Karar alırım ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karar alırım ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2023 Cuma

Yaz Mevsimi

Yaz mevsiminin en sevindirici, aynı zamanda da en eziyet şeklinde geçen dönemindeyiz sevgili Blog: Doğum günüm.

Epeydir uzak kaldık seninle Blog. Yazmak istemedim, belki yazacak bir şeyim yoktu, belki ihtiyaç duymadım; bilmiyorum. Buradayım yine de. Tam da yolun yarısı dedikleri o yaşa girmeden son gün öncesinde...

Yıllardır doğru düzgün diyet yapmıyorum. Yaptıklarım çeşitli bahenelerle hep yarım kalıyor; ama hafta başından beri farklı bir moda girdim. Çünkü sağlığımın kontrolünü kaybetmek üzereyim. Daha dikkatli olmak'dan çok daha ötesinde olmalıyım. O yüzden bu sefer başka başladım diyetime; daha doğrusu benim için en doğru beslenme şekline...

Yarın 35 olacak yaşım. Kaç yaşındasın sorusuna dilimle 35 diyeceğim; yalnız ne yüzüm ne vücudum (belki) ne de hayata yaklaşımım 35 demeyecek muhtemelen. Bugüne kadarki edindiğim tecrübeler, bundan sonraki hayatıma yardımcı olacak gözüyle bakmaya çalışıyorum. Yine de hayat işte... her an yeni bir tecrübe edinmeye gebe bırakıyor insanı.

Havanın sıcaklığından söz etmeme gerek yoktur herhalde? Bu sene ekstra sıcak hava. Haklı çıkmak istemiyorum; ama karıncaların yoğun çalışmasından dolayı galiba ki kış mevsimi de felaket gibi geçecek.

Bir de bugün saat 15:56'dan itibaren Turkcell müşterisi olacağım. Yıllar sonra bakalım nasıl hissettirecek bu durum. Çünkü Vodafone beni ve telefonumu çok zorluyor. Ev internetimin de taşınması gerekiyor. Ona da önümüzdeki hafta bakacağım. Şimdi şöyle geçip 1 saat uyuyasım var Blog.

İyi ki doğmuşum.

Mutlu yıllar bana.

5 Şubat 2023 Pazar

Bembeyaz Hava

Garip hallerdeyim Blog. Aslında iyiyim, çok iyiyim. Ne yapmam gerektiğini sonuna kadar biliyorum. Neye şükretmem gerektiğini de biliyorum ya da neyi değiştirmem gerektiğini de... Biraz cesaret, özgüven ya da her ne haltsa onlardan lazım sadece.

Diyabet konusunda bir şekilde yeter moduna girmem lazım çok geç kalmadan. Dışarıdaki bembeyaz olmaya çalışan havayı örnek almaya çalışıyorum biraz da. Hani kar yağsa da bütün negatif şeyleri kapatsa gibi... Zayıflamam da lazım, tekrar kitaplarıma da dönmem lazım. 

Yalnız kalmaya çalıştığımı düşünüyordum mesela bir süredir; ama durumun aslında öyle olmadığını düşünmeye başladım. Daha çok yanımda olsun istiyormuşum sevdiklerimin meğerse. Bunu da tabi dile getiremiyorum o kişilere. "Bana daha çok sahip çık be gözü güzel ama bana kör insan" diyemiyorum mesela.

Yarın yine pazartesi. Bakalım bu sefer ne kadar uyabileceğim kararlarıma.

26 Ocak 2023 Perşembe

Ah 2023!

Pazartesi başlayıp biten diyetler?

Depresyon sonrası, cuma günleri özellikle, yeni alınan kararlar falan filan?

Hımm yoksa yeni yıl kararları mı?..

Hoş geldin 2023! Yine de hepsinden öte, merhaba benim tatlı sevgilim, Blog'um! 😘

Neyse, ciddileşerek devam edeyim Blog. 1 haftadır iyi değilim ve aklımda "ya bloguma yazıp rahatlamam lazım benim" şeklinde dönüp duran o büyük dürtüye henüz yanıt verebiliyorum. Ve yazılarımı barındırdığın üzere buradayım. O yüzden hoş buldum ben de.

Geçen hafta sonu, şekerimin nasıl bir hale geldiğini sana nasıl anlatsam bilemiyorum Blog. O yüzden bir görsel bırakıyorum. Görselde gözüktüğü üzere, şeker ölçümüm bilmem kaç çeşit abur cubur yedikten sonra oluşan tokluk şeker ölçümü. Cihaz, 600 civarı ve üstü olan tokluk şeker ölçümlerini yüksek anlamına geldiğini varsaydığım "HI" şeklinde bir uyarı olarak gösteriyor. Hiperglisemideki "Hi" de olabilir. O da yüksek kan şekeri uyarısı... 

Ruh halimin nasıl bu hale geldiği konusunda yığınla sebep var ve hepsi tamamen benim hayatımla ilgili olan şeyler. Haliyle bendeki duygusal yiyicilik; duygusal kıtlık'a dönüşüp moralimi düzeltecek bütün tuzlu ve şekerli şeylere ulaşmaya zorluyor. Tabi markete gidip almak yerine, Getir gibi indirimleriyle beni daha da teşvik eden bir oluşum sayesinde ve yalnız geçirdiğim anlarla da birleşince "Arif ne duruyorsun? Helva da söylesene!" moduna sokuyor ve sonuç 600'e vurmuş şeker ölçümleri... Düşürüne kadar epey su içtim, vurduğum insülin iğnesini abartmadım çünkü 1 seneyi geçmesine rağmen, bana kalırsa hala tecrübesiz bir diyabet hastasıyım. Yine de düşürdüm. Ve abur cubura veda ettim Blog. 

Bana yıllar önce pat diye bıraktığım çay şekerini anımsattı bu durumum. Hiç unutmuyorum, son kesme şekerimi büyük bir kapanışla kullanacaktım ki arkadaşım çayına atıverdi. Ben de "olsun" dedim ve bir daha çayıma "aşırı zor durumda olmadığım sürece" şeker atmadım. Hala daha öyleyim. Kahvemi de şekersiz içerim. Türk kahvesi de dahil buna.

Abur cuburu bıraktım. Nasıl bıraktım, mesela o karşı koyamadığım cipsleri yemeyeceğim, bisküvilerle aram pek yoktur aslında; ama çikolatalı olanlara karşı koyamazdım, onları da yemeyeceğim. Gofret vs. ı-ıh. Yiyebileceğim en ideal abur cubur bitter çikolata. O da, lütfen, kakao ve kahve, benim en sevdiklerimden...

2022 yılını çok güzel bir roman okuyarak kapatmıştım. 2023'e de kitap okuyarak giriş yaptım. Faydalı bir alışkanlık edinmeye çalışıyorum; zira ben çok eskiden de ilgiliydim; ama son 7 yıldır galiba kitap çok geri planda kaldı, yerine dizi ve filmler geçti.

Harika 1-2 hedef de koymuştum sağlık konusunda; ama başarısız olduğumu anlamışsındır Blog. Bugün biraz ona da odaklanacağım.

Demiştim ya iyi değilim diye; bakıyorum insanlara, hani çevremdeki olanlara, onlardaki güzel şeylere bakınca kendi hayatıma üzülüyorum. Üzüntüm de depresif hallerimi pekiştiriyor galiba. Yakın diye tanımladığım buz gibi olan kuzenime bakıyorum, kendi sorunları sebebiyle artık rahatsız etmek istemediğim yakın arkadaşıma bakıyorum, beni çok başka yerlere koymuş ve benden çok yanlış şeyler bekleyerek beni uyarmaya kadar gitmiş yakın arkadaşım dediğim kişiye bakıyorum, hayatımdaki insana bakıyorum, aileme bakıyorum... Belki bir gün ölürüm; o zaman bu satırlar birileri tarafından belki okunur. Neden öldüğümü daha iyi anlarlar en azından, beni 2 günde unutmadan önce.

İnsanlardan etkilenmediğim bir zaman dilimi oldu mu diye hatırlamaya çalışıyorum. Herhalde hayatımın en umursamaz 2 zaman diliminden biri Amerika'daki tamamen bireysel olan yaşantımdı. 3 aydır; ama başından sonuna kendi ayaklarımın üzerinde ve planlarımla ilerliyordum. Diğeri de 95 kg olup da dibi gördükten sonraki hallerimdi sanırım. Dukan diyeti yapıp da başka deneyenlerin arasında az kişiden biri olup "başardım" diyebildiğim zamanlardı. İkisinde de insanlar yoktu mutluluk kaynağım olarak ya da hüzün kaynağı olarak... Birinde cebimdeki para, diğerinde de sağlığım ile ilgili konular vardı Blog.

Şimdi bekle geri gelsin süper zamanlarım. Beklemekle de gelmeyecek, ben de biliyorum Blog. Sanki bilmiyormuşum gibi davranan insanlardan da yoruldum. Ya da çözümü hızlıca bir şeylere bırakıp konuyu kapatmaya çalışmalarından da yoruldum.

