2015 yılından beri yaşadığım en kötü yalnızlığı geçiriyorum. İç huzurum var; ama içimdeki ve dışımdaki yalnızlık daha ağır basıyor, onu anladım bugün. Çünkü bugün farklı bir mağazada destek amaçlı çalıştım. Sevmediğim bir ortamı olan mağaza. Her yerde beyaz yaka olan bir mağaza. Bilmem anlatabiliyor muyum Blog?
İlk mağazama tekrar döndüm. Zaten geçici bir mağaza değişikliğiydi. Şimdi tekrar boğaz manzarası bir yerde çalışıyorum. Günlerce yüzlerce insanla geçiyor günüm. Bol bol konuşuyorum. Zaman hızlıca akıp gidiyor. Sonra gün bitiyor ve yorgun şekilde dönüyorum eve. Kafamda yığınla yüz, mimik, muhabbet...
Diğer hayatımın yalnız geçmesi daha çok istenilen hale geliyor çalışma şeklimden dolayı. Yine de sor bana istiyor muyum bu sonucu? Hayır.
İşte, bugün çok yalnız hissettim. Çevremin kalabalık olması; ama aslında kimsemin olmayışı, doğru dürüst dertleşecek kimsemin olmayışı -aslında olanların da olmayışları, benim yüzümden,- gibi şeyler... Sevmiyorum, yarı buçuk şeyleri sevmiyorum. Yarı buçuk insanları da sevmiyorum. Arkadaşım, dostum dediğim kişileri zamanında göremeyince kötü hissediyorum. Ne anlamı var ki o zaman, diyorum kendi kendime. Ve uzaklaşıyorum, uzaklaştırıyorum onları. Bu durum, flört ettiklerim için de geçerli. O yüzden yalnızım.
Yalnızım. İstediğim sahip olmak ya da sahip olunmak değil. İstediğim tutunmak. Az da olsa birilerine, bir şeylere tutunmak istediğim. Ve son aylarda en çok yaşadığım sorun oldu bu. Sürekli bundan yakınıyorum buraya gelip. Çünkü gidecek başka yerim yok. Sene başında aldığım kararları bozmak durumdayım Blog. Sürekli gelip böyle eksiklerimi sana not almayı istemiyorum artık.
Uzaklaşıyorum yine. Sildim gereksiz profillerimi de. Kısmetsizim, tuhaf bir şansım var ve alakasız bir şekilde doğuyor güneş dünyama... bunları kabul ederek uzaklaşıyorum.
Ve her kimsen, blogumu vpn kullanarak ziyaret eden sevgili şahıs, artık stalklamana gerek yok. Yazmayacağım çünkü. Madem konuşmaya cesaretin yok benimle, bundan sonra da zahmet etme stalklamak için.
Gittim.
Tam Şu Anda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tam Şu Anda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Şubat 2020 Cuma
5 Eylül 2017 Salı
Ben
Anlatamıyorum Blog. Ağlayamıyorum, konuşamıyorum, gülüyorum; ama yetmiyor. Moralim bozuk oluyor hep. Yemeye veriyorum kendimi. Depresyon deyip geçiyorum...
Dinleyenim yok Blog. Çünkü anlatamıyorum. Dinleyenim cidden yok, çünkü tutmadım kimseyi çevremde. Pişman olamıyorum Blog. Garip, ama öyle. Adını inat koy, gurur koy; haklısın de... ne dersen de yani. Umursamıyorum. Umursayamıyorum Blog.
Babam bir dünyada, annem başka bir dünyada, diğer aile üyeleri kendi hayatlarındalar. Hiçbirine anlatamıyorum. Denemeye kalkışıyorum her sefer aynı hatayı yaparak; ama olmuyor. Ne zaman öleceğim sence Blog? Hiç öyle psikolog vesaire deme bana. Birilerine para bayılacak halim hele hiç yok. Öyle bir lüksüm de yok.
Özetle hayatımda hiçbir şey yok. Olan şeyler için şükürler olsun yine de. Böyle demezsem, Allah elimdekileri de benden alır diye korkuyorum. Sırf onun korkusuna diyorum sanırım Blog. Hani beterin beteri vardır hesabı. Bunu açıkça diyebilen az insandan biriyim bence. Sonuçta Allah biliyor her şeyi, ama hangimiz diyebiliyoruz "sırf daha da rezil olmamak için o cümleyi kuruyorum" diye?
Korku işte. Korkularımı anlatabiliyorum galiba. En azından kendime. O konuda dürüsttüm, ama ne işime yarar ki?
Ne zaman öleceğim? İnşallah organlarım bir işe yarar. Başkalarının hayatlarında işe yarar, ziyan olmaz yani. Aslında umursadığım ziyan olması değil de, hak eden birinin ikinci şansını yaşaması sanırım. Yoksa öldükten sonra benden iyisi yok.
Ölmek istiyorum.
Dinleyenim yok Blog. Çünkü anlatamıyorum. Dinleyenim cidden yok, çünkü tutmadım kimseyi çevremde. Pişman olamıyorum Blog. Garip, ama öyle. Adını inat koy, gurur koy; haklısın de... ne dersen de yani. Umursamıyorum. Umursayamıyorum Blog.
Babam bir dünyada, annem başka bir dünyada, diğer aile üyeleri kendi hayatlarındalar. Hiçbirine anlatamıyorum. Denemeye kalkışıyorum her sefer aynı hatayı yaparak; ama olmuyor. Ne zaman öleceğim sence Blog? Hiç öyle psikolog vesaire deme bana. Birilerine para bayılacak halim hele hiç yok. Öyle bir lüksüm de yok.
Özetle hayatımda hiçbir şey yok. Olan şeyler için şükürler olsun yine de. Böyle demezsem, Allah elimdekileri de benden alır diye korkuyorum. Sırf onun korkusuna diyorum sanırım Blog. Hani beterin beteri vardır hesabı. Bunu açıkça diyebilen az insandan biriyim bence. Sonuçta Allah biliyor her şeyi, ama hangimiz diyebiliyoruz "sırf daha da rezil olmamak için o cümleyi kuruyorum" diye?
Korku işte. Korkularımı anlatabiliyorum galiba. En azından kendime. O konuda dürüsttüm, ama ne işime yarar ki?
Ne zaman öleceğim? İnşallah organlarım bir işe yarar. Başkalarının hayatlarında işe yarar, ziyan olmaz yani. Aslında umursadığım ziyan olması değil de, hak eden birinin ikinci şansını yaşaması sanırım. Yoksa öldükten sonra benden iyisi yok.
Ölmek istiyorum.
