30 Ağustos 2013 Cuma

Neler Oldu/Bitti

Nereden başlamalıyım bilmiyorum Blog. Söylemek istediğim, bağırıp çağırıp; kırıp dökmek istediğim bir nefretim/sinirim/tanımlayamadığım duygularım var; ama çıt çıkmıyor... Ne içimde ne de dışımda. Anlamıyorum, anlayacağın... O da nasıl oluyorsa artık.

Şu anki anımdan, geriye doğru anlatmalıyım kısmen. Az önce eve girdik ablamlarla. IKEA'dan dönüyoruz. Öyle büyük şeyler almadık. Asıl amacımız kısmen, hem IKEA'yı gezmek hem de oradaki AVM'nin tekindeki Mediamarkt'dan Iphone markalı bir telefon almak-tı. Sonuç? Tarifsiz.

Özetle, telefon alamadım. İçimde de heves kalmadı aslında. O eski heyecanım yok. Alınacağı kesinleşti diye mi, yoksa kullandığım ilaçlardan dolayı mı bilmiyorum. Hani istiyorum, seviyorum; ama olsa da oluuuur, olmasa da oluuur kafasındayım. Garantisi Genpa olan ve ucuz olan bir Iphone bulana kadar bir süre daha araştırmaya devam edeceğim...

15 Ağustos'dan beri olanlardan bahsetmeliyim galiba. Bundan da emin değilim, bahsetmek zorunda mıyım?.. Geçen süre zarfında, 1 adet psikolog görüşmem oldu. Büyük ablam İstanbul'dan çok uzaklara taşındı. Ben diğer ablama geçtim ki burası İstanbul'a biraz daha uzak. Galiba epey bir süre buradayım. Sonra neredeyim, ben de bilmiyorum.

Psikoterapiden çıkınca öyle pek "aha! Buldum!" moduna girmedim tabii ki. İlk görüşmeden nereye varabilirdik ki zaten? Bir sonraki 2-3 hafta sonra... Kullandığım ilaçlarıma da devam ediyorum. Etkileri var, güzel mi bilmem. Mesela sabaha karşı bazen 4, bazen 5; hatta bazen 3(!) gibi uyanıyorum gereksizce. Sonra uyu uyuyabilirsen... Fazla uyuyordum önceleri. Şimdi sonuçtan mutluyum; ama sabah ezanıyla uyanmak güzel olsa da, kalkınca boş boş dururken bir anlamı olmuyor. Öte yandan sıcak ve nemli hava, benim terlememle olan savaşım ve bütün bunlara karşı eskisi gibi sinir krizlerine girmek yerine, sakince geçmesini bekleme durumlarım var. İyi ki mi kötü mü bundan da emin değilim. Yine de depresif/kötümser değilim bir süredir. Ve öncekiler gibi "kendimi kandırma" şeklinde olmuyor. Gayet iyimserim. Henüz sıfırlamadım hiçbir şeyi genel anlamda. Henüz plan-program da yapmadım; ama yakındır. O zaman anlarım ne olup bittiğini... Şimdilik böyle şeker çocuk Arif modunda devam ediyorum. Iphone'uma da kavuşaydım iyiydi.

Haftaya Çarşamba uçağa biniyorum! En son sanırım Vilnius'dan dönerken binmiştim. Özledim sanırım. Sabiha Gökçen'de beklerken bu sefer ayaklarımı epey sürtmeyi düşünüyorum yerlere. Belli mi olur, belki ayağım alışır, öyle değişikli hoşlu şeyler olur. Nereye gideceğimden daha sonra bahsetmeliyim Blog. Onun konusu biraz ayrı.

Diyete başladık 4 gündür eniştem ve ablamla birlikte. Eh tabii tartıda 2-3 kg vermiş gözüksem de bu diyet işleri hep istikrar gerektiren şeyler. Fazlam çok da yoktu oysa ki.

