28 Mayıs 2018 Pazartesi

Haykırış Misali

Şu var Blog, hayatımın belli bir dönemindeki mutluluğumu hiçbir zaman elde edemedim. O şartları tekrar sağlamak benim elimde falan da değil. Değil yani. Ben öyle süper zengin biri değilim, aynı yaşta ve ilgi çekilicilikte de değilim. Yani giden gitmiş durumu var. Bu halime de şükrediyorum. Yine de çok şükür öyle bir uç nokta yaşamışım hayatımda; ama gönül ne isterdi diye sormayalım istersen. Çünkü hayatımı, o kısacık ama süpercik zaman diliminde hapsedip sonsuza kadar orada kalmak isterdim.

Gel gelelim sonuca; o anda takıldım kaldım ben. Her şeyi orayı baz alarak değerlendirdim: Hayatımın gidişatını, çevremdeki insanları, kendime olan güvenimi, hayata bakış açımı... beni ben yapan her şeyi yani.

Geriye gitme şansım yok. Öyle bir zaman dilimi yaratma şansım da yok. Ne var peki? Boş vermek? Unutmak? Yeni güzel hayatları "o zaman dilimiymiş gibi" kendimi kandırarak yaşamak?

Kendimi kandırmak yani.

Mesele bu bence. Arada çiziktirdiğim bir sözlükte de yazmıştım: Kendini kandırabilen insanlar sanırım daha mutlu, diye. Bu kadar gerçekçi, dürüst ya da açıksözlü olmak zorunda mıydım? Kişilik değişmiyor. Bunu anlamak için benim gibi 29 yaşına gelmenize gerek yok. Tavır değişebilir. Daha az umursarsınız, o da ya yorulmuşsunuzdur ya da canınız çok yanmıştır vazgeçiyorsunuzdur. Benim o konuda henüz sıram gelmedi galiba. Yoksa ben ne güzel vazgeçerdim. Ah bir bilsen Blog...

Her pazartesi diyete başlayıp akşamına vazgeçmek gibi yaşıyorum hayatımı. Hatta bazen sonraki saat dilimi içinde bile değiştireceğim kadar hızlı bir çöküş olabiliyor. İyi değil. İyi değilim. Yok o duygu durum bozukluğu değil. Başka bir şey.

Biraz birikmiş birikimim var. Onu kullanacağım "sözde" bir yer vardı; ama vazgeçtim, neyse. Çünkü sonumu bir tabutta ve arkamda ailemi gözü yaşlı bırakacak bir tablo şeklinde görüyorum.

Ne kasvetli şeyler yazdım değil mi?

O değil de Yıldız Tilbe'nin Yıldızlı Şarkıları Vol. 1 ve Vol. 2 albümlerini dinledim bugün. Yani her biri ayrı güzel seslendirilmiş Yıldız Tilbe şarkılarının. Ama ben en çok şunu sanırım beğendim, diyerek yazımı bitireyim burada...

Öperim.

16 Mayıs 2018 Çarşamba

Depri (Depresyon)

Adına Depri demeye karar verdim Blog. Sanırım mezuniyetimle başlayıp inişli çıkışlı bir şekilde hayatımın bir parçası olarak devam eden ruhsal durumumdan bahsediyorum: Depresyon. Belki benim farkında olmamam gerekebilir bu durumu; ama bilemiyorum artık ne derece içli dışlı olduysam...

Dün mesela genel temizliğe gittim yine. Aslında bunun sebebi depresyon değil galiba ya. Yani Twitter, Instagram, Facebook vs. kullanmak istemiyorum ben Blog. Cidden istemiyorum. Arada atasım geliyor bir şeyler. Twitter'ı sırf sanatçıları takip ederken kullanıyorum, Facebook'u tutmamım sebebi ise bazı arkadaşlarımla tek bağım orası. Instagram bazen eğlenceli olabiliyor, ama sadece o kadar. Kökten silemiyorum hesaplarımı ama. O hani ismime özel kullanıcı adını kaybetmek istemiyorum. Dondurunca silinmese hepsi, kapatacağım. Ama Twitter siliniyor. Diğerleri silinmiyor ama bu sefer de mükemmelliyetçiliğim tutuyor: "Kapanacaksa hepsi kapanacak!" Twitter'ımı temizledim. Instagram'a da çok gereksiz postlar atmışım ara ara, onları uçurdum. Facebook ise Allah'a emanet...

Ramazan'ın ilk orucunu da tutmuş bulunuyorum. Hatta şu anda taze zencefilli yeşil çayımı ve koca koca hurmalarımı yiyerekten yazıyorum sana tüm Deprisiliğimle Blogcum. Bugün güneş banyosuna büründüm, susuzluğumun iyice artacağını ve başımın ağrıdan çatlayacağını bile bile. Çok güzeldi hava ama. Kıyamadım. Epey tatlı bir sıcak, rüzgarlı güzel bir hava vardı. Tam istediğim "en sıcak hava" modu yani. Daha fazlası, malum, bana göre değil.