22 Kasım 2013 Cuma
Neydi Giden
Hiç olmaz diye kalbimden geçen şeyleri yaşadım son aylarda. Hala biraz sızlar içim, değiştirdiğim ya da bitirdiğim şeyleri düşündükçe; ama zaman ilaçtır derler ya hani, bekliyorum ben de, zamanla geçer diye...
Bazı konularda silkelenip kendime gelmeyi düşünmüyorum hiç. Sonuna kadar hatırlayıp, sonuna kadar acısını yaşayıp, bir daha hiçbir şeye, hiçbir kimseye bir şans vermemek var içimde. Hiçbir şey için... Bunu bir kere daha demiştim 2012 yılı başında. Ben kaçarken o "şey" özellikle gelip beni bulmuş, düzenimi bozmuştu. Yani demem o ki, aslında ben ne kadar kaçsam da saklansam da olacak bir şey yine oluyor, her konuda. Yürüyerek geleni, koşarak kovalamak da istemiyorum; ama artık o hale geldi bazı şeyler içimde. Şimdi başka şeyler var içimde, başka duygular dönüp duruyor kafamda. Sakince izliyorum hayatımı. Kendimi akışına bıraktım bu sefer. Yapmam gerekenleri yapıp, çekiliyorum köşeme. Büyük beklentilerim yok, ne insanlardan ne de hayattan. Karnım doysun, derdim az olsun... buna razıyım.
İnsan cesaretli olmalı Blog bazı konularda. Sevgisini, öfkesini, mutluluğunu, hüznünü... gerektiğinde karşısındakine çok açık bir şekilde göstermeli. Bunlar cesaret gerektiren şeyler. Bazı konularda da gurur olmaz mesela. Olmamalı. Bilmeli insan ne istediğini. İstediğini de elde etmeye çalışmalı... Çalışmasına da, ben beceremiyorum bunu sanırım. Çok istesem de korkuyorum, kendime güvenim olmuyor o anda; ama istediğim şeyler olduğunu biliyorum.
Bunları yazarken bile kendime kızıyorum. Evimin duvarına işemiş birine duymam gereken kızgınlık neden yok bende? Neden hala savunmaya geçiyorum, "başka yer bulamamıştır, olsun" diyorum... Demesine de, susuyorum yine. Boşver'melerim moda oldu artık.
Bugün 22 Kasım. Dünya için sıradan bir gün, benim için ise yine soğumuş kahve tadında, Blogumun başında geçirdiğim bir başka gece. Başkaları için nasıl bir gün acaba... Neyse.
Zaman diyorum Blog. Neleri unutturmuyor ki insana...
Bazı konularda silkelenip kendime gelmeyi düşünmüyorum hiç. Sonuna kadar hatırlayıp, sonuna kadar acısını yaşayıp, bir daha hiçbir şeye, hiçbir kimseye bir şans vermemek var içimde. Hiçbir şey için... Bunu bir kere daha demiştim 2012 yılı başında. Ben kaçarken o "şey" özellikle gelip beni bulmuş, düzenimi bozmuştu. Yani demem o ki, aslında ben ne kadar kaçsam da saklansam da olacak bir şey yine oluyor, her konuda. Yürüyerek geleni, koşarak kovalamak da istemiyorum; ama artık o hale geldi bazı şeyler içimde. Şimdi başka şeyler var içimde, başka duygular dönüp duruyor kafamda. Sakince izliyorum hayatımı. Kendimi akışına bıraktım bu sefer. Yapmam gerekenleri yapıp, çekiliyorum köşeme. Büyük beklentilerim yok, ne insanlardan ne de hayattan. Karnım doysun, derdim az olsun... buna razıyım.
İnsan cesaretli olmalı Blog bazı konularda. Sevgisini, öfkesini, mutluluğunu, hüznünü... gerektiğinde karşısındakine çok açık bir şekilde göstermeli. Bunlar cesaret gerektiren şeyler. Bazı konularda da gurur olmaz mesela. Olmamalı. Bilmeli insan ne istediğini. İstediğini de elde etmeye çalışmalı... Çalışmasına da, ben beceremiyorum bunu sanırım. Çok istesem de korkuyorum, kendime güvenim olmuyor o anda; ama istediğim şeyler olduğunu biliyorum.
Bunları yazarken bile kendime kızıyorum. Evimin duvarına işemiş birine duymam gereken kızgınlık neden yok bende? Neden hala savunmaya geçiyorum, "başka yer bulamamıştır, olsun" diyorum... Demesine de, susuyorum yine. Boşver'melerim moda oldu artık.
Bugün 22 Kasım. Dünya için sıradan bir gün, benim için ise yine soğumuş kahve tadında, Blogumun başında geçirdiğim bir başka gece. Başkaları için nasıl bir gün acaba... Neyse.
Zaman diyorum Blog. Neleri unutturmuyor ki insana...
23 Eylül 2013 Pazartesi
Yaz bitti!
Ve sonbahar...
Geldi değil mi? 3-4 haftadır üşüyoruz geceleri. Ya da bana serin geliyor. Aslında rahatsız da değilim. Bunun 1-2 nedeni var: Serinliği seviyorum, üşüme derecesine kadar; bir de soğuk ortamda vücut daha fazla enerji yakıyor. Şu sıralar diyette olmaya çalıştığımı hesaba katarsak, ince hesapları gerektiren bir iş olduğundan, etkili oluyor diyebilirim.
Yazamadım epeydir Blog. İstanbul-İzmit-Diyarbakır arasında gittim geldim geçen zaman içinde. Mesela artık benim de bir Iphone'um var! Oley!
Diyarbakır ilginç bir il-miş. Öğrenmiş oldum; ama etleri/tatlıları mımmmhh! Yine de bana göre bir şehir mi bilemedim. Zira çok tek renk gibi geldi. Yani manevi anlamda. Çok kalabalık; ama o kalabalıklığı taşıyamıyor gibi geldi. Çok önemli bir şehir gibi geldi dini anlamda... Hepsinden öte, artık Türkiye'nin her bölgesinden en az bir şehirde bulundum, diyebiliyorum! En güzeli de bu...
Önce motivasyon demiyorum artık. Önce başka şeyler diyorum şu günlerde. Motivasyon gelirse peşimden gelsin diyorum mesela. Çok yormuyorum psikolojik anlamda kendimi. Rahat bırakmış durumdayım. Sıkmıyorum. Dini anlamda biraz eksilmişim gibi sanki Blog. Fiziksel anlamda güya diyetteyim.Bugün biraz bozdum da.
