19 Aralık 2009 Cumartesi

Kacislar

"Hicbir seyin beni uzmesine izin vermemeliyim. Basarmaliyim bunu. Surekli mutsuz olmamin tek nedeni bu. Silip atmaliyim, hayatimda olmamasi gereken seyleri. Basarmaliyim bunu mutlu olmak adina! Bir seyleri hayatimin disina atarken; durup bakmamaliyim oylece. Yerlerine ya da diger iyi seylerin yanlarina yeni, guzel, anlamli, faydali seyleri koymaliyim."

Hayatim bu paragraftan ibaret olmali uzunca bir sure bence...

Rf (+) Cht

Umutsuz, mutsuz, suz, uz, z...

13 Aralık 2009 Pazar

Pazar gunleri


Pazar gunumden bahsetmeden once bir kac kucuk not dusmek istiyorum kendime dair:

* Program yapmayi cok seviyorum; ama onlara uyamadigimi gorunce uzulmuyorum ayni zamanda. Uzulmemem gerektigini ogrendim sanirim; ama inatla programli olmaya calisiyorum.

* Vizelerden sonra ders calismam gerektigini gercek haline getirmem gerekirken neden hala ders calismiyorum ben, bilemiyorum, bilmiyorum, bilmeyi de cok istiyorum.

* Kendimi cok yalniz hissediyorum blog. Bugune kadar yasadigim yari bucuk iliskiler beni cok yordu. Artik hayatima giren ya da cikan kimseyle ilgili dert yapmamaya calisiyorum. Basariyorum da galiba...


Pazar gunleri yatagimdan gec kalkiyorum. Normalde kahvalti yapabilmek icin en guzel firsatlarimdan biri olan haftasonunu yatagimda geciriyorum. Dun yine kahvaltisiz bir cumartesi gecirdim, oglen yemegi de yoktu. Arada yedigim, gecen gun pazardan aldigim, mandalina ve nar ile idare ettim aksama kadar. Aksam da cikip yine Burger King'i zengin ettim. Daha sonra markete ugrayip; kahvaltilik seyler alsam da, bu sabah yiyemedim. Bugun artik kendime gelsem iyi olacak.

7 Kocali Hurmuz filmine gitmek istiyorum. Testere filmine de gitmek istiyorum bir de. Ne zaman gideyim? Himm. Benle gelen olur mu ki? Gecen ne guzel samimi bir arkadasimi bulmustum 2012 filmi icin; ama o 2012 idi ve 'gelebilitesi' yuksek olan arkadasim gelmisti. Turk yapimlarini izlemiyorum demistim onceki yazilarimda da; cunku Turk yapimi filmler komedi disinda pek basarili olmuyor bana gore. Ki bundan once de Turk yapimi olarak en son Recep Ivedik 1-2'ye gitmistim. Yine bir komedi filmi ve ben yine izlemek istiyorum!

Efendim pazar gunleri neler yapilir; bir guzel ev temizlenir, tabiki once kahvalti yapilir guzelce, daha sonra kendi bakiminizla ilgilenirsiniz daha mutlu hissetmek icin, sonra bilgisayarinizin basina gecer soyle bir mail kontrolu yapilir ve bilgisayardaki onemli isler halledilir. Daha sonra odev vs gibi ogrencilik isleri halledilir, sonra 5 cayina dogru kitap okunmalidir elbette. Daha sonra ise aksam yemegi mevzusu gelir akla. O da halledildikten sonra yarinki hizli hafta baslangici icin hazirliklar yapilir ve sessizce ders calisilir. En son yatarken disler fircalanir ve kitabinizla yataginiza gecersiniz. Ah pardon! son olarak da Farmville'deki tarlanin hasatini yapmayi unutmamak lazim...

Onumuzdeki haftanin bence cok guzel gececegine inaniyorum ben! Allah bozmasin diyelim ve Pazar gunumuze baslayalim.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Kaybedilenlere bir yenisi daha

"Ben bulamiyorum diye bir baskasinin da sevgiyi bulma hayallerini yok etmek istemiyorum. Evet, ben bulamiyorum ve su andan itibaren de hicbir sevgi sozcugu, aska dair hicbir sey benim ilgi alanimla uzaktan yakindan alakali degildir. Bunlarin icine dostluk ve turevindeki iliskilerde gecerli olan sevgi-saygi belirten kelimeler de dahil. Bu gece anladim bu kavramlarin benim icin artik "bombos" oldugunu...


Inanmiyorum kimsenin o tatli, hos, ic yumusatici laflarina. Hicbirine hem de. Hepsi bana yapmacik, yalan ve bir o kadarda gereksiz geliyor. Soyle bir dusunun, aileniz disinda diger insanlara kullandiginiz o guzel sozleri acaba cidden icinizden gelerek mi diyorsunuz? Seni seviyorum, cumlesini ilk kullandiginizdan sonraki kullanislarinizda, gercekten ayni etkiyle mi soyluyorsunuz sevdiginiz insana? Ask ölüyor da geriye sevgi mi kaliyor bir koca omur boyunca? Nedir bu insanlari 40-50 sene ayni yastiga bas koyduran sebep? Zorunluluk? Aman evlendik bir kere gitsin bakalim, herkes birbirine muhtac zaten? Bunlar mi acaba aci gercekler? Yoksa  65'inde bile ayni isiltiyla mi bakiyor ciftler gozlerinin icine?..


Hicbirine inanmiyorum artik. Zerre kadar inanc kalmadi bunlara karsi bende. Ha gittim ha gidecegim diyordum; simdi tam her seyden yoksun haldeyim. Kendi kendime almadim bu karari ben. Ya da 3-5 insandan kotu seyler gorup; genele vurmadim her seyi. Bunlari ben yasiyorum! Cevrem yasiyor! Herkesin icinde var bir seyleri somurme arzusu! Herkes ac! Her seye ac! Ve kimse doymak bilmez bir halde etrafta hayatini yasiyor.


Gelene "hosgeldin" diyorum, giden olursa aglamiyorum eskisi gibi... Merhaba diyene "nasilsin" demiyorum artik, "sana da merhaba" diyorum. Kimseye eskisi gibi umit vermemeye calisiyorum; cunku kimse icin umitlenmek istemiyorum. Sevmek istemiyorum artik kimseyi. Ailem ve akrabalarim yeterli benim icin. Birgun gelir onlar da gider elbet. Kalan yine kim olur, bellidir.


Budur benim hayatim be blog! Her seyi paylastim neredeyse seninle. Yazdim, yazdim; usanmadim, kirildim, kustum, gittim; ama yine geldim, yine yazdim. Yine buradayim... Yine bir seylere buyuk isyanim var! Yine agliyorum keskelerime, gerceklesmeyen hayallerime, beni hic yalniz birakmayan yalnizligima! Baska derdim yok, degil mi benim? Parasiz kalmadim, degil mi ben? Ac-acik kalmadim, degil mi bir suru fakir insan gibi? Benim derdim ne kadar onemsiz aslinda, degil mi?


Allah kimini parasiz koyuyor, onunla sinava sokuyor; kimine para veriyor, gereksiz sorunlarla sinava sokuyor; kimini de ikisinin ortasinda birakiyor ki icten bir sekilde sukredebilmeyi ogrensin...


Sanki raziyim artik bos kagit vermeye ben bu sinavda... Bildiklerimi de yapmak istemiyorum yine hirsima, sinirime yenik dusup; yine insanlarin, benim yapabildigimin ufacik bir parcasini bile yapamayan insanlarin eline birakip her seyi!.. Tabi, evet, kesinlikle haklisin, cok cabuk pes ediyorum degil mi? Ah! Bilmem mi ben kendimi. Daha ne gordum hayata karsi degil mi? Daha bir hele dur, parani kazanmaya basla, bir devlet dairesinde burnun surtunsun, bir anani aglatsinlar guzelce, degil mi? Sonra hayatinda daha onemli seyleri kaybet degil mi? A-a! Yoksa gercek hayat kurallarindan mi bahsediyoruz? Yoksa sinav yerine guzel bir oyunda miyiz? Neyiz? Kimiz? Neyim ben? Insan mi? Ben insan olamam... Insan olmak icin cok seyi kafama takiyorum, cok seye deger veriyorum, cok iyimserim... Ben insan olmayi beceremem... O kadar kotu olamam.

"

Der bu genc, hayattan bezmis bir vaziyette... Ve etrafina bakar soyle bir, gordugu sey her zamanki sessizlik ve yalnizlik...


Aslinda ben bir avuc suda yuzmeyi ogreniyorum. Ogrenmesem de olur nasilsa, degil mi? Ya da bogulup gitmek o suda en iyisi...

29 Kasım 2009 Pazar

Yol yorgunu

Boyle haftalik bulten niyetinde oldu durum; ama ozellikle denk getirmeye calismiyorum bu blog yazma islemini. Gercekten ele avuca gelir seyler yasayip; oyle yazmak istiyorum... Ve yazmam gerektigini hissettigim anda yaziyorum. Simdiki gibi...

Farkli bir haftaya girdim, biliyorum bu da ayri sacma bir cumle. Oysaki butun haftalar gayet birbirinin aynisi geciyor. Guzel, ilginc bir bayram gecirdim. Gecirmekteyim diyemiyorum; cunku ben Ramazan Bayrami'ni Amerika'da yasamadigimdan oturu, bayramlarin ruhunu kaybetmis oldugum icin, bayram sadece 1. gundu benim icin. Yarin da guzel(!) Isparta'ma donuyorum. Kaciyorum yani Ankara'dan da. Burasi beni yoruyor, Istanbul da beni yoruyor. Beni yormayan, olmayan kalabalikligi, bes parmak sayisi kadar guzel yeri olan, diger bir sehir, universitemin bulundugu sehir, Isparta'dir sadece. Bu bir haftanin baslangici benim icin bayramla birlikte basladi; ve yarin da dondugum icin, bitiyor fiilen...

Ilginc olan tarafi ise, kalbimi zorluyor olmakta oldugum bir hafta. Ugrasiyorum, tekrar su kalbimi zamaninda attigi hizlilik ile atmasi icin ugrasiyorum; ama o kadar kopmusum ki bazi seylerden, artik 40 yilin planini kuran "ben" gitmis yerine, yarin aksam yemegi icin nereye gitsem dusuncesine giren "ben" gelmis. O yuzden korkularim var bazi seylere karsi; tereddutlerim var, yorgunlugum var bundan sonraki kalp atislarim icin, cabaliyorum; ama olmuyor. Kimseyi yormak ve uzmek istemeyisim agir basiyor her seyden once. O yuzden besmele cekip baslayamiyorum hicbir kalp yuku tasima isine...

Amerika'da kilo vermistim degil mi ben? Guzel, hepsini geri almisim! Verdigim 4-5 kiloyu bir guzeeel geri almisim! Neden mi? Cunku Burger King'i zengin etme cabalarim gayet basarili olmus durumda maddi - manevi anlamda.

Geri donuyorum yarin okuluma. Bu vizelerde yaptigim felaketi finaller icin yapmayacagim kesin! Gider gitmez ders calisiyorum! Ve uzgunum anasini aglatmak tek hedefim tum notlarin. Elimden gelenin en iyisi olacaktir elbette! Insallah! :P

Bu hafta icinde Mustafa Ceceli'nin albumu gecti bilgisayarima. Ben ki 5-6 ay olmustur sanirim, Turkce sarki dinlemiyordum. Sebep olarak da Ingilizce icin kulagimi alisik tutmak olarak gosteriyordum. Bunu Mustafa Ceceli ile bozduk, tabi bir Pink bir Mustafa Ceceli dinleyince, aradaki muzik turu farki boyle arabesk dinlemis etkisi yaratacak boyutta olabiliyor... Butun sarkilari guzel bu albumunde; ama su sarkisi fena gelmedi bana sozleriyle birlikte paylasip; bu yazimi da sonlandirmak istiyorum. Ha bir de ben mutlu olmak icin ne yapmaliyim? Artik sacma sapan yollara basvurmaya basladim. Mutluluk nedir, bilmiyorum ve sonumu da hic hayirli gormuyorum. Hepsinden once su guzel kafami bir guzel toplamam lazim! Yarin Isparta'ya farkli bir gencin inmesini temenni ediyorum, dusunce bazinda...

Mustafa Ceceli - Ben o degilim

Ne kadar kırık gözlerimiz
Ne çok hüzünlü sözlerimiz
Nasıl bir yoldan geldiniz
Ağır olmalı yükünüz.

Sevgiliyimi, sevgiyimi kaybettiniz
Nasıl biriydi lütfen tarif ediniz
Kim gibiydi hatırlayıp 

Benim gibiydi dediniz.

Hayır Ben o değilim
Sizi bu hallere koyan
Ben o değilim
Bunlara neden olan o adam
Ben olamam

Ama beni çok şaşırttınız
Durun ne olur ağlamayınız
Hava soğuk aylardan Şubat
Lütfen içeri giriniz

22 Kasım 2009 Pazar

Derinden gelen ses!

Guncellemeler:

* "En son izledigim filmler" bolumu kaldirildi.

* "Kitap: Beynin Gidasi" bolumu kitaba verilmeyen onemden dolayi kaldirildi.

* "Izleyiciler" bolumu kaldirildi. Edit: Geri eklendi. Ekleniyor n'apalim? :)

*"Dinlediklerim" bolumunu de kaldirdim, ellerim titredi; ama kaldirdim.

* "Bakarim; okurum..." bir sonraki duzenlemeye kadar kaldirildi, takip ettigim kisilerin bloglari profil sayfamdan hala  ulasalabilir durumdadir.

* "Twitter" paletini de kaldirdim.

* Yazilarimi daha seyrek yazacagimi dusunuyorum bundan sonra; cunku yazmanin her zaman bana cozum oldugu inancini kaybetttim sinav haftasi boyunca...

* Kendime yeni bir Turkcell hatti aldim. Yakinda, su anda kullandigim Avea'dan tamamiyle kurtulacagim.

* Vizelerim, ders calismadigim icin gayet kotu gectiler. Ders calismamamin tek nedeni Amerika ruyasini fazla uzattigim ve ondan bana gelen rahatliktan dolayi, pek bir seyi takmama durumumdan dolayidir. Yeni kararlar alma asamasindayim bu geceden itibaren.

* Erasmus evraklarimi hazirlama zamanim geldiginden oturu, artik Erasmus havasina girme zamanim gelmis bulunmakta. Bilete odeyecegim 150 euro civarindaki para ve onun disindaki maddi problemleri asmaya calismaktayim su siralar.

* Israrla beni temsilci yapmak isteyen Work and Travel firmamla ilgili de ayri bir psikopat dusuncem var.

* Fastfood tuketiminde ust seviyeye gectigim icin; yemeklerle ilgili acil kararlar almaliyim.

* Haddinden fazla duygusal olma yolunda ilerliyorum; oyle ki sadece 2 sn lik sarilmalara muhtac durumdayim.

* Makine muhendisligi okumayin, okutmayin!

* Radyo programlarina kafayi takmis durumdayim. Radyo Viva, Show Radyo ve Power Turk uclusunde geziniyorum. Bunun ustune dusmeyi de ayri bir karar olarak aldim.