Rahatladım gibi biraz sana yazınca.

İyi ki varsın Blog.

Nice senelerimiz olsun birlikte. 🌻

24 Temmuz 2021 Cumartesi

Yeni Bir Yaş: 33

Ah be Blog... Hani bilmiyorum aylardır sana neden gelip yazmadım. Yazarken de ellerim titriyor, belki heyecandan, belki biraz serinledi hava, belki yine uzun bir aradan sonra depresife bağladım da sana sığınmaya çalışıyorum. Bilmiyorum...
Dün doğum günümdü. 33 yaşıma girdim. 30'lar galiba çabucak geçecek ve ben 40'lara gelirsem bir gün sağlam kafayla inşallah, o zaman anlayacağım "ya kaçırdım sanırım treni" diyerek. 2 pasta kestim.
Birini ailemle diğerini de teyzemle. Çünkü o teyzem başkaydı, gitmişken de aldım en çikolatalı fıstıklısından bir pasta... yedik afiyetle. Yedik falan diyorum da aslında yememeliydim. Çünkü'leri var sebep olarak, onları da anlatacağım.

Yeni yaşıma değineyim biraz. Asıl ana konumuz o çünkü. 33... bu yaşımı çok dolu geçirmeliyim Blog. İki tane güzel rakam bir araya gelmiş, hakkını vermem lazım. Bu arada 2021 güzel başladı. Seninle henüz paylaşıyorum; ama artık kendi mesleğimi yapıyorum şubat ayından beri. Sana makine mühendisi olarak yazıyorum. İşte bu yüzden biraz da yazamadım sana. Üst üste geldi birçok şey. Çoğunluğu da iş hayatımla ilgili. Güzel şeyler; Allah bozmasın. Bu yüzdendir ki 33 yaşım, yeni işim ve yeni bir ben olarak yazıyorum sana.

Yaklaşık 1 aydır diyetisyene gidiyorum Blog. 2-3 kilo verdim. Özellikle bel çevresindeki yağlardan gidiyor. Niye diyetisyen diyeceksin; çünkü kendi başıma diyet ya da spor yapamıyorum. Olmuyor. O dukan diyeti yaptığım zamanlardan eser yok. Tabi bana koca bir "öküz gibisin" diyen de olmadı ciddi ciddi. Hoş, dese de tınlamıyorum da neyse. 😅 O yüzden bu kurban bayramı döneminde yediklerim olsun, doğum günü pastalarım(!) olsun... şu 1 haftadır epey kaçırdım anlayacağın; ama olsun. Ne acelem var ne de başka bir kendimi zorlama durumum. Ne diyetisyen kaçıyor ne de ben...

Yalnızım Blog. Yal-nı-zım! 33'de değişir bu durum inşallah. Çok da ümitli değilim; ama Allah büyüktür, ne diyeyim. 😬 Böyle yalnız da iyiyiz; ama öyle anlar geliyor ki bir eksiklik, yarım hissetme durumu... olmuyor yani. Bakıyorum etrafımdakiler, en basitinden iş yerimdekilere. Bir yalnız/bekar/sevgilisiz ben varım. Yalnızlık da yoruyor.

En iyi arkadaşlarım uzaktalar. Sosyal hayatıma balyoz etkisi vuran Covid-19 pandemisi... Geriye kendimi vermem gereken iş hayatıma bırakıyor sonuç olarak. Mecburen öyle yapıyorum; ama değiştirmek istiyorum bu durumu. Zorla hayatıma birini de alamam ya da bütün dünyamı işime verip işkolik psikopat biri de olamam. Yapımda yok yani. Duygusal biriyim haddinden fazla. Haliyle her zaman yaptığım gibi akışına bırakıyorum durumu...

Paylaştığım görseldeki kedinin adı Miço. Teyzemlerin kedisi. Yani 1 senedir yanlarına nadir de olsa gider gelirim; ama bu sefercik az da olsa yakınlaşabildik. Kedi dediğin sırnaşık olur Blog. Yani hele ki benim gibi birini görünce kendini sevdirmeli o kedi; ama yok, bu kedi, kedi değil başka bir şey. Olsun, bir sabırla bekliyorum. Elbet o da bana ısınacaktır...

Bunların dışında diyetime uyduğum müddetçe şeker değerlerim normale dönüyor, daha az insülin tüketiyorum. İş arkadaşımla epey bir kahve olayına girmiş durumdayız. Kahve çekirdeklerimiz bittikçe yeni bir yerden kahve alıp birlikte deniyoruz. Ben bu dönemde Comandante C40 kahve değirmeni aldım mesela biraz paraya kıyıp. Onun da başka bir değirmeni ve bir de Wacaco'nın Nanopresso isminde manuel espresso yapan bir makinesi var. Ben de almayı planlıyorum; ama beni biliyorsun Blog, son sürüm delisiyim istemsizce ve firmanın yeni çıkardığı -henüz TR'de satışa çıkmayan- Picopresso versiyonunu almayı planlıyorum. Tabi gereksiz pahalı olmazsa. Pahalı demişken, iPhone 13 Pro almayı da düşündüğümü ekleyeyim ki ne kadar etrafa para saçacağımı/saçtığımı sen düşün. Yine de şükrediyorum; çünkü yıllar önce hayallerimde olan ve şu an sana bu satırları yazmamı sağlayan bir Macbook Pro'm ❤  var. Bir de şeytanın "Arif araba alsana bence" diye dürtmesi ve herkesin de şeytanı desteklemesi?.. Anlayacağın beklentilerim ve tatlı beklemelerim var.

Her şeye rağmen şükrediyorum iyi/kötü Allah'dan gelen, hayatın karşıma çıkardığı şeyler için. 33 oldum, epey olgun bir yaş. İçim hala 21. 😅

Şimdilik kaçıyorum sevgili Blog. 
Benimle kal.
👋

24 Kasım 2020 Salı

2020 Senesi Bitecek Mi?

Çok garip bir şekilde sene sonuna yaklaştıkça felaketler çoğalıyormuş gibi geliyor. Herkes için bireysel bir kıyamet yaşatıyor kader adeta. Hani covid-19 ya da ülkemizin yaşadığı İzmir depremi ile ekonomik durumumuz bir yana, ablamın korona virüse yakalanması ve bir bağlantı sebebiyle benim de geçen haftadan beri izolasyonda olmam gibi...

Yeni yasaklar gündemde malum; ama genel olarak insanların umursadığını düşünmüyorum ben. Çeken bilir olayı her zaman bizim milletimizde geçerli bir durum ne yazık ki. O yüzden her aile bir tane covid-19 vakası yaşamadığı sürece işin ciddiyetini kimse anlayamayacak. 2021 yılına da nasıl gireriz bilmiyorum. Bir aşı umuduyla beklentide herkes. Bakalım.

Şu sıralar bense, farklı değişime giriyorum. Fazla detay vermeyeyim, malum erteleme huyum ağır basabiliyor; ama hazır ev hapsindeyken mevcut ilerlemelerim ya da mevcut planlarıma uyuyor oluşum doğru şekilde ilerlediğimi gösteriyor. Bu sefer değişik bir durum var yine de: Acele etmiyorum. Önüme uzun zaman dilimi bıraktım. Öncesinde her şeyi tamamlarsam ne mutlu; ama bu sefer epey uzun bir vadesi var planlarımın.

Buraya çok nadir geliyor oluşumun çok fazla sebebi yok. Çünkü sebebim yok. Yani hayatımda "heh bak şunu yaşadım ve muhakkak not düşmeliyim" dediğim bir durumum olmuyor. Ya da ağır bir depresif hal yaşamıyorum yazıp da rahatlamak için. Günlerim çok aynı geçiyor. Şükrediyorum elbette negatif şeylerle dolu olmamasına yine de. 😜

Her şeye rağmen sadece 2021 için değil, yarından itibaren her şey için daha güzel olacağından umutluyum ben. ⚡ 

Buyur buradan yak...

22 Haziran 2020 Pazartesi

Merhaba Yaz!

Merhaba!

Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat? Savaşmaya devam mı? Yoksa barışıp karşılıklı acıları bölüşüyor muyuz? Sen de bilmiyorsun değil mi? Farkındayım...

1 Temmuz'da işime dönüyorum. Serviste ve çalışma ortamımda klima çalıştırılması yasak olduğu için, normalden daha da yorucu geçecek benim için çalışmak ve yaşamak. Derin derin nefesler alıyorum Blog. İşe "yaramıyor".

Karanti boyunca ne yaptım? Hımm. İngilizce'deki eksikliklerimi tamamlamaya çalıştım, Friends dizisine başladım ve şu anda 9. Sezondayım. Şaka gibi; ama Friends dizisini bitirince epey büyük bir boşluk hissedeceğim. Başka neler yaptım? Birçok kez diyete başlamaya çalıştım; ama beceremedim. 1-2 kitabı bitirmeye çalıştım; ama olmadı. Başka istediğim şeyleri yapamadığımı hatırlıyorum şu anda sadece. Üzgün bir hikaye yani.