Ah bu arada geçen gün, uzun süredir düşündüğüm; ama ilk kez icraata geçtiğim bir şey oldu. Saçlarımı 4 numaraya vurdum. Nasıl olduğu konusunda şu linkten biraz bilgi vermiş olabilirim. Hep aklımdaydı aslında çok kısa saçlara sahip olmak; ama ne bileyim, çirkin olurum, asker tıraşı gibi olur vs. diye hiç yeltenmemiştim. Şimdi her ne kadar artık uzamalarını beklesem de yeni saçlarıma alıştım ve bana çok başka bir hava katıyor diyebilirim. Gelelim nasıl böyle bir işe giriştiğime... Ben de emin değilim. Sanırım kullandığım ilaçların bende oluşturduğu ekstra özgüven bana bunu yaptırmış olabilir. Pişman mıyım? Hell no!
İnternet bağlantım kısıtlı bir süredir. Ankara'ya dönmeyi bekliyorum aslında; ama emin değilim orası da bıraktığım gibi mi acaba... Evimi, odamı özlemedim değil. Şu 1-2 aydır olup bitenlerin başladığı yere dönme isteğimi de anlamış değilim. Yine de orası anne babamın kaldığı yer ve ben bir daha o zamanları ne zaman yakalarım bilmiyorum.
İçime dokunmayalım Blog. Çünkü inan içimde de bir şey yok. Anlatabileceğim bir şey olmadığı için belki de yazmadım sana. Bilmiyorum; ama biliyorsun ki en depresif zamanlarımda sana yazıyorum. Şimdiki öyle bir zaman değil. Ve büyük bir ihtimalle, 1-2 aydır da öyle depresif zamanlar geçirmiyorum. Bundan sonra da geçirmeye hiç mi hiç niyetim yok.
Nefret ettiğim mevsim geçti. Kuş gibi hafif miyim? Belki. Geçmişimi ya da geleceğimi sorgulamıyorum. Şu an biraz daha önemli gibi her ne kadar değerini bilemesem de çoğu zaman; artık böyle düşünüyorum. Son zamanlarda kitap okur oldum epeyce. Hafta sonuna doğru devremülke gidiyoruz 3-4 günlüğüne. Ekim sonu gibi yine Diyarbakır gözüküyor. O arada denk getirebilsem, İstanbul'da görmeyi istediğim ve beni görmeyi isteyen arkadaşlarımla görüşmek istiyorum. Özledim.
Dipnot: Yıllardır hiç böyle bir hissiyatla yazmamıştım sana Blog. Sanki aklımda "sadece yazmak" var. Ne bir anlam yüklemek, ne dert anlatmak, ne mutluluğumu paylaşmak ne de benzeri bir amacı var yazmamın. Hiç böyle olmamıştı; ama diyorum ya, şu halimden mutluyum. Farklı bir rahatlığı var. Tek nedeni de psikiyatrist/psikolog görüşmelerimdir. Eminim. Zira kimyasal etkisine maruz kaldığım şeyler de var.
Özetle: BEN İYİYİM.
Geldi değil mi? 3-4 haftadır üşüyoruz geceleri. Ya da bana serin geliyor. Aslında rahatsız da değilim. Bunun 1-2 nedeni var: Serinliği seviyorum, üşüme derecesine kadar; bir de soğuk ortamda vücut daha fazla enerji yakıyor. Şu sıralar diyette olmaya çalıştığımı hesaba katarsak, ince hesapları gerektiren bir iş olduğundan, etkili oluyor diyebilirim.
Yazamadım epeydir Blog. İstanbul-İzmit-Diyarbakır arasında gittim geldim geçen zaman içinde. Mesela artık benim de bir Iphone'um var! Oley!
Diyarbakır ilginç bir il-miş. Öğrenmiş oldum; ama etleri/tatlıları mımmmhh! Yine de bana göre bir şehir mi bilemedim. Zira çok tek renk gibi geldi. Yani manevi anlamda. Çok kalabalık; ama o kalabalıklığı taşıyamıyor gibi geldi. Çok önemli bir şehir gibi geldi dini anlamda... Hepsinden öte, artık Türkiye'nin her bölgesinden en az bir şehirde bulundum, diyebiliyorum! En güzeli de bu...
Önce motivasyon demiyorum artık. Önce başka şeyler diyorum şu günlerde. Motivasyon gelirse peşimden gelsin diyorum mesela. Çok yormuyorum psikolojik anlamda kendimi. Rahat bırakmış durumdayım. Sıkmıyorum. Dini anlamda biraz eksilmişim gibi sanki Blog. Fiziksel anlamda güya diyetteyim.
Ah bu arada geçen gün, uzun süredir düşündüğüm; ama ilk kez icraata geçtiğim bir şey oldu. Saçlarımı 4 numaraya vurdum. Nasıl olduğu konusunda şu linkten biraz bilgi vermiş olabilirim. Hep aklımdaydı aslında çok kısa saçlara sahip olmak; ama ne bileyim, çirkin olurum, asker tıraşı gibi olur vs. diye hiç yeltenmemiştim. Şimdi her ne kadar artık uzamalarını beklesem de yeni saçlarıma alıştım ve bana çok başka bir hava katıyor diyebilirim. Gelelim nasıl böyle bir işe giriştiğime... Ben de emin değilim. Sanırım kullandığım ilaçların bende oluşturduğu ekstra özgüven bana bunu yaptırmış olabilir. Pişman mıyım? Hell no!
İnternet bağlantım kısıtlı bir süredir. Ankara'ya dönmeyi bekliyorum aslında; ama emin değilim orası da bıraktığım gibi mi acaba... Evimi, odamı özlemedim değil. Şu 1-2 aydır olup bitenlerin başladığı yere dönme isteğimi de anlamış değilim. Yine de orası anne babamın kaldığı yer ve ben bir daha o zamanları ne zaman yakalarım bilmiyorum.
İçime dokunmayalım Blog. Çünkü inan içimde de bir şey yok. Anlatabileceğim bir şey olmadığı için belki de yazmadım sana. Bilmiyorum; ama biliyorsun ki en depresif zamanlarımda sana yazıyorum. Şimdiki öyle bir zaman değil. Ve büyük bir ihtimalle, 1-2 aydır da öyle depresif zamanlar geçirmiyorum. Bundan sonra da geçirmeye hiç mi hiç niyetim yok.
Nefret ettiğim mevsim geçti. Kuş gibi hafif miyim? Belki. Geçmişimi ya da geleceğimi sorgulamıyorum. Şu an biraz daha önemli gibi her ne kadar değerini bilemesem de çoğu zaman; artık böyle düşünüyorum. Son zamanlarda kitap okur oldum epeyce. Hafta sonuna doğru devremülke gidiyoruz 3-4 günlüğüne. Ekim sonu gibi yine Diyarbakır gözüküyor. O arada denk getirebilsem, İstanbul'da görmeyi istediğim ve beni görmeyi isteyen arkadaşlarımla görüşmek istiyorum. Özledim.