* Bir de gecen bir arkadasima derken farkettim, artik ileriye donuk sekilde yasamaktan ziyade gunumu en iyi sekilde degerlendirme moduna girmeye basladim. Eskiden bilmem kac yil sonrasinin kararlarini alarak kendimi strese soktugumu farkettim.

* Kendimi sevme yolunda emin adimlarla ilerliyorum.

* Ingilizcemdeki degisimi her dinledigim yabanci sarkida farkina varmam da beni ayrica memnun ediyor. Amerika'da zaman gecirmek kesinlikle faydali bu konuda. O yuzden ileri seviye ingilizce calisma moduma sinavdan onceki kaldigim yerden devam etmeliyim.

* 2012 filmini sinemada izleme karari aldim. Bu aldigim su siralar en ilginc karar.

* Herkesin Kurban Bayrami mubarek, kutlu, mesut, mutlu, hayirli olsun.

8 Kasım 2009 Pazar

Ipod Touch Notlari - 1

 Bu baslik ve etiket altinda, bundan sonra anlik olarak, ipod touch imda not tuttugum yazilari yayinlamayi dusunuyorum, umarim.


Tarih: 21 Eylul 2009
Yer: Havada, KLM Royal Dutch Airlines ucagi.

Ucaktayim. Gidiyorum Turkiye'ye dogru. Yalin dinliyorum. Hava hafiften kapali, yani karanlik gun batimina dogru. Bulutlarin ustunde gidiyorum. Amerika'da biraktigimi hatirlamak istemiyorum. Cok mutlu anlarim oldu; ama isterdim ki omrum boyunca devam etsin... Kismet bu kadarmis demek istemiyorum. Cunku icimde olacagina dair buyuk umutlar var. Her seyden once kendim icin basarmaliyim. Tek yapmam gereken kalbimin sesini dinlemek. Amerika'ya gelmeden once de bunu yapmadim mi zaten?

4 Kasım 2009 Çarşamba

"ne olursa olsun, hep mutluluk dolsun"

Sessizce bilgisayarimi kapattim... (Saat 3:35)
Yagan yagmurun penceremin kenarindaki yagmur sulari icin olan borudan akarkenki sesini dinleyerek uyudum daha sonra... (Saat 4:05)
Sabah uyandim ve gune mutlu bir sekilde basladim, onceki geceden aldigim "ne olursa olsun, hep mutluluk dolsun" karari ile... (Saat 9:45)

Mutluyum sabahtan beri. Sebebim yok, olmasin da zaten... Sebepli mutluluklardan cekmedim mi bugune kadar ki? O yuzden iyisi mi boyle kalsin her sey. Sinavmis, ders calisamama durumuymus, okudugum kitap az geliyormus, bilmem neymis de neymis... durumlarindan dolayi hic mi hic kendimi mutsuz edemem. Bunlara benzer diger daha derin problemler icin de gecerli bu kararim. Rahatim. Elimden geleni yapmanin guzelligi ve mutlulugu bana yetiyormus. Daha fazlasina ihtiyacim olan durumlar da mevcut; ama hele su kucuk seyler icin uzulmekten, kendimi uzmekten, vazgeceyim de onlar da gelir nasil olsa pesleri sira...

Bilgisayarimdaki son islerimi tamamlayamaya basladim... (Saat 21:01)

1 Kasım 2009 Pazar

Hissedemiyorum.

Zamanim cok kisitli. Nefes alamiyorum sanki. Isiklari kim sondurdu?.. 

Goremedigim, ustumde buyuk bir agirlik olusturan yuk var sanki. Nefes alamiyorum. Neden bir sey duyamiyorum ben?..