1 hafta ne yapabilirim peki? Hımm. Yarın, yani pazartesi, diyete başlayabilirim. Telefonumdaki 1 yıllık premium üyeliği alınmış Balance isimli nefesle ilgili uygulamayı kullanabilirim artık. Ve ertelediğim yığınla şeyi kafamda oturtup ertelemekten vazgeçip harekete geçebilirim. Ve lanet k*çımı hareket ettirebilirim belki adamım!

Duygusal anlamda çok boşum Blog. Boşum yani. Ne gelen var ne giden. Pek arkadaşım da olmadığı gibi kalbime dokunan da yok. Kendi kendime takılıyorum hayatta. Bu arada kesin olmamakla birlikte temmuz ayında bazı konularda büyük değişiklikler olabilir. Ve hayır, bu sadece 22 Temmuz'da 32 yaşıma girecek olmam değil. Sorry not sorry.

10 Mayıs 2020 Pazar

Yaz Geliyor

Bu hafta çok garip şeyler oldu. Yıllardır konuştuğum bir arkadaşımla bağımı kopardım. Ve hiçbir pişmanlığım yok. Zira bence birine yapılmaması gereken bir şeyi yaptı. Öte yandan 6 senedir konuşmadığım bir arkadaşımla da artık konuşmaya başladım. Onunla olan kalp kırıklığı, zamanında bitirdiğim arkadaşlıklarımınki gibi değildi. Belki de ondan hiçbir şey olmamışçasına 2 saati geçkin telefon konuşmasıyla arayı kapatmaya çalıştım. Yani benim için gayet güzeldi. Garip diye nitelendirmem, birinin gelip birinin gidişinden ötürü sadece. Yoksa gayet güzel güzeldi Blog.

Karantinadan dolayı sürekli kafamda geçmişi deşme gibi eylemlerle yüzleşiyorum; ama iyi yanından bakıyorum bu duruma. Ne istediğimi daha iyi anlıyorum insanlardan artık. Ve ne istemediğimi de. Mesela öyle uzaktan uzaktan hayatımdaki insanların "aklımdasın aslında arayıp sormuyorum, hatta dertlerini dinlemekten özellikle kaçıyorum, kusura bakma ama, sini siviyirim cinim"'larını çekmemeye karar verdim. Uzaktaysanız, benim için uzakta kalın güzel kardeşim. Bu ailemi de kapsıyor. Kimse kusura bakmasın. Artık siz gibi olmaya karar verdim: Bencil. Beni telefonunuza Bencil Arif diye de kaydedebilirsiniz. Size kalmış. Blogumu bile ağlama duvarıma çevirdim. Beni salsın artık şu evrenin yanlış enerjileri.

Güzel bir haberi paylaşayım dedim. Bunların dışında blogumun yıllık domain ödeme vakti geldi. Dolar kuru böyle olmuşken tabi güzel bir masraf olmuyor; ama olsun. Sana değer Blog.

Şimdi yaseminli beyaz çayımı demlemeye geçiyorum.
Kaçtım!

3 Şubat 2020 Pazartesi

Bende Bir Problem Var

Kabul ediyorum, istersen adına depresyon de Blog, ama kabul ediyorum: İnsanlardan yana düzgün bir sonuç elde edemememin sorumlusu BENİM. Çünkü hem başka sebep bulamıyorum bu yalnızlığıma hem de birileriyle tanışıp ilerletme kısmında gördüğüm ve yaşadığım durumlara şöyle baktığımda ben hatalı buluyorum kendimi.

Geçen hafta düşünüp aldığım kararı biraz ertelemiştim. Ta ki bu akşama kadar. Tinder gibi bir platforma bile şöyle bir baktım; ama sonra dayanamadım onu da öncekileri de kaldırdım telefonumdan. Yoruldum aslında. Bunlar hep bahaneler Blog. Şimdiyse geriye, merdivenlerden inerken ya da çıkarken biriyle öylesine bir çarpışmayla tanışma ihtimalim kaldı. Ya da öncekilerden birinin çıkıp yine özür dileyip ya da özlediğini söyleyerek hayatıma tekrar girmesi ihtimali kaldı. Eh bunu da 4 seneyi aşkındır yaşamadığımı düşünürsek, geriye bir sen bir ben kalıyoruz. Bence acınası bir halimiz var. Gelip geçici ya da anlık zevkler için o kadar güzel ve masum şeyleri kenara itiyoruz ki... Yine de suçlusu ben olayım. Başkaları devam etsin.

Bitecekken vazgeçip devam ettirdiğim bir iş hayatım da var. En azından şükür listem dolu Blog. Farklı bir ortam ve insanlar bana iyi geldi 1-2 aydır. O yüzden mutluyum. Özlediğim kişiler var, özlediğim anlar var, özlediğim duygular var 1-2 ay öncesine kadar sahip olduğum... Ama işte. Neyse. Şöyle bir şarkıyla bitireyim şubat ayının ilk yazısını. Bu arada 9 gün sonra 14 Şubat. Önemli değil, biliyorum.

1 Ocak 2018 Pazartesi

Birlikte Nice 10 Senelere

 
Evet! 🎉 Her ne kadar 2009'dan önce de uzun yıllar blog yazmış ama ne yazık ki silmiş olsam da, şu anki blogumla 10. yılımı kutluyorum! 🎊 2018'e girmekle bu günleri de görmüş oldum. 2009 yılının bir ocak ayında başladığım, O, Ben ve Diğerleri isimli bloguma, geçmişimdeki defalarca söylediğim "artık yazmayacağım" şeklindeki isyanlarımı geride bırakıp yazmaya devam edeceğim.🎈

Bir yandan 2018 yılı için aklımdaki hayaller ve hedefleri düşünüp diğer yandan da geçmişimi "geçmişte" bırakmanın bir yolunu aradığım 2017 Aralık'ında, artık dur deyip blogumdaki son yazdığım birkaç üzücü yazıyı taslağa çevirmiş ve 2018 yılının açılışını bu yazımla yapma kararı aldım.

Hayatımızdaki en monoton geçen yıl olan 2017 yılını artık geride bıraktık Blog. Bunu sana yazdığım yazılarda da anlayabilirsin zaten. En az yazı yazdığım ikinci senem oldu 2017. Aslında 2015'i askerlikle geçirdiğim için saymamalıyım. Haliyle aşırı vasat bir yıl geçirdik. Keşke'ler her ne kadar çok fazla da olsa, yine bol bol şükrettiğim bir seneydi.

2017, hayatımda en fazla sinemaya gidip film izlediğim sene oldu. Aynı zamanda hayatımdaki en yalnız geçirdiğim, en kalbimi bomboş hissettiğim, en az yazı yazdığım, en az geleceğimi düşündüğüm, en az faydalı işler yaptığım vb. birçok konuda negatif bir yıl oldu benim için. AMA artık BİTTİ! 😀

2018 birçok açıdan artık kendime dur diyeceğim, taze bir başlangıç yapacağım, yeni bir hayata başlayacağım, yeni insanlarla tanışacağım, duygusal yalnızlığımı daha da çok seveceğim bir yıl olacak benim için. Hepsinden ötesinde, artık an itibariyle geçmişimdeki her hatayı tecrübeler rafına almış ve daha fazla keşke dememek için savaşıyorum.

2017 için galiba en önemli aldığım karar, geriye dönüp baktığımda, bana bir şekilde az ya da çok zarar vermiş herkesi affediyor olmam... İnsanlar tarafından kin tutmak gibi algılansa da bazen, ben genelde geçmişimdeki olayları unutamıyorum. Hele ki biri benim canımı acıttıysa bir şekilde... Ama artık geçmişimdekileri de bundan sonrakileri de tamamen affediyorum ve kendi benliğimden çıkartıp daha yüce makamlara yolluyorum. 🎭

Hayat belli ki çok zor. Ve ben daha doğru düzgün yolun başına bile geçememişken, böylesine geçmişe takılıp en dolu yaşamam gereken saniyeleri israf etmemeliyim. O yüzden bu sene başlangıcında aldığım en doğru karar olarak görüyorum bu durumu...

2018 için yapacaklarım çok belli. 22 Temmuz'u bekliyorum en basitinden. Çünkü 30 olacağım. 😀 Söylerken garipsedim bir an. Hazır 2017 en çok sinemaya gittiğim sene olmuşken, diyorum ki 2018 de en çok kitap okuduğum sene olsun. En uzun süre ideal kilomda kaldığım sene olsun. En pozitif düşündüğüm ve en iyimser olduğum sene olsun. Aklımda başka şeyler de var şu anda hepsini yazamasam da. Zira 2017'nin son 20 gününden beri düşünüyorum 2018'i.

Yine de her şeyden önce Allah bana ve aileme sağlık sıhhat versin. Devletime zeval vermesin; milletimi ve değerlerimizi yüceltsin.

Bir de 2018 en çok sana yazdığım sene olsun Blog.
💝

17 Eylül 2017 Pazar

Neredesin Sonbahar?

