Bugün şöyle 5 saniyeliğine balkona çıkayım dedim. Bir süredir ev hayatı yaşadığım için, dışarı çıkmadığımı varsayarsak, o 5 saniyede doğa ananın, sonbahar mevsimini es geçip, bize kışı getirdiğine iliklerime kadar şahit oldum, diyebilirim.
Soğuk havaları seviyorum. Sırf daha az terlediğim için. Aksi halde güneşsiz bir ömrü kesinlikle istemem; böyle büyük bir çelişkiyle yaşamak zorundayım ömrümü yani. Ne yapabilirim? Tabii ki kabul ederek hayatımı yaşıyorum böylece... O değil de, yazdan beri ablamgilde olduğumdan dolayı, yanımda hiçbir kışlık kıyafet yok. Adeta bu soğuk havaları incecik tshirtlerle geçiriyorum. Buna pijamalarım da dahil. Eee... benim bünyeme işlemiyor haliyle. Soba gibi bir vücudum olduğu için olması gerek...
Şu sıralar soğuk olan sadece havalar mı, diye sormak istedim kendime Blog; ama tuhaftır, soğuk olan cidden havalar. Ruh halim, sanırım ilaçlarımdan ötürü, gayet iyi. Yani iyi hissediyorum. Depresif duygularım yok mesela yaklaşık iki aydır olmadığı gibi. Rahatsız da değilim.
Geçen gün, elime İngiltere'den sipariş ettiğim kitabım geldi. Dizisi de çekilmekte olan bir konuyu ele alıyor:
Orange is the New Black. Kitapta, geçmişte yaşadığı kısa süreli bir lezbiyen ilişkisi sonucu, ortak olduğu uyuşturucu mevzusu nedeniyle, 15 ayını hapishanede geçiren bir kadının anıları anlatılıyor. Yazar kendi kaleme almış. Dizinin sadece bir sezonu çekildi, henüz. Ben tabii dayanamadım ve kitabı araştırdım, en ucuz bulduğum şekil, linkteki kitap satış sitesindeydi. Ücretsiz kargosu tabii ki almamı daha da kolaylaştırdı ve aldım. Kitaba başladım, okuyorum. %70-80 anlıyorum. Tabii bilmediğim kelimeler de gayet çıkıyor. Öyle çok süper bir İngilizce'ye sahip değilim haliyle. Özetle şimdilik bir sorunumuz yok Blog. Kitapla sevişerek anlaşıyorum, biliyorsun.
Bayram yaklaşıyor. Yine kan dökülecek. Et yediğimden değil; hani şeye de karşı değilim, sonuçta dinin gerektirdiği bir şey. Şu durumda çıkıp diyemezsin ki onca kurban kesen insana, kesmeyin ve hayvan katliamına ortak olmayın, diye. Kesen/kestiren insanlar bunu o niyetle kesiyorlar. Ben de bir gün maaşa bağlanırsam, kurban olayını, kendime değil de ihtiyaçlı birine gidecek şekilde geçirmek istiyorum mesela. Kesemem deyip, kenara çekilemem sanırım. Bilemedim. Yine de konumuz benim kırmızı eti tüketmiyor oluşum. Fastfood dışında.
Siz benim canımsınız.
Pazartesi psikolog görüşmem var. 3. seansım olacak; ama sanırım son seansım olacak, zira hem Ankara'ya dönüyorum hem de ilk iki görüşmem pek verimli geçti diyemiyorum. İlaçlarımın verdiği ve kendi kendime ürettiğim ekstra enerji depolama seanslarım sonucunda, daha faydalı oluyorum diye düşünüyorum kendime. Yine de üçüncü seansa gidip ona göre hareket etme taraftarıyım. Bir de kafamda bazı şeyler biraz şekillendi ve Kasım ayıyla birlikte artık harekete geçmeyi düşünüyorum Blog. Ne kadar başarılı olurum bu sefer, bilmiyorum; ama şimdilik görebildiğim ve elimden gelen bu yönde gibi duruyor.
Kalbimden yana ne desem bilmiyorum. Sanırım kalbimi es geçiyorum.
Tıpkı 2009 yazında, Amerika'da geçirdiğim ilk 2 ayda olduğu gibi...