Dipnot: Yıllardır hiç böyle bir hissiyatla yazmamıştım sana Blog. Sanki aklımda "sadece yazmak" var. Ne bir anlam yüklemek, ne dert anlatmak, ne mutluluğumu paylaşmak ne de benzeri bir amacı var yazmamın. Hiç böyle olmamıştı; ama diyorum ya, şu halimden mutluyum. Farklı bir rahatlığı var. Tek nedeni de psikiyatrist/psikolog görüşmelerimdir. Eminim. Zira kimyasal etkisine maruz kaldığım şeyler de var.
Özetle: BEN İYİYİM.
20 Haziran 2013 Perşembe
Eskisi Gibi
Bir önce yazıma ufak bir ekleme daha yapmalıyım Blog. Nasılım şu anda sorusuna...
Pes ediyorum. 2 sene önce yaptığımı yapıyorum yine. Yapmam gerekiyor. Sanırım Allah'ın benimle ilgili düşünceleri çok başka. Gerçekten mutluluk üstümde eğreti gibi duruyor. Ne zaman yakalasam, ya elimden kaçıyor ya da ben yanılıyorum benim için olduğu konusunda. Yine vazgeçiyorum. Yapamıyorum işte, olmuyor. Hiçbir şeye odaklanamıyorum. Eksik diye tanımladığım duyguları kimse savaşarak sahiplenmiyor benim için. Hep bir boşvermişlik, vazgeçmişlik, olmasa da olur duygusu var herkeste. Ben de öyleydim. 2 sene önce öyleyim. Demiştim, vazgeçmiştim. O zaman kendime döndürüyordum dünyayı. Şurada da yazmışım! O günlerde başladı birçok şey ciddi anlamda. O zaman ayakta duruyordum, sokmuyordum hiçbir düşünceyi ne aklıma ne de kalbime. Şimdi ne haldeyim...
Vazgeçtim ben de Blog. Olmayacağını bildiğim şeylerin peşinden koşmaktan çok yoruldum. Her kapının kapalı olmasından çok yoruldum. Sosyal hayat yok, iş hayatım yok, içimde bir şeyleri gerçekleştirmek için büyük bir istek var; ama yok işte o kapı yok! Kendim kapı yaratamıyorum ki geçeyim içinden. Son 1 senedir kendime ettiğim işkenceden dolayı çok kötü durumdayım. Neye elimi atsam, güvensem hep boşa çıkıyor. Sorsalar Arif suçlu, Arif haksız.
İstemiyorum artık hiçbir şey. Yoruldum koşturmaktan, çabalamaktan, uğraşmaktan. Yine uzak tutuyorum kendimi her şeyden. Hiçbir zaman yakışmadığım renkleri üstüme uydurmaya çalıştım. Değilim işte! Çok yoruldum Blog.
Keşke ölsem. Keşke ölsem ve bitse bütün bu olanlar. Daha yaşamam gereken kaç yıl var bilmiyorum; ama benim hiç gücüm kalmadı.
Pes ediyorum. 2 sene önce yaptığımı yapıyorum yine. Yapmam gerekiyor. Sanırım Allah'ın benimle ilgili düşünceleri çok başka. Gerçekten mutluluk üstümde eğreti gibi duruyor. Ne zaman yakalasam, ya elimden kaçıyor ya da ben yanılıyorum benim için olduğu konusunda. Yine vazgeçiyorum. Yapamıyorum işte, olmuyor. Hiçbir şeye odaklanamıyorum. Eksik diye tanımladığım duyguları kimse savaşarak sahiplenmiyor benim için. Hep bir boşvermişlik, vazgeçmişlik, olmasa da olur duygusu var herkeste. Ben de öyleydim. 2 sene önce öyleyim. Demiştim, vazgeçmiştim. O zaman kendime döndürüyordum dünyayı. Şurada da yazmışım! O günlerde başladı birçok şey ciddi anlamda. O zaman ayakta duruyordum, sokmuyordum hiçbir düşünceyi ne aklıma ne de kalbime. Şimdi ne haldeyim...
Vazgeçtim ben de Blog. Olmayacağını bildiğim şeylerin peşinden koşmaktan çok yoruldum. Her kapının kapalı olmasından çok yoruldum. Sosyal hayat yok, iş hayatım yok, içimde bir şeyleri gerçekleştirmek için büyük bir istek var; ama yok işte o kapı yok! Kendim kapı yaratamıyorum ki geçeyim içinden. Son 1 senedir kendime ettiğim işkenceden dolayı çok kötü durumdayım. Neye elimi atsam, güvensem hep boşa çıkıyor. Sorsalar Arif suçlu, Arif haksız.
İstemiyorum artık hiçbir şey. Yoruldum koşturmaktan, çabalamaktan, uğraşmaktan. Yine uzak tutuyorum kendimi her şeyden. Hiçbir zaman yakışmadığım renkleri üstüme uydurmaya çalıştım. Değilim işte! Çok yoruldum Blog.
Keşke ölsem. Keşke ölsem ve bitse bütün bu olanlar. Daha yaşamam gereken kaç yıl var bilmiyorum; ama benim hiç gücüm kalmadı.
10 Şubat 2013 Pazar
Sorunsal Sorunlar
Aslında çok haklı birçok yazı, hatta birçok çizilmiş resim, çekilmiş fotoğraf çok haklı... Mutluluk ve huzur kavramlarının hislerden farklı olarak ifade edilemeyişi çok doğru. Ne bir yazıya bir şiire, ne de bir görüntüye aktarılabiliyor. Sadece yansıtılmış oluyorlar. Ayna gibi yani. Yetmiyor... Yazılmış şeyler, çekilmiş görüntüler yetmiyor... Dokunmak, sıcaklığını hissetmek istiyor beden. Ancak öyle anlıyor mutlu ve huzurlu olduğunu. Yansımalar avutuyor bir süre, sonra tekrar arzuluyor beden o sıcaklığı. Ya mühür vuruyorsunuz duygularınıza; ya da yaşıyorsunuz her şeyi korkusuzca. Tabii yaşayabiliyorsanız...
Çok kelimem var şu Blog'da. Öyle çok ki... Biri oturup günlerini verse sayfalarca yazdıklarımı okumaya, acaba anlayabilir miydi neler hissettiğimi, merak ediyorum. Anlaması bana yeter miydi şu saatten sonra? Yoksa öylesine; okudum, güzel yazmışsın, deyip geçmesi yeterdi "tamam, sen de okumuşsun diğerleri gibi" dememe? Bilmiyorum...
