Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2023 Perşembe

Bahar Ne Zaman Gelecek?

Baharı bekliyorum Blog. Sadece mevsim olanı değil; gerçek baharı bekliyorum. İçime, ruhuma, hayatıma, elime, gözlerime, sağlığıma... bütün dünyama gelmesini umduğum baharı bekliyorum. 3 ay sonra 35 yaşıma gireceğim. Ben yolun yarısını çoktan geçtim de, böyle bir sayı bazında da yolun yarısına varmış olacağım. Ve hala daha bekliyorum.

Başka ne bekliyorum? Akıllanmayı bekliyorum Blog. Hala daha akıllanmadığım konular var. Tekrar tekrar aynı hataları yapmamayı öğrenmeyi bekliyorum. Mesela hiçbir zaman, hiçbir kimse için "herkes gider hayatımda; ama O kalır" gibi bir düşünceye, sevgiye, duyguya ve daha da önemlisi güvene yer vermemeliyim. Ne olduğunu anlatmaya duygularımın gücü yok. Sanırım çıkarmam gereken en büyük ders ve seninle paylaşmam gereken en önemli durum bu olmalı, biten ilişkimle ilgili. Tek iyi yanı var, oraya odaklanmaya çalışıyorum: Bundan 2 yıl öncesine kadar "ya içimde azıcık umut var gerçek bir ilişki için. Onu da son bir kişiye vermek istiyorum ölene kadar" diyordum. Ve o umut beni o kadar hırpalıyordu ki. Yeni tanıştığım biri için ya da marmarayda/metroda bakıştığım biriyle ilgili "acaba?" diye düşündüren kişi için... Beni soktuğu bomboş hayal dünyalarından hiç bahsetmiyorum bile. Umut insanı bazı konularda paramparça ediyor. O hallerimi hatırlıyorum hala. O zaman tanıştığım insanlar için "nasıl bu kadar rahatlar" diye düşünürdüm, bana çıkıp "gerçek ilişki diye bir şey yok" dediklerinde. Haklılarmış demek istemiyorum hala. Sanırım biraz olsun içimde kırıntılar kaldı; ama kullandığım antidepresanın dozunu, haftaya kısmetse olacağım burun ameliyatından sonra artırınca, o kırıntılardan da ölene kadar kurtulacağımdan eminim. Şu anda sadece tepkisizlik, kendime özellikle duyduğum azıcık nefret ve kızgınlık... garip duygular var içimde. İşte, düşünmeye çalıştığım iyi yanı da bu, bundan sonra gerçekten sevgiymiş, aşkmış vs. birine güvenmem için kapımın önünde 7 şiddedinde deprem olması lazım bir de dönüp de korkumdan sarılmam(!) için.

Dün bir yakın arkadaşıma 2022 model 13" Macbook Pro aldık Bağdat Caddesi'ndeki Apple mağazasından. Eğitim indirimimi kullandım yine. Yani 2500₺ gibi bir indirim sağladı. Şu sıralar beni teknolojik şeyler, yemekler ve antidepresan ayakta tutuyor. Daha da önemlisi kediler. Ondan öncesindeki 3 gün boyunca yine aynı arkadaşımlaydım. Neyse ki benden sıkılmadı. Farkettiğim bir diğer kötü durum da arkadaşlarımla ilgili oldu. Yakın arkadaş da kalmamış çevremde. Hele benim gibi biri şu anda yok. Böyle çağırayım kahve içeyim. Yok yani. Ben bu yaşımdan sonra arkadaş mı edineceğim o dünyadan? O yüzden şimdi böyle başkalarının beni anlamasını bekliyorum, benim dünyamla hiç alakası olmayan insanların yani. Ben çünkü sevgilim dediğim kişiyi de en yakın arkadaşım(!) yerine koyduğum için.

Olacağım burun ameliyatından bahsedeyim. Çok şükür ablam hemşire. Onun varlığını hastanede daha iyi anlıyorum. Çünkü doktorlar da hasta olarak beni daha iyi hatırlıyorlar. Özellikle nöroloji uzmanı doktorum. Esprileşiyoruz, o derece. Küçük bir deviasyon ameliyatı geçireceğim. Artık nasıl küçük geçer bilmiyorum. Başka zaman stres modunda olabilirdim; ama şu 2-3 haftadır olup bitenler ya da olmayanlar ve bitenler yüzünden tepkisiz geçiyor her şey. İnşallah daha rahat ve sağlıklı nefes alabileceğim bir ameliyat olur.