Buyuk bir bosluga duser gibiyim sanki. Sesim mi kisildi benim? Neden kimse cigliklarimi duymuyor?..

~~~~~~~~*~~~~~~~~~~~~~~*~~~~~~~~~

Duzenim asiri sekilde bozuldu. Kendimi toparlayamiyorum. Hem zamanim cok hizli geciyor hem de elimde kendime kattigim artilarim yok gibi... Sebebini biliyorum, sebeplerini aslinda... Hala daha atamadim ustumden gecirdigim bu yazin etkisini. Boyle yeter artik diye bagirmak istiyorum. Nerelerden dusmem lazim ki atayim ustumdeki bu buyuk engeli? Neyle korkutmam gerekiyor ki kurtulup normal eski bene doneyim. Ve bunlari basarabilmem, yeni "ben"e asik olmusken, ne derece mumkun olabilir ki?..


Birinin beni cekip duzeltmesine cok ihtiyacim var. Bahane yaratmiyorum. Sadece ogut dinlemekten otesini istiyorum. Yasamak istiyorum...

Yorulmadan, nefes alarak, insanlara sesimi duyurarak ve cevreme karsi duyularim acik sekilde...

29 Ekim 2009 Perşembe

Duygusal gercekcilik

Nasil basariyorum bilmiyorum; ama bana nasil davraniliyorsa aynisini, davranan insana karsi gosterebiliyorum artik. Hem de hicbir uyarida bulunmadan. Bakiyorum, ben bunu haketmiyorum, ben bu kisiye boyle davranmiyordum ya da ne bileyim su kisiden bunu beklemezdim, yazik zamanimi harcamisim su anlamda vs deyip; kendi icimde sessiz sadesiz, kimseye kotu bir soz soylemeden, laf sokmadan -ki bunu cok super yapardim eskiden-, kirmadan-dokmeden bitiriyorum bitmesi gereken duyguyu, ani, konusmayi vs seyleri... Eskiden bu tarz seylere cok takilirdim, inanilmayacak sekilde hem de. Simdi degistigimi farkettim. Ve ne var biliyor musunuz, bu yeni halime asik oluyorum sanki! Hayir tabiki narsistlik boyutunda degilim!

Diger bir durumsa, bu gece farkettigim, haddinden fazla duygusal bir donem yasadigimdir... Ben basit bir dizide bile, ki yabanci bir dizi bu, bu kadar cok duygulandigimi bilmem daha once. Her seye aglar biri oldum son 2 aydir. Belki yurt disinda yasadigim bazi seylerden dolayi bu sekilde olabilirim, dogaldir; ama simdiye coktan eski moduma donmus olmam gerekiyordu benim, sanirim. Bu sekilde mi kalacagim ben? Yani boyle bir korku filminde bile mutlu yasayan bir cifte olmasini istemedigim kotulukten dolayi filmi yarida mi birakacagim ben?

Bu arada nihilizme dogru gidiyorum, beni kurtarin lutfen.

27 Ekim 2009 Salı

Denedim, deniyorum.

Bir onceki yazimdaki seylerden bahsetmek istedim blogumda. Burada bahsetmek istedim cunku yazili olarak tuttugum gunlugumde bu tarz seylere yer vermiyorum, daha farkli bir dunya mevcut orada bana ait.

Alttaki yazimda bahsettigim ve tam anlamiyla baslayamadigim kararlarimlarimdan bahsedeyim, gordugun uzere "artik blog yazmama" kararima uyamadim. Aslinda buna en cok uymak istiyordum; ama kirkinci kez de olsa yazmadan duramadigimi gordum. O yuzden bu maddeyi uzun bir sureligine askiya alip; digerlerinden bahsedeyim. Aldigim kararlari soyle bir deneme surecine aldim oncelikle, mesela ingilizce kitap okuma konusuna bugun el attim ve James Patterson'in Lifeguard isimli kitabina basladim. Biraz boyle baslarda kasti gibi ingilizcesi ama sonra 'tamam iste budur ya' dedim ve okumaya devam ettim. Bundan sonra da yatarken okumayi dusunuyorum 5 gun boyunca. Onun disinda tam anlamiyla yapmaya baslayacaklarim var. Bu birkac gunluk surecte sadece yapabilir miyim diye kendimi sinadiklarim oldu. Bunlardan bir tanesi "messenger kullanmamak" idi. Kullandigim adresteki normal cevrimici olma suremi %80 asagiya indirdim 2 gun icerisinde. Bundan sonra 3 gun boyunca cevrimici olmama karari aliyorum. Normalde mesaj atmam gereken durumlardaki zamanlari %60 asagiya cektim. Bundan sonra 2 gun boyunca mesaj yazmamayi dusunuyorum. Uzgunum, arama yapmak ve telefondaki aramalara cevap vermek zorunda kaliyorum. Annem daha bugun "oglum ingilizceyi boslama sakin!" dedi. O yuzden "telefonda konusmama" durumu da uzun sureli askiya alinmistir. Biriyle hatta birileriyle bulustum bu sure zarfinda. Ne yapayim, 3 gun evden cikmayinca 4. de tum gun sokaklarda surtebiliyorum. "Biriyle bulusmama" durumunu da askiya aliyorum. Yazmak kadar muzik dinlemek de vazgecilmezim. "Muzik dinlememeyi" de askiya aliyorum. Epeyce bir sureligine hem de. Kimseye selam vermedim diyemem ama %70 azalttim. Hocalarima da selam vermedim. Bu ikisini basardim sayiyorum cunku basardim. Bundan sonra da olmasi gereken seviyede selamlasacagim. Sabahlari kahve icemedim; cunku sabahlari derse bile gec kaliyorum. Bundan sonra 4 gun boyunca sabahlari kahve icecegim. Ders calisma durumu, en az 100 sayfa Turkce roman okuma durumu, Ingilizce calisma durumlari bu onumuzdeki 5 gun icerisinde yogunlasmis olacaktir. Ki bunlari bu sure zarfinda basaramadim. Kenara para koyayim dedim ama hangi kenara koyacagimi bulamadim deyip de kaytarabilir miyim? Olmaz degil mi? Tabi. Himm o zaman soyle deyim, bunu "kendim para kazandigim zamana kadar" erteliyorum, ertelemek zorunda kaliyorum aslinda.

En onemlisi, bu sure zarfinda kendimi sevemedim. Yordum, yiprattim, gereksiz bir kac insanla muhattap oldum, birilerine icimden geldigi sekilde, samimi bir oneride bulundum ters bir cevap aldim, baska birinin dertlerini dinleyeyim derken zamanimi harcadigimi gordum... Ve benzeri birkac seyle kendimi uzdum. Kendimi hic sevemedim. Bundan sonraki 3 gun icinde kendimi oldullendirmeyi dusunuyorum her konuda. Ask haric, o kalsin, mumkun degil gibi gozukuyor uzun bir sure zarfinda; ama kendimi bu konuda hic bu kadar acik hissetmemistim. O yuzden kendimi de sevmeyi istiyorum artik.

Boyle iste blog. Seni cok seviyorum; cunku bu kadar nazimi cekmene ragmen bir gun olsun yeter demedin. Ya da en azindan ima etmedin bircoklari gibi...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Gorusmek uzere, derim ve giderim.

Gecenlerde kampuse giderken, otobuste aklima su geldi: Acaba bir gun boyunca, kimseye agzimi acip, tek bir kelime bile etmeden koca gunu tamamlayabilir miyim acaba... Normalde biri icin asiri derecede imkansiz geliyor, benim icin daha da imkansiz. Neden boyle psikopat bir dusunce aklima geldi diye sorarsaniz, cevap veremem sanirim.

Yalniz kalma istegim var su siralar. Oysaki zaten yalnizim. Neden bu sekilde olmak istiyorum ben?

Simdi de telefonlarima bakmamayi, kimseye mesaj atmamayi, 3 gun boyunca kimseyle konusmamayi ve bulusmamayi, facebook'daki hareketlenmelere tepki gostermemeyi; uzun bir sure messenger kullanmamayi, muzik dinlememeyi, Ingilizce kitap okumayi, kimseye selam vermemeyi, hocalarimdan hicbiriyle muhabbet etmemeyi, 5 gun boyunca her gun sabah kahve icmeyi, artik blog yazmamayi, annemgili her gun aramamayi, haftada bir kez bir kenara 10-20 tl koymayi ki bunu yapmayi cok istedigim halde mumkun degil, gunde en az 100 sayfa Turkce roman okumayi, derslerime yapismis olmayi, Toefl'a yarin giriyormusum gibi Ingilizce calismayi ki neresine calisacaksam artik, kendimi sevmeyi, kendimi sevmeyi ve kendimi sevmeyi IS-TI-YOR-UM!

Beni okumaya gelin arada bir, lutfen... Yeni okumak isteyenler icin, lutfen onceki yazilarima bakin bir zahmet ki nasil bir yaratik pardon insan yaratmis bu dunya ve dunyadakiler... Ayrica beni bugune kadar okumus, takip etmis herkese sonsuz tesekkur ederim. :(

Arif.
rf(+)cht isimli blog yazari.
Saat sabahin 4:00'i su anda.


(yoruma kapalidir yazim)

20 Ekim 2009 Salı

Tarihin tekrar etmesi

Bloguma karsi biraz daha durust ve acik olmaliyim, sevdim onu blog. Sadece sevdim. Hayatimda kimse beni bu kadar mutlu etmemisti. Sanki omrum boyunca o insani aramis gibiydim. Cok kisaydi aslinda onunla gecirdigim zaman; ama olsun... Kimsenin edemedigi, yapamadigi seyleri yapti o benim icin. Beni bir omurluk mutlu etti...

Etmisti blog. Artik edemiyor, etmiyor, etmek istemiyor. Yine mesafelerin hezimetine ugradim. Yine buyuk hayallerle hayatimda 3. kez vazgecmek zorunda kaldim bir seyler icin. Yine de onunla gecirdigim zamana baktigimda yuzumde bir gulumse oluyor ya, iste o zaman diyorum kendime, sen gercekten sevmissin sanirim ya! O kadar ayrilik tartismalarina ragmen, hala daha yuzumde gulumseme birakiyor ya anilari, daha ne olsun diyorum... Mutlu oldum blog. 2 hafta. Cogu insan icin ne kadar az bir zaman. Bana da yetmedi elbette. Her gunumu 5 yila deger sekilde yasadim, yasamaya calistim. Hayatimin en anlamli en huzunlu vakitlerini gecirdim onunla. Birgun kaybedecegimi bildigim icin sanirim, sikica sarildim ona. 2 haftanin 1 haftasi omzunda aglayarak gecti blog. Hayatimda kimse icin bu kadar gozyasi dokmemistim ben. Hala daha kurdugum guzel hayallerin etkisinde gozlerimde yas, dudaklarimda ufak bir sicaklik, ellerimde ise titreme hissediyorum. Sevdim blog. Bana kimse bu kadar deger vermemisti hayatim boyunca. Kimse beni bu noktaya kadar getirmemisti sevgi anlaminda. Getiremedi demiyorum! Bir cift guzel sozu bile bin yil saklayan insanim ben icimde! O yuzden getirmedi diyorum. Hayattaki en kolay seydir belki de benim sevgimi kazanmak! Cok mu zordu bunu Turk insaninin yapmasi? Sucu baskalarinda aramayi birakip; kendimde arama faslini coktan gectim ben. Sorun, sorunlu cevremle alakali. Kimle tanistiysam; hepsinin ayri bir sorunu vardi. Ortak olmaya calistikca sorunlarina uzaklastilar; uzak kalinca da yakinlastilar. Hayatimda belli bir yere gelmelerini istedigim kim varsa bu sekilde oldu hep! Kendi dengesiz yasamlari yuzunden yipranan ben oldum! Sonra da hicbir sey olmamis gibi kendi hayatlarina devam ettiler.

Size diyorum! Hayatimda kalbime ufacik da olsa zarar veren size! Neydi benimle sorununuz!? Ne hakkiniz vardi ufak da olsa bana bir umut verip geriye cevirdiniz!

Simdi kafamda yiginla seyi bitirmis haldeyim. Son kirik kalp parcami da ona harcadim. Keske baska sekilde olsaydi diyorum. Neden her mutlulugun sonu paraya gidiyor? Neden Turkiye sartlarinda mutlu olmak icin, once ailenizi, sonra vataninizi sonra da cevrenizi mutlu etmek zorunda kaliyorsunuz? Iste bunlar yuzunden ben vatanimi bir koseye birakip, illede vatanip demeyip, gidip diger ulkelerde mutlu olmaya calisiyordum. Daha dogrusu mutlu olmak icin gitmeye calisiyordum. Cunku gitmeden once biliyordum orada mutlu olacagimi. Ne umduysam harfi harfine orada buldum hepsini. Iste bu yuzden gelmek istemiyordum. Iste bu yuzden hala daha soyleniyorum bu ulkeye ait her seyle ilgili. Bir insan vatani diye bildigi yerde mutlu olmaz mi? Neden ben mutlu olamiyorum oyleyse? Elde dogmadim ki ben, bu ulkenin topraginda dogup buyudum, bu ulkenin ekmegini yedim. Sonuc? Kultur. Guzel, buyrun Turk kulturuyle mutlu olan yasasin. Beni her gun uzen kulturle mutlu olanlar devam etsin bu yolda...

Bitirdim o sevgiyi de blog. Simdi yine sessiz-sakin halime dondum. Yurt disi hayallerim boyle dipsiz kuyu durumunda su anda. Derslerime de calisamiyorum. Hic bir seye odaklanamiyorum. Cok yalniz hissediyorum kendimi. Keske diyorum, keske 2 haftalik degil, o guzellikte bir omur mutluluk yasayabilsem buralarda. Demeyin bana yasin kac basin kac diye sakin. "Siz cok biliyorsunuz" derim, kirilirsiniz...

Simdi tek istedigim, su okulumu iyi bir sekilde bitirebilmek.
Yapabildigim tek sey bu sanirim.
Biliyorum, yine cikar biri karsima, yine uzulurum... Bu sekilde gider hayat, degil mi?

Ne cok isterdim birine sonuna kadar baglanip; her seye gogus germeyi!

17 Ekim 2009 Cumartesi

Film Kop-tu.

Vazgeciyorum. Her seyden olmasa da, sevmekten vazgeciyorum ve bunu bir daha yapmayi dusunmediklerim listesine aliyorum. Onceden sevdigim ya da sevme boyutuna gelebilecek her tanidigim insan, mutlu bir birliktelige sahip ya da sahip olmak uzere. Son zamanlarda da birini daha geriye biraktim hayatimda. Simdi ise vazgeciyorum. Kendimden de vazgecebilirim henuz. Su sarkiyi da sanirim 50 kusur kez dinledim 2 gun icinde. Buyrun: Yine eski Arif'i getirdiler geriye. Yoruldum.

Mustafa Ceceli - Karanfil

Edit: Askin Nur Yengi'nin yorumu da guzelmis o zamanlara gore. Google'dan aratabilirseniz bulabilirsiniz, ilgilenenler icin...


11 Ekim 2009 Pazar

Burdasesimiduyankimsevarmi?

Biliyorum, cok oldu yazmayali. Demistim ama ben, uzun bir sure ev-okul vb sorunlarla ugrasacagimi. Ki oyle de oldu, hala daha da devam ediyorum...

"Isparta'ya gelmekle nasil bir hata yaptim anlamiyorum. Gelmemeliydim. Evet neden geleyim ki? Sirf okul icin burada olmak cok mutsuz edici bir durum..." Derdim eskiden. Artik demiyorum; cunku bilincindeyim ki buradaki okulu bitirmem benim gelecek icin olan hayallerime kocamaaan bir davetiyedir.

Gelmeden once kalacak yer sorunum vardi. Tam bir hafta boyunca 3 bayan arkadasimin yaninda kaldim. Ve inanir misiniz ne yurt ne de ev bulabildim uygun olan. Yurtlar tam bir facia adeta. Yani zaten Isparta esnafindan genelde hep soylenir insanlar. Daha ne diyeyim? Sansliydim ki evdeki bayan arkadaslarimdan birinin bir arkadasinin arkadasi, 3. bir ev arkadasina ihtiyaci oldugunu soyledi. Insan bir hafta once ya da ne bileyim daha erken soyler demeye kalmadan, eve yerlestim. Odami duzelttim, yatagimdan dolabima kadar, her ihtiyac duyacagim seyi ayarladim. Simdi mutluyum. Ev sorunum gecikmeli ve yorucu olsa da cozulmus oldu. Diger bir yandan Erasmus meselesi var. Karsi universite icin sectigim derslerde sorun cikmasi uzerine yeni acilan derslerden tekrar bir cizelge olusturmam gerekiyor, tabi bir yandan da pasaportumun suresini uzatmaya calisiyorum, harc odemeden tabiki. Umarim bir sorun cikmaz.Ogrenci oldugum icin pasaport harci almamalari lazim! Uzatiyor olsam bile! Evet! Ogrenciyim ben! 1 yillik harc 170tl kusur! gecen sene pasaport cikartirken pasaport ucreti olarak 81tl odemistim. Ona gecen aylarda zam getirmisler 90tl olmus. Gecen gittim 135tl yaziyordu! Saka gibi resmen! Eskiden ucak bileti insanlari oldururdu simdi bunlar olduruyor. Bunun disinda zor derslerime alismaya calisiyorum bir yandan da Amerika ile ilgili cok hos bir firsat var elimde onu degerlendirmeye calisiyorum. Sans lazim epey bir; ama ben yine de umutluyum. Allah yardimci olur o konuda insallah bana...Bunlara ek olarak haftasonlari Rusca kursuna gitmeye calisiyorum halk egitim merkezinde. Ooy oy! Bu seneki masraflarim mi cogaldi benim yoksa bizimkiler biraz kesinti mi yaptilar nedir, bir boyle maddi sorunlara burundum. Gecen sene cok iyiydim yahu. Evdekilere de bir sey diyemiyor ki insan haliyle. Babamin beni Work and Travel macerasina katilayim diye girdigi zahmetleri dusundukce zaten her seyimi kisiyorum maddi anlamda. Iyi de tabi kis kis bir yere kadar kisar insan.