Neredeyse eylül bitecek. Havalar bir ara ağustosta soğuktu resmen, peki şu anda neden cehennem gibi sıcak? Üstelik akşam saatleri olmasına rağmen. Çöl sıcakları diye bir şeydir gidiyor geliyor. Sanırım buraları çöle çevirmeden, temelli gitmeyecek... 💦

Geçen hafta yeni iPhone'lar tanıtıldı. iPhone X iyi güzel de, iPhone 8 çıkarmaya ne gerek vardı diye düşünmedim değil. Şimdi tasarım olarak farklı deyip muhtemelen 300-400 TL farktan dolayı iPhone X'e yanaşmayacak mı insanlar? Muhtemelen iPhone 9, iPhone X tasarımıyla devam edecek. Ben alacak olsaydım iPhone X alırdım. Face ID mi barnak izi mi diye düşünürdüm tabii. Sonra ekran özelliklerini baz alıp iPhone X'e giderdim. Super Retina denen şey var sonuçta. 😋 O değil de, benim ayfoncuğum artık güncelleme alamayacak, ama şu haliyle bile çatır çatır çalışıyor. Zira iPhone 4S zamanında güncelleme almayı kestiğindeki halini görmüştüm. Onu yaşamıyorum çok şükür. Şimdilik böyle güzeliz biz. 💖 Zaten telefonu neredeyse hiç kullanmıyorum. Ne sevgili ne de sürekli iletişimdeki arkadaşlar(!) var. Biliyorsun öyle merhaba/merhaba deyip telefonlaşan biri değilim Blog. 💩

Ben yine diyete başladım Allah seni inandırsın. Bu sefer artık bozamayacağım hale geldim çünkü. Şimdilik güzel gidiyor. Pek zorlanacağımı da zannetmiyorum. Çünkü yemek yemekten bile sıkıldım. Durumlar çok ciddi.

Cuma günü termal devremülkümüze gidiyoruz Blog. Her ne kadar ben termal yanını çok kullanmakla ilgilenmesem de, temiz hava, faydalı su ve kafa dinleme şeklinde maksimum çıkarım sağlamayı hedefliyorum iki hafta boyunca. Sarot Termal Vadi çok eğlenceli olmasa da, işte... 😐

Korkuyorum artık. Her şeyin böyle devam edeceğinden, bir anda gözümün dönüp her şeyden vazgeçeceğimden... tamamen pes edeceğimden. Umudumun tamamen tükenmesinden korkuyorum yaşama dair. Geçen gün hastanede birini görmüştüm. Çok etkilendim ondan. Halime şükretmeye utandım. Allah yardımcısı olsun diye dua ettim. Benden daha gençti, ben belki evden çıkamazdım onun yaşadığını yaşasaydım. O herkesin garip bakışlarına rağmen kendi işini yapmak için oradaydı. Bilmiyorum. Allah ona kolaylık versin her işinde...

Bana da yardım etsin...
Eder mi sence Blog?
Senelerdir bekliyorum çünkü.

24 Ağustos 2017 Perşembe

Ağustos Biterken

Hayatımı daha az acı verecek şekilde nasıl geçirebilirim diye sordum kendime bugün. Hazır son 3-4 gündür serinken havalar ve haliyle daha az eziyetli geçirirken günleri... bu soruyu sorayım dedim. Bu düşüncelere nereden bulaştığımla başlayayım. Tabii ki Instagram ve Facebook. Başka nereler olabilir ki? Hatırlarsın Blog, şu yazımda ve o günde sosyal hesaplarımı kapatmıştım. Sonra minik bir neden yüzünden şu yazımda ve o günde tekrar geri açtım. Yani şöyle 1.5 ay olmuş olmamış.

Uzaktan bakılınca tabii tek derdimin bu aç kapa meselesi olduğu düşünülebilir. Yalnız yatak odam, pencerem ve laptopımın dilleri olsaydı daha fazlasını anlatabilirlerdi. Ben her ne kadar çoğu şeyimi buraya aktarıyor olsam da, asıl özel şeyleri anlatamıyorum. Böylesi daha iyi belki. En azından kendimle olan belli bir çizgiyi aşmamış oluyorum.

"Kapat gitsin o zaman, neden açık tutuyorsun?" diye ben de kendime soruyorum sürekli; ama dile getirmesem de, kendi kendime hiçbir şey yapmayıp beklesem de, adına "umut" koyup bekliyorum. Gerçekten bir umut olsa, neyse diyeceğim...

Sanırım işin en büyük sırrı, kişinin kendini ne olursa olsun sevmesi ve saygı duymasıyla alakalı. O zaman, en azından, kendine verdiği sözleri tutabiliyor. Bende hangisi eksik ya da daha eksik, henüz çözemiyorum. 4-5 gün sonra ablamgil gelecekler, bayramda diğer ablamgil. Hayata sanırım en çok, yeğenlerimle birlikte olunca, renkli bakabiliyorum.

Bu hayattaki sınavım da bunlar sanırım. Yani yaşadığım şeyler, burada dile getiremediklerim. Bunlara da şükür diyorum çoğu zaman, ama öyle anlar geliyor ki isyan etmemek için zor tutuyorum kendimi. İpini koparmamış, düzgün bir birey olmakla kime faydam dokunuyor ya da nasıl bir pozitif sonuç elde ediyorum, inan hiç bilmiyorum Blog. Hani aksi durumuna sıcak baktığım ya da bakacağım, hatta bakabileceğimden değil de; daha çok sorguluyorum sadece.

Yarın cuma günü. En sevdiğim gün, değil mi? Hesaplarımı tekrar kapatsam daha mantıklı galiba, değil mi Blog? Kullanmıyorum çünkü. Hiçbir şekilde kullanmıyorum yani, değil mi?

21 Ocak 2016 Perşembe

Kocaman Kararlar

Aslında yazmamayı düşünüyordum, tıpkı askerliğimi yapmaya gittiğim zamandaki gibi. Sonra yayından kaldırdığım bir yazım geldi aklıma. Ki geçen aylarda negatizmin(!) doruklarında olan epey bir yazımı taslak haline getirerek Blog'umdan kaldırmıştım. Onlardan birinde kendime verdiğim sözler vardı. İyi ki de kaldırmışım, beni okuyan ya da okuma ihtimali olan ve bunu bana sürekli koz şeklinde kullanmaya çalışan/çalışabilecek insanlardan uzakta durması benim için daha iyi oldu.

Yazıma devam etmeden önce, bir anda aklıma gelen, çıktığı ilk günden beri dinlediğim ve bugüne kadar beni sevgi konusunda baştan sona anlattığına inandığım; biraz egoistçe, biraz safça, ama bolca beni anlatan bir şarkının sözlerini paylaşayım:

"İçime attım ne varsa
Anlamaya çalıştım herkesi
Aşkı da sevdim kavgayı da
Anlatamadım ki.

Hiç korkmadım çelişkiden
Onaylanmayan ilişkiden
Ne çoğaldım övgüden
Ne azaldım yergiden.

Hiç korkmadım yasaklardan
Korunmadım tuzaklardan
Kalktım güvenli kucaklardan
Hep denedim bilerek göstermedim.

Kendimi sakladım görmeyi bilenlere
Vitrinime değil iklimime gelenlere
Deliyim aslında Allah'ına kadar deliyim
Kalbimi vereceğim aslımı görenlere."

Yıllar önce Ajda Pekkan tarafından seslendirilmiş bir şarkının sözleri. Ki kendisinin Fransızca söylediği şarkıları dinleyince daha da gözüme hoş gözükmüş biridir... Sözleri tabii ki Sezen Aksu'ya ait. Buna şaşırmamıştım o zaman, birçok sefer ona ait şarkılara şaşırmadığım gibi. Bugüne kadar herkese tıpkı bu şarkının sözlerinde olduğu gibi yaklaştım. Ne "hadi Arif şununla biraz dalga geçelim, oynayalım" dedim ne de "aman egolarımı tatmin edince yol veririm gider" dedim. Bana da kimse böyle davranmadı, ama bazen an geldi davransaydı keşke dediğim oldu. Kime güvendiysem, gerçekten egoları tatmin olunca, o güvenimin karşılığını alamadığımı gördüm. Bunun türlü türlü şekli var tabii ki. Sonra ne oldu? Her birinin sonunda bir önceki yazımda olduğu gibi koptum kendi dünyamdan. 

Bugün de neredeyse benzer bir hata yapıp numaramı yenileyecektim. Sonra "n'oluyoruz *** ya?!" oldum. O şu anda gözükmeyen yazımı hatırladım. O anları hatırladım. Kendime verdiğim sözleri hatırladım. Ettiğim duaları da... Ben çoktan almam gereken mesajı almıştım ve neredeyse yine aynı ve hatta bir de benzer bir kişiyle yine aynı hataları yapacaktım. O yüzden iki gün önce ne yaptıysam hepsini geri alıyorum. Ve mutluyum çünkü neredeyse yine aynı hatayı yapacaktım kendime. Ne için? Ya da kim ve kimler için?