Önceki yazımı okumuştum bu satırları yazmadan önce. Bir de demişim ki "Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. 'Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan' diyemiyorum mesela.

Yok ben kimseye güvenmeyeyim Blog. Beceremiyorum sevmeyi diyeyim, suç bende olsun...



3 Temmuz 2022 Pazar

Bir Melodi, Bir Söz...

"Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Sesler değişti, renkler değişti

Yüzümdeki çizgiler başkalaştı

Geçmişim değişti, oyunlaştı


Yeşilin ortasında gelincik gibi

İnceleşti, yabancılaştı

Siste bağıran vapur düdükleri gibi

Geliyor muyuz, gidecek miyiz

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Hiçlik değişti, yokluk değişti

Karşılıksızlık dengeleşti

Günler değişti, sana dönüştü


Nasıl gördüğün düşü yeniden istersen

Nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri

Zamanı gelince nasıl terk eder kuşlar

Kaçıyor muyuz, kalacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Yüzler değişti, dostlar değişti

Yorgun sokaklar bile karşı çıktılar

Adresler değişti, evler değişti


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Gökyüzü değişti, geceler değişti

Çocuklar bile bana çiçek diye baktılar

Yaşıyor muyuz, unutacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa..."


25 Aralık 2019 Çarşamba

Ve Bir Son

Seni kimsenin okumuyor oluşu ne güzel bir şey biliyor musun? Bana kısmen güç veriyor, sana anlattıklarımı aslında kimsenin fark etmiyor ya da önemsemiyor olması yani... Hayatımı tek başıma sürdürmeye alıştırıyorum çünkü yıllardır kendimi. Bununla yüzleşeceğim yarın ya da diğer bir gün. Şimdi her ne kadar kendi içimde yalnız olsam da, hatta çevremde de yalnız olsam da, bir gün yanımda o hep duran "ailem" de olmayacak. Ve ben asıl yalnızlığı o zaman yaşamaya başlayacağım...

Kaç yıldır hayatımda hiçbir hikaye mutlu sonla bitmedi Blog. Ya olumsuz geçti ya anlamsız ya da bana büyük zararlar vererek... Yine öyle birer hikaye yaşıyorum bugünlerde. Yine bir vazgeçiş. Ve o yetmezmiş gibi 2020'ye işsiz bir Arif olarak giriyorum. Günlerdir uyuyamıyorum. Saçma sapan kabuslar görüyorum. Bir keresinde hatta uyanıp ağlamaya başladım. Saçma bir hale geldi ruh halim yani. Ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok bundan sonrası için de. Ve konuşabileceğim kimsenin olmadığı dönemlere geri döndüm. Hoş geldim diğer bir ifadeyle. Ya da hoş geldin.

Çok değil, 1 tane hikayem mutlu sonla bitsin istedim. Hani sürekli devam eden bir mutluluktan vazgeçeli çok oldu zaten de, bari bitenlerden biri mutlu sona ulaşmış olsaydı keşke. Olmadı, olmayacaktı da aslında. Çünkü beklentilerime yenik düşmüştüm her zamanki gibi... Çok parça parça anlattım olanları sanırım. Çünkü paramparça olmayan hiçbir düşüncem kalmadı Blog.

Şimdi yeni yılı kutlarım kesin.

14 Mart 2019 Perşembe

Ben de Bilmiyorum

Şeyi fark ettim Blog, insanların egolarına tahammül edemediğimi... O kişileri direkt yok saydığımı, dediklerini önemsemediğimi ve o kişilerle bağlantısı olanlara da negatif yaklaşımlarda bulunduğumu fark ettim. Bu durum beni egoist yapmaz değil mi? Çünkü son aylarda aşırı derecede egolarıyla güzelleşmeye çalışan insanları görmeye başladım. Yoksa adına algıda seçicilik mi koymamız lazım, ne dersin?

Geçen hafta Erasmus'dan arkadaşım geldi İstanbul'a. Son yıllardaki olaylardan sonra ancak fırsat bulabildik, bir de açıkçası üşeniyordum galiba. Hazı şu sıralar zamanım bol iken aradan çıkartalım dedik ve İstanbul'u olabildiğince gezdirdim. Gayet beğendi; ama o kadar yoruldum ki anlatamam. Akşamları yürümeye mecalim kalmıyordu, hop yatıyordum hemen. Yastığa başımı koyduğum gibi uyumayı özlemişim, çok düşünmeden, diğer sorunlarla boğuşmadan... İyi geldi bana da. Hem de 10 yıla yakın zamandan sonra yabancı bir arkadaşımı görmüş oldum.