Neden bilmiyorum; ama daha programci bir insan oldum artik. Bir hafta icinde yapmam gerekenleri bir kagida yaziyorum. Yapinca da ustlerini karaliyorum yaptiklarimin. Eskiden boyle degildim ben. Iyi bir sey mi bu? Ben her seyi aklimda tutardim eskiden. Simdi ya yapacak islerim cogaldi ya da artik eski mukemmel Yengec Zekami kaybediyorum. Bilmiyorum. Ya da Amerika'nin etkisidir, kim bilir... :P

Ops. Unutuyordum, bir de internet sorunum var ki anlatsam bitmez. Internetim yok. Ev arkadaslarimda ben 2. donem gidecegim diye pek sicak bakmiyorlar adsl baglatma konusuna. Dizi gibi oldum, izle izle bitmez!

Bakalim diger bolumde basima neler gelecek!?

Bekliyoruz...

24 Eylül 2009 Perşembe

Turkiye!

Tamam, biliyorum, "kurkcu dukkani"ndayim. Mecburdum, kalamadim, yapamadim; gucum de yetmedi, param da yetmedi Amerika'da kalmaya. Yetmedi iste... New York'da ikinci gunde skildim. Zaten 4-5 gune kalmadi ucagima atlayip; geldim Turkiye'ye... Geldim iste! Buradayim... Kapatmak istiyorum bu Amerika mevzusunu. Yapmam lazim, bir sekilde kapatmaliyim; ordan aldigim maddi manevi seyler yanima kar kalmali ve kapatmaliyim Amerika mevzusunu. Atmaliyim hayallerimi hizla akan bir nehre, yokolup gitsinler diye. Gercekten bunu yapmali miyim? Bunu yaparsam kendime ve digerlerine haksizlik etmis olmaz miyim?.. Dun gece uyuyamadim. Belki saat farkinin etkisinden dolayidir, bilemem... Ama gece boyunca dusundum. Sadece dusundum, guzel, tatli hayaller kurdum, sonlari kotu biten... Uzun zaman olmustu guzel hayaller kurmayali. Haliyle unuttum hayal kurmayi da. Sonlari da kotu bitti o yuzden dun gece.

Kendimi cok yoruyorum bu dusuncelerle. Dusunmesem, biliyorum kendimi, pes edecegim her seyden, birakacagim bir kenara hic olmamis gibi. Bunu istemiyorum. Hep aklimda olmali ki hedeflerime giden yoldan ayrilmayayim! Kafam cok karisik...

Istanbul'a indim, dayim aldi beni havalimanindan. Daha sonra anneannemlere gectik, annemgil, teyzemler, kuzenler vs. geldiler, soyle bir bayramlastik, daha sonra dusunlerim soruldu Amerika ile ilgili... Sonra ablamlara gectik, ve ertesi gun de Ankara'ya dondum. Bu haftasonu ise Isparta'ya dogru yol alacagim, okulum icin... Sanirim okula baslamamla birlikte normal Turkiye kosullarina alisip; hayallerime bir sureligine ara verecegim.

Bilmiyorum hangisi daha hayirli. Bilmiyorum hangisi beni daha cok mutlu edecek... Tek bildigim, bir seye tutunma istegimin su siralar asiri yuksek dozda olusudur. Yardim bekliyorum Allah'tan... Hos, boyle de ne yardim gelir ya...

Simdi filmi basa sariyoruz:

--------------------------------

Oley! Turkiye'yi ne de cok ozlemisim! Okuluma da basliyorum! Ve artik Amerika'da yasamis biriyim! Ingilizcem hayatimdaki en iyi seviyeye geldi! CV'im icin epey bir malzemem var artik!..

--------------------------------

Film bu sekilde de devam edebilirdi. Keske etseydi diyorum bazen; ama kiyamiyorum yasadiklarima... Boyle diyenler ne kadar sanslilar aslinda. Onlari Amerika'ya baglayan dusunceleri yok ne guzel. Bir yandan da film su sekilde devam ediyor:

--------------------------------

Ne yapip edip Amerika'ya geri donmeliyim! Daha cok calisip ders notlarimi yuksek tutmaliyim! Basarili bir insan olmaliyim ki Amerika'ya donmem daha kolay hale gelsin! Evet, bunu basaracagim!

--------------------------------

Her iki tarafta da mutlu bir son var aslinda. Tek mesele bardaga surekli dolu tarafindan bakmak. Bunu yapabilcek gucum de var aslinda. Yapabilirim aslinda?.. Evet, evet...

Bunlarin disinda, okula donuyor olmama iliskin fazla bir heyecan yok. Zaten 3. sinif dersleri haddinden fazla zor. Bunlarin yaninda Litvanya icin vize almaya calisacagim, ikinci donem Erasmus programi icin... Himm, ve gelecege dair epeyce bir arastirma beni bekliyor.

Artik fark-li-yim!

Not: blogger yazi yazma bolumundeki arac cubugunu degistirmis. Daha modern olmus bence. Ohom...

20 Eylül 2009 Pazar

Amerika'da Son Gun!


Ucuncu gunun gecesinde de o gun yasadiklarimi anlatmak isterdim; ama hem otele gec dondum hem de sabaha karsi ancak yatmaya hazir hale gelebildigim icin, vakit olmadi bilgisayarimi acip; o gunku "Arif"i anlatmaya...

Ucuncu gunumde neler yaptim; neler yapmadim ki... Yine verdim kendimi Times Square'e ordan ilk gun katildigimiz turumuzla gezmeye basladik. Gezdik, gezdik; sira Empire State binasina cikmaya geldi. Giris $20. Alacagim zevk en fazla 50 cents. Bakin, siz belki zevk alabilirsiniz, New York'un en yuksek binasina cikip; tum NYC gokdelenlerine ayni anda bakarak. Benim icin zaten Amerika, ilk New York turunda bitmis idi. Yani sklmistim. Ne yapabilirim, cikmadim. Ve diger arkadaslarim ciktilar, hic de pisman degilim, sonuc olarak. Ben de onun yerine, yol boyunca magazalari gezdim, bir adet cuzdan, bir adet de gunluk icin hos bir defter aldim. Ve o filmlerde eksik olmayan New York Public Library'e gittim. Icine girmedim; ama onunde cektirdigim resim ve etrafinda dolasmis olmanin verdigi mutluluk ile Empire State'e nazaran daha fazla zevk aldim. Daha sonra da gunduz katildigimiz tura es olarak bir de gece turuna katildik. Inanilmaz harika idi. NYC'nin hemen hemen onemli her yerini, ki buna midtown, up town ve downtown katilmakta, ustu acik tur otobusunde gezdik. Ve her yer isil isildi. Ozellikle Brooklyn Koprusu'nun ordan gecip, Brooklyn'i dolasmak harikaydi. Bu sekilde de son kez New York sokaklarinda gunduz ve gece olarak dolasmis oldum.

Dorduncu gunde ise evdeydim, gitme hazirliklari ufaktan baslamis, hafiften benim gozler dolmus, oyle gec kalmis bir sabah ruh halim vardi... Gitmek istemiyordum, Virginia Beach'de iken. Simdi istiyor musun sorusuna, evet, hayir, bilmiyorum, olebilir miyim?, cevaplarini verebilirim. Su anda tek dusundugum ise, artik gercek hayatima donmek istegimdir. Donmeliyim, buralara ait degilim ben, evet belki buralarin insaniyim, yani burada mutlu olurum ben. Ama... Ama iste diger yandan ailem var, dort aya yakin gorememisligim var, ozlem var, lanet okulum var, eski hayatim var... Bunlar icin donmeliyim, mecbur oldugum icin, yapabilecek bir seyim olmadigi icin... Hala icimde umut var son gune dair; ama dayanamiyorum artik, yapamiyorum. Gitmek istiyorum o havalanina ve o salak ucaga binip hepsini bitirmek istiyorum hayallerimin... Hayatimin en harika ve en beni uzen 3 haftasini gecirdim. Dayanamiyorum artik.

Dorduncu gunun diger bir kisminda ise Jersey City'nin ufaktan "magazamsi" dukkanlarina gittim. Bir kot pantolon ve ona uygun bir de ust aldim. 41$ tuttu. Old Navy markalari bu arada. Daha sonra otele dondum ve bilgisayarimin basindayim. Yine ellerim titriyor, yine duygularimi kelimelere yukleyip; gecmise bir not birakiyorum... Yine aklima uzuldugum noktalar geliyor Work and Travel maceralarima ait.

Bu gece son New York'da, Amerika'da... Pazartesi gunu Turkiye'deyim; aklimda, gecmisimde, elimde, cebimde yiginla seyle geliyorum Turkiye'ye. Gonul isterdi ki buralarda kalayim, yalniz olayim, az parami kazanip; gecinip gideyim... Istemezdim muhendis olmayi, varsin olmasin hayatimda, ne onemi var ki ben mutsuz olduktan sonra...

Hoscakal Amerika ve hayatimin en guzel, en masum hayalleri...

Not: Dusundum de durumu bu kadar abartmayayim ben? Cok duygusal oldum su siralar. Abartiyorum cidden. Acik kapilarimi birakayim yine ben? Evet, birakayim.

Gorusmek uzere Amerika ve hayallerim...

;)

18 Eylül 2009 Cuma

New York'da Ikinci Gun


Ne diyebilirim, ikinci gunum New York'da ve bikmis durumdayim, artik boyle geri donmek istegim geliyor icimden, gitmek istemedigimi cok iyi bildigim halde... Kalabalik sehirleri sevmiyorum, bu kendimi iyice yalniz hissettigimden dolayi degil. Sadece cok cesit insan gormekle alakali... Istanbul bana bu sekilde gelirken, New York'u gorunce, Istanbul'un hos, guzel ve kucuk bir kultur sehri olduguna karar verdim. Aynen bu sekilde tarif edilebilir Istanbul! Tamam belki New York'da fazla vakit gecirmedim; ama Amerika'da gecirdigim dolu dolu 3 ay bana Amerika ile ilgili bircok seyi ogretmis oldu. Haliyle de New York'u, Turkiye'nin Istanbul'u olarak 'gercek anlamda' gormek, benim New York'dan bezmis oldugum anlamina geliyor, bana gore... Neden diye soracak olursaniz, bugun gordugum China Town'i, Ozgurluk Aniti'nin bulundugu adadaki 20'ye yakin Turk ogrenciyi ve gun icinde gordugum birbirinden farkli, bilmem kac, medeniyetten insanla, New York, taninmaz bir hale gelmis bulunmakta bana... Bu da benim icin, "New York = 6 yok 8 x Istanbul" demek oluyor!

Let's get out here, modundayim ozetle. Surda zaten Pazar gunu ucagim var Turkiye'ye dogru. Istemeyerek! Istemiyorum! Inatla istemiyorum, geri donmek zorunda oldugumu bile bile...

Her sey bir yana, o Amerikan filmlerinde gorup de 'acaba ben de gidebilecek miyim birgun' dedigim bircok yeri gordum. Ve bugun New York'da metroyu kullanmak gibi bir zorunlulukta bulunduk arkadaslarimla. Metro kavrami sifir New York'da! Asiri havasiz ve sicak olan yeralti sistemi, insani korku filmi senaryosu yazdirmaya itiyor! Metro desen zaten beter bir halde! Istanbul'un 'tren' lerinden bile kotu! Oyh! Binmeyin sakin!

Ozgurluk Aniti'ni yakindan gordugum icin sansliyim, cok sukur Allah'a!

- Sukretmeden de gecemiyoruz efendim... -

Brooklyn Koprusu'nu yureyerek de gectik. Resim de cektik en bolundan! Daha ne olsun? Manhattan kaldi yarina. Diger arkadaslarim Empire State binasina cikmak istiyor inatla, 20$ odeyip. Bense cikmak istemiyorum kendi inadimla, cunku zaten New York'dan 'yeter' modundayim, bir de 20$'imi odeyip; iki metre yukseklikten manzarayi gezmek istemem acikcasi. O yuzden yarin bir sureligine tek basima olacagim New York sokaklarinda.

- New Yorker oldum iyice ya hadi bakalim -

Gece New York'dan donerken bizim Jersey City'deki bakkalimiza girdik bir adet ekmek icin. Bir de ne gorelim, bakkal bildigin Cami olmus, arapca konusma sesleri geliyor hoparlorlerden, amcam Misirli, bakkalinda da Turk Baklavalari var. 7$ baklavanin kutusu, baklava demeye bin sahit istese de, amcamla verdik muhabbete... Direkt demez mi Baklava Yunanlilara ait! Oeh, Hoeh! Amca yavas! Tepkilerimizden sonra, siz Yunanlilari niye sevmiyorsunuz, diye sordu, ki Yunanlilarla ilgili bir sey demedik. Daha sonra ben Yunanlilari sevdigimizi, baklavanin da bizim kulturumuz oldugunu soyledim ki amcam pesine "zaten baklava ureticisi Turk firma" deyip bir guzel gulumsedi(!).

Geceyi orda gecirmeyi dusunmedigimiz icin, otel odamiza geri donduk. Daha sonra ben bilgisayarimi alip; kendi dunyama cekildim. Simdi de uyku alemine atilmak icin hazirim.

New Yorker.

17 Eylül 2009 Perşembe

New York'da Ilk Gun


Son 3 haftadir aglamaktan farkli bir hale girdim. Aglamamin bircok nedeni var aslinda... En basta gelenlerden bir tanesi Amerika'yi birakmak istemeyisimdir; ama 3 gun oncesine kadar Amerika'da gecirdigim 3 ayi askin sure zarfinda yasadigim sehir olan Virginia Beach'den ayrildim ve New York yollarina dustum...


2 gundur New York'dayim, merkezinde kalamadigim icin New Jersey'de bir hotelde kaliyorum, ben ve 9 arkadasim ile birlikte. Kaldigim yer New York'un merkezi diyebilecegim Time Square'e yakin ve bugun Time Square basta olmak uzere bircok yeri gezdik. Bir tura katildik aslinda, 48 saatlik bir biletimiz, New York'u gezdiren ve belli duraklarinda inip binebildigimiz ustu acik otobuslerimiz ve 54$ odemisligimiz var. Gayet mutluyuz, New York'u bu sekilde daha iyi geziyoruz. Tek sorunumuz yemek biraz pahaliya geliyor bize. Time Square'deki McDonald's'da da hamburger yedikten sonra heralde artik McDonald's konusunu kapatmis bulunuyorum hayatimda! 7$ cok degil bir Big Mac icin; cok olan kismi Virginia Beach'de 5$'a yeyip burda 2$ daha fazla oduyor olmamiz. Tabii yedigimiz bu McDonald's subesi hayatimdaki en 'manyak' McDonald's subesi oldugu icin yorumsuz kaliyorum bu 2$'lik fazlaliga.


Dunyanin kalbinin attigi yeri gordum bugun... Bence artik dunya fazla sigara icmese iyi olur; cunku dunyanin kalbi; benim oyle abartildigi kadar da ilgimi cekmedi. Oyle asiri ozgur hayatlar var sokaklarda, evet, yine de gayet rahat bir sekilde "bildigim New York iste!" diyebiliyorum; sanki onceden gelip kalmisim gibi... Sanirim Amerika'ya cok alistim ki bana fazla sasirtici gelmedi NYC. Tamam, belki yuksek binalari var, belki Time Square'deki Adidas subesinde 500$'a yakin t-shirtleri var, belki kopruleri cift katli olup; alt katindan metro hatti geciyor olabilir... Ben yine de oyle herkesin abarttigi kadar etkilenmedim New York'dan... Belki de kalabalik sehirleri sevmiyor olusumdandir...