Ortalıktan kaybolalı tam 3 hafta oldu Blog. Görüyor musun ne kadar sessiz, sakin; sanki Arif hiç yokmuşçasına her şey? Görüyor musun o yerlere göklere sığdıramadığım arkadaşlarımın o güzel sessizliklerini? Belki "Arif yalnız kalmak istiyordu, dokunmayalım" düşüncesindedirler; ama ben olacağım da böyle bir durumda, 3 hafta arkadaşım ortadan "ben gidiyorum, yokum uzun bir süre" diyecek bana ve ben bekleyeceğim dönmesini? Oldu. O işler bende bu şekilde yürümüyor Blog. Demek ki neymiş? Kimse ben gibi değilmiş. Yine de çok uzaklardaki 1-2 üniversite arkadaşım var. Onların bana ulaşması ciddi anlamda zor olduğu için; onları ayrı tutuyorum. Aksi halde Blog'umu bilenleri bile var aralarında. Kaldı ki mail adresim de var çoğunda. Eski sevgilimde de... Yani özetle, arayan aradığını buluyor.

Eski sevgili demişken; şu şarkı çaldı durdu yine bugün kulaklarımda:


Sanki elimi hiç bırakmamışsın gibi
Yokluğunda kendi kendime inandım, dayandım.
Sanki kötü sonlu hiç hikâye yokmuş gibi
Sonumuzun iyi biteceğini varsaydım, yalandı.

Havalar da soğuk gidiyor
Bu aralar üşürsün sen bilirim.
Aman dikkat et, aklına yazları getir.

Ne olur ara sıra haberdar et
Pencerelerde bekletme
Hayatına elbet biri girecek
Mutlu ol, onu ihmal etme.
Ne olur ara sıra haberdar et
Pencerelerde bekletme
Hayatına elbet biri girecek
Mutlu ol, onu ihmal etme.

Sonra bir de şu geldi aklıma; buna önceleri çok anlam yüklerdim. Anlamlıydı. Şimdi bomboş; ama yine de güzel geliyor:

Videosu biraz kötü gibi; ama şarkı eski de olsa güzel bence. Sözleri anlamlı.

Çaresizim mecbur bu veda 
Kokun üzerimde gidiyorum uzaklara 

Sığınıp anılara bu hasrete dayanırız elbet 
Ümidimiz muradına erecek sabret 

Sabret inci tanem bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 
Ağlama ne olur vazgeçme bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 

Vız gelir dağlar denizler yaban eller 
Sevmeye engel değil mesafeler 

Geçici bu ayrılık bir rüya farzet 
Sonunda zafer bizim olacak sabret 

Sabret inci tanem bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 
Ağlama ne olur vazgeçme bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret.

Sonra yine düşündüm; 25 yıldır belki de geçirdiğim en tuhaf 3 haftayı geçiriyorum. Tuhaftan kastım kesinlikle yalnız geçirmemem gereken bir durum. Ve yalnızım Blog. Şu anlarımı ailem dışında kimseyle geçirmiyorum, konuşmuyorum bile. Yalnız olmamalıydım, herkes gider ailem ve sevgilim kalır, derdim hep. Olmuyormuş öyle. Aile kalıyormuş. Çünkü onlar hiç gitmezmiş zaten. Ben yaşadıklarımı tek başıma yaşamayı öğrendim öğreneli çok değişti anlamları ilişkilerin. Şimdilerde sakinim; ama eskilerden de çok ders çıkarıyorum Blog. Eski sevgiliye, arkadaşlarıma, dostlarıma sözüm çok da, neyse... Ben susmaya alışkınım.

Şimdi acımı içime gömdüm. Öyle yaşıyorum yani. Bugünler de geçer, diye tek umudum.

Dipnot: Evet, farkındayım, yine Blogumda hissettiklerimi paylaşıyorum. Oh.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Psikolojik Görüşmeler

"Hayatımda bunu da yapmadım demem" diyeceğim şeylerden birini yaptım belki çoğu insana göre ve psikiyatrist ile görüştüm...

1 haftadır yoğun her şey. Bende değil; ama ailemde bana karşı her şey yoğun. Hem diken üstündeyim hem de pamukların üstündeyim gibi yaşıyorum Blog.