Kötü şeyler de oldu tabii ki. Mesela benim 5 yıllık antika telefonum artık ölmeye yüz tutmuştu ki bana 130₺'lık bir masraf çıkartarak tekrar hayata döndü. Telefon satın almamın zor olduğunu biliyorsun Blog. Mecburen tamir ettirdim. İnşallah daha problem çıkarmaz bana.

Öte yandan, sana uzun zamandır yazamadım. Çünkü kafam allak bullaktı. Şimdilerde enerjim çekiliyormuş gibi hissediyorum. Oturup saatlerce ağlayasım var mesela. Sebebi belli, insanlar. O yüzdendir ya hep bir kedi gördüğümde bütün dikkatim dağılıyor, kediye yapışıyorum. Hayvanlar daha iyi bence herkesten. O yüzden de evcil hayvanı olup kendini soyutlamış insanları daha merak uyandırıcı ve saygıya değer buluyorum. Bu da benim hüzünlü bakış açım. Hayvanlar en azından egoist değil ya da kendilerini insanlar gibi ısrarla olmadıkları birileriymiş gibi ya da fazla güzel göstermeye çalışmıyorlar.

Pazartesi doktora gideceğim, malum ilacımı kesmek için. Yarın sabah da Kadıköy'e gideceğim hem de yeni açılan banliyö hattı ile. Kime sorsam kullanmamış yenisini. Haliyle kendim tecrübe edineceğim. Yıllar önce binmiştim en son ben de gerçi... Sonra uzun bir süre uzaklaşmak istemiyorum bulunduğum konumumdan. İnsanlardan uzaklaşmak istiyorum sadece. Hafta sonu ablamla ayrıca bir planımız var. Pazartesiyle birlikte de artık kafamı gömdüğüm kumdan çıkarmayı planlıyorum. Bu sefer son kez deneyeceğim. Olmuyorsa da zorlamayacağım artık. Çünkü ben zorladıkça kendimle daha da savaşıyormuş gibi hissediyorum.

Geri kalan şeyler için pek diyebileceğim bir şeyim yok. Daha da yalnız kalmak dışında...

17 Eylül 2017 Pazar

Neredesin Sonbahar?

Neredeyse eylül bitecek. Havalar bir ara ağustosta soğuktu resmen, peki şu anda neden cehennem gibi sıcak? Üstelik akşam saatleri olmasına rağmen. Çöl sıcakları diye bir şeydir gidiyor geliyor. Sanırım buraları çöle çevirmeden, temelli gitmeyecek... 💦

Geçen hafta yeni iPhone'lar tanıtıldı. iPhone X iyi güzel de, iPhone 8 çıkarmaya ne gerek vardı diye düşünmedim değil. Şimdi tasarım olarak farklı deyip muhtemelen 300-400 TL farktan dolayı iPhone X'e yanaşmayacak mı insanlar? Muhtemelen iPhone 9, iPhone X tasarımıyla devam edecek. Ben alacak olsaydım iPhone X alırdım. Face ID mi barnak izi mi diye düşünürdüm tabii. Sonra ekran özelliklerini baz alıp iPhone X'e giderdim. Super Retina denen şey var sonuçta. 😋 O değil de, benim ayfoncuğum artık güncelleme alamayacak, ama şu haliyle bile çatır çatır çalışıyor. Zira iPhone 4S zamanında güncelleme almayı kestiğindeki halini görmüştüm. Onu yaşamıyorum çok şükür. Şimdilik böyle güzeliz biz. 💖 Zaten telefonu neredeyse hiç kullanmıyorum. Ne sevgili ne de sürekli iletişimdeki arkadaşlar(!) var. Biliyorsun öyle merhaba/merhaba deyip telefonlaşan biri değilim Blog. 💩

Ben yine diyete başladım Allah seni inandırsın. Bu sefer artık bozamayacağım hale geldim çünkü. Şimdilik güzel gidiyor. Pek zorlanacağımı da zannetmiyorum. Çünkü yemek yemekten bile sıkıldım. Durumlar çok ciddi.

Cuma günü termal devremülkümüze gidiyoruz Blog. Her ne kadar ben termal yanını çok kullanmakla ilgilenmesem de, temiz hava, faydalı su ve kafa dinleme şeklinde maksimum çıkarım sağlamayı hedefliyorum iki hafta boyunca. Sarot Termal Vadi çok eğlenceli olmasa da, işte... 😐

Korkuyorum artık. Her şeyin böyle devam edeceğinden, bir anda gözümün dönüp her şeyden vazgeçeceğimden... tamamen pes edeceğimden. Umudumun tamamen tükenmesinden korkuyorum yaşama dair. Geçen gün hastanede birini görmüştüm. Çok etkilendim ondan. Halime şükretmeye utandım. Allah yardımcısı olsun diye dua ettim. Benden daha gençti, ben belki evden çıkamazdım onun yaşadığını yaşasaydım. O herkesin garip bakışlarına rağmen kendi işini yapmak için oradaydı. Bilmiyorum. Allah ona kolaylık versin her işinde...