Kaldigim otelin bulundugu New Jersey eyaletinin Jersey City'si bile daha cekici geliyor bana. Ozellikle kaldigim bolgeyi basmis olan sevgili(!) Hint, Ispanyol kokenli insanlar, cok garip ve bir o kadar da bizden biri gibiler. Bizden biri derken, aksanlari anlaminda tabiki...


Amerika bende cok sey birakti. Iyi anlamda hepsi, simdilik, cok sukur. Hani diyorum su son gunlerimde de Amerika'nin o film tadindaki macerali kisimlarini gormeden doneyim ulkeme; tek dilegim budur simdilik.


Bu son 2-3 haftadir oyle garip ve asiri umut dolu kararlar aldim. Artik farkettim ki Turkiye bana cok uzak bir yer. Su anlamda uzak, ben Turkiye'de kaldigim surece, yozlasmis kulturu ve insanlari yuzunden surekli mutsuz bir halde olacagim. Ve Amerika'nin her seyiyle memnun kaldim. Aylardir Turk yemeklerini ozlemis olsam da, ailemi ozlemis olsam da; elime ufacik bir ihtimal gecse burada kalirdim! Ve bir sekilde geri donmek icin ugrasmaya basladim simdiden. Bunu yapmaliyim; ne olursa olsun; basarmaliyim, hayatimin geri kalani icin en azindan...


Amerika'nin bana kattiklarini anlatmak icin kelimelerim yetmez sanirim. Gezip; gordugum seylerden daha fazla adeta. Ve bunlarin hepsinin meyvesini Turkiye'ye dondugumde toplayacagim eminim.


Su anda saat gecenin 2'si olmakla beraber; uyumam gerektigini hissediyorum. Ki yarin da Ozgurluk Aniti'ni gormeye gidiyoruz; yakindan... Sanirim Manhattan'a da geceriz yarin.


New York ve Ben.

3 Eylül 2009 Perşembe

Beklerken...

Umutsuz bir sekilde beklemek cok kotu. Hani beklediginiz sey icin bir umudunuz olsa daha cabuk gecer zaman, sonunda elde etme mutlulugunu yasama bilinciyle... Aksi halde hayat size zehir olur. Evet, olur, olabilir. Bu sizin bazi seyleri ne kadar onemsediginizle alakali.

Ya da cok sakin bir insansinizdir; boyle her seyi oluruna birakan turden. Surekli sakinsinizdir, olaylara tepkileriniz yok denecek kadar azdir, olumlu olumsuz...

Hah iste bu benim bahsettigim turden insan modeli. Diyordum ki Amerika beni bu hale getirir! Kocaman ulke, edindigim onlarca arkadasim var Amerikali... Bu iki faktor cok etkili oldu bu hale gelmemde. Nasil oldugunu soyle bir anlatayim; simdi 'kultur' denen faktoru benliginize isletebilmek icin, o kulturle bezenmis seylerle muhattap olmalisiniz. O kulturun insani ve yasam sekli gibi... Ben bunlari icten ice, derin bir sekilde yasadim; hala daha yasiyorum... Ve gordum ki:

* 1 dolarin degeri, gercekten cokmus.
* Amerikalilarin cogu dikkatsiz ve saf; ama uyanik olmaya calisinca basariyorlar.
* Cogu Amerikali ve Amerika`da uzun sure yasamis insanlar, asiri bir rahat ve dusuncelerini rahatca soyleyebilen insanlar, anladigim kadariyla...
* Sicak kanliliginizi onlara gosterirseniz, size normaldekinden daha samimi davranirlar, ki Amerikalilar zaten bir hayli samimi.

Ve bunun gibi Amerika ve Amerikalilarla ilgili edindigim bircok tecrubeyle birlikte ben de yavastan onlarin dusunce yapisina gecis yapmis bulunmaktayim. O kadar rahatim ki, biri beni sinirlendirecek bir sey soyleyince, soyledigi seyde hakli olmadigi halde soylese bile, icimden sinirlenmek yerine gulmek geliyor. "Bu ne sacmaliyor ya?" durumuna giriyorum... Rahatim artik dusunce konusunda.

Bekliyoruz efendim, az vakit kalmis bulunmakta Turkiye`m topraklarina ayak basmak icin. Gelmek istemedigimi onceden de soylemistim. Cok zor gelecek bana orada yasamak. Huyum mu nedir anlamiyorum, bana uyan bir ortam aramaktansa, bulundugum ortama uyum saglamaya calisiyorum, boyle her sey benden yana sorunsuz olsun, geriye de karsidaki insan/ortam/diger varlik kalsin. Ben nasilsa uyum saglarim dusuncesi var. Buraya alistim cok rahat bir sekilde; ama artik donup de Turkiye sartlariyla tekrar yuzlesmek istemiyorum. Kim ister ki? Ben oyle asiri milliyetci biri degilim "ille de ulkem olsun" diyemiyorum. Neden deyim ki? Ulkemde mutlu olamiyorsam bir sorun var demektir...

Bekliyorum efendim, az umut kalmis icimde Amerika ile ilgili, onlarinda buyuk bir kismini gerceklestirip donmek umidim var ulkeme. Turkiye icin daha buyuk umutlarim var su anda; o kadar buyukler ki varliklarini su anda bile hissedebiliyorum. Insallah Allah yolumu acik eder...

Daha bir yalnizligi sever oldum, daha hassas oldum, daha seviye ozlem icindeyim...

30 Ağustos 2009 Pazar

Son 3 hafta...

Bugun isten eve geldigimde soyle bir eski `ben` e baktim, eski `ben`in yazdiklarina baktim... Sonra gorduklerim, okuduklarim; icimi o kadar karartti ki; nasil bir seymisim ben boyle?!, dedim. Ne kadar `insan iliskileri konusunda kendimi kasiyormusum, neler dusunup; neleri yapmayi bekliyormusun... Ve en onemlisi, neden bu kadar kara kapli, gozu kor bir insan oldugumu anladim en sonunda. Tek nedeni esi benzeri olmayan Turk milletim!.. Yanlis yerde, yanlis kulturde; dogru insanlarin arasinda, dogru sekilde dogmusum bu dunyaya. Ters giden seylerin sebeplerini daha iyi anladim Amerika`da.

Hep derdim, universite benim tek degisim donemim olacak hayatimda, diye. Ki oyle olmustu. Yani eski `ben` ile universite sonrasi `ben` arasinda daglar kadar fark vardi; ama artik daha yeni bir `ben` var. Bunu eski `ben`in yarattiklarina bakinca daha iyi anliyorum...

Tamam, Amerika`nin bana olan faydalarini surekli soyledigimin farkindayim; ama gercekten bu sekilde. Bunun belki Amerika ile alakasi yoktur bilemem. Hani baska bir ulke de olsa ayni etkiyi yaratabilirdi ben de. Sonucta su anki degismis `ben` i cok seviyorum, gercekten cok seviyorum, eskiden yaptigim seyleri yapmama kararini bile vermiyorum artik; cunku yapmayacagim. Neden boyle bir sey icin gunler oncesinden plan yapayim ki?

Su gunlerde hesap kitap olayina girmeye basladim. Yani biriktirdigim parayla neler almam gerektigini dusunuyorum bir yandan. Ev arkadaslarimdan biri tam 600$`lik kiyafet vs alisverisi yapti. Guzel, markali seyler almistir eminim. Ben de gecen bir alisverise gittim. Is arkadasimin ikinci isi Old Navy gibi bir kiyafet dukkaninda oldugu icin, calisan indiriminden faydalandim. Sagolsun, 100 dolarlik Gab marka bir mont tarzi bir seyi 51 dolara aldim, onun %50 kusur indirimi sayesinde. Birkac da Old Navy markali kiyafet almistim o gun. Tabi Old Navy`de %25 indirim hakki vardi arkadasimin...

Her sey bir yana, toplam 3 haftam kaldi donmek icin. 2 hafta sonra isimi bitirip; son haftada travel uzerine yogunlasacagim. Hepsinden once haftaya tum alacaklarimi bitirmem lazim.

Amerika`dan ayrilinca arkamda cok guzel anilari birakacagim. Birbirinden guzel dostluklarim oldu burda, eminim giderken aglarim, aglarim iste...

Donmek istemiyorum Turkiye`ye! Istemiyorum iste. Turkiye sadece yemeklerinin guzelligi ve sahip oldugu cografi ve tarihi ozelligi bakimindan kalbime isliyor. Baska bir ozelligi degil, ne insanlari, ne de sahip oldugu ustun kulturu(!)... Ne yazik ki mecburum, donmek zorundayim. Ailem Turkiye`de, bitirmem gereken bir makine muhendisligi var...

Donmek istemiyorum. Burada ben cok mutluyum. Kimseyle konusmak zorunda kalmiyorum. Yalnizligimin mutlulugunu burada daha iyi hissediyorum. Cok kolay para da kazaniyorum. Ve her sey cok ucuz. Beni Turkiye`de tutan bir sey yok. Hicbir sey...

23 Ağustos 2009 Pazar

Ben Amerika'dayken...

Bu sozle baslayan cumleler kurabilmek guzel aslinda. Nisbet olsun diye demiyorum, yanlis anlasilmasin. Hani sadece buralarda yasadigimi daha derinden hissetmek icin boyle baslayayim dedim yazima...

Bugun hava yagmurluydu. Iste cok yogundu diyemem; ama eh iste modundaydi. Isten eve gelirken soyle bir yagmurun hezimetine ugradim, hos, ben yagmuru severim; ama boylesini degil yani!.. Sonra guzelce yemegimi yapip yedim, dondurmami alip; filmimin basina gectim. Buralarda eger yagmurluysa hava, Amerikali arkadaslarinizi cagirmak istemiyorsaniz, Turklerle takilmak istemiyorsaniz ve yalniz kalmak istiyorsaniz, en guzel yollardan biri bilgisayarinizi acip film izlemektir. Bugun izledigim The Children ile artik cocuklardan cidden korkmaya basladim. Yani cok farkli bir filmdi. Ve bu filmden once aslinda "en son izlediklerim" listemdeki ilk 3 filmi izlemistim. Listemdeki ilk 4 filmi gercekten cok begendim; cunku uzun suredir boyle bir kalitede filmleri izleyememistim, hep bir tekrar niteligindeydi her film. Ozetle: Etkilendim!

Sonracigima, Work and Travel programina katildim bu yaz, takip edenlerin bildigi uzere, ve ilk kez gercek anlamiyla bir Travel olayina girmis bulunmaktayim. Gecen carsamba gunu arabimizi kiralayip, ucuzundan benzinimizi alip ver elini Washington D.C yaptik, cok eglendik, gezdik, gorduk, her ne kadar Beyaz Saray`i bilmem kac metre uzakliktaki parmakliklarindan gorebilmis olsak da, sonuc olarak: Mutlu olduk!

Daha daha... Ramazan`a giris yapmis bulunup; henuz oruc tutabilecek duruma gelemedigim icin kendimden utaniyorum, bir yandan da bu ayi, etkisi cok cok az olarak olsa da, burada gecirmekten dolayi: Mutluyum!

Amerika`ya gelmeden onceki icimde kopan firtinalari, burda hafif esen meltemlere donusturmenin verdigi mutluluk da cabasi! Mutluyum, Allah bozmasin.

En kotu gunlerimi(zi) boyle yapsin, Ramazan`i en verimli gecirmeyi nasip etsin, pesimizde "Hristayanlikla ilgili ne biliyorsun, Isa`nin askiyla yanip tutusuyor musun, onun korunduguna inaniyor musun" gibi soru soranlari pesimizden uzak tutsun! Amin...

:8)

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Umm, I need to do that!


Boyle bir ates vardi icimde. Tanimlamayamadim bir atesti. Hani insanin icini yakip kavuran, bir turlu cozum bulamadigi, ne oldugunu da tam bilmedigi asiri karisik bir durum olur ya; ben ayni o durum icindeydim 5-6 yildir. Positif olmaya calisiyorum bu konuda ve diyorum ki kendime, ergenlik doneminin salak-sacma-gereksiz (belki gerekli) atesli donemidir; isin ilginc kismi sudur ki: benim bir ergen olarak bu donemi farketmeden yasiyor olmam gerektigi...

Tanimlayamadigim o klasik sorunlarim Amerika gibi dunyanin konustugu bu ulkede bile kendini belli ediyor. Niye boyle bir seyin olmamasi gerektigini dusundugume gelince, o da sudur ki: bu ulkede o kadar cok yasanacak sey var ki, insanin kafasini kasiyacak zaman bulamamasidir... Haliyle ben ilk gecirdigim 1 ay boyunca klasik sorunlarimi dert etmemis, cogu basit seyi dert etmemeyi ogrenmis biri olmustum. Hala daha oyleyim; degistim. Yalniz, ustunu kapattigim "derin" sorunlarim boy gostermeye basladilar. Dikkate almamaya calistikca daha da goze batar hale gelmeye basladir.

Sen beni biliyorsun blog, o yuzden sana soyluyorum bunu bir tek: Bu arayisa bir son vermeliyim! Ve bunu da su andan itibaren baslatiyorum. Yardim istemiyorum senden, tek istedigim bana hatirlatacak seyleri gozumun onunden cek ya da kesin seyleri gozumun onune koy ki baglandigimda kopup gitmesin sacma sapan seyler yuzunden...

16 Ağustos 2009 Pazar

Bir mesajim var.

Ben yine ayni yerdeyim. Hep o bildigin, bir yigin insanla dolu, sadece kelimelere dokunarak yasadigim yerdeyim. Yine bekliyorum, tipki senle tanistigim zamandaki gibi, tipki senden once olan durum gibi… Sadece bekliyorum, ne sesimi cikartiyorum birine, ne de gelen her sese cevap veriyorum. Sen beni taniyorsun, biliyorum… Kelimelerim sana da dokundu. Sen de gozlerimin icine bakmistin, tipki benim seninkilere baktigim gibi.

Cok uzaklardayim bak. Bunu da biliyorsun. Bak yine yaziyorum. Yine kelimelerim dokunuyor birilerine. Bak, yine bekliyorum… Beklemeyi ogrendim ben. Hicbir sey ugruna bekledigim zamanlar da oldu, cok buyuk kazanclar edindigim beklentilerim de oldu; ama sabrettim ve bekledim.

Ne ogrendim uzaklarda biliyor musun? Nereden bileceksin, halimi sordugun zamanlar artik coktan degismistin, daha umutsuz daha mukemmele giden adimlarin vardi… Hala daha oyle misin? Ya koptun iyice her seyden, ya da daha kotu oldun bu bencillerin dunyasinda… Neyse, ogrendigim seyler cok oldu uzaklarda. Iki insanin birbirini sevmesinin ne oldugunu ogrendim burda, hissetmenin ne oldugunu ogrendim, bir evde, iki kalbi, tek bir kalp yapmanin nasil bir sey oldugunu ogrendim, gordum, duydum, hissedemedim belki; ama ogrendim. Benim tek istedigim buydu… Butun hayatim boyunca istedigim lanet olasi tek sey buydu. Bunu biliyordun belki, belki beni samimi bulmadin, belki korktun yari yolda geri donerim diye, belki dusundun ki senin icin maddi manevi yetersizim… Bilemem. Bak yine kendimi kotuluyorum, sen de bir kusur aramiyorum. Hala daha kapilarim acik sana. Neden sana? Neden bir baskasina degil. Sorma iste. Ask diyemem buna ben, hoslanmak da diyemem. Sadece en guzel hayalleri kurdugum insansin diyebilirim. Bu daha degerli degil mi senin icin?

Uzaklar bana cok sey ogretti. Benligimi bozmadim, yine ayni insanim, yine sabirla bekleyen insanim, yine cekingen, duygusal, alingan insanim… Beni nasil biliyorsan oyleyim. Daha eminim bazi seylerden, daha fazla kararli olmam gerektigini biliyorum. Kafamda daha da netlesti her sey. Ne olur sesini duyur biraz.

Bak uzaklardayim, yine bilgisayarimin basindayim, yine kelimeleri kullaniyorum kendimi anlatmak icin. Yine dinlemiyorsun; ama… Duyuyormus gibi yapiyorsun; ama korkuyorsun bir yandan da… Dinlemek istemiyorsun belki de. Kendi actigim kapimi zorluyorum degil mi? Kapatamadim iste… Sorma nedenini. Hicbir sey olmamis gibi gel ne olur. Sessiz kalma, sessiz kalmayi oralarda biraktim ben. Uzaklarin etkisi cok oldu, demistim. Bir merhaba desen de yeter.

Hani hayallerim vardi ya, hani artik hayal kurmuyordum belki de, hani umursamiyordum hicbir seyi… Hicbiri gercek degil. Ben hala hayal kuruyorum, hala daha her gece farkli bir balkonu olan evde bitiriyorum hayalimi ve sonra uyuyorum.