Görüşmemden bahsetmeliyim. İsmini vermeyeceğim bir yere gittim ablamla. Önce basit bir test çözdüm kişiliğime dair. Sonra psikiyatristimle görüştüm. Ne kadar süre konuştuğumu hatırlamıyorum; ama özellikle son 1 sene içinde beni rahatsız eden ve öncesinde rahatsız eden her şeyi anlattım. Tabii 1 hafta önce olup bitenleri de. 1-2 ayrı test daha istedi benden. Bir de 2 tane ilaç yazdı ve psikoterapi almam için psikologa sevketti. O kısımlar 1-2 hafta sonra olacak tabii.

İlaçlarımı yarından itibaren almaya başlayacağım Blog. Bugün sanırım artık her şeyi sıfırladım. Yarın boş bir sayfayla devam edeceğim hayatıma. Tamamen, her konuda boş bir hayata...

Durumlar çok karışık ailem konusunda. Sanırım artık tamamen yanımda olduklarından eminim her konuda. Birkaç konuda belki yine tartışılır; ama iyiyiz, sanırım. Yine de bugün annemle telefonda konuşup, her şeyi benim ağzımdan duyması, galiba anneme çok iyi geldi Blog. Çünkü annem kafasında o kadar fazla şey kurgulamış ki... Ablam bana söylediğinde hem güldüm hem de üzüldüm. Güldüm; çünkü yapmayacağım şeyler. Üzüldüm; çünkü annem çok fazla üzülmüş, psikiyatriste gitmiş sinirleri aşırı derece hırpalandığı için. İlaç yazmak istemiş doktor; ama annem istememiş. Babam ne yapıyor acaba? Onu merak ediyorum Blog. Annem ve babamla ilgili tek temennim; annemin benimle bugün konuşmasından sonra büyük bir oranda rahatlayıp, babamı da iyi hale getirmesi yönünde. Bunlar benim canımı acıtıyor ve aslında canımı çok yakması gereken şeyler; ama şu anda o kadar farklı bir durumdayım ki tek düşündüğüm artık bu sefer her şeyin dibinde oluşum ve artık her zamankinden daha da yükseğe çıkmam gerektiğidir. İnşallah da öyle olacak.

Annemle telefonla konuşurken anneme dedim ki "ben bu yaşıma kadar hepsini tek başıma atlattım. Hepsini hem de. Ve bir kez olsun birinin yardımına başvurmadım. Şu anda belki bunun eksikliği var; ama yine de ben yoldan çıkmadıysam ve hala yaşıyorsam, bu benim psikolojik ve inanç olarak ne kadar güçlü olduğumun göstergesidir" Annem bir de buna üzülüp ağladı. "Niye bana söylemedin?" dedi. Nasıl söyleyebilirdim ki...

Bu durum başıma ekstra bir ceza gibi gözükse de belki de her şeyi daha güzel, daha rahat, daha iyi yapacaktır diye inanıyorum. İnanmak istiyorum.

Doktorumun bana koyduğu teşhisi söylemek istemiyorum. Çok klasik bir teşhis; ama yine de şunu belirtmeliyim daha açık olması adına; doktoruma bipolar bozukluğumun olduğundan bahsetmiştim; ama onun değerlendirmesi sonucu, benim gibi insanların genelinde basit bir seviyede olduğunu söyledi. Düşündüğüm/düşünüldüğü(!) kadar değilmiş yani. Verdiği ilaçların etkilerini de biliyorum ve eksiklerimi kapatacağına da inanıyorum.

Böyle işte Blog. İstanbul'dayım. Arkadaşlarımın haberi yok. Ailemleyim. Yeni bir şeylere başlama yolundayım belki de... Ve her zaman dediğim gibi, her ne kadar, fiziksel anlamda ailem en azından yanımda bulunsa da, hepsini kendi başıma, yalnız çekiyorum. Sanırım böylece bir sevgilinin gerekliliği ile ilgili düşüncelerimi tekrar gözden geçirmeliyim. Belki böyle yalnız daha mutlu olurum. Çünkü öbür türlü karşımdakinin güvenini sorgularken yorulacağım fazlaca. Ya da bulamadığım ilgiden, göremediğim değerden dem vuracağım sürekli... Çok bir şey de beklemiyordum hiçbir ilişkimden; ama sanki dağları yaratmasını bekliyormuşum gibi tepki görüyorum verdiğim sevgiye, aşka, ilgiye karşı... Bu sanırım arkadaşlarımın çoğunluğu için de geçerli.