Bana da yardım etsin...
Eder mi sence Blog?
Senelerdir bekliyorum çünkü.

4 Haziran 2017 Pazar

Tek Pencereli Oda

Küçük bir odadayım. Yarısını koca bir yatağın doldurduğu, masası olmayıp uzunlamasına bir sehbası ve komidini olan, küçük bir oda...

Hayatımın %60'i sanırım bu odada geçti. Ve geçmeye de devam ediyor. Geçmemesi aslında en büyük dileğimin bir sonucu olabilirdi; ama ne yazık ki buradayım. Kendimce yalnız, işsiz, herkesten uzakta ve tamamiyle hayattan soyutlanmış... Sen ne demek istediğimi anladın Blog.

Gündüzleri düşünmem gereken sorunlarımı, geceleri düşünüyorum mesela. Ertelemelerimi de ertelemeye başladım. Dur öyle hemen depresyon tanımını yapıştırma. Ne o öyle? Sen karışma bi' hemen. Sana demiyorum Blog. Alt benliğime(!) diyorum.

Geçen gün domain yenilemesi de oldu. 10$ da sana gitti Blog. O değil de eskiden böyle zamanlarımda kendimi gerekli gereksiz alışverişlere verirdim. Canım onu dahi istemiyor. Üstemde hiçbir şeyi istemeyen ve keyifsiz insan havası yok; ama daha farklı bir hava var. Adını koyamıyorum sadece. Hatta bak o kadar zaman eski sevgilimden ayrı kaldım ki normalde herhangi bir tanesine gider dayanamaz mesaj atardım. Belki özlerdim, belki sadece konuşmak isterdim... Onu bile istemiyorum Blog. İçimden "atacaksın ne olacak Arif? Hadi tekrar konuştunuz ne olacak?" Yani artık sonunu bile bile lades de demiyorum.

1.5 ay sonra 29 yaşıma giriyorum Blog. Bu konuda söylenecek çok şey var, ama susuyorum. Korkularımın ardına saklanarak susuyorum hem de. Konuşsam, bağırsam ne olacak diyorum. Aha tam önümde korktuğum şeyler. Bağırsam küçülmeyecek haldeler. "Bakar mısınız?" diye rica etsem dönüp de kafasını bile çevirmez haldeler...

Şimdiyse mübarek Ramazan ayının bereketinden nasiplenmeye çalışıyorum bu küçük odada. Hiç çıkmıyorum neredeyse. Genel ihtiyaçlar için, bazen de bahçeye iniyorum, bazen balkona çıkıyorum. Düne kadar yağışlı olan havalar yerini artan sıcaklara bıraktı bile bugünden itibaren. Nasılsa evdeyim diye çok takmıyorum. Ama her yaz olduğu gibi benzeri sorunları yaşayanlardan mailler almaya başladım bile çoktan. Onlar da olmasa zaten bizi ziyaret eden yok Blog. Bu halim hoşuma gitmiyor değil. Gerçek hayatta da sosyalleştiğim bir arkadaşım yok şu anda mesela. Öyle Whatsapp yazışmaları yaptığım kişiler de yok. O değil de, biri benimle sevgili olsa, benden daha sadığını bulamazdı. Gerçi bunu benimle 10 dakika konuşan biri anlayabilir. Tabi gerçekten aynı renkten bakıyorsak dünyaya.

Bu arada Macbook birikimime biraz daha para ekledim. Kullanmadığım bir kondisyon bisikletim vardı. Eniştem vasıtasıyla sattık. Gelen paranın bir kısmını da oraya aktardım. Ne olursa olsun o paraya dokunmamam lazım Blog. Büyük konuşmayayım yine de.