Once sen seslen diyorsundur belki de, haklisin. Gururunu yen de diyorsundur sen simdi, haklisin. Onlarin hepsini oralarda biraktim ben. Uzaklarda degisen cok sey oldu. Yapamam, sen oralarda mutlusun, sen oralarda beni umursamiyorsun bile, nasil sesimi ulastirabilirim ki sana su durumda… Sen benim bunlarimi dusunmeme izin verdikten sonra… Ya da hic ugrasma olur mu? Sen de ben de tarihe gomulelim, boyle biriydi der geceriz birbirimiz icin, demisizdir belki de, kim bilir… Ben diyemedim, hayatima giren, girme ihtimali olan kimse icin diyemedim ben, diyemem de. Aklimda bircok isim yok benim. Hayatimda bircok isim yok cunku.

Sadece seslenisti bu oralara. Duyan olur, olmaz; bilemem. Benim hayattaki gorevim sanirim yazmak ve beklemek. Gorevlerimin ne olacagini soyleyen olmadi aslinda, kim verdi bu gorevi ondan bile emin degilim. Bunlari dogru yaptigimdan emin olmak istiyorum sadece.

Buradayim, uzaklardayim, bekliyorum, senden once oldugu gibi, senden sonra olacagi gibi…

6 Ağustos 2009 Perşembe

Bir Kandil daha gecti...

2. kandilimi de Amerika`da gecirdim. Turkiye`de olsaydim durum gercekten cok farkli olurdu. En azindan etrafimda kandil oldugunu unutmus, Amerika`da `Yeni Raki` bulma sevinciyle, Ukraynali arkadaslariyla icen insanlar olmazdi. Muhtemelen ailemle birlikte olurdum. Annem ve babamla kandil dogasini yasardik. Bilemem... Ama bir kandil daha gecti...

~ Dilerim ki Allah`tan, en guzel seyleri yasatsin her iki dunyada da. Belki bu dunya zor gelir kimine, dilerim sonsuz mutlulukta huzur bulunur... Sevdiklerimizle birlikte olmak dilegiyle... Amin. ~

Ramazan... Oruc tutmaya calisacagim; ama ne kadar becerebilirim bilmiyorum. Gercekten tutasim var tum gunleri burada; ama isten dolayi o kadar yoruluyorum ki. Ustune sicak hava ve nemin verdigi kotu etki de cabasi. Sokakta dusup bayilsam kim bakar acaba? Dur dur! Felaket senaryolarima baslamayayim hemen! Elimden geleni yaparim olur biter; ama Muslumanlik sadece Turkiye`de degil, bunun bilincindeyim en azindan...

Ramazan ayi cok farkli bir zamana geldi. Yani Amerika`da iken Turkiye`de yasayabilecegim cogu seyi yasiyorum adeta. Bu cok hos bir sey aslinda. Mutluyum bir bakima bunun icin. Ama oruc tuttugum donem boyunce denize giremeyecegim, cok zor olacak gibi gozukuyor soyle bir dusununce. En azindan denemek istiyorum ben.

Zaman artik sikmaya basladi beni burada. Ya da ben kendi kendimi s.k.yorum. (of hala daha cevirmedim su klavye dilini) Diger yandan da hic ayrilasim yok buralardan. Ama mecbur ayrilacagim ve 2 ayim kaldi Amerika`daki hayatim icin.

Burada kendimle ilgili farkli seyleri kesfediyorum. Daha farkli biri olarak donecegim Turkiye`ye, eminim... Degismeyen tek sey duygularim olacak, olaylara verdigim tepkiler artik daha umursamaz durumda, artik daha az takilip kaliyorum bir seylere. En onemlisi bir seylerin kiymetini daha iyi anlayacagim dondugum zaman...

Olumlu degisimlerin olmasi dilegiyle...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Ozledim

Ne bir yaz`i boyle gecirdim ne de bir guzu.
Kocaman bir ruyaya dalmisim sanki.
Ustelik ne zaman uyanacagimi da biliyorum.
Uyanmak istiyor muyum acaba?..

Amerika`dayken yapmam gereken heralde en son sey aglamakti... Cunku buraya eglenmeye geldim, unutulmaz anlar gecirmeye geldim, farkli maceralara katilmaya geldim, hani Ingilizce seviyemi de yukseltmek icin geldim... Olur mu; ama aglayacak adam yine aglar.

Dun aksam, is yorgunlugumu ustumden attiktan sonra sahile gidip, okyanusa karsi oturdum, arkamda Virginia Beach`in otelleri, kabalik insanlari, her gece bitmek bilmeyen eglence ve konserleri... Acaba evimi ve ulkemi mi ozledim de agladim, bilmiyorum sebebini... Agladim sadece.

Hayat beni cok yoruyor. Ya da ben kendimi yoruyorum. Her sefer onemli bir seylerin eksik oldugunu hissediyorum. Farkindayim ne istedigiminde, ama iste... Istemekle kaliyor insan bazen. Ya da beklemekle...

Her sey bir yana, Amerika`da gecirdigim 40. gunumde sunu farkettim ki "degismeyecek insan degismez".. Degismek isteyen insan icinde sinirsiz sayida yol var. Hem de cok fazla...

Bir de farkettim ki: Hep kendi dunyamda yasiyorum. Icimde yasiyorum her seyi. Sadece kendim duyuyorum sesimi, bagirislarimi, aglamalarimi. Kime isyan edebilirim ki? Hangi sebeple? Hangi hakla? O yuzden disardan hep susup bekleyen biri olarak gozukuyorum. Sanirim hep boyle kalacagim...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Amerika ve dogum gunum

Himm. Her seyden once soylemeliyim ki kendim icin satin aldigim yeni bilgisayarimin klavye dilini degistirmek istemedigim icin, Turkce karakterleri olmadan yazacagim bu yazimi.

Evet, gercekten uzun zaman olmus. Yani bana bazen uzun geliyor bu 1 aylik bu surec. Neler neler yapmistim Amerika`ya gelebilmek icin. Sonunda gelebildim ve ustunden yaklasik bir ay gecti. Bugunu bekledim bir seyler yazmak icin; cunku bugun benim dogum gunum, cunku bugun ben 21 yasima girdim...

Ozetle anlatayim Amerika ile ilgili hislerimi... Amerika cidden bildiginiz, cogu insanin dusundugu sekilde olan bir ulke. Ozgurluk, insanlar arasindaki hosgoru, elektronik esyalarin ucuzlugu... Hepsi mevcut bu ulkede. Paranizi da kazaniyorsuz, kucuk pet sise suya 1.5 dolar da verebiliyorsunuz. Ben vermedim o ayri.

Efendim ucak yolculugu ve cekilen diger ufak sikintilardan sonra Virginia Beach`e gelmis ve isime baslamis, ortama alismis vb turden yerlesme durumlarini geride birakmis durumdayim. Isim bazi gunler yorucu bazi gunler de cok rahat gecmekte. Ilk maasim, 10 is gunluk, 560 dolar idi. Tabi ben 75 dolar gibi bir vergi odedim ki elime 490 civarinda bir para gecti. Evet, o kadar vergi koyuyor insana! Amerikan vatandaslari daha fazla oduyor tabi.

Bos zamanlarimda, havanin gidisatina gore, dunyanin en buyuk plajlarindan birine, ki bu plaj bana yureyerek 2-3dk uzaklikta, gidip gunun yorgunlugunu ustumden atabiliyorum. Gayet guzel bir tatil yapiyorum: ayni zamanda para da kazaniyorum, alisveris de yapiyorum.

Burada bulundugum zaman icinde cok fazla sehir gezmedim; ama sagolsun gelmeden once tanistigim Michael adli Amerikan vatandasi, olabildigince vaktimi en iyi sekilde gecirmemi sagliyor.

Amerika`da yasarken dikkatimi ceken seylerden biri, herkesin arabasinin olmasi, hepsinin jip olmasi, sut ve yumurtanin sudan ucuz; ama yogurdun, boyutuna gore, pahali olmasi dikkatimi cekti. Yemek konusunda zorlandigim anlar oldu baslarda; ama zamanla cozmeye calisiyorum... Daha 2 ay boyunca burada olacagim. Ve inanir misiniz hic mi hic Turkiye`ye donesim yok.

Ingilizce meselesine gelince... Ben cok iyi ingilizcemin oldugunu dusunurdum. Tabii asiri degil; ama gayet iyi oldugunu dusunurdum. Buraya gelince herkesin dedigini anladigimi; ama konusurken arasira sacmaladigimi gordum. Dedim ki kendime, bunu bu 3 ay icinde halletmeliyim. Aslinda hemen halletsem cok harika olur!

Cok fazla bahsetmek istemiyorum yasadiklarimin; cunku korkuyorum bozulur buyusu diye. O kadar farkli yasiyorum ki her seyi. Hergun bir farkli geciyor adeta. Umarim hep boyle olur; umarim hep guzel ve farkli olan seyleri yasarim...

--------------------------------------------

Bugun benim dogum gunum. Yani 22 Temmuz. Dogum gunumu Amerikali arkadasimla kutlamak istedim. Kendisi beni diger tatil gunlerimde oldugu gibi bugun de alip bir yerlere goturdu. Norfolk ve cevresini gezdiren bir tekne turuna ciktik. Simdi ise evindeyim ve 2 kopegiyle birlikte zaman geciriyorum... Gecen hafta Meksikan lokantasina goturmustu beni. Bugun de benzeri bir aktiviteye katilacagim onunla aksam yemegi icin. Daha sonra bana yaptigi dogum gunu pastasini yeriz heralde. Michael ile zaman gecirmek guzel; cunku butun gun farkli bir kulturu yakindan tanimis oluyorum ve konustugum ingilizce de cabasi...

Neyse uzatmayayim fazla; aksam yemegi icin disari cikmamiz gerekiyormus. Soz dinlesem iyi olacak...

dipnot: Amerika`da bir bara gidip icki icebilmek icin 21 yasinda olmaniz gerekiyor en az. Hos, pek icki meraklisi degilim; ama ev arkadaslarim bara gitmek icin beni bekliyorlar galiba...

Simdilik bu kadar gunluk... Senle nice senelere!

11 Haziran 2009 Perşembe

Friday the 13th

Filmler ve diziler hakkında konuşursam ben eğer; emin olun diyeceğim cümlelerden biri "Türk sinemasını takip etmiyorum" olur. O yüzden o cümleyi tekrar kullanmadan şöyle bir takip ettiğim Amerikan dizilerini sayayım:

Heroes
**Supernatural
**Dexter
Fringe
Lost
*Prison Break
*Terminator: The Sarah Connor Chronicles
*The 4400

Ne yazık ki listemdeki (*)lı olanlar bitmiş durumdalar. (**)lı olanlar da en beğendiğim diziler...

Ben yurt dışında olduğum vakitler, Allah'tan hiç biri başlamıyor da kaçırmıyorum hiçbir şey. :)) Yoksa bölümleri bulmak/indirmek gibi bir eziyete maruz kalacağım.

Son 1 yıldır aşırı bir dizi izleme moduna girmiş bulunmaktayım. Haliyle ağzıma yapışan "f*ck, sh*t" ve türevi güzel sözleri(!) dilime bulaştırmış durumdayım. Tabii ingilizce kelimelere olan kulak alışkanlığı da cabası. Ne yazık ki diziler yüzünden, bir hevesle bilgisayarıma indirdiğim birbirinden güzel filmleri izlemeye vaktim olmadı. Sanırım gidene kadar da yetiştiremem hepsini.

O kadar dizi varken, sen tut yenisini indir! Ne bileyim, merak ettim, indirdim. Neyi indirdim? Şunu: Friday the 13th



Meğersem bir arkadaşım bu filmin öyle bir sürü önceki bölümü var, dedi. Aa, dedim. Hiç hatırlamıyorum ben?! Varmış ve filmdeki malum sapık seri katil, her filmde ölüyor gibi yapılıp; öldürülmüyormuş. Arkadaşım bunu deyince aklıma birden Testere dizisi geldi. Ah pardon! Testere filmi! Dizi olmaya yakın olan bir seriye dönüşen Testere filmindeki gibi sürekli bir canlanma oluyormuş filmde.

Filmi izlerken bir de kimi göreyim?! Bizim Supernatural'dan Sam! Gerçek adıyla, Jared Padalecki filmde çok iyi durmuş bence. Zaten seviyorum kendisinin oyunculuğunu. Velhasıl film güzeldi. Korktuğum ve gerildiğim sahneleri boldu. Şu sıralar akşamları iyi gider, tavsiye ederim. "Fuckat" film biraz(!) uzun sürüyor. O yüzden ben gibi yalnız izlemeyin...

Ve siz ben gibi yapmayın. Türk sinemasına sahip çıkın!

Ama onlarda komedi ve dramadan başka bir dala geçsinler artık!

9 Haziran 2009 Salı

Hak Edilmeyen


Bugüne kadar ruh halimi sözlerime, hareketlerime, bakışlarıma, özetle tüm benliğime yansıttım. Hani, acaba şu insan kötü bir şey düşünür mü hakkımda, diye hiç düşünmedim. Belki beni tanıyan insanlar, kendini beğenmiş olarak görmüştür bazı tavırlarımı, belki de övmüşlerdir, içi dışı bir, insan diye... Bilemem(1)

Hep açık olmaya, dürüst olmaya çalıştım insanlara karşı. Kimseyi kırmamaya çalıştım. Kimse üzülmesin dedim. Hakkımda kötü düşünmesinler dedim. Herkese kendine göre bir değer verdim ki sonradan sorun çıkmasın diye. Yanlışlarını söyledim çoğunun yüzlerine. Dürüst oldum özetle. Kendime karşı dürüst oldum mu acaba? Bilemem(2)

Dedim ki kötü olan ben olayım. Çirkin olan ben olayım. Yeterki karşımdaki insan içimin güzelliğine laf etmesin. Onu kötüleyip gitmesin. Ya da karşımda hep içime bakan biri olsun istedim. O zaman yaşarım gerçek mutluluğu diye düşündüm. Hata ettim(3)

Kendime güvenemedim hiç bir konuda. Güvenim olsaydı eğer en güzelini yapardım her şeyin. Elimden geldiği kadar değil de daha fazlasını yapardım. Olmadı. Hep ikinci plana attım kendimi her konuda. Hata ettim(4)

Şimdi ise geriye kalanları toplamak gibi bir hataya düşüyorum. Yapamadıklarımı yapmaya çalışıyorum. Gerçeklere alışmaya çalışıyorum. Oysaki önüme baksam, söyleneni duymaya çalışmak yerine, söyleyeni dinlesem; neler neler yaparım kim bilir...

Bugüne kadar hep yarım hissettim kendimi. Biri olsun dedim, o kişi tamamlar dedim. Hata mı ettim?(5)

Her konuda en ufak bir ihtimale bile umut bağladım. Hata mı ettim?(6)

Hep insanlara ilgi gösterdim, iyi düşündüm, kötüyü kendime yaptım. Sessiz kalmayı onlar mı hak etti?

Bilmiyorum. Hata ediyorum her sefer. Hak etmediğimi düşünüyorum şu anda...

6 Haziran 2009 Cumartesi

Gözyaşı…

(04-06-2009)

Uzun süredir böyle ağlamamıştım. Nedensiz oldu biraz. Belki de az önce izlediğim Prison Break isimli dizinin finalinden etkilendim. Bilmiyorum, sadece ağladım.

Farklıydı döktüğüm gözyaşlarım bu sefer. Biri içi ağlamadım yalnız, herhangi bir şeyim eksik diye de ağlamadım, mutluyum diye de ağlamadım, Allah için de ağlamadım… Kendim için ağladım. Halime üzüldüğüm için de değildi gözyaşlarım. Bilmiyorum. Farklı bir ağlamaydı bu seferki.

Ağlarken aklıma hiçbir şey gelmedi. Başka zaman olsa belki en kötü durumları getirirdim aklıma, daha hisli ağlayayım diye. Bu sefer sadece boş bir ekrana baktım, hiçbir şey düşünmeden, sadece kendi içimde uzaklaşarak…

Şu anda görüyorum bazı şeyleri. Çok mu sıkmış beni bu dünya? Nasıl becerdi bunu? Ne çok sıkılmışım, bezmişim bu dünyadan ben ya? Ne çok şeyi içime atmışım da böyle ağlayacak şekle gelmişim? Neyi hak etmişim acaba, söyler misiniz? Kime ne zararım olmuş da sürekli kötü durumlardan yakınacak şekilde yaşar duruma gelmişim ben?

Ne ettiysem, kendime etmişimdir… Bunu bilir; bunu söylerim ben!..

Neden ben o “kişisel gelişim” kitaplarından fırlamış insanlar kadar ‘rahat’ olamıyorum? Neden bu kadar çok şeyi düşünüyorum aynı anda? Neden herkese tutarsızca değer verip; her defa üzülen ben oluyorum? Neden artık kimseyi sev(e)miyorum, neden ‘mekanikleşiyorum’? Beni farklı kılan budur değil mi? Tabi… İstemiyorum farklı olmayı ben. Bu hayatı ben seçmedim; düzeltmek için yığınla çaba harcamama rağmen, neden tek bir adım bile ileriye gidemiyorum? Neden geri düşmemek için tüm enerjimi sarf ediyorum? Hayatımın nesi var değil mi? Nesi yok ki…