Evet, yine karışık bir zamanımdayım. Çoğu sefer olduğu gibi aslında. Çok yormayacağını düşünüyorum bu ruh halimin. Geçeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü biliyoruz ki çok güzel boşverebiliyorum; biliyoruz ki çok güzel erteleyebiliyorum; biliyoruz ki bir anda güzelce vazgeçebiliyorum. Biliyoruz ki korkuyorum.
Çok sevmekten korkuyorum mesela, kapılıp gitmekten korkuyorum. Yine aynı hataları yapmaktan, kullanılmış gibi hissetmekten korkuyorum. Hak etmediğim şeyleri tekrar tekrar yaşamaktan korkuyorum. Bunların bana tarifi mümkün olmayan bir acı vermesini bilmeme rağmen, üzerime çekmekten yakınıyorum. Ve vazgeçmelerimin çok kolay olmasından dem vuruyorum bir çok zaman içimde; ama yine de üstüne gidemiyorum.
Her geçen günün verdiği "ne yapacağım ben" sorusunun ağırlığıyla yaşıyorum. Su içerken, yemek yerken, birini özlerken, film izlerken, mail yazarken... günümün her bir saniyesinde derinden hissediyorum. Bazen bu kadar şey görüp yaşamış olmamın garip ağırlığında eziliyorum. Bazen isyan eder gibi oluyorum çektiğim yükten dolayı. Bazen susuyorum; hatta çoğu zaman susuyorum. En suskun halimde buraya geliyorum. Biraz kusuyorum içimdekileri, rahatlıyorum belki, sonra normal hayatıma dönüyorum.
Özlediğim duyguları yaşıyorum şu sıralar. Düşündükçe gözlerime yaşlar doluyor. Özlem duygumu kontrol edemiyorum. Etrafıma çektiğim kalın duvarları ellerimle yıkıyorum. Adeta elime bir sopa veriliyor "hadi Arif, bunu yapabilirsin kendin için, benim için, ikimiz için" der gibi. O zaman daha da ağlayacak gibi oluyorum. Sonra susuyorum. Kabuğuma çekiliyorum. Kimsenin bana dokunamamasına, ulaşamamasına neden oluyorum. Oysaki bilseler o zamanlarımda aslında daha da hassas olduğumu daha kolay ulaşılır olduğumu... Vazgeçer miydiler sence Blog? Sahi Blog, vazgeçmeyi neden diğer insanlar gibi algılayamıyorum ben? Neden vazgeçmek deyince hep karşımdaki insanların iyiliği geliyor aklıma, kırmamak üzmemek için bırakıp gidişlerim geliyor aklıma? Neden ben de kendi menfaatlerim için bırakıp gidemiyorum bir gün olsun?
Vazgeçmek istemiyorum artık Blog. Artık vazgeçmek istemiyorum... Bana yardımcı ol, olur mu?..
Çünkü çok ihtiyacım var her şeye...
18 Ocak 2013 Cuma
Beklentisiz
Anlaşılamıyor olmaya alıştığımı düşünüyordum; ta ki destek görmem kişilerden farklı bir açıyla bana yaklaşmalarını gördüğümden beri... Ailemi zaten es geçiyorum. Artık çevremdeki insanları da es geçiyorum. Çözüm sunamıyorsa bence insanlar, en azından anlamaya çalışsınlar. Kendi doğrularıyla, inançlarıyla, manevi değerleriyle yaklaşmasınlar bana. Tek istediğim budur artık...
Yurt dışı ile ilgili en büyük hayalim için geç kaldığımı öğrendim dün. Bütün akşamım mahvoldu. Değdi mi? Belki hayır; ama sinirliyken daha rahat gördüğüm şeyler olabiliyor benim. Neden derseniz, ruhsal durumum iyi olduğu zaman olaylara, kişilere kesinlikle iyimser ve anlayışlı yaklaşıyorum. Hatta çoğu zaman hata ederek, beğenmediğim yanları bir güzel örtüyorum. Sinirli ve olaylara tepkiliyken bu durum ortadan kalkıyor ve sonuç? Daha çok gerçeklerle yüzleşip, doğru karar alabiliyorum. Dün akşam da böyle oldu kısmen bazı durumlara/kişilere/zamanlara karşı.
Tek istediğim biraz olsun anlaşılmak. Sonra biraz desteğine ihtiyaç duyacağımdır o kişilerin. Sonra belki daha rahat bir şekilde düşünüp daha doğru adımlar atacağım. Tek istediğim bu-ydu...
Cuma günlerini severim, bilirsin Blog. Annem ve babam arkadaşlarına gittiler. Ben de gitmeyi istiyordum bu sefer aslında, sonradan vazgeçtim. Evde kalıp Cuma gecesini kendime ayırmak istedim. Şimdi elimde kahvem, çok ufak parça çikolatam ve duygularımla seninleyim her zamanki gibi Blog.
Bugün, sipariş edeli tam 1 ay geçmesine rağmen, elime ulaşan küçük-şeker şeylere sahip oldum. Fotoğraftaki DeviantArt'dan aldığım düğmeler çok şeker duruyor bence. Amerika'dan neden bu kadar geç geldiğini anlamadım. 30 gün? Aslında çok da geç değil. En ucuz şekilde yolladıkları için haliyle böyle oldu. Neyse, muhtemelen çantama takacağım dördünü ya da ikisini. Emin değilim. Mutlu oldum. Bilirsin böyle küçük şeylere fazla sevininiyorum. Daha anlamlıları gelince zaten hayattan kopuyorum. Neden böyleyiiiim? 8|
Aliexpress.com ve Dealextreme.com sitelerinden de ufak birer şey sipariş vermiştim. Onlar da ancak dün yola çıkmışlar. Bakalım Çin'den kaç güne gelecekler. Gelince buradan bildiririm yine.Umarım elime ulaştırırlar!!!
Ne yapmalıyım Blog? Geçen bir arkadaşım, sen kendinin farkında değilsin, dedi. İyi anlamda söyledi bunu. Ben de ona mütevaziliğin dibini yaptım. Haklı mı acaba?.. Öyleyse neden bana da bir kapı açılmıyor ki yurt dışına defolup gideyim? Buradaki her şeyden bunaldım. Yarım yamalak sevgilerden, sahte gülümsemelerden, çıkarcı, bencil insanlardan. Ekonomik anlamda aileme bağlı olduğum gerçeğini sürekli yaşıyor olmama zaten hiçbir şey diyemiyorum.
Bugün askerden dönen bir arkadaşımla muhabbet ettim ayaküstü. Ne yap ne et muaf ol askerlikten dedi. Bense böyleyim: "..." Neyse bu konuda fazla bir şey demek istemiyorum.