Garip bir zaman yani şu zamanlar. Ve yalnız geçirdiğimden daha da farklı geçiyor.

dipnot: Geçen hamburger yedim. Allamallam, nasıl özlemişim. Sanırsın ki yemedim aylardır. Ablamgile de alırım bahanesiyle, bilmem kaç tane beğendiğim soslardan aldım. Viaport'daki Mcdonald's'ın kasiyerinin şaşkınlık ifadesini unutamam. Çok komikti. Gülüştük ve ben "ama hepsi için alıyorum" dedim. Verdi tabii ki. Ben gibi tatlı birini kim reddedebilir?

13 Ağustos 2013 Salı

Kötüyüm...

Çok şey oldu Blog. Şu son 7 gün içinde çok şey oldu ve olmaya da devam ediyor...

Sadece telefon numaramı yenileyip, eskisini iptal ettirip, ailem dışında kimseye vermiyor oluşum; Facebook ve Twitter'ımı yenileyip, yine kimseye vermiyor oluşum; hiçbir arkadaşımla, hiçbir şekilde iletişim kurmuyor oluşum; eski sevgilimin, onlarca kez ayrılışımızdan sonraki son ayrılışımızdan sonra daha da uzaklaşıp bir şeyleri daha da yitirmemize neden oluşu ve benim güvenimi kazanmak için hiçbir şey yapmayışı... sadece bunlar değil şu son 7 günde gerçekleşen ve devam eden şeyler.

Koca bir, benim için ruhsuz, bir Ramazan ayı geçti. Ben artık daha da iyimser olmak için fazladan çaba gösterir oldum. Israrla kimsenin anlamayışını umursamayı reddettim. Neden? Ne ben ne de başkaları yorulmasın diye. Hata ettiğimi düşünmüyorum. Sonuçta geçen zaman içinde olanlar, sorunlarımı çekerken her sefer ve her zaman yalnız olacağımı, hiçbir zaman hiçbir kimsenin benim yanımda olmayacağını daha da iyi gösteriyor...

Bayram arifesinde oldu her şey. 7 Ağustos'u 8'e bağlayan gecede, sabah saat 5'e kadar, annem ve ablamgille olan diyalogumdan bahsediyorum olup bitenlerle ilgili. Bir ara ablamgille paylaşmayı düşündüğüm; ama daha sonra tamamen vazgeçtiğim, belki de en gizli sırrımı, ağlayarak söyledim onlara. Bugüne kadar çektiklerimin sadece hiperhidrozis ya da geleceğimin karamsarlığından ibaret olmadığını anlamaları dışında, başka hiçbir şey anladıklarını düşünmüyorum. Her ne kadar şu anda İstanbul'da olsam da, önümüzdeki günlerde psikologa gidecek olsam da, içlerinden geçirdiklerini, üzüntülerini anlayabiliyorum. Hiçbir şeyin güllük gülistanlık olmayacağını ben de biliyorum tabii ki; ama niyeyse, konu insanlar ve sevgi olunca, çok naif bakıyorum sanırım her şeye. Daha iyimser, daha umutlu oluyorum. Belki hata ediyorum. Emin değilim...

Annemin üzüntüsü, babamın, onunla ilgili söylediklerimden sonraki üzüntüsü, ablamların birinin kuzeye, diğerinin kuzey doğuya bakan düşünceleri, eniştemin beni anlamaya çalışmaları... Öte yandan, benim ısrarla halimden memnuniyetim ve psikologlara ödenecek seans başı 300 lira civarında olacak paralar... Öte yandan, içimdeki "belki bu şekilde artık istediğim şeyi elde etmek için kendimdeki güce daha fazla sarılırım" düşüncesi... Kafam allak bullak. Hepsinden öte, benim duygusal dünyamın maddeci hale döndüğüne dair hislerim ya da yok olacağına dair korkum...