En büyük sorulardan biri de “neden çevremde ben kadar düşünen, ağlayan, zırlayan, konuşan, gülen, hisseden, soran, bakan, yiyen, nefes alan vb. türden duygusal faaliyetlere açık başka bir ‘erkek’ yok?” Neden beni anlayan hep bayanlar oluyor? Neden çevremi bazı konularda büyütmeye çalışmaktan yorulmuyorum?

Soru soran değil; cevap veren olmak istiyorum!

22 Mayıs 2009 Cuma

Solunum cihazım nerede?

Nefes alamıyorum, boğuyor beni her şey. Herkesin düşüncesine önem vermekten çok yoruldum. Hayatımdaki herkese farklı bir yer vermek eziyet gibi gelmeye başladı. Neden? Belki de sebebi verdiğim değerin karşılığını haketmiyor oluşumdandır...

Karşılık beklemeden mi yapmalıyım acaba? İyi de çok mu zor içten cümleleri duymak, çok mu zor insana değer verildiğini hissettirmek? Zor sanırım. Ya da yanlış insanlardan bekliyorum ben.

2 hafta önce 2 kez Antalya'ya, geçen haftasonu Konya'ya, geçen salı günü de İzmir'e giderek haddinden fazla gezmiş, 1 ay içinde bilmem kaç saat otobüs yolculuğu yapmış ve bir o kadar da eğlenmiş oldum. Böyle geçen 1 ayın sonunda, pazartesiden itibaren 5 Haziran'a kadar sürecek bir final haftasına giriyorum. Ben final haftasına genelde işkence haftası derim, bilmem siz ne dersiniz...

İzmir gezimde gördüm 'yine' gördüm ki büyük şehir bana göre değil. Büyük bir şehirde gerçekten çok fazla olurdum kendime. Yani argo bir ifadeyle 'bozulurdum'. Yok, sakın bana bozulmayacak insan hiç bir yerde bozulmaz demeyin. Bozulmayan insan mı kaldı derim size. İzmir güzeldi. Hoştu, sevdim. Gene gitmeyi isterim tabiki.

İzmir'de güzel şeyler öğrendim. Ne mutlu bana ki yine bir şeyler kazandım, yeni gördüğüm insanlardan ve şehirden. Bu yüzden seyahat etmeyi seviyorum işte. İnsana bir şeyler kazandırıyor mutlaka...

Bütün bunların dışında, Work and Travel zımbırtısıyla birlikte gideceğimden ötürü, uçak biletine 710 euro ödemiş olmanın verdiği sonsuz mutluluk(!) sayesinde pek bir güzel geçiyor günlerim.

"Amsterdam - Detroit - Norfolk - Virginia Beach" şeklinde bir uçak rotasına sahibim. Yanımda 2 adet sınıf arkadaş insanı mevcut. Bakalım neler olacak Amerika'da? 19 Haziran'da çıkışımızı yapıyoruz kısmet ise...

Büyük şehirde bozulmaktan korkan insan bakalım Amerika'da ne yapacak? Hepsi gelecek ayki "Arif who lives in dreams" sayısında!

Şaka bir yana, cidden merak ediyorum ne yönde değişecek hayatım. Benliğimi kaybetmeyeceğimden eminim, tek ümidim hayalini kurmadan yaşamak istiyorum tüm güzellikleri, keşke demeden geçirmek istiyorum zamanımı, mutlu olmak istiyorum 3-4 aylığına, özgür olmak istiyorum... Merak etmek istemiyorum. Gerçek 'ben'i kabul etmek istiyorum.

Bir süreliğine yokum, finaller malum, sonra Ankara'ma dönerim, sonra bakarız son duruma yine...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Korkuyorum


Korkuyorum.
Değişmekten korkuyorum.
Çok değiştim; ama daha da fazla değişmekten korkuyorum.
Daha fazla bekleyemem sanırım. Ne olurdu zamanında gelseydin ya da geldiğinde kalsaydın.
Kalmayı becerebilseydin...
Sevemiyorum kimseyi.
Yok çünkü kimse! Bilmiyormuş gibi davranmayı bırak artık.
Yok kimse işte...
Sahte hepsi, herkes, her şey!

Kimse anlamıyor beni.
Onlar anlamadıkça ben iyice saklanıyorum kendi içime.
Beni çözebildiğine inandığında neden yarım bırakıp gitmeyi yeğledin?
Çok mu zor geldi 5 yıl, bilemedin 1 yıl, mutlu olmak?

Bakma öyle dediğime, ben de istiyorum binlerce 5 yıl olsun.
Hani iyimserlik benimkisi...
Hani sen de acı çekmiştin, hani huzurdu senin de aradığın,
Hani yaralarımızı saracaktık birbirimizin?..
Ne oldu bak? Biz de geçip giden 'zaman' olduk...

Neyse, boşver, yorma kendini, ben de yormayayım kendimi...
Yorulmayalım kısacası.
Kendimize acı çektirmek daha kolay, daha iyi!
Yapmam dediğim şeyleri yapabildiğim bir hayattayken, bana destek olabilecekken, olmamayı tercih ettin.
Sen de
Senden önceki de etti.
Senden sonraki de edecektir.
Bilemem belki etmez; ama etmemesi için pek de bir sebep kalmadı sanırım...

Üzüldüğüm tek nokta ne biliyor musun?
Neden beni bu yaşımda sardı bu kötü korkular, duygular, insanlar, hisler?..
Allah bilir ya, belki de şimdiden farkında olmamı istedi her şeyin.
Ona göre hareket etmemi istedi.
Bu kötü dünyada kaybolanlardan olmamı istemedi belki de.

Yok, yok...
Belki de böyle olmasının daha zor olacağını düşündü.
Daha çok acı çekmemi istedi belki de.
İster mi acaba?
Ben ona ne yaptım ki...

Kimsenin inanarak kapılacağı bir aşk yokken sen nerden çıktın
Duyduğum iki sözün biri yalanken seni kim böyle sakladı

Anlamadım daha önce nelere yıprandığını
Sorun bende mi anlamadım

Biz bu aşkla göklere

Duyulmamış düşlere

Kirlenmiş hayallere uçacaktık

Ben bilmem unutmayı ben bilmem

Yüreğimde ağırlığın

Sana esir canımla bu yollardan geçemem


Yalın - Ben bilmem

12 Mayıs 2009 Salı

Blog - Ben

Böyle bir git gellerdeyim bu aralar.

Antalya'ya gittim yine geçen hafta sonu. Gezmediğim birkaç yeri gezdirdi arkadaşım.
Daha böyle bir içmeli, dinlemeli, oturmalı taraflarını gezdim bu sefer.

- Anlık bir aşkım oldu. Geçti gitti.
- Hayatımdan kaldırdığım insanları yine sokmaya mı çalışıyorum ben?
- Nefret ediyorum kendimden!
- Ders çalışmak zorundayım; finallerim yaklaşıyor.
- Off Amerika'ya gitmeye az kaldı. Moralim neden bozuluyor benim?
- Salı günü İzmir'e gidiyorum! İzmir'i de görmüş olacağım artık.
- Çok mu gezdim bu dönem ben ne?..
- Yalnızım. Yalnızım deyince beni anlayanlar olsa keşke etrafımda hep. Yoklar...
- Gereksiz mânâlar yüklemişim birçok insana, bugüne kadar. Hepsini yok etmek istiyorum.
- Hayat tecrübesi denen şeyden de nefret ediyorum.
- Kötü olmak istiyorum. İyi olmaktan mutluluk gelmiyor.
- Küstüm sana blog! Sorma nedenini! Küstüm işte. Gidiyorum...

Gittim. Yokum bir süre. Kendi başına kal sen de blog! Nefret et benden.

Lütfen...

7 Mayıs 2009 Perşembe

İki yabancı


Hafif rüzgar esen günlerden biriydi
Az biraz sıcak olan havada, bir öğlen saatinde...
O kadar kalabalık içinde bir anlık bir bakışmayla başlar her şey
Sadece iki saniyedir tüm yaşananlar
O kadar uzun gelir ki onlara
Sanki koca bir ömür geçmiştir o iki bahar misali, saniyede...

Hayal edilmiştir ilk önce, romantik bir başlangıç yapılacaktır
Acaba çarpışılmış mı olsa yoksa durdurup " bir dakika, siz benim hayatımı değiştirebilirsiniz, benimle tanışın lütfen" mi demeli o başlangıçta.
Sonra bir yerlerde oturulur, bir şeyler içilir
Gözler sürekli bir beklenti içinde olur o anda
Tıpkı "hadi vakit kaybediyoruz, gidip yalnız kalıp; ruhumuzu dinlemeliyiz" dercesine...
Bir süre geçer ve artık sevgili olmuşlardır bu iki yabancı
Mutludurlar ya da onlara öyle gelmiştir.
Sıkılmışlardır artık birbirlerinden
Hep böyle başlayıp bitmemiş midir her ikisinin de aşk hayatı?
Hep bir bencillik; hep bir değerbilmezlik yok mudur onlarda da?..
Onlar da diğerleri gibidir, değil mi?..
Sonra ayrılır bu başlangıçtaki iki yabancı
Belki iyi belki kötü... Bitmiştir işte...

Kendine gelir birden her ikisi de
Derin bir nefes alıp, kafalarını başka yöne çevirip; yollarına devam etmiştir bu iki yabancı...
Yaşanacaklar, yaşanması gerekenler, belki önyargıdan, belki tecrübeden, belki de "acaba o da mı" şüphesinden dolayı başlamadan bitmiştir.
Böyle geçmiştir o iki saniye
İki taraftan da bir ömür götürmüştür adeta...
Sonu bilinse de yaşanmamalı mı gerçekten?
Yoksa sonunu bildiğimizi mi sanıyoruz her defasında olayların...
Yoruldum, uzun zamandır demediğim bir kelimeydi; yoruldum...

3 Mayıs 2009 Pazar

Antalya ve ben...

Gezdik, yani sağolsun inşaat mühendisliğinden bir arkadaşım bana eşlik etti ve 2 saat uzaklıktaki Antalya'ya gittik. Tozduk, orda yeni tanıştığım arkadaşlarımı da görmüş oldum.

Eğlendik, haddinden fazla yürüdüm; ama iyiydi. Konyaaltı ve Kaleiçi favori yerlerimdi. Hep derler, giderseniz Kaleiçi'nde kaybolursunuz, diye. Kim demiş! Kaybolmadık. Yani, evet belki ara sokakları felan çok olabilir; ama abartı durumda değildi.
Ben Antalya'ya 3-4 kere gitmiştim; ama bunlardan 2'si akşam vakti idi ve alışveriş içindi. Gezememiştim... Birinde de yaz tatilini Antalya/Kaş da yapalım demiştim arkadaşımla, o zaman gitmiştim, o kadar. Bu sefer gezmiş oldum epeyce.

Gitmeden önce tüm enerjimi yollamıştım Antalya'ya, hava serin olsun diye. 'Aguleys' bilir enerji olayını. :D Hava Antalya'da serindi. Hele deniz kıyısına oturup da o denizden gelen rüzgarla sarhoş olma durumu yok mu... O, tüm Antalya gezimi tatlı bir şekilde sonlandırmıştı.

Bu da ben ve Antalya'dan bir kare:

Kaldırdım resmimi. - İşte, canım öyle istedi...
Bunların dışında hayat istediğim kadar güzel, istemediğim kadar çirkin geçiyor. Bunu anladım bu Antalya turunda...

O yüzden hayatımın çok güzel geçmesini istiyorum! Siz de isteyin. İsteyin ve inanın...

30 Nisan 2009 Perşembe

Günlerden bir gün...

Çok oldu sanırım yine yazmayalı. Bana mı çok geliyor yoksa?

Koca bir vize haftasının ardından geçirdiğim kısa bir tatil haftasından sonra tekrar internetsiz, yalnız ve çok düşünen halime döndüm. Ve kaldığım yerden gitar ve spora devam ediyorum. Gitar kursuna gitmiyorum; çünkü o iş biraz karıştı. Evde kendim takılıyorum. Gitar tellerinin etkilerini daha derinden hissediyorum. Spor demişken, tekrar yazıldım spor salonuna ve gördüm ki insan 3 haftada verdiği kiloların bir kısmını alabiliyormuş. Hoş, spor salonundaki kadın bana 2 günde, verdiği kiloları geri aldığını söylemişti. Ne yapalım, kaldığımız yerden spora devam. :P Özetle zamanım bu şekilde geçti. Bakalım başka neler oldu:

* Kendimle ilgili bir şeyi farkettim. Aşırı detaycıymışım. Nasıl mı oldu, şöyle oldu: Geçen biri yeni aldığım farenin fiyatını sordu. Ben de başladım anlatmaya, "ya ablamın teknosada geri iade çeki vardı, onun üstüne para ekleyip alacaktık, sonra teknosa da "şanslı kutu" mudur nedir öyle bir şey varmış onu deneyin dediler, bize de mantıklı geldi, alalım dedik, aldık..." dedim.

Ne oluyor yahu?! Ne gerek var bu kadar ayrıntıya. Alt tarafı 50 tl diyeceksin adama, bitmiş olacak o konuşma da öylece. Bu olaydan sonra şöyle bir geriye baktım ve her durumda bu kadar detaya iniyormuşum meğer. En basitinden birinin taktığı küpe üstündeki ince desene bile dikkat edip içimden yığınla yorum yapıyorum. Varın siz düşünün ne kadar deli olduğumu...

* Aklıma geldikçe dua ediyorum. Allah huzur içinde yatırsın, mekanı cennet olsun, Allah onun günahlarını bağışlasın. Dedem geçen perşembe sabahı vefat etmiş. Ben tabi burdan gidemedim. Ailem ve akrabalarım Erzurum'a gitmişler hep. Bana sadece dua etmesi kaldı...

Böyle işte. İnternete de bir arkadaşımın evine gelip girdim. Aldığım gibi bilgisayarımı, geçtim arkadaşıma, girdim internete. Yığınla mail gelmiş. Tabii benim de göndermem gereken yığınla mail vardı. Üstüne gelenler de eklenince, mail lerle uğraştım uzun bir süre. Sonra Lost'un son bölümünü indirdim. Bir kaç işimi de yapıp, blogumu yazmaya geçtim.

Şimdi tekrar sessiz hayatıma dönebilirim...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Melissa Etheridge


Nasıl keşfettim : Öyle dolaşıyordum sitelerde, o sırada birden çıktı karşıma, indirdim şarkılarını bilgisayarcığıma.

Cinsiyet ve doğum tarihi : Bayandır kendisi. 29 mayis 1961 doğumlu. (şu anda 48 yaşında)

Nereli : Leavenworth, Kansas, USA

Müzik türü : Rock

Kişisel Yorumum : Bu tarz rock şarkıları ve sanatçılarını seviyorum ben. Yani böyle rock deyince insanın aklına, çoğunluktan olacak, kafa ütüleyen diye tabir ettiğim seslerin bütünleşmesi geliyor. Ama Melissa'da da olduğu gibi, gayet sakin şekilde oluşturulmuş şarkılar var. Bir de şunu farkettim, Melissa'nın şarkılarındaki müzik efektlerini hissedebildim, yani gitar vuruşlarını duyabilmek benim için önemli oluyor bir şarkıda. Sesi konusunda fazla bir şey diyemiyorum, kendine has bir sesi var. Aksanı konusunda birkaç önyargım var; ama dinledikçe kırılacaklar sanırım. Onun dışında sözlerine gelince, birkaç şarkısının sözünü inceledim:

"We were lovers in an army,
marching all for Rome.
side by side in battle,
did we bravely leave our home?"

"Ordudaki aşıklardık
Roma'ya doğru yürüyorduk,
yanyana savaşta...
Evimizden cesurca mı ayrıldık?"

Web Sitesi : http://www.melissaetheridge.com

Dinlediğim albümü : The Awakening

Örnek şarkılar : http://www.lastfm.com.tr/music/Melissa+Etheridge (Sayfasındaki Müzik Player Listesinden şarkılarını seçip dinleyebilirsiniz.)

21 Nisan 2009 Salı

Mim! İm! M! - 2

Agüleys, belirtmiş ki blogunda, acaba şu arkadaşlarım karşı cinsten olsaydılar nasıl birileri olurdular... O arkadaşlarından biri olarak açıklamalarımı yapmak istedim.

Eğer ben 'ben' olmasaydım da 'o' olsaydım;

* Saçlarımı boyatmazdım.
* Yüzümü boyamazdım, ağır bir makyajım olmazdı.
* Mini etek giymezdim, giymezdim işte.
* Her önüne gelen erkekle konuşmazdım.
* Kalbimin ve bedenimin iradesine sahip çıkardım.
* Türkçe'yi düzgün kullanırdım, internet ortamındaki yazışmalarımda bile.
* 'Ortalık Malı' diye tabir ettiğim kızlardan olmazdım.
* İntikam peşinde koşmazdım.
* Ailemin yapısına göre hareket ederdim.
* Özgürlük tanımlarımı kendim belirler, başkalarının özgürlüğüyle yaşamazdım.
* İnsanları cinsel anlamda kışkırtacak her türlü davranıştan kaçınırdım.
* Edepli ve hayalı olurdum, özetle.

Günümüz kızlarının en büyük eksiklikleridir sanırım bunlar. Nasıl ki her şeyin fazlası zarar, buyrun, yoklayın bir kendinizi.

Sözüm kendi meclisimden dışarıdır efendim.