Yurt dışı ile ilgili en büyük hayalim için geç kaldığımı öğrendim dün. Bütün akşamım mahvoldu. Değdi mi? Belki hayır; ama sinirliyken daha rahat gördüğüm şeyler olabiliyor benim. Neden derseniz, ruhsal durumum iyi olduğu zaman olaylara, kişilere kesinlikle iyimser ve anlayışlı yaklaşıyorum. Hatta çoğu zaman hata ederek, beğenmediğim yanları bir güzel örtüyorum. Sinirli ve olaylara tepkiliyken bu durum ortadan kalkıyor ve sonuç? Daha çok gerçeklerle yüzleşip, doğru karar alabiliyorum. Dün akşam da böyle oldu kısmen bazı durumlara/kişilere/zamanlara karşı.
Tek istediğim biraz olsun anlaşılmak. Sonra biraz desteğine ihtiyaç duyacağımdır o kişilerin. Sonra belki daha rahat bir şekilde düşünüp daha doğru adımlar atacağım. Tek istediğim bu-ydu...
Cuma günlerini severim, bilirsin Blog. Annem ve babam arkadaşlarına gittiler. Ben de gitmeyi istiyordum bu sefer aslında, sonradan vazgeçtim. Evde kalıp Cuma gecesini kendime ayırmak istedim. Şimdi elimde kahvem, çok ufak parça çikolatam ve duygularımla seninleyim her zamanki gibi Blog.
Bugün, sipariş edeli tam 1 ay geçmesine rağmen, elime ulaşan küçük-şeker şeylere sahip oldum. Fotoğraftaki DeviantArt'dan aldığım düğmeler çok şeker duruyor bence. Amerika'dan neden bu kadar geç geldiğini anlamadım. 30 gün? Aslında çok da geç değil. En ucuz şekilde yolladıkları için haliyle böyle oldu. Neyse, muhtemelen çantama takacağım dördünü ya da ikisini. Emin değilim. Mutlu oldum. Bilirsin böyle küçük şeylere fazla sevininiyorum. Daha anlamlıları gelince zaten hayattan kopuyorum. Neden böyleyiiiim? 8|
Aliexpress.com ve Dealextreme.com sitelerinden de ufak birer şey sipariş vermiştim. Onlar da ancak dün yola çıkmışlar. Bakalım Çin'den kaç güne gelecekler. Gelince buradan bildiririm yine.
Bugün askerden dönen bir arkadaşımla muhabbet ettim ayaküstü. Ne yap ne et muaf ol askerlikten dedi. Bense böyleyim: "..." Neyse bu konuda fazla bir şey demek istemiyorum.
Bütün kozlarımı kullandım gibi sana karşı hayat. Senin kazanacağın belliydi her sefer. Öyle de oldu çoğu zaman. Yine de biraz ışığı hak edecek bir insanım ben. Gerçekten...
4 Kasım 2012 Pazar
Kasım'da A*K?
* Ne oldu? Ne değişti yani? İstediğin bu muydu? Böyle bir şey miydi?
* Vazgeçmeyeceksin değil mi hiç? Hiç ama? Bir sefer olsun tamamen uzak kalamayacaksın, değil mi? İlla olacak bir şekilde, değil mi?
* Ne zamana kadar peki? Nereye kadar yani?
* Hep en çok sen düşüneceksin, değil mi?
Vazgeçmeliyim bence. Gerçekten. Artık gerçekten vazgeçmeliyim. Bırakmalıyım hepsini kenara, hayata gönderiliş amacım neyse onu bulup o şekilde devam etmeliyim yoluma. Belli ki olmuyor, belli ki beceremiyorum. Belli ki kendimi en güzel kandırdığım şey. Belli ki bir ben takıyorum kafaya bu mevzuyu. Belli ki bir ben kabulleniyorum aslında hepimizin aynı olduğunu. Aksi halde şu anda bu kelimeleri kullanan biri olmazdı burada. Yakınmazdı, belki en az bin kere yakındığı mevzudan.
Vazgeçmeliyim. Olmuyor. Bir yerde bozukluk çıkıyor. Yanlış rollerin içinde debeleniyorum sanırım. Sanırım 20 sene sonrasından gidiyorum bazı konularda. O yüzden oluşuyor bu tip şeyler. 24+20=44 e ölmüşüm ben. Bu saatten sonra sevmeyeyim en iyisi. Zaten hepsinin sonucu aynı. Değiştirmeye çalışsam da çalışmasam da aynı. Vazgeçelim biz Blog. Vazgeçelim sevmekten...
Yığınla derdim var. Var da yazamıyorum şuraya. Anlatıyorum, dinleyenlerim var çok şükür; ama ne fayda?.. Artık anlattıkça rahatlamıyorum. Daha da üzülüyorum, daha da fazla geliyor her şey. Daha çok bunalıyorum. İyimserlik konusunda aslında herkesten daha yüksek seviyelerdeyim; ama bu halim bile fayda vermiyor artık.
Eksik olan şey sevgi diye düşünüyorum bir süredir. Ondan tüm çabalamalarım. Sanırım yağlı bir zeminin üstünde bisiklet kullanıyorum. Boş yere pedalları çeviriyorum. Belki de bisikleti bırakıp biraz dinlenip; sonra da yürümeye çalışmam lazım.
Neyse Blog. Beni bu düşüncelerin hepsinden alıkoyan bir sevgi lazım bana. Beni yığınla düşüncelere iten bir sevgi değil.
dipnot: Bu yazımın fotoğrafı bana ait. Sanırım çektiğim fotoğraflardan yazıma eklediğim ilk fotoğraf.
* Vazgeçmeyeceksin değil mi hiç? Hiç ama? Bir sefer olsun tamamen uzak kalamayacaksın, değil mi? İlla olacak bir şekilde, değil mi?
* Ne zamana kadar peki? Nereye kadar yani?
* Hep en çok sen düşüneceksin, değil mi?
Vazgeçmeliyim bence. Gerçekten. Artık gerçekten vazgeçmeliyim. Bırakmalıyım hepsini kenara, hayata gönderiliş amacım neyse onu bulup o şekilde devam etmeliyim yoluma. Belli ki olmuyor, belli ki beceremiyorum. Belli ki kendimi en güzel kandırdığım şey. Belli ki bir ben takıyorum kafaya bu mevzuyu. Belli ki bir ben kabulleniyorum aslında hepimizin aynı olduğunu. Aksi halde şu anda bu kelimeleri kullanan biri olmazdı burada. Yakınmazdı, belki en az bin kere yakındığı mevzudan.
Vazgeçmeliyim. Olmuyor. Bir yerde bozukluk çıkıyor. Yanlış rollerin içinde debeleniyorum sanırım. Sanırım 20 sene sonrasından gidiyorum bazı konularda. O yüzden oluşuyor bu tip şeyler. 24+20=44 e ölmüşüm ben. Bu saatten sonra sevmeyeyim en iyisi. Zaten hepsinin sonucu aynı. Değiştirmeye çalışsam da çalışmasam da aynı. Vazgeçelim biz Blog. Vazgeçelim sevmekten...