Geçen anneler günüydü. Orada burada herkes annesiyle fotoğrafını paylaşmıştı. Sanırım zincirleme çoğaldı o gün bu etkinlik. Eskiden o tarz paylaşımlar yoktu çünkü. Bana çok cliché geldi. Fransızcasını yazdım, zira son 1 haftadır aşırı Fransızca bürünmüş haldeyim. Tabi bunda Madame Monsieur'nün Eurovision şarkısı Mercy'nin etkisi var. İsrail'in kazanmasına üzüldüm, çünkü benim favorim Kıbrıs idi ki çok daha iyiydi. İsrail bence, insanlarını bilemem de, ülke olarak siyaseten bir şeyleri hak etmiyor. Onca insanın ölümüne sebep olan, üstelik 2018 yılında ki bunun yılı bile olmaz aslında da işte, cani bir ülke... Amerika'nın oraya taşınması birçok şeye gebe duruma soktu bence. Eminim iyice oraya yerleşir ve askeri bir üs de kurarlar bol kapsamlı. Ortadoğu'da daha iyi bir konum bulamazlar bence. Yani ben olsaydım öyle yapardım. Neyse...

İyi değilim Blog. Tam, iyi oldum, diyorum; bir aksilik, bir duygusuzluk, bir aileden gelen ters tepki çıkıyor. İyi ki dostum dediğim kimsem yok. Çünkü ben yine salak gibi bu kötü halimdeyken bile başkalarının dertleriyle ilgileniyor olurdum.

Şuraya Madame Monsieur'ye ait bir şarkının canlı performansını bırakayım.

Bu arada 2009'dan beri başvurduğum Green Card çekilişini yine kazanamadım. Kazansaydım da gidemezdim bu halde eminim. Olsun.

2 Mayıs 2018 Çarşamba

Bilgisayarıma Neler Oluyor?

Ah Blog! Hiç sorma. Sormuyorsun zaten de, neyse. 2-3 hafta önce başlayan bir sorun yaşıyorum laptopcığımda. Sebebini bir türlü çözememiştim. Windows 10'un kullandığım, o zamanlar henüz yayınlanmamış, sürümü yüzünden zannettim önce. Sonra Windows 7 kurdum, onunla denedim ama sorun devam etti. O arada "bilgisayarımın temizlenme zamanı gelmiş" dedim içimden, hani bir umut belki temizlenince düzelir gibisinden; açtım içini ve bahar temizliği yaptım. Fan kısmını bu sefer epey bir söktüm ve temizledim. O kadar toz nasıl birikmiş orada yahu, diye kendi kendime söylenirken temizliği bitirip tekrar topladım ve kapattım laptopımı. Ama yok! Sorun devam ediyor. Derken çözdüm. Ama sorunun kaynağını buldum, çözüm kısmı ne yazık ki yok. Galiba harddiskimin anakart ile olan soketlerinde problem var. Çünkü o kısma bastırınca bilgisayar ya kilitleniyor ya da kendi kendine kapanıp tekrar açılıyor.

Bilgisayarımı taşırken yaralı bir kuşu taşırmış gibi taşıyorum adeta. Köşelerinden tutma hakkım yok bile. Mukavemetten kaybediyor, direkt basınç alıp o bölge etkileniyor. Eh bilgisayarım da haklı, kusura bakmayalım. 2009 yılından beri kullanıyorum. Allah'ıma şükürler olsun yarı yolda bırakmadı beni bugüne kadar. Ki sürekli kullanıyorum. TV izleyen biri değilim, haliyle bilgisayar benim dış dünyaya açılan bir pencerem gibi adeta.

Keşke diyorum, Sony firması, laptop üretmeyi bırakmamış olsaydı. Tekrar Sony marka bir laptop alırdım, yalan yok. Her ne kadar hayalimde Macbook Pro almak olsa da, Sony deyince bir durup düşünürdüm.

Şu anda tabi Sony yok, ama IBM'in bilgisayar bölümünü satın almış Lenovo var. Eğer olur da Apple marka bir bilgisayarım olmazsa, bir gün alacağım bilgisayarımın markası Lenovo olurdu.

Şimdilik böyle yaralı kuşumla yaşamaya devam edeceğiz. İnşallah daha da ilerlemez problemi. Şu anda harddisk soketine müdahale etmeyi düşünmüyorum. Bilgisayar bilgim o kadar derin değil. Elimde kalmasın yani. 😁

Dipnot: Bu arada diş tedavim de tamamlandı. O arada yeni bir de gözlüğüm oldu. Allah bağışlasın ikisini de. Ne diyeyim...