kullanan biri olsaydım şu anda sanırım çoktan uçmuş olurdum. Şimdi daha iyi anlıyorum diğerlerini...