Yığınla derdim var. Var da yazamıyorum şuraya. Anlatıyorum, dinleyenlerim var çok şükür; ama ne fayda?.. Artık anlattıkça rahatlamıyorum. Daha da üzülüyorum, daha da fazla geliyor her şey. Daha çok bunalıyorum. İyimserlik konusunda aslında herkesten daha yüksek seviyelerdeyim; ama bu halim bile fayda vermiyor artık.
Eksik olan şey sevgi diye düşünüyorum bir süredir. Ondan tüm çabalamalarım. Sanırım yağlı bir zeminin üstünde bisiklet kullanıyorum. Boş yere pedalları çeviriyorum. Belki de bisikleti bırakıp biraz dinlenip; sonra da yürümeye çalışmam lazım.
Neyse Blog. Beni bu düşüncelerin hepsinden alıkoyan bir sevgi lazım bana. Beni yığınla düşüncelere iten bir sevgi değil.
dipnot: Bu yazımın fotoğrafı bana ait. Sanırım çektiğim fotoğraflardan yazıma eklediğim ilk fotoğraf.
24 Eylül 2011 Cumartesi
15 Ekim - Cumartesi
Bu tarihi bir kenara not almak istedim ve en belirgin blogum gözüktü gözüme. Şu anda biraz farkli bir ruh halindeyim, mutsuz ya da depresif, agresif vs. degil. Daha garip bir şey bu. Bu tarihi sıfırlama tarihim olarak seçtim kendime. Aslında 10 Ekim olsa daha iyi olabilirdi. Çünkü 10 Ekim, Amerikan vizemin bittiği gün ve şu anda bu ve benzeri yazıları yazmamın tek nedeni o vize, oraya gidişim, oradaki hayatım... Yine de 15 Ekim diyorum. Genelde ayın ortaları daha verimli oluyor benim için sanırım.
15 Ekim benim için, tam 2 yıl once nerede kaldıysam oraya dönüş tarihim olacak; ama daha tecrübeli her konuda. En önemlisi de bu benim için. Tam 2 senedir, kendimi bir türlü toplayamıyordum. Hep bir şeyleri eksik görüp, birine/birilerine bahane buluyordum.
Dibe batmışlığın en güzel yanı, çözümün sadece bir tek şey oluşu: Tekrar yukarı çıkmak.
Amerika'ya gitmeden önce yaptığım bir şey vardı. Alakasız insanları hayatımdan çıkarmak en iyi karardı mesela; ama sonra baktım ki geri eklemişim hayatıma her birini. Yo-yo üsülü yaşamışım tam 2 senemi. Her attığım iyi/kötü bütün adımlar bana aynı şekilde geri dönmüş. Hayatın görevi bu aslında; ama bendeki attığım her adım, bu iki sene içinde, benden fazlasıyla geri aldı tüm verdiklerini. Hayat bunu yapmıyor normalde. Fazlasına neden olan ben oldum her defa. Ta ki şimdiye kadar. Şimdi 2 senemi doldurmuş durumdayım. Ve o ülkeye gitmeden önce yaptığım doğru şeyleri, bu sefer daha çok sahiplenerek, arkasında duracağım.
2 sene içinde gördüğüm şeylerin haddi hesabı yok. Aslında 3 sene diyebilirim. Gördüğüm ülkeler, tanıştığım insanlar, yaptığım hatalar, edindiğim güzel şeyler... özetle tecrübelerim, benim en değerli varlıklarım. Ve şu anda, bu halimi görenlere üzülerek belirtiyorum ki, bütün hepsini pekiştirip, çoktan yerin dibinden çıkmış sürekli de yükselmeye devam ediyorum. 15 Ekim de resmi tarihimdir. Bu yazıyı okuyup; 15 Ekim'den nasibini almış/alacak kişilere de söyleyebilirim ki gelip "neden" diye sorun. Sizi belki yanlış anlamış olabilirim. Ya da sizin görmediğiniz bir şey vardır bende...
Düzenleme: (8-Ekim-2011) Facebook listemi 15 Ekim'den önce temizledim ve şu anda ekstra açıklamaya girmeye gerek bile duymuyorum. Bir de Turkcell'e geçerek hattımı değiştirme fikrinden vazgeçtim. Numarımı seviyorum.
Bu şarkı da yazımı okuyup anlamaya çalışanlara gelsin:
15 Ekim benim için, tam 2 yıl once nerede kaldıysam oraya dönüş tarihim olacak; ama daha tecrübeli her konuda. En önemlisi de bu benim için. Tam 2 senedir, kendimi bir türlü toplayamıyordum. Hep bir şeyleri eksik görüp, birine/birilerine bahane buluyordum.
Dibe batmışlığın en güzel yanı, çözümün sadece bir tek şey oluşu: Tekrar yukarı çıkmak.
Amerika'ya gitmeden önce yaptığım bir şey vardı. Alakasız insanları hayatımdan çıkarmak en iyi karardı mesela; ama sonra baktım ki geri eklemişim hayatıma her birini. Yo-yo üsülü yaşamışım tam 2 senemi. Her attığım iyi/kötü bütün adımlar bana aynı şekilde geri dönmüş. Hayatın görevi bu aslında; ama bendeki attığım her adım, bu iki sene içinde, benden fazlasıyla geri aldı tüm verdiklerini. Hayat bunu yapmıyor normalde. Fazlasına neden olan ben oldum her defa. Ta ki şimdiye kadar. Şimdi 2 senemi doldurmuş durumdayım. Ve o ülkeye gitmeden önce yaptığım doğru şeyleri, bu sefer daha çok sahiplenerek, arkasında duracağım.
2 sene içinde gördüğüm şeylerin haddi hesabı yok. Aslında 3 sene diyebilirim. Gördüğüm ülkeler, tanıştığım insanlar, yaptığım hatalar, edindiğim güzel şeyler... özetle tecrübelerim, benim en değerli varlıklarım. Ve şu anda, bu halimi görenlere üzülerek belirtiyorum ki, bütün hepsini pekiştirip, çoktan yerin dibinden çıkmış sürekli de yükselmeye devam ediyorum. 15 Ekim de resmi tarihimdir. Bu yazıyı okuyup; 15 Ekim'den nasibini almış/alacak kişilere de söyleyebilirim ki gelip "neden" diye sorun. Sizi belki yanlış anlamış olabilirim. Ya da sizin görmediğiniz bir şey vardır bende...