Ray Donovan dizisini izleyip bitirdim Ramazan'ın başından beri. Süper bir diziydi. 5. sezonu ağustosun ilk haftası geliyormuş. Favori iki dizim de başladı, ama tamamen yayınlanmasını bekliyorum. Çünkü izlenmeyi bekleyen başka dizilerim de var. Bu akşam da Luther'a başladım mesela. İlk bölümü fena değil gibiydi. Bakalım. 😀

Tek tutunduğum şey dizilerim ve bilgisayarım. Onlara bir şey olmaz inşallah. Telefonuma ödeme yapmıyorum 1 aydır. Sadece açık duruyor. Ve bir keresinde 56 saatlik bekleme süresini görmüştüm şarj %18'deyken. 2 saatlik de kullanma süresi vardı. Sonra şarja taktım tabi. O derece yani Blog.

Ve kapanışımızı Sóley ile yapıyorum. Soğuk diyarlardan gelen ılık ses...

Dipnot: İnan hiç meraklısı da değilim telefona bağlı bir sosyal iletişime. O yüzden WhatsApp'mış, Instagram ve türevleriymiş... Böyle kafam daha sakin Blog. 😀

31 Temmuz 2016 Pazar

Kalbimi Dinliyorum

Şu sıralar kalbimi dinlemeye çalışıyorum. Hani hep derler ya "kalbini dinle" tarzında şeyleri sürekli insanlara, işte onu denemeye çalışıyorum. Bariz bir şekilde denemeye çalışıyorum bu sefer ama: Ben gerçekten ne istiyorum?

Hayatımda kalbimi dinlediğim çok zaman oldu elbette. Hele benim gibi duygusal bir erkek çoğu zamanda kalbini, sezgilerini ve sonra mantığını dinliyordur Blog. Bu konuda şüphen olmasın; ama bu sefer galiba bütün dikkatimi vermem gerekiyor. Şimdi böyle deyince "bu çocuk ne istediğini bilmiyor" gibi bir şey çıkmasın. Benim istediklerim öyle fuşya öyle toz pembe ki... en masum çocuk bile hayal etmemiştir.

Malum geçen hafta 28 yaşıma girdim. Artık her yerde 28 sayısı beliriyor yaş kısmında. Acımasızca.

Genel anlamda kendimden beklentilerim var, aşamıyorum çoğunu hala. Öyle büyüklerimizin dediği gibi "senin de vardır bir yerde nasibin" şekildeki iyimserliğimi korumaya çalışıyorum en azından. Bu da bir şeydir, değil mi? Umarım.

İnsanlardan beklentim de var. Vatansever, hayvansever vb. türdeki sevgi konularında beklentilerimi elbette bir kenara bırakarak diyorum. Güvenmek istiyorum Blog. Öyle böyle değil. Hiç bu kadar birine güvenme ihtiyacına girmemiştim hayatımda. Aynı zamanda da cesaret. Çünkü ikisinde de korku ve eksiklik yaşıyorum. Bunları birinde görmeye ihtiyacım var. Sadece görmeye de değil tabii ki yaşamaya da...

Başka başka... Windows 10 Yıldönümü Güncellemesi geliyor 2 güne. En basitinden Edge'i kullanmak istiyorum; ama sırf eklenti desteği olmadığı için uzak duruyordum şimdiye kadar. Yıldönümü güncellemesi diyor Microsoft ama bana kalırsa bildiğin Servis Paketi. Benim için tek önemli olan Edge yani.

Bir de Steam'i tekrar yükledim 2-3 gün önce. Zamanında satın aldığım ama şu anki bilgisayarımda biraz kasan, hayatımdaki en sevdiğim ve hala daha özlemle bakıp oynadığım hemen hemen tek oyun olan Age of Empires II: HD Edition'ı tekrar yükledim. Meğer benim uzak kaldığım dönem boyunca ekstra 2 eklenti paketi de çıkarmış ve daha da önemlisi güncellenmiş ve şu anda kasmıyor. Geçen oynadığımda, ki oynuyorum hala, 4 saat boyunca gayet güzel oyunu kazanarak bitirmiştim.

Benim hayatım şimdilik böyle. Sakin kendimce. Yazamadım bir süredir. Yazmak da istemedim. Küstüm, senden bile kaçtım; ama biliyorsun ki aklımdaydın Blog, ben zaten "kaçtım, kapattım, gittim" dediğime bakma sen.

Neyse, senden naber?

25 Haziran 2016 Cumartesi

Naftalin Kokan Blog

Sanırım sorgulama yeteneğimi kaybettim biraz Blog. Sanki daha çok geleni ya tamamen kabul eder oldum ya da içim ufacık da olsa ısınmadığında tümden reddeder oldum. İnsanların bana olan sevgilerini de sorgulayamıyorum artık. Hatta öyle ki insanlardan nefret etmeye başladım tekrar. Geçtiğimiz günlerde hemcinslerimden nefret ediyordum mesela. Kendimi birçok konuda iyi gördüğüm için de olabilir ya da başka sebeplerden dolayı da olabilir. İnsan olmak bence birçok şeyi gerektiriyor. Keşke o sıfatı her düşünebilen iki ayaklıya vermeseydi Allah. Çünkü biz ne kadar insan gibi görmesek de dışarıda epey "insan" görünümlü "tuhaf yaratıklar" var.