Sevgiler, saygılar...

18 Nisan 2009 Cumartesi

Noktayı koydum - 1

Ne zaman bilgisayar başında hayal kurmak istesem, ne zaman böyle içimdekileri dışarıya aktarmak istesem, Winamp’ımda Enya’nın şarkılarını açarken bulurum kendimi... Daha rahat düşünmemi sağlıyor onun şarkıları. Sanki böyle sessizlik benim içim bir anlığına ağırlığını koyuyor çevreme. Huzur sarıyor az biraz da olsa etrafımı, içimi, beynimi…

Müziğin ritmiyle geçiyor günlerim. Şarkıların böyle gizli şeyleri barındırdığına inanıyorum. Her yazılan şarkı sözü için olmasa da, çoğu şarkı için bir şeylerin feda edilerek yazıldığına inanıyorum. Belki küçük şeyler, belki de büyük şeyler… Bilemem. Tek bildiğim şarkılarda bile çok özlediğim şeyleri arıyor oluşum… Sanırım çok fazla şarkı dinliyorum. O anki ruh halime göre seçiyorum genelde dinlediklerimi. Hoş, 2 gb’lık bir ipod işimi görmüyor bu konuda. Amerika’ya gittiğimde video oynatanlarından almayı düşünüyorum. Hatta düşünmüyorum, alacağım. :P

Yorucu geçen iki haftanın sonunda kendimi az da olsa toplamış, düşündüklerimi kelimelere dökecek manevi gücü bulmuş durumdayım. Nasıl mı geçti? Çok ilginç geçti. Vize haftası yüzünden spor salonunu bıraktım, gitar kursuna gidemedim, her zaman takıldığım kafede nargilemi içmeye vakit bulamadım… Bu iki haftanın içinde derslerimle boğuştum. Boğuştum evet. Yani gayet boğuştum; çünkü boğuşulacak dersleri olan bir mühendislik dalında okuyorum. İlginçtir, her zaman yaptığım, isteğim dışında bende mevcut olan “zoru severim” havaları yüzünden bu bölümdeyim.

Bugün hoş bir bayanla tanıştım fakültenin önünde. Kendisi İTÜ’de Gemi Makineleri (emin değilim isminden) bölümünde yüksek lisans yapmayı düşünüyormuş. Benim bölümden mezun. Birkaç dersin sınavına girip ortalamasını yükseltmek için bulunuyormuş üniversitede. Dedim, ne güzel, keşke yurt dışına çıksaydınız, orada daha rahat yapabilirsiniz akademik kariyerinizi. O da bana İTÜ’nün yüksek lisans öğrencilerini yurt dışına gönderdiğini söyledi. Birden kafamda ampuller yandı. Tabi daha sonra yüksek lisans için İTÜ’nün diğer üniversitelerden gelen öğrencilerinden 3.50 ortalama istediğini söyleyince, şöyle biraz duraksadım. Ampullerde az kesinti yaşandı. Neyse ki yurt dışında yapmayı düşündüğüm akademik kariyer hayallerim imdadına yetişti de tekrar yanmaya başladı ampuller…

Geride iki hafta daha bıraktım bu şekilde. Sadece iki hafta mı bıraktım acaba… Arkadaşlık konusunda ise yapabileceğim hiçbir şey olmadığını gördüm. Fark ettim ki birileri beni ya cidden yanlış anlıyor ya da cidden bana karşı kötü düşünmeye başladılar. Çoktan geride bıraktım çoğu arkadaşımı. Bırakmam gerekiyordu. Çünkü bana zarar vermeye başlamıştılar. Maddi anlamda değil; ama manevi anlamda insanlık ve arkadaşlık duygularımı değiştirmeye başlamışlardı. Birkaçının fesat ve ikiyüzlü olduğunu gördükten sonra, korktum biran; çünkü onların bu kötü davranışları benim başıma büyük işler açacakmış gibi geldi. O yüzden bıraktım eski samimiyetliklerimi.

Bazılarıyla, nedendir bilmem, arkadaşlığımı kesmek istemedim. Bir şeylerin hakkı vardı diye düşündüm belki, belki hala saf bir şekilde inanıyorum dostluklarına… Çözemedim kendimi bu konuda. O yüzden başka bir hayata geçene kadar kendime ‘dost’ ve türevi insanlar edinmeme kararı aldım. Dost olmak isteyenler olursa geri çevirecek değilim tabi ki.

Ya da arkadaşlıkla ilgili bugüne kadar anlattıklarımın hepsini unutalım ve şöyle diyelim, hayat değişiyor, insanlar değişiyor, ben değişiyorum. Değişme durumu sürekli devam eden bir şey. Ben ne insanların değişmemesini/değişmesini sağlayabilirim ne de kendi değişkenliğimi bastırabilirim. Bu da son sözümdür arkadaşlıkla ilgili…

10 Nisan 2009 Cuma

Bırak kelimeler dokunsun vücuduma...

Korkuyorum...
Soğuk bir rüzgar bekliyor kapımda,
Etrafımdaki her şeyi götürmeye niyetlenmiş sanki.
Ben ise odamdayım tek başıma,
Tek gözlüye hapsolmuşum, bekliyorum...
Bekliyorum!
Bilmeden sonunu, ilerisini, gerisini...
Belki de bir ışık bekliyorum.
Ya da büyük bir hata yapıyorum beklemekle!
Beklememeliyim! Yapabilir miyim?
Kırabilir miyim kendi duvarlarımı?
Biraz olsun ağlamayı becerebilir miyim, kimseyi üzmeden?..
"Bırak elimi! Tutmanı istemiyorum; çünkü bir gün bırakacaksın kesin!"
Hata ediyorum böyle düşünmekle, değil mi?
Biliyorum...
Günümü yaşamadım ben hiçbir zaman.
Hep geleceği düşünmenin esaretinde kaldım...
En güzel düşüncemi ve zamanımı yıpratıyorum bu şekilde belki.
Kendi başıma öğrenemiyorum doğrusunu.
Belki öğrenmek istemiyorumdur, kim bilir...
Öğretebilecek birini arıyorum artık.
Zamanımın değerinin farkına varmamı sağlayacak birini arıyorum.
Sanırım bu yüzden bekliyorum...
Bekliyorum odamda.
Kapıdaki soğuk rüzgar ısınmıyor hiç.
O hep kapıda sanırım.
Gündüz, gece...

4 Nisan 2009 Cumartesi

Yeni başlangıçlara

Olmuştur... Hayatınızda mutlaka "yarın daha iyi bir güne başlayacağım, daha dinamik olacağım, daha güçlü olacağım" dediğiniz zamanlar, size bu sözleri söyleten olaylar/kişiler olmuştur. Gerçekten yeni bir başlangıç mı yapıyorsunuz bu şekilde? Yoksa siz de ben gibi kendinizi 1-2 günlüğüne kandırıyor musunuz?.. Bilmiyorum. Bu sefer hatta şu sıralar başımdan geçen olaylar yüzünden bu tip bir cümle kurmadım hiç. Kurmadım, belki eskisi gibi güçsüz değilim belki. Gerçekten neyin ne olduğunu, nasıl davrandığını çözebilecek hala geldim.

Bu sefer kurmadım böyle bir cümle. Kurmadım evet! Kendime de şaşırdım; ama kurmadım. Biliyorum; çünkü bir faydası olmuyor. Hayat, kaldığı yerden devam ediyor. Sen istersen kendini öldür; ister milyonları öldür...

Halamlara gittim 1 saat önce. Yapmış yine 'büüüssüürü' yemek. İşin kötü tarafı akşam yemeğini yemiştim ben gitmeden önce. Neyse halamları görmüş oldum. Bir de koca bir mideye sahip oldum içi dolu olanından...

Kafam çok rahat. Elim de çok rahat! Artık gitara daha iyi hakim oluyorum. Çok mutluyum bu konuda. Daha temiz ritmler atıyorum.

Arkadaşlık konusunda da esnek bir hale geldim. Çok rahatım. Başka şeylere değer vermem gerekiyormuş. Nasıl olur da bu kadar kör olabilmişim dedim. Yanlış insanların/şeylerin etrafında yıpratmışım kendimi. Şimdi farkındayım her şeyin. Ve mutluyum! (Allah bozmasın.)

Bu arada Hande Yener'in yeni albümü çıkmış. Yorumsuz kalarak Gülben Ergen'in yeni albümünü indirdim. Yani itunes ile satın aldım! (itunes'a geçmemiştir kesin şarkılar)

Bu da bir şarkısının sözleri: "Giden günlerim oldu"

Giden günlerim oldu
Seni anmadım yola bakmadım hala
Dile gelmeden düşlerim yanlızlığa
Susmanda yeterdi son vermem için hayatıma
Tüm güllerim soldu
Sana atmadım taraf olmadım asla
Dile gelemden düşlerim yanlızlığa
Gülmende yeterdi geri gelmem için hayata
Beni alsalar ipe koysalar
Dayamaz yine kadere salsalar
Gönlüm arıyor titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Tutmaz ellerim seni görmeden
Zaman geçiyor bekliyorum bak
Beni alsalar ipe koysalar
Hala titriyorum bak
Sıra gelmeden gidemem ki ben
Hala bekliyorum bak

31 Mart 2009 Salı

Sahte - Orijinal

Aslında hala tartışırım, "orjinal" olarak yazanları mı haklı bulmalı yoksa TDK ile savaş veren kelime olan "orijinal"li benimseyenleri mi taraf tutmalı? Ben mümkün olduğunca orijinal kelimesini kullanıyorum. Kullandırmaya çalışanlardan biriyim ayrıca...

Sahte kelimesi de acaba orijinalin yandan kayıp vermiş hali midir? Ne diyebilirim bu kelime hakkında ben? Hımm, şu sıralar gündemimin güzide kelimelerinden biri, diyebilirim.

Sorgulamıyorum. Sormuyorum. Aramıyorum. Kafamı kurcalayan tek tük konular var; ama yine de içim rahat. Nedir bunlar?

Etrafımdaki insanların sahte gülüşlerinden, sahte "ince" sözlerinden sıkılmış durumdayım. Biri sizin yüzünüze bakıp; kendi içinde değiştirdiği yığınla düşünceye rağmen, birilerine "o insanları kullanıyor" tarzı atıflarda bulunmasına rağmen, rica ettiğiniz şeyleri duymazlıktan gelmesine rağmen, nasıl olur da yüzünüze bakıp; hiç bir şey olmamış dercesine, gülümser; anlayamıyorum. Ben buna iki isim veririm: Biri çocukluktur, diğeri de kullanmaktır...

Şahsen kendimi biliyorum. Bir zamanların susmayan, konuşan, gülen insanı idim. Şimdi pek öyle olduğum söylenemez; çünkü bir zamanlar herkese iyi niyetle yaklaşırdım. Herkese ayrı ayrı değer verirdim. Herkesle ayrı bir muhabbete girerdim...

Girmemek lazımmış efendim. 2-3 kişiyle sıkı muhabbete girmeliymiş insan. O, arkadaşım dediği, kişilerle yiyip içip; afedersiniz sıçmalıymışsınız ki adam yerine koyulasınız. İyi niyetli değil; çıkarcı insan olmalıymışsınız. Kıskandığınız dostlukları bozmak için, elinizden geleni yapmalıymışsınız. İnsanların aklıma bir "şeytan" misali düşünceler yerleştirmeliymişsiniz. Daha çok sayarım aslında, zaman kaybı...

En yakın çevrem şu anda ev arkadaşlarım ve okul arkadaşlarım haliyle. Diğer çevrem Ankara ve İstanbul'da bulunmakta. Tabi yurt dışında olanlar da var. Fakat nedense ben okul ile ilgili durumları abartıyorum biraz. Zamanımın çoğu orda geçiyor diye olacak...

Hala çocuk gibi "not" delisi olan, karı-kız / rakı-balık delisi olan insanlarmış meğer arkadaş diye tabir ettiklerim. İki çift laf edebildiğim, bir elin beş parmağı kadar insan var okulumda. Neden? Çok düşündüm. Benim kimseye zararım yok, onun farkındayım.

Çok mu konuşuyorum? Sus dersin.
Küser miyim?
Kırılırım belki; ama haklıysan üstüne gitmem.
Notları mı yükseltiyorum?
Çalış senin de olsun.
Hatta gel beraber çalışalım. Ne dersin?

Bundan başkası olamaz benim insanlara zararım. Çoğusunun istediği gibi faydam da olmaz; ama...

İçelim mi?
Yok ben içmiyorum.
Kız ayarla bana?
Buyur? Pez*v*nk miyim ben?
O zaman bi' s*kt*r git!
...

Böyle midir arkadaşlık? Ya cidden bahsettiğim seviyede insan yok. Ya da ben fazla ciddiye aldım, dost-arkadaş-üniversite ortamı olaylarını... Almamam mı gerekiyor acaba? Yani liseden mezun olduğum gibi üniversiteden de mezun olayım diyorsunuz? "Ot" gibi boş ve kuru...

Yine de çok şükür hala insanlığını koruyabilmek bir kaç arkadaşım var. Aklı başı yerinde, konuşmasını bilen, beni ben olduğum için seven ve hatalarımı, benim gibi, yüzüme söyleyebilen...

Teşekkür ediyorum Sdü!
* Yaşımdan büyük insanlarla arkadaşlık kurmamı öğrettiğin için.
* Her ne olursa olsun, iyi niyetimden vazgeçmemem gerektiğini gösterdiğin için.
* Her samimi olduğumla dost kalmak zorunda olmadığımı gösterdiğin için.

Teşekkür ederim sahte arkadaşlarım!
* Vaktimi daha kıymetli kullanmam gerektiğini öğrettiğiniz için.
* Dinimle, konuşmamla, görüntümle, bulunduğum konumla benim kişiliğimi karıştırıp; beni kafanızda farklı noktalara getirdiğiniz için.
* Esas arkadaşlarımın kim olduğunu gösterdiğiniz için...

29 Mart 2009 Pazar

Mim! İm! M! Hö?

Ne oluyor yahu, diye sordum kendime birden. Baktım bir de o ne? Mimlemiş beni biri. O.o
İlk kez mimleniyorum.

"Şok heyeçanlıyığm, yağni bağna bu ödülü, kıymenti vereğn arkidişime şook teşenkkür ediyoruğm" deyip de durumu iğrenç boyuta getirmeyeceğimden emin olunuz.

Şu sıralar yazacak etkili bir faaliyet yok içimde, iyisi mi hazır biri mimlemiş, yazıveriyim bir şeyler, dedim. Ve geçtim benim dizüstüsünün klavyesinin başına...

Biri benim kalbimi nasıl çalabilir? Kalbime giden yol, bir erkek olarak, midemden mi geçiyor?
Yoksa bir çift lafa kanan birisi miyim?..

- Ciddi moda geçiyoruz. -

Ben aşkı çok yaşamadım... Doğru insanlar çıkmadı karşıma. Çok beklenti içine girmedim diyemem; ama imkansız şeyleri beklemedim karşımdakinden. Mümkün olduğunca anlayışlı oldum. Kimi zaman çabuk kırıldım, çok alınganım sanırım, kimi zaman da çok tepki gösterip karşımdakini üzdüm...Masum kaldı tüm davranışlarım. İyi niyetimle yaklaştım her zaman. Olmadı... Çözümlemelerimde hatalı olmadım hiç bir zaman. İnsan sarrafı olmuştum kısmen, demek istediğim. Haklı çıktım bazı konularda.

Bakmıyorum dış güzelliğe öyle. Aman çekici olsun, akıllı olsun, oturmasını kalkmasını bilsin, olgun davransın... Bu tip şeyleri beklemedim karşımdakinden.
Zaten içten söylediği tek bir kelimeyle yıkıyorum ben tüm duvarlarımı. Sanırım bu da aşırı duygusal olmamdan kaynaklanıyor.

Özetle, kalbimin çalınmasını sağlamak için tüm alarm sistemimi kapatmış durumday(d)ım... Artık değil. Yanlış insanlar çıktı karşıma hep. En masum duygularımı, yanlış insanların kalbinde saklamaya çalışmışım. Şimdi diyeceksiniz bir kibritle tüm samanlığı yaktın hemen, demeyin öyle şeyler.

Yakarım ben! Ben o birkaç insana gelene kadar ne kadar insanla muhattap olmak zorunda kaldım. Ne yüzler, ne kalpler, ne beyinler tanıdım; bilseniz... O yüzden artık duruldum, kalbim sakinleşti, huzur moduna geçtim. Uzun bir süre de böyle kalacağım galiba.

Şimdi ise bırakın önceki duvarları kaldırmayı, o duvarların üstüne bir de demir tel çektim. Hatalı mıyım, değil miyim, hiç tartışacak gücüm kalmadı. Aşırı derece yorgunum duygusal konularda. O yüzden dokunmayın, göz yaşlarımda boğulursunuz...

Mutlu beraberlik... Hımm... Çok zor. Ben artık günümüz çiftlerinin neredeyse hiç birinin birlikteliğine inanmıyorum, samimi bulmuyorum, gelecek vaadeden bir şey olarak göremiyorum. Yapamıyorum; çünkü çok yapmacık geliyor her şey. Hatta bir aralar görücü usülünün çok mantıklı olduğunu bile düşünmekteydim. :P Derseniz ki samimi bir çift var, sence ne yapmalı bunlar mutluluklarını sürdürebilmeleri için derseniz, o zaman derim ki, o çifte "hoşgörü" ve "fedakarlık" kavramlarını aşılayın, benimsetin, beyinlerine sokun yahu! Şu zamandaki en önemli kavramlardan biri bence bu iki şey. Şey? Ney? Ben neden bahsediyordum ya?!

Aman! Mimlenmenin hakkını verdim umarım, Agüleys?