Ne zamandı hatırlamıyorum. Yani ne zaman tek başıma gelip de bloguma yani sana, bir şeyler yazdım bir Starbucks köşesinde. Belki de daha önce yapmadığım bir şeydi bu. Bundan sonra bol bol yapabileceğim şeylerden biri olabilir yine de...
Bir önceki yazımda da kullandığım görseldekilere atıfta bulunmam gerektiğini hissediyorum. Çünkü gerçekten hoş çizimleri ve renklendirmeleri var. Tam benim dünyam. Kendilerine Instagram profillerinden ulaşabilirsiniz. Şöyle bir tık! ötenizde. Mümkün olduğunca onların çizimlerini kullanıp link vermeye çalışacağım.
Neyse, bugün biraz kötü oldum bir film yüzünden. Normalde biriyle izleyecektim. Fırsat olmadı, çünkü altyazısı düşmedi. Ben de bugün dayanamadım İngilizce altyazı ile izledim: Spoiler Alert...
Yani antidepresana rağmen son zamanlarda olup bitenlerden dolayı o kadar içim paramparça da olsa dökemediğim gözyaşını döktüm. Rahatladım tabi az da olsa. Benim aradığım türde şeylerdi: Ölüm bizi ayırana dek? Ya, tabi...
Nasılsın diye soranlara "eh işte, idare etmeye çalışıyorum" diye cevap veriyorum bu arada. Evde hiç durasım gelmiyor. Normalde yarın da dışarı çıkmayacaktım; ama böyle sabah erkenden kalkıp gidesim var evden uzaklara.
Dipnot: Ben filme IMDB'de 8 puan verdim. Son 30 dakikası beni benden aldı.
Baharı bekliyorum Blog. Sadece mevsim olanı değil; gerçek baharı bekliyorum. İçime, ruhuma, hayatıma, elime, gözlerime, sağlığıma... bütün dünyama gelmesini umduğum baharı bekliyorum. 3 ay sonra 35 yaşıma gireceğim. Ben yolun yarısını çoktan geçtim de, böyle bir sayı bazında da yolun yarısına varmış olacağım. Ve hala daha bekliyorum.
Başka ne bekliyorum? Akıllanmayı bekliyorum Blog. Hala daha akıllanmadığım konular var. Tekrar tekrar aynı hataları yapmamayı öğrenmeyi bekliyorum. Mesela hiçbir zaman, hiçbir kimse için "herkes gider hayatımda; ama O kalır" gibi bir düşünceye, sevgiye, duyguya ve daha da önemlisi güvene yer vermemeliyim. Ne olduğunu anlatmaya duygularımın gücü yok. Sanırım çıkarmam gereken en büyük ders ve seninle paylaşmam gereken en önemli durum bu olmalı, biten ilişkimle ilgili. Tek iyi yanı var, oraya odaklanmaya çalışıyorum: Bundan 2 yıl öncesine kadar "ya içimde azıcık umut var gerçek bir ilişki için. Onu da son bir kişiye vermek istiyorum ölene kadar" diyordum. Ve o umut beni o kadar hırpalıyordu ki. Yeni tanıştığım biri için ya da marmarayda/metroda bakıştığım biriyle ilgili "acaba?" diye düşündüren kişi için... Beni soktuğu bomboş hayal dünyalarından hiç bahsetmiyorum bile. Umut insanı bazı konularda paramparça ediyor. O hallerimi hatırlıyorum hala. O zaman tanıştığım insanlar için "nasıl bu kadar rahatlar" diye düşünürdüm, bana çıkıp "gerçek ilişki diye bir şey yok" dediklerinde. Haklılarmış demek istemiyorum hala. Sanırım biraz olsun içimde kırıntılar kaldı; ama kullandığım antidepresanın dozunu, haftaya kısmetse olacağım burun ameliyatından sonra artırınca, o kırıntılardan da ölene kadar kurtulacağımdan eminim. Şu anda sadece tepkisizlik, kendime özellikle duyduğum azıcık nefret ve kızgınlık... garip duygular var içimde. İşte, düşünmeye çalıştığım iyi yanı da bu, bundan sonra gerçekten sevgiymiş, aşkmış vs. birine güvenmem için kapımın önünde 7 şiddedinde deprem olması lazım bir de dönüp de korkumdan sarılmam(!) için.
Dün bir yakın arkadaşıma 2022 model 13" Macbook Pro aldık Bağdat Caddesi'ndeki Apple mağazasından. Eğitim indirimimi kullandım yine. Yani 2500₺ gibi bir indirim sağladı. Şu sıralar beni teknolojik şeyler, yemekler ve antidepresan ayakta tutuyor. Daha da önemlisi kediler. Ondan öncesindeki 3 gün boyunca yine aynı arkadaşımlaydım. Neyse ki benden sıkılmadı. Farkettiğim bir diğer kötü durum da arkadaşlarımla ilgili oldu. Yakın arkadaş da kalmamış çevremde. Hele benim gibi biri şu anda yok. Böyle çağırayım kahve içeyim. Yok yani. Ben bu yaşımdan sonra arkadaş mı edineceğim o dünyadan? O yüzden şimdi böyle başkalarının beni anlamasını bekliyorum, benim dünyamla hiç alakası olmayan insanların yani. Ben çünkü sevgilim dediğim kişiyi de en yakın arkadaşım(!) yerine koyduğum için.
Olacağım burun ameliyatından bahsedeyim. Çok şükür ablam hemşire. Onun varlığını hastanede daha iyi anlıyorum. Çünkü doktorlar da hasta olarak beni daha iyi hatırlıyorlar. Özellikle nöroloji uzmanı doktorum. Esprileşiyoruz, o derece. Küçük bir deviasyon ameliyatı geçireceğim. Artık nasıl küçük geçer bilmiyorum. Başka zaman stres modunda olabilirdim; ama şu 2-3 haftadır olup bitenler ya da olmayanlar ve bitenler yüzünden tepkisiz geçiyor her şey. İnşallah daha rahat ve sağlıklı nefes alabileceğim bir ameliyat olur.
Önceki yazımı okumuştum bu satırları yazmadan önce. Bir de demişim ki "Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun
aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun
istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o
kişilere. 'Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan' diyemiyorum mesela."
Yok ben kimseye güvenmeyeyim Blog. Beceremiyorum sevmeyi diyeyim, suç bende olsun...