Diyarbakır'dan döndüm perşembe günü. Yani oranın kuru kavurucu sıcağının aslında benim için galiba daha iyi olduğunu, Gebze'de 1 gece ve 1 gündüz geçirince daha iyi anladım. Çünkü NEMDEN NEFRET EDİYORUM. Şu anda Mudurnu civarındaki Sarot Termal Kaplıcaları'nda olan devre mülkümüze geçtik. Burası tabii ki Gebze'den daha iyi. Nemli ama yine de iyi. Hatta şu anda bizimkiler topluca dışarı çıktılar. Ben de kafamı dinliyorum. Hazır fırsat bulmuşken de sana yazayım dedim Blog.

Eski yazılarıma, eski yaşadıklarıma, eski fotoğraflarıma bakınca burnuma naftalin kokusu geliyor sanki. Gelmiyor da, işte. Cesaretimi son demlerine kadar kullandığımı görüyorum. Çünkü Diyarbakır'dan buraya gelene kadar gözlemlediğim insanlar, şehirler, hayatlar... beni duygusal anlamda yordu diyebilirim. Diyarbakır'daki insanlar ve onların yaşam şekilleri, oradayken bulunduğum semt ile Sur arasında bile epey uçurum yaşarken; uçaktan inmemle yaşadığım başka bir uçurumu da gösterdi bana. Her türden insanın olduğu İstanbul. Elini sallasan 5 türden insana çarpar her bir parmağın. Bu durum beni rahatsız etmiyor. Beni düşündüren kısmı benim nasıl bir konumda olduğum bu topluluk içinde.

Klasik dertlerime girmeyeceğim Blog. Konuşmamaya çalışıyorum çünkü. Buradan çarşamba günü ayrılacağız galiba. Ankara'nın yine kendine uzak ama buraya yakın ilçesinde kaldığım yerden devam edeceğim. Açılmayan kapıları, geciken mucizeleri, artık gerçekleşmesi gereken hayalleri bekleyeceğim. Şundan emin olmalısın ki Blog, hayatım ani bir kararla intihar etmek ile kendimi süper ötesi kandırarak yaşamaya devam etmek arasında gidip geliyor son 5 aydır.

Illustrations are belong to Fernando Cobelo.

18 Şubat 2016 Perşembe

Zaman

Zaman geçiyor sanki çok hızlı bir şekilde. Üzülüyorum, böylesine yalnız ve eksik gibi hissetmekle geçtiğinden dolayı. Çok şükür ailem var, az çok arkadaşlarım var; ama işte gece yastığa başımı koyduğumda beni bir süre uyutmayan düşüncelerim, hayallerim, tükenmeyen umutlarım da var.

Acıyorum kalbime. Yine iyi çekiyor kahrımı. Beynim de öyle. İkisi bile artık ortak bir noktada buluşmaya çalışmaktan pes etmiş durumdalar. Bense ısrarla devam ediyorum.

Bazı konularda çok git-gellerim olduğunu biliyorum, ama son gidişimde tamamen kurtulup da gidiyorum. En azından o huyum var. Tabii gidip gelirkenki eziyeti benle başkaları da yaşıyor. Bazen de tekrar dönmemeye yemin ediyorum. O zaman kendime verdiğim yemine tutunmaya çalışıyorum. Yoksa gidip yine dönerim, biliyorum kendimi. Bu sefer de bana dönülsün diye olan beklentim artıyor. Ne kadar safım değil mi? Oysa bekleyerek, beklentiye girerek de hep kendime ediyorum. Bunu beynim kabul etse, kalbim izin vermiyor durmasına. Çünkü bekleyerek ben yıpranıyorum, üzülüyorum. Sonra susuyorum.