Düzenleme: (8-Ekim-2011) Facebook listemi 15 Ekim'den önce temizledim ve şu anda ekstra açıklamaya girmeye gerek bile duymuyorum. Bir de Turkcell'e geçerek hattımı değiştirme fikrinden vazgeçtim. Numarımı seviyorum.
Bu şarkı da yazımı okuyup anlamaya çalışanlara gelsin:
Sevgiler.
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Su anda kendimle kaldim.
Bugunu yasayacagimi biliyordum! Su anda projem de onemli bir adim attigim anlardan birini yasiyorum.
Harikayim bence.
4-5 gundur Facebook hesabimi israrla acmamaktayim, hatta unuttum bile, o derece. Twitter malum, kapali resmen. -bozuk plak gibi hissettim kendimi resmen, neyse- Bir sitedeki profilimi sildim tamamiyle. Ve iste bomba, MSN adreslerim su anda bilgisayarimdaki kayitlari da silinmis bir sekilde "MSN Chat" bolumu kullanilmamak uzere bilgisayarimdan ve hayatimdan kaldirilmis durumdalar. Ozetle Msn ile birlikte internetteki zamanimi harcadigim seyleri an itibariyle, kapatmis, silmis ya da kullanmiyor durumdayim.
Resmen bilgisayarim ve kafam hafiflemis durumda. Cok muyluyum. (L)
Msn adreslerimden birinden giderayak neredeyse kendimi yine benzeri bir duruma atmaktan kurtuldum. Anlamiyorum bazen, insanlari gercekten anlamiyorum. Ben de anlama sorunu var sanirim. Cok salak biriyim ya da, her neyse. Bana cok ilgi gostermeyin. Durup dururken hele, bir de daha hayatta hic gorusmediyseniz benimle, benim sizin benden sevgili anlaminda hoslandiginizi ve ona gore davranmami dusundurecek sekilde ilgi gostermeyin. Alisik degilim ben o tip seylere. Yani kimisi, kusura bakma der cikar gider hayatimdan, kimisi 'ben arkadas olarak hoslaniyorum demek istedim' der gider. O yuzden sozum meclisten disari olmakla beraber, sizleri sevdigimi bilin. Seni de seviyorum blog. (K)
Msn'in o mesaj alindi sesini duymak bile istemiyorum artik. Nefret ediyorum Msn denen seyden. Bu aksam onemli bir karar aldim bence Msn kullanmama konusunda.
Ah Arif. Bugune kadar yasadiklarin sana ders olsun. Baskalarina oyle guzel bir kapak ol ki senin hakkinda: "nasilsa yine profil acarsin, yine Msn'e gelirsin, yine yine yine!!!" seklinde konusanlar senin irade sahibi oldugunu gorsunler. Goster onlara ne kadar icten yasadigini hayatini, goster ki her biri anlasin, farketsin yoklugunu. Aslinda cok onemli degil yokluk meselesi. Ben boyle sanirim daha az uzuluyorum hayatta.
Ben yoldan cekildim bu gece. Kimsenin yolunu tikamak istemiyorum. Kotu insanlarin, ruh hastalarinin doldugu bir ulkede hele, bu kadar saf ve masum dusuncelerimi insanlarin pis ellerine alet etmek istemiyorum. Cekildim. Umarim, o dunyadaki her insan, yasadigi sahte mutlulukla daha da mutlu olur da beni uzmeye calismak icin karsima cikmayacak kadar mesgul olurlar.
dipnot: Senden gidemem blog artik. 2 yil cok sey biriktirdim sende. Senden gidemem. 1 haftana bile kiyamazken, paylastigim seylere bakip, silip gidemem senden.
dipnot 2: Bana yardim ettim Allah'im, yardim et ki sozumu bu sefer cignemeyeyim. Karsima cikardigin insanlar icin isyan etmiyorum sana, etmem de. Boyle kalacaksalar hep, bir daha cikarma kimseyi karsima. Cikartiyorsan da bir sozume baksin mutlulugum, lutfen. Cunku hep o insanlar yuzunden ben su an bunlari yapmak zorunda kaldim...
dipnot 3: Bir sekilde blogumu bulmus sahislar, arkadaslarim, ailem, ulasmak isteyen her kimse, mail adresim:
*duzeltme: Su sarkiyi ekleyeyim dedim. Birden boyle her seyi birakip gittigimi hissettim. Sanirim ucmaya hazirim...
24 Haziran 2010 Perşembe
Gun Batimi
Tam su anda hissettiklerimi yazmak istiyorum. Ilerisini degil, geride kalanlari da degil. Su ani yaziyorum. Onumde cilekli bir gazoz var. Bilgisayarimdan Enrique Iglesias'in Ingilizce sarkilari caliyor. Boyle bilgisayarimin sistemini tekrar yukledim. Her sey yeni. Dus almak istiyorum su anda. Boyle daha da temiz olmak istiyorum. Icimde kipirtilar var boyle. Asik felan olmadim. Farkli bir kipirti var. Emekli olmus da, ekvatordaki adalarda tatil yapan biri gibi hissediyorum kendimi. Her seyi yapmis, kafasi yerinde, yapacak isleri olmayan, huzurlu, sakin, gulumseyen... boyle positif bir haldeyim su anda. Icim rahat en azindan su anda. "Hayat, ne guzelsin sen!" modundayim tam su anda!
Boyle zor tutuyorum kendimi birazda diger konulari dusunmemek icin. Yapmam gereken seyleri vs. dusunmemek icin zor tutuyorum kendimi. Neyse, uzakta kalsin su 4-5 dakikamdan!
Ispanyol havamdayim su anda. Biraz boyle cingene, eglenceyi seven, tutkulu... Biliyorum kaybedecegim bu ruh halimi, belki 5 dk sonra belki de 1 saat sonra. Tutmayi cok isterdim. Cok rahatim su anda! Istesem olur degil mi hep boyle? Belki... Bilmiyorum. Denemeye deger ama!
Kendime not: Cilekli gazozun bitmek uzere Arif. Iyi ki varsin Arif. Seni seviyorum kendim! <3
Boyle zor tutuyorum kendimi birazda diger konulari dusunmemek icin. Yapmam gereken seyleri vs. dusunmemek icin zor tutuyorum kendimi. Neyse, uzakta kalsin su 4-5 dakikamdan!
Ispanyol havamdayim su anda. Biraz boyle cingene, eglenceyi seven, tutkulu... Biliyorum kaybedecegim bu ruh halimi, belki 5 dk sonra belki de 1 saat sonra. Tutmayi cok isterdim. Cok rahatim su anda! Istesem olur degil mi hep boyle? Belki... Bilmiyorum. Denemeye deger ama!
Kendime not: Cilekli gazozun bitmek uzere Arif. Iyi ki varsin Arif. Seni seviyorum kendim! <3
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)