Velhasıl, kendime verdiğim ve aylardır işleme koyulmayı bekleyen bir sözüm için bana tekrar bir uyarı oldu bu anlık depresif melankolik durumum. Artık kendimi ömür boyu bekar olarak adlandırabilirim rahatlıkla.

Mesela dün gece Facebook'ta dolanırken meraktan arkadaşım olmayan birinin profiline baktım. Ve gördüğüm şey bana sezgilerimi her zaman dinlemem gerektiğini tekrar hatırlattı. Benimle çıkarken bana baştan sona yalan söylediğini öğrendim birinin. Tuhaftır ki bunu hissetmeme ve somut kanıtlarıma rağmen, tıpkı şarkıda olduğu gibi boş verdim. Ya içime attım ya da unuttum. Şu da tuhaftır, benimle yalnızca konuşan insanlar bile eski sevgilisiyle tekrar birlikte olabiliyor. Öyle de bir ilişki kurtarıcı modum var. Artık bana bakınca geçmişlerine kıyamıyorlar mı yoksa benim içimdeki sevgi onları cesaretlendiriyor mu bilemiyorum Blog. Tek bildiğim insanlar konusunda ne hissediyorsam o çıktığıdır. Er ya da geç...

Umurumda değil. Çünkü şu anda içmekte olduğum yeşil çayımın bir yudumu kadar bile bana faydası yok mevzunun. Benimkisi sadece merak olarak kaldı hep. Yoksa şu anda kalbim bomboş. Diyorum ya artık single for a lifetime havasındayım. Bu arada şunu da anladım, Blog'umu ezbere bile bilse biri, hiçbir şey değişmiyormuş. Çünkü eğitim sistemimiz sağ olsun, okuduğumuzdan hep kendimize fayda sağlayacak bir şeyler çıkarma maksadıyla okuduk. Yani boş yere okuduk çoğu şeyi.

Bu yazım, bu konudaki son yazım olacaktır. Çünkü bundan sonra bu tip bir yazıyı yazmama malzeme olacak hiçbir şeyin hayatıma girmesine/müdahale etmesine izin vermeyeceğim. Anlamadığım bazı noktalar var: Ben onca şeye rağmen nasıl oluyor da hala bir şeylere kanabilecek saflıkta oluyorum? Hala daha ruhsal açlığımı bastıramıyorum? Hala daha siyah'a ısrarla beyaz demeye ve bunun savaşını vermeye çalışıyorum? İnan Blog, anlamıyorum kendimi bu konuda.

Neyse. Bugün numaramı yenileyecektim sözde. Dün o yüzden telefonumu, hazır IOS 9.2.1 sürümü yayınlanmış bahanesiyle restore ettim. Tam önceki numaramın WhatsApp hesabımı silmiş temelli kurtulmuştum ki tekrar yükledim ablam yüzünden. Diğer uygulamalar da yüklendi tabii. Tekrar hepsini ayarla, uğraş, et derken zaman geçti. IOS 9.3 çıktığında restore etmeyeceğim. Bu da bana teknolojik ders olsun. Ben yine restore ederim de neyse. 

Ve o şarkı Ajda Pekkan - Vitrin:

24 Kasım 2015 Salı

Son Haberler!

Sevgili Blog,

Bu haftanın konuları arasında en önemlisi olan diyet ve spor mevzusunda seviye atlamış olduğumu söylemekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Zira sağlıklı beslenen ve her şeyden uzak Arif moduma geçebildiğim için aşırı aşırısı mutluyum. Hedefim, önümdeki iki ay içerisinde 6-7 kg vermek. 10 kg vermek istiyorum en az da çaktırma. Spor konusunda bana yardımcı olan, ama buradan sesimi duyuramayacağım Leslie Sansone ve Jessica Smith ablalarıma sevgilerimi ve fazla kilolarımı gönderiyorum.

Bir diğer önemli olan konu'm ise vefa. Bu konuda da mutluyum. Çünkü şu anda bu durumdayken yanımda olan insanlar bana kendilerini hissettiriyorlarsa bu demektir ki hala daha umut var.

Duygusal anlamdaki halime gelirsek eğer, yani şu yeni halimi sevmeye başladım. Kullandığım ilacın amacı başka da olsa, bir yandan bana verdiği his yüzünden bile kullanmaya devam edebilirim. Zira verdiğim kararlar daha mantıklı, daha kararlı ve daha bana dönük oluyor. Belki de güzel Allah'ım yanımdadır. İnşallah.

Bir de ceviz yemeye sardım şu sıralar. ÇÜNKÜ IVIR ZIVIR YEMEMEM LAZIM. Ve kahvem ya da yeşil çayımın yanına 2-3 bilemedin 4-5 tane ceviz eşlik ediyor. Tuhaftır cevizi bir böyle sade seviyorum bir de ballı cevizli pastada seviyorum. Bak gece gece yine konu yemeye geçti. Neyse.

Ha bu arada yalnızım, bekarım, kimsesizim, sevgilisizim vs. bütün -sız'lar/-siz'ler bende. Haber salıyorum herkese, uygun kişiler beni bulsun. O kişiler kendini bilir.

O değil de, benim Blog arkadaşı edinmem gerektiğini hissettirdi bana Blogcuğuma aldığım son yorumlar. Hani beni okuyan olsun, bol bol takip edileyim gibi düşüncelerim olmadı Blog, biliyorsun. Senle ben senelerdir yazışıyoruz gördüğün üzere. Hoş, daha çok ben yazıyorum, sen sunuyorsun onu dünyaya, insanlara, yolunu şaşırmışlara... Bilemedim.

Ben askerdeyken şubat ayında, takip ettiğim İtalyan bir sanatçı albüm yayınlamış. Ve ben onu müzik arşivimi düzenlerken fark ettim. Kapanışı o albümünden bir video kliple yapalım Blog.

Dipnot: Blogumda güncelleme yaptım minik çaplı. Başlıkların ve tarihlerin yazı tipini, metin yazı tipim ve en sevdiğim yazı tipi olan Calibri yaptım. Zira bir öncekinde Türkçe karakterleri çıkartmadığı için gözüme çarpıp duruyordur son yıllarda. Son yıllarda dedim resmen! Yaşlanıyoruz Blog!


17 Kasım 2015 Salı

Sevgili O, Bir Sen Yoksun!

İSTANBUL!

Seni çok seviyorum, ama ah şu beni terleten nemli hava'n olmasa! İnan, o aptal trafiğine, yazları her tarafını dolduran Arap turistlerine, her köşedeki bir adet AVM'ne... hepsine razıyım; ama işte... İşte.

Ablamın doğumu için geldiğim Gebze semalarındayken, fırsattan istifa 3. kez arkadaşlarımla buluştum ve bugün gerçekleşen sonuncusunda, eski iş arkadaşım, çok tatlı bir bayanla geçirdim günümü. Velhasıl, kendi dertleri olsa da benim dertlerimi az çok anlayan biriyle bütün günümü eğlenceli ve gülerek geçirmek bana adeta 1 yıllık mutluluk sağladı. Gel gör ki, geçen hafta hayatımdan çıkardığım 3 adet dostum dediğim insanı, senede 2 kere belki görebilirken ne kadar mutlu olduğumu tarif edemem; ama herkes başkalarında aynı hissiyatı yaratmıyormuş ki şu anda onları çıkarmak durumunda kaldım.

Çok güzel bir gündü. Gittiğim mekanların adlarını vermeyeceğim Blog, sen biliyorsun zaten, ama az biraz ilgili kişiler, kişisel Twitter ve Instagram hesaplarımdan olayı çözerler. Bugün Kadıköy, Beşiktaş, Eminönü ve daha birçok noktada oturdum, yedim, içtim... güldüm, bol bol güldürdüm. Ve evdeyim.

Kendi fotoğrafımı da ekliyorum ki Allah bozmasın, olmayanlara da nasip etsin, mutluluğu buraya taşıyayım. Zira son 1-2 yıldır doğru düzgün mutlu bir haber paylaşamaz oldum seninle Blog.

Bu arada görüyorsun değil mi ne kadar tombiks bir hale geçtim? Evet, diyet yapıyorum 3 gündür. YAPIYORUM!