Uzunca bir süredir düşünüyorum. Aklımda tamamen bırakıp gitmek var, uzak durmak var. Yolda, aynı şemsiyenin altına girmek zorunda kalsak bile, ıslanmayı tercih edecek kadar uzak duran biri olma düşüncesi var. Bu beni korkutuyor. Bırakıp gitmek, pes etmek, vazgeçmek... Onca şeye rağmen ısrarla umudumu korumaya çalışırken, ne kadar paramparça olduğumu görebiliyorum artık. Fotoğraflardaki bakışlarımı insanlar bile okur olmuş. Son 1 yıl içinde sürekli gidip geldim, bırakmaya çalıştım. Sanırım bu da kısmen ayrıldığım birine tekrar dönme durumumdaki bir paralellikte oldu. Ve artık sonlarına yaklaşırmış gibi hissediyorum. Artık tamamen uzaklaşacakmışım gibi bir his var içimde. Ya da yoğun bir istek. Böyle "haydi Arif, bırakabilirsin, neredeyse 30 oldun, artık sadece kendine dönük beklentilere girebilirsin" diyor gibi her şey. Bana "niye bu kadar takıyorsun" diyen de oldu. Herkesin ruhunun beslendiği bir şeyler var bu hayatta. Benimki de bu. Neden maddiyata dönük biri haline dönüşmemi bekler ki insanlar?

Kendime bir tarih vermek istemiyorum. Kısıtlamak da istemiyorum, ama cumartesi günü Ankara'ya arkadaşıma gidiyorum. Pazar dönerim diye plan yaptım. Ve Pazartesi dolunay varmış. Yani sanırım son şansım ya da kendime verdiğim son umut bu hafta sonu olacak. Yani ben de beklemiyorum aynı otobüs durağında fark etmeden yan yana durmayı ya da aynı mekanda kahve içiyor olmayı; ya da çarpışıp tanışmayı... Aramadan, sormadan, etmeden olmuyor. O yüzden eve döndüğümde ya her şeyden uzaklaşmış olacağım ya da daha umut dolu olacağım. Bu hafta sonu benim için birçok şeye son nokta koymak da olacak. Yoksa bana yazık oluyor sadece.

28 Ekim 2014 Salı

Neyin Korkusudur Bu?

Karadeniz türküleri çalıyor arka fonda. Hani o duyunca, farklı bir yere dokunan ezgiler var ya, onlar işte. Çünkü korkularım gelince aklıma ya da dolunca beynimden tüm vücuduma doğru, çocukluğum geliyor aklıma. En saf hallerime bürünüyorum. Bazen gözlerim doluyor, bazen gülüyorum. Bazen donuklaşıyorum. Sonra uzun uzun düşünüyorum. Nasıl geri gelir tüm iyilikler üzerime, nasıl güçlü olabilirim, nasıl yenebilirim korkularımı diye...

Şimdi korkulu anlarımdan birindeyim. Aslında şu anda değil de bir süredir bu haldeyim. Ne hikmetse kimseye çaktırmıyorum. Kimse de anlamıyor öte yandan. Çünkü herkeste aynı heyecan var: Arif askere gidiyor. Büyük haber ne de olsa. Ben olsam şüphelenirdim kendimden yahu. "Bu çocuk ağlamıyor, bu çocuk doğru düzgün gülmüyor, bu çocukta hiç heyecan yok, sanki askere başkası gidiyor" derdim kendi için. İşte, o heyecan onları sarmış durumda. Onlardan kastım da ailem ve arkadaşlarım. Olsun, heyecanlansınlar. Nasılsa yaşayacak olan benim iyi/kötü.

Geçtiğimiz cuma günü öğrendim nereye çıktığını askerliğimin. Bizimkilere önce İzmir'e oradan da Kıbrıs'a gideceğimi söylediğimde hepsi bana tatile gidiyormuşum gözüyle bakıyordu. Sanırım hala öyle bakıyorlar. Oysaki internetteki yorumları okuyan ve özellikle Kıbrıs'ın gerçekte nasıl olduğunu hayal eden benim.

Neyin korkusunu yaşadığımı bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Hani, sürekli spor yapacak olmam mı, devrecilik muhabbetiyle ezilecek olmam mı, oralarda temizlik konusunda epey bir ödün verecek olmam mı, yoksa kafa dengi birini bulamayacak olmam mı, diğer bazı meselelerde epey zorlanacak olmam mı... bilmiyorum neden korkutuğumu. Ne kendimi ne de başkasını bozuyorum bu konuda. "Aman boş ver geçer" diyorum yani.