Bilmiyorum Blog. İsyan etmiyorum, etmedim de hiç. Bazen neden ben diye sorduğum oluyor ya hani, odur belki tek isyan etiketi.

En önemlisi de nedir biliyor musun? Diğer sorunlarımda nasıl yalnızsam, şimdi de öyle yalnızım. O yüzden bundan sonra kimse beklemesin benden, duygulara karşı mantıklı bir yaklaşım.

Bu sefer ailem dışında yalnızım Blog. Emeği geçenler mi diyeyim, yanımda olduklarını hissettiremeyenlere mi diyeyim ya da gerçeği bana bu şekilde gösteren Allah'ıma mı diyeyim... bilmiyorum; ama teşekkür ederim.

6 Ağustos 2013 Salı

Ne var ne ÇOK?


Benim hayatıma doğabilecek güneş tamamen yukarıdaki fotoğraftaki gibi olur. Oluyor da. Ne renk ne sıcaklık ne de ışık falan. İlginç değil mi Blog?

Ev kalabalık. İki tane kız yeğen, 2 abla ve 1 enişte. Çarşamba +1. Sonra ortalık dağılıyor bayram sonunda. Sanırım kalan düşüncelerimi de alıp gideceğim.

Ve Allah'ım, tamam beni sevmiyorsun; ama lütfen, numaramı değiştirmeyeyim artık. Evet, biliyorum, Avea'nın çok pratik bir servisi var. İnternet şubesinden, 10 liraya, hem de 3 dakika içinde numara değiştirme talebi veriyorsunuz ve anında numaranız değişiyor. Ben de eski hattımı değiştirdim. Şu anki hattımı bir süre daha kullanıp, o süre zarfında yeni numarama taşınmış olurum herhalde. Sinir bozan yanı, kredi kartları, bazı hesaplar vesaire derken bir sürü yerde güncellemem gerekiyor. CV'lerim de dahil. Sanki çok işe yarıyorlarmış gibi. Bilmem kaçıncı değiştirme durumum bu, bilmiyorum; ama her sefer olduğu gibi bu sefer de son olması niyetindeyim.

Numaramı ailem dışında, iş amaçlı kullanacak olmama ne demeli? Şimdiden 1-2 arkadaşım "bana da vereceksin numaranı değil mi Arif???" moduna girdiler.

Facebook ve Twitter hesaplarımı yenilediğimden de bahsedeyim de tam melankolik bir yazı olsun. Dur hele. Çay koyayım ben, içeriz...

Ya son zamanlarda epey arkadaşımı sildim aslında. Bunaldım çünkü dayanamadım. Eylemleri destekleyen/desteklemeyen kişilerin sürekli paylaştıklarından ÖĞĞ geldi. Sonra baktım olmuyor; tümden kapattım. Yeni bir profil açtım, yeni numaramla. Taşıyacağım travel(!) bilgilerimi taşıdım eskisinden. Yine de öyle travel deyip geçmeyeyim. Bu travel'in içinde, Amerika'daki 3 eyalet, Avrupa'daki 5 ülke ve önemli şehirleri var. Neyse işte, taşıdım falan. Ne Facebook'a ne de Twitter'a ekledim kimseyi. Allah sizi inandırsın, sanırsınız yalnız yaşıyorum. Yalnızlığın anasını ağlatıyorum be!

Blog'uma ruh halimden bahsetmeyeceğimi söyledim ya hani bir önceki yazımda, ben işi abarttım, arkadaşlarımdan da saklıyorum. Do I give a f*ck??? Hell no!

İçime atıyorum her şeyi Blog. Atıyorum; ama sindiriyorum da.

Bu arada annemin, yani tüm Ramazan ayının sahur vakitlerinde olduğu gibi benim, mutfağına bir adet