Özetle bugün güzeldi. Ve çok yakında Ankara'ya döneceğim. Tekrar eve kapanan, mecburen, hayalleriyle doymaya çalışan bir insan olacağım; ama bu sefer kimsenin halimi hatrımı sormasını beklemeyeceğim. Dostum dediklerimin %80'i beni kendi halime bıraktıklarında anladım bu hatamı. O yüzden bazı kararlar aldım:
  • 3 gündür devam ettiğim diyetimi daha da yoğunlaştırıyorum. Ki 3 gündür epey aerobik yapıyoruz küçücük yeğenimle.
  • Aklımda bazı şeyler var geleceğime dair, onlara yoğunlaşmayı düşünüyorum.
  • Bir süredir düşündüğüm şeyi yavaştan gerçekleştirmeye çalışacağım: Artık O'nu beklememeyi öğrenmeyi deneyeceğim. O, her kim ise, birgün olur da gelirse hayatıma, göreceği şey, son kullanma tarihi epey bir geçmiş ve kötü kokan bir Nutella kavanozu olacaktır... Bunu yapmak zorundayım galiba. Çünkü ben umut edip beklemekten başka bir şey yapamıyorum ve birine olan ihtiyacımı dizginleyemiyorum. Bu da beni çok yıpratıyor. 
Şimdilik paylaşmayı düşündüğüm ana şeyler bunlar Blog. Bunların dışında şunlar da gerçekleşti bir süredir hayatımda:
  • Instagram'daki içinde insan olan bütün fotoğraflarımı sildim, klini açtım. Twitter profilim de aynı şekilde. Sana özgü profillerimi biliyorsun Blog, hemen sağ kolonda (bana göre) bulunuyor linkleri.
  • Windows 10'un 10586 numaralı sürümünü yükledim. Ve Allah seni inandırsın, daha da hızlandı laptopım. Ben varya, iyi ki almışım bu bilgisayarımı Amerika'dan. Beni daha götürür bu, inşallah.
  • Artık hemen hemen canımı sıkan her şeyi rahat bir şekilde boş verebiliyorum. Ve bu durumdan mutluyum. Kafama takmıyorum mesela, çok yoğunlaşmıyorum, bozmuyorum moralimi.
"Böyle saydım, ama kesin bozulur moralim." demek bile istemiyorum. Şu anda böyle hissediyorum ve mutluyum. Allah bana nazar değdirecek insana bile versin ki gözü doysun!

Şu şarkıyla da kapanışı yapmak istiyorum. Çünkü sözleri kısmen beni anlatıyor ve hep etkilemiştir. Sezen Aksu da yengeç zaten... 

6 Kasım 2015 Cuma

Oh Cuma!

Bugün cuma. Evet, cuma günü ve ben uzun bir süredir geride bıraktığım cumalarda hissedemediğim huzuru hissettim biraz da olsa. Son yaşadıklarımdan sonra, konuyla ilgili yazımı kaldırdım yazdıktan 1-2 saat sonra, daha farklı bir pencereden bakmaya çalışıyorum hayata. Biraz daha soft renklere bürünüyorum. Ya da öyle hissetmeye çalışıyorum, emin değilim. Güzel yine de.

Dün akşam Facebook profilimde paylaştığım şu duamdan sonra:

Allah kimseyi zor gününde; sağlık, vefa, vicdan, sevgi ve saygı konularında sınamasın ve geçmişini unutturmasın. Amin.

Ve arkadaşlarımın çoğunun genel anlamda daha öncesinden beri bana karşı olan ilgisini görünce, bazı şeylere ne kadar yönelmem gerektiğini anladım biraz da. Tabii bir de bugünkü Cuma Namazı'nda ettiğim dua sonrası bir yerde gördüğüm Şems-i Tebrizi'nin şu cümlesiyle daha da sanki böyle "doğru yoldayım galiba" der oldum:
Bir kişi, Allah'tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa; Allah da onu başkasına muhtaç etmez.
Sonra yüzümde bir gülümsemeyle evde geçirdim vaktimi. Şimdi de seninle paylaşıyorum bunu Blog'um.

Dün Ellie Goulding'in epeydir beklediğim albümü yayınlandı. Adele'in albümü çıkana kadar onunla takılacağımdan hiç şüphen olmasın Blog. Ama Adele başka tabii. Neyse, beğendiğim şarkıları oldu, ama şunu paylaşmak istiyorum burada:


"Is there anybody out there waiting for me on my way?
If that somebody is you, then baby, I just wanna say,
Tonight, nothing will bring us down,
Tonight, we're at the lost and found."

Beni gerçekten tanıyan bilir. Kimseden beklemem öyle küçük dağları benim için yaratmalarını. En kötü, ne verdiysem onu beklerim, ama çok yakın arkadaşım dediğim bazı arkadaşlarımı, onların tavırlarından anladığım kadarıyla, ben zorlamışım arkadaşlığa ki şu geçirdiğim zor/ağır zamanlarımda basit bir WhatsApp mesajını bile çok görür oldular. Ve lanet olsun ki yengeç burcu olup da geçmişini unutmayan kişi BENİM, onlar DEĞİL! Yarın bir gün hiçbir şey olmamış gibi Facebook'dan vesaire yazmazlar umarım bana. Zira ben üstünden zaman geçtikçe unutmuyorum. Daha da yerleşiyor.

Velhasıl, bir de diyete ve spora, yarından itibaren daha şiddetli şekilde başlıyorum Blog. Son geçirdiğim rahatsızlığımdaki kan tahlillerimdeki iki seferde de açlık anı şeker seviyemin yüksek çıkması bana "oh my God! Are you made of candy or you're really getting a fat *ss?!" çanları çaldırdı, ama ikimiz de çok tatlı olduğumu ve artık kan değerlerimin de bunu kabul ettiğini biliyoruz Blog. Yine de göbeğimden kurtulmamız lazım. HEMEN! 

Ah bu arada şunu söylemem gerekiyor. Sevgili Doğalsan, buradan sana teşekkürlerimi sunuyorum. Zira, ben bütün Dukan Diyeti'm boyunca Doğalsan'ın yulaf kepeklerini kullanmış biri olarak, geçen aylarda aldığım ve çok kısa sürede ağzı kapalı olmasına rağmen bozulan bir üründen dolayı, benimle epey ilgilendiler. Ben bozulan ürünü görünce epey şiddetli bir çıkış yapmış olabilirim ki genelde bu tip durumlarda ilgili ürünleri fotoğraflayıp firmaya mailliyorum, aynısını da yulaf kepeğim için yapmıştım. Doğalsan da gayet ilgilendi ve bugün telafi amaçlı yulaf kepeği gönderdiler bana.

Firmalar bu şekilde ilgili olunca müşterileriyle, eminim daha çok kazanıyorlardır. Yani inşallah kazanıyorlardır, diyeyim.

Dipnot: Bugün ettiğim duada Allah'dan ufak bir şey rica ettim. Ya içimdeki sevgi için doğru kişiye beni emanet etmesi ya da içimdeki bu savaşı sonlandırması yönünde. Çünkü ben kendimi hırpalamaktan çok yoruldum. Ve belli ki diğerlerinin yaptığını yapıp "amaan boş ver! Sıradaki???" diyemiyorum, diyemeyeceğim de.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Yepyeni Ben

Dün sıfırladığım belleğime bugün cila çektim diyebilirim. Sürekli takip ettiğim bir astroloji blogunda okuduklarımdan sonra da yaptığım cilalama işleminin doğru yolda olduğu kanısındayım.

Dün durup düşünmeye karar verdim bir süreliğine. Normalde duygularımın bende yoğunlaşıp düşünce sistemimi tıkaması dolayısıyla yapamadığımdan, dün biraz zaman ayırdım. Hala daha da düşünüyorum. Demek ki zaman ayırmak lazım-mış.

Neden bu kadar korkuyorum kaybetmekten? Neden bir işe başlarken kötü sonuçla biteceği ihtimalini düşünüp, hatta yapacağım onca emeğin boşa çıkacağını düşünüp kendime geri adımlar attırıyorum her sefer? Ve neden sürekli aynı hataları yapıyorum birini sevmek konusunda?

Bilmediğim çok şey var yine sevgili Blog; ama artık öğrenmek için çabalıyorum. Çoğunu nasıl yapabileceğimi bilmesem de deniyorum.

2-3 gündür dengeli beslenme konusunda büyük adımlar attım. Bugün yaptığım spor çok idealdi. Sabah-akşam böyle devam edersem hem fit hem de zayıf bir Arif olacak ki benim de istediğim 1-2 sene önceki halimden daha iyisini yakalamak.

Bugün güzel başladı ve güzel de bitmek üzere. Akşam üzeri annemgile "haydi ormana çay içmeye gidelim" dememle dünden hazır olduklarını anladım. Doğal su kaynağının yanında oturup kitap okumanın bana verdiği huzur da ayrıca güzel oldu.

Sakinim. Hatta sakinim demek bile istemiyorum. Bu benim normal halim olsun dileğindeyim hep. Öyle de olacağına inanıyorum. Bu sefer başaracağım Blog. Biliyorum bazen sadece üzülmekten ibaret tüm çabam; ama artık bunun önüne kocaman bir set çekip istediğim ya da olmasını hayal ettiğim şeyler için kendimi zorlayacağım. Mesela İrlanda... Allah'ım, ne güzel bir ülke! Her zaman hayallerimde orada yaşamak var. Gördüğüm ülkeler de güzel, ama İrlanda deyince aklıma her yeri yemyeşil, insanları hep eğlenceli, mutlu ve huzurlu bir yaşam geliyor. Belki yanılıyorumdur, bilmiyorum; ama çok istiyorum. Bu mesela hayallerimden bir tanesi...

Şu anda gördüğün üzere, ruhsal ve fiziksel sağlığımı dört dörtlük yapmaya çalışıyorum. Önümde ciddi anlamda beni zorlayacak şeyler var. Aslında "var" da demek istemiyorum. Çünkü artık her birine ayrı bir tecrübe ya da önümdeki minik bir engel gözüyle bakıyorum kısmen.

Bugün böyle yani Blog. Birçok konuda dersimi almış ve derin nefesleri yaşayan bir bünyeyle yazıyorum şu anda. Çünkü artık arkadaşlarımdan, eski sevgililerimden, kısaca hayatımdaki her bir insandan ayrı ayrı edindiğim tecrübeler, anılar, tokatlar, kapanan kapılar... çoktan boğazıma kadar gelmiş ve taşmıştı. Her birine dur diyebiliyor olmalıydım, yine de keşkeli cümleler kurmamak adına, bundan sonra güncellenmiş Arif'le devam edeceğim hayatıma.

Ve beni her zaman ters köşe yapan duygularım... Bugüne kadar verdiğimin yarısını bile alamadım Blog. Çünkü her "tamam bu sefer oluyor galiba" derken başka başka yüzlerini gördüm hayatıma girenlerin. Kötülemiyorum. Sonuçta kandırılmış durumum olmadı. Onlar hep öyleydi. Bense sadece inanmak istediklerime inandım. Duymak istemediklerim için kulaklarımı tıkadım. Bundan sonra kimle ne kadar ileri gidebilirim bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var ki o da gördüğüm kadar vereceğimdir.

Bir de bundan sonra giden/biten kişi/ilişkiler arkasından oturup günlerce, aylarca yas tutmayacağım. Eski Arif'e göre, bu halim duygusuzca gelirdi, ama içimdeki kızgınlığı kendi kendime yaşamak istemiyorum artık. Kendimi bir şeylerden ya da birilerinden uzak tutmak da istemiyorum. Tabii bu benim "ortalık malı" edasında dolanacağım anlamına gelmiyor.

Belki konuşmaya ihtiyacım vardır şu anda. Var ya da... bilmiyorum. Çünkü aylardır birçok arkadaşımı uzak tuttum kendimden. Israrla benimle kalanlar oldu, sağ olsunlar; ama çoğu bana düşman kesildi adeta. Son 1 haftadır hattımı Türkcell'e taşıdığımdan beri normalde haberleştiğim insanlarla numaramı paylaşmaya başladım.

Ve Blog, hani ben birilerini bunalt(-mış)tım ya, bugün fark ettim ki aslında ben de bunalmışım. Çünkü birilerine verdiğim şeyleri göremeyince sürekli hırpalayıp durmuşum kendimi de. O yüzden şimdi üstümde rahatlık var benim de. Tıpkı diğer kişilerde olduğu gibi.

Peki bundan sonra ne olacak? 
Artık iyileşme zamanı. Her alanda... her anlamda...

Şu şarkıyla ayrılıyorum bu sefer. Çünkü 2-3 hafta içinde albümleri çıkıyor en sevdiğim grubun. Bu şarkılarının sözlerinde de, yanlış anlamıyorsam şöyle diyor: "Herkesin arkadaşa ihtiyacı olur. Peki sonrasında seni kim sevecek? Sen onların güvenebileceği biri olabilecek misin?"

1 Ağustos 2014 Cuma

Tek Gidiyorum Bundan sonra. Sorusu Olan?


Yazmayacağım dedim, yine buradayım. Sorun tam olarak bu zaten Blog: Kendime verdiğim sözleri tutamıyorum/tutmuyorum.

Yazsam olmuyor, yazmasam içimde saklı duruyor... Kussam bir türlü. Sonra hasta mı oldun diyecekler. Ama kusasım var hep. Bazen sabahları özellikle midemin içine etmek için öksürüyorum derin derin, belki kusar da rahatlarım diye. Ama yok, olmuyor.

Neyse...

Bıktım Blog ya. Askere gitsem de elime o silahı verince önce bir kafamda denesem diye düşündüm bugün kısa bir süreliğine. Öyle bir potansiyelim var son yıllarda, biliyorsun. Ama ölüm kötü, ölüm üzücü, yıkıcı. Son bir hafta içinde halk otobüslerinin kazalarıyla ilgili okuduğum haberler epey fazlalaştı. Sonuncusundan sonra "hayatta ne olacağını bilemiyor insan" diyebiliyorum uzun uzun boş bakışlarla. Yine ölüm en büyük sondan bir önceki son bana göre. Bir şeylere son veriyor en azından. Allah rahmet eylesin...

Bugün birine söylerken fark ettim. Benim problemlerimin %75, en azından, benzerini yaşayan ve bunu atlatmış hiçbir kimse yok tanıdığım ya da bildiğim. O yüzden bana nasılsın diye sorup üstüne bir de "geçer bunlar yea" diyen insanların bende yarattığı samimiyet her geçen gün daha da eksilere düşüyor. Bakalım en son kime dayanamayıp yumruk atacağım. Bir de dönem arkadaşlarım yok mu? Daha geçen gün benden beter ağlıyorlardı halbuki, şimdi hayatları düzelmiş bir şekilde bana öğütler, tavsiyeler vs... OY! Dinleyemiyorum artık kimseyi. Çünkü BENİ HİÇBİRİ ANLAMIYOR! Tamam mı?

Şu anda saçmalamak dışında hiçbir şey yapmıyorum. Ama tam şu anda yapabileceğim en iyi şeyden bile daha iyi buraya yazmam.

Bu arada yalnız yürüyorum artık Blog. Yetti canıma. Boğazıma kadar doldum. Evet yaşım da geçiyor. Yalnızım bundan sonra. Blogumu rastgele okuyup da buna sevinip yakmak isteyen olursa, kına gönderebilirim. Mail atın adresinizi. Ne mal olduğunuzu görmüş olurum hem.

Yaşadıklarımın çok benzerini yaşayan tek bir arkadaşım var. Aklıma geldikçe ona da dua ederim hep. Çünkü ne hissettiğini biliyorum. O bayan arkadaşımın da işi zor. En azından onunla ilgili sevindiğim küçük bir ayrıntı var ki o da kadın olması. Çünkü ülkemizde bir erkek ve kadının, benim durumumdaki rahatlığı arasında çok fark var.

Ve dayanamayacağım kesiyorum yazımı burada. Son olarak da diyorum ki: Bazen sadece kusmak istersin.

Bir de, kendilerini 3-4 gündür keşfettim. Bütün depresif hallerime uygun çalıyorlar. Bütün albümlerini dinledim. Ve bugün yeni albümleri çıktı. Bu da son albümlerinden bir şarkısı. Ama en sevdiğim bu değil! Böö!

13 Nisan 2014 Pazar

Yenilik? Belki...

Bu kaçıncı profil değiştirmem Blog? Ben bile sayamadım artık kaçıncı olduğunu. Son profilimde, bir daha kesinlikle yenilemeyeceğime dair aşırı emindim kendimden. Ama bugüne kadar duygularımla ilgili nelerden emin olup da devamının geldiğini gördüm ki? Hepsi bitiyormuş Blog. İlişkiler, en iyi dediğim arkadaşlıklar... Bitmeyen bir ailem kaldı. Onu da alır mı bir gün elimden kader?

Son Facebook yenilememde, hiçbir şey paylaşmamaya ve özellikle profilimi kullanmamaya çalıştım. %90'lık bir oranda başarılı da oldum. Sadece internet üzerinden görüşebildiğim kişilerle mesajlaşmama olanak sağladı. Onun dışında tamamen gereksiz bir sosyal site.

Son zamanlarda ikiyüzlü olan eski "en iyi" arkadaşlarımla olan uyuşmazlıklar, zincirleme şekilde devam etti. Onlarca birlikte çekildiğim fotoğraflar ve yazışmalar, tamamen havada kaldı. Bunlar 2-3 ay önce gerçekleşti bu arada.

Peki neden bugün yenileme kararı aldım?

Bir ara üniversitedeyken çıktığım kişi bana mail atmıştı. Onunla mailleştim bir süre. Beni şimdi daha iyi anladığını söylüyordu özetle. Benim yaşadıklarımı yaşamakta şu anda kendisi sanırım. Bunun dışında geçirdiğim bazı muhabbetler, bitirdiğim bazı ilişkiler beni eskiye reset(!) atmaya itti. En sevmediğim şeydir, biri sizden küsünce, diğer arkadaşlarının da muhabbeti sizinle kesmesi durumu. Ne kadar çocukça, ikiyüzlüce, değil mi? Ve bunu yapanlar 30 yaş üstü insanlar olduğunu varsayarsak... diyecek söz bulamıyorum. Komik. Bu aslında birbirimizi iyi tanımadığımızı gösteriyor belli ki. Bu etkili oldu mesela. Bunun dışında birçok arkadaşımı sahip oldukları "sözde" aydın ama aşırı derecede ırkçı ve bölücü düşünceleri yüzünden hayatımdan, Facebook profilimden, çıkarmam da etkili oldu yenilememde. Bir de eski sevgililer falan var tabii. Şimdi açtığım profilde yaptığım ilk iş geriye dönük olarak çıktığım ve Facebook'da profilini bulabildiğim 4-5 kişiden oluşan "eski sevgili takımının" profillerini engellemek oldu. Çünkü tuhaftır bir şekilde denk geliyorum onlara. İçinde bulunduğum ortam o kadar dedikoducu, ikiyüzlü ve sahte ki... adeta herkes birbirinin boydan kullanma klavuzunu çıkartabilecek kadar bilgili birbirlerine karşı. Ürkütücü, değil mi? Bence de.

Henüz eklemeyi düşündüğüm arkadaşlarımı taşımadım yeni profilime. Zamanla, boş vakit buldukça, taşımayı düşünüyorum. Sanırım toplamda 30-40 kişi olur kendileri. Evet, ne yazık ki(!) internet ortamındaki çoğu insan gibi, bulduğunu ekleyen, tanışmaya çalışan ya da merhabalaştığı kişiyi direkt arkadaş listesine çeken biri değilim. Ve aşırı sosyal olmadığım için de galiba fazla arkadaşım yok. Gerçi ben sadece "aşırı samimi" olduklarıma 'arkadaşım' dediğimi varsayarsak bu durumda arkadaş listemin sayıca az olması daha da muhtemel oluyor.

Bu sefer mesajlaşmak dışında bir şey yapmayacağımdan şüphen olmasın Blog. Dersimi fazlasıyla aldım.

Dipnot: Amerika'daki eski sevgilimi bile engelledim. Nabeeeer?

22 Ekim 2012 Pazartesi

Pazartesi, Oh Pazartesi!

Yalan Dünya'daki Nurhayat gibi "Aellaaahııııaaammm!" şeklinde bir 3-4 gün geçirmekteyim. Merak edilmesin hepsi, her dakikası hatta her saniyesi çok iyimser, çok pozitif, çok renkli ve çok tutkulu(!) olan bir zamanlar silsilesi bahsettiğim.

Mojito içtim. 20-10-2012 Allah sizi inandırsın, içerken fark etmedim de içtikten sonra yine saçma salak bir gülümsemeler, aptal aptal flört edasında konuşmalar dalgasına girince anladım ne kadar etki ettiğini. Zaten şekerli ve buzlu şekilde içilen alkollü içeceklerin etkileri böyle oluyormuş genelde. Güzeldi yani. İlginç bir hafta sonu idi, eğlendim bolca. Fark ettiğim şeyler oldu yine.

Ablamın doğumu var bu haftaki konularım arasında. Henüz ikinci kez dayı olmadım; ama muhtemelen yarın doğurması planlandığı için. Bir adet kız yeğenim daha olacak diye düşünmekteyim. Yani bu hafta dayı olma haftası. *alkış*

19 Ekim'den beri iyimserliğim hakim. Pozitif bir şekilde dolanıyorum; ama Pollyanna modunda değilim bu sefer. Çünkü o hallerim çok "kısa" sürüyor. Ve tamamen geçici/sahte tavırlar içinde. Şimdi iyiyim. Neden böyleyim diye sormuyorum. Çünkü sorasım yok, daha doğrusu sormakla zaman kaybetmek bile istemiyorum. Beklentiye girmiyorum o tarihten beri hiçbir şey için. Hiçbir şey: Beni özel hissettirmeyen, zamanımı çalan, değer verdiğini düşünmediğim, bana bir şey katmayan şeklinde tanımlanabilir. Aksi halde bir büyük hayalim var şu anda. Onu gerçekleştirmeyi hedefliyorum önümüzdeki zaman içerisinde. Bir yandan da rutin planlarım için çalışıyorum. Ha bir işe girip çalışsam daha iyiydi; ama eskisi gibi onun da etkisi altında ezilmiyorum. Yani zorlamıyorum, olursa çalışırım gayet güzel bir şekilde. Askerliğimi tecil ettirdiğim için rahatım bir anlamda. Öyle de denebilir. Bu yazımdan sonra da, 19 Ekim'den de sonra olduğu şekilde, hiçbir zaman, hiçbir şekilde hiçbir türdeki sorunumu birileriyle paylaşmama kararı aldım. Sebepleri ve sonuçları tamamen bende saklı.

Bir de geçenlerde bir mesaj aldım Facebook üzerinden. Bloguma ulaşmış biri, yazdıklarımı okumuş, beğenmiş. Sonra uzunca bir mesaj atmış Facebook profilime ulaşıp. Çok teşekkür ederim kendisine. Mutlu oluyorum ben bu şekilde aldığım mesajlardan dolayı. Çünkü bir yerlerde ben gibi düşünen birilerinin olduğuna inanıyorum; ama böyle seslerini duyduğum zaman inancım daha da pekişiyor.

Pazartesileri bir başlangıçtır. Psikolojik olarak hep bununla uyandık Pazartesi sabahlarına. Hani Pazartesi gününden nefret eden yığınla insan var. Haklılar da; ama bence pozitif başlarsak o şekilde devam edebiliriz. Ne olmuş paranız yoksa? Ne olmuş işiniz boka sardıysa? Ne olmuş lanet olası bir sevgiliniz yoksa? Ne olmuş sınavlarınız kötü geçiyorsa? Ne olmuş arabanızın ciddi bir hasarı var ve size yığınla fatura çıkardıysa? Ne olmuş bir yakınınızı kaybettiyseniz? Ne yapacaksınız? Oturup günlerce yas mı tutacaksınız? Ağlayıp sızlayıp; bir yerlerde kör olana kadar alkol mü içeceksiniz? Kendinizi, o kıymetli yüreğinizi uzak mı tutacaksınız dünyadan? Değer mi geçmişte olup bitmişler için şu anı ısrarla kötü geçirmeye? Değmez. Değmesin.

İyi haftalar bana, sevgili Bloguma ve bana ulaşan herkese!

27 Nisan 2012 Cuma

Ben ne mi istiyorum?

Ellerim üşüyor sanki. Hani böyle epey üşüyor. Ayaklarım da öyle... Gelecekten beklentilerim de üşüyor. Mezuniyet olayı, yapılması gerekenler, yaptıklarım, olmuşlar ve olacaklar... adeta tüm hayatım üşüyor gibi hissediyorum. Yeni kurallar almak istiyorum. Kaldığım yerden devam etmek istiyorum hayatıma. Şu anki yaşadığım saniyelerin kıymetini daha çok bilmek istiyorum. Gözümün önündeki perdenin kalkmasını istiyorum. Hayatımın şu anki renklerinin farklı tonlarını da görmek istiyorum. Kendimi istiyorum sonuna kadar. Tamamen benim olan bir ben istiyorum.

Tekrar diyete başlamak istiyorum. Umursamazca hayatın hızlı bir şekilde akıp gitmesini istiyorum. Yaptığım sporun ve iyileşen fiziğimin mutluluğunu tek başıma yaşamak istiyorum. Olduğumdan daha fazla dürüst olmak istiyorum. "Ben de buradayım!" demek istiyorum kendime. Boşa geçmesin istiyorum zamanım. Kitap okumak istiyorum deliler gibi, hatta gözlerim bir numara daha büyüyeceğini bilecek kadar çok kitap okumak istiyorum.

Ağlamak istiyorum. Sadece ağlamak... Dünyanın tüm derdi üstümdeymiş gibi ağlamak istiyorum. İçimdeki boşalan yerlerin dolmasını istiyorum. Hatta dolup taşmasını istiyorum. Sonra tekrar ağlamak istiyorum. Bu şekilde rahatlamak istiyorum çünkü... Beni sakinleştirebilecek iki kol istiyorum. Benimkilerden daha uzun olan iki kol... Sonra o kolların sahibiyle sevişmek istiyorum. Terlemekten su gibi olana kadar sevişmek istiyorum. Günlerce uykusuz kalacak kadar... Dünyadaki hiçbir şeyi düşünmeden sevişmek istiyorum...

Aç kalmak istiyorum. Çok yemek yiyorum sanırım günlerdir. O yüzden aç kalmalıyım ki yemeklere duyduğum özlemim artsın.

Özlemek istiyorum. Şu ankinden daha fazla özlem duymak istiyorum her şeye. Daha tutkulu olmak istiyorum. Gözlerime bakanların aslında benden ötesinde çok şeyin olduğunu görmelerini istiyorum. Bir anda sarılmalarını istiyorum karşımdakilerin bana. Beni güzel şeylerle şaşırtmalarını istiyorum. Özel olduğumu, en az tüm insanlar kadar özel olduğumu, hissetmek istiyorum.

Ve tekrar ağlamak istiyorum. Sahip olduklarımı görüp mutluluktan ağlamak istiyorum. Gözümden düşen her bir damlanın yüzümden akışını hissetmek istiyorum. Ağzımın gülmekten yorulmasını, gözlerimin ağlamaktan şişmesini, kulaklarımın dünyanın en güzel sözlerini duymasını, tenimin en özeli yaşamasını, burnumun en hoş kokuları koklamasını istiyorum.

İnsanların birbirine değer verdiği, gelip geçici heveslerin olmadığı, yalanların söylenmediği, kimsenin üzülmediği, her şeyin toz pembe olduğu bir dünya istiyorum.

Çok mu şey istiyorum sizce?..