Ben ailemden, Erasmus öğrencisi olduğumda bu kadar uzakta kalmıştım; yaklaşık 6 ay kadardı. Tabii askerlik kesinlikle Erasmus kavramının tamamen zıttı. Yani özlem konusu beni ne kadar zorlar bilmiyorum. Kastettiğim özlem insanlara olan özlemim bu arada. Yoksa maddi şeylere duyacağım özlem de mevcut. Senden çok uzaklarda olacağım Blog'um. Günlük de tutmak istemiyorum oralarda. Çünkü, oradakilerin ruh halleri nasıl bilmiyorum. Rahat yazamam günlüğe okunur diye; ama ikimiz de biliyoruz ki yaşadığım iyi/kötü her saniye beynime olacaktır. Sonuçta senelerdir korktuğum bir süreç. Ben oralarda çarşı iznine de çıkamam muhtemelen. O yüzden çok heyecanlanmıyorum o konuda. Kendimi 6 aylık bir dünyadan zıtlama evresine sokuyorum. Her şeyim askerlik olmalı belki de. Ancak öyle geçirebilirim o 6 ayı.

Geçtiğimiz 1 hafta içinde, neredeyse tüm akrabalarımı, ablamları ve çok sevdiğim ve görebilme şansım olan arkadaşlarımı gördüm. Hepsiyle vedalaştım. "Hayırlı teskereler" sözünü duydum çoğu sefer. Ve hepsine karşılık olarak gülümseyerek "amin, inşallah" dedim. İyi yapmış mıyım Blog? Bence çok güzel bir vedalaşma oldu. En son ailemle vedalaşıp gideceğim bu evden. Bütün kalbimi bırakıyorum bir de. Uzakta kalacak o da benden.

Bilmiyorum Blog. Belki çok abartıyor gözükebilirim. Belki abartıyorumdur, ama askerlik mevzusunu birçok kişiden daha iyi biliyorsun ne demek olduğunu içimde. Şundan da korkuyor olabilirim: Döndüğümde hiçbir şeyi yerinde bulamayabilirim. Allah biliyor ya onu da. İçimden geçen cümlelerin biri de o yönde zaten: "Allah'ım sen olacaksın yanımda bir tek."

Hala hazır değil eşyalarım. Bu akşam listesini hazırlayıp yarın da Ankara'nın merkezine geçip oralardan edinmeyi düşünüyorum. Ben istesem de uzun bir süre hazır olamayacağım Blog. Öyle ya da böyle gideceğim kesin. Aksini hayalimden bile geçirmiyorum. Gerçi bir keresinde Kıbrıs'ta asker olmayı geçirmiştim. Sanırım onun enerjisini çektim. Ama son zamanlarda da yurt dışında askerlik yapmayı hayal ediyordum. Demek ki o enerji varmış. Bilemedim ne desem kendime.

Sen de beni özleyeceksin biliyorum Blog. O yüzden içim rahat. Bana olan sevgin ve sadakatin çok güçlü. Yeterki Google ya da başka biri sana bir şey yapmasın.

Bir de dönememek var Blog. Askerlikte başıma bir şey gelebilir. O ihtimalleri de göz önüne alıp ayrılmak lazımdı herkesten; ama işte insanların gözünde tatile gidiyormuşum havası olunca da bozamıyorsun. Bozulmamaya dirençliler bir de. Sevdiklerin sonuçta...

Askerden dönünce ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Zaten oradayken düşüneceğim şeyler ne olur bilmiyorum. Askerlik deyince her şey bir belirsiz, bir bilinmezlik, bir hasret, bir yetememe... Belki de o yüzden boş veriyorum. Sanırım askerlik boyunca da planlardan, telefondan, internetten ve tüm sevdiklerimden uzak kalacağım.

Seni bile bırakamıyorum 1 saattir Blog. Çok korkuyorum. Korktuğum şeyin ne ya da neler olduğunu bilmesem de korkuyorum.

16 Ekim'den beri hastayım. Hala burnum akıyor, hala bu havaya rağmen saçma şekilde hastalığımla alakalı terliyorum. Tamam, belki dışarda çok gezdim bu zaman içinde; ama şimdiye geçmesi lazımdı Blog. Sanırım hastalığımı bile bırakamıyorum. Ya da bu ruh haliyle iyileşemiyorum. Ne yapacağım böyle ben?..

Bu son yazım. Yani şimdilik. İnşallah askerlikten dönünce çok güzel anılardan bahseceğim şekilde hoş geldin yazısı yazarım. İnşallah en hayırlısı ve en iyisi olur benim için. Ve inşallah çok çabuk bir şekilde alışırım her şeye. Ve inşallah sağ sağlim, ruhsal ve bedenen sağlıklı bir şekilde dönerim sevdiklerimin yanına. Allah bana ve geride bıraktıklarıma sabır versin.

Amin.

Zaten şunun şurasında 6 ay yokum. Ne ki?
180 gün.
4320 saat.
259200 dakika.
15552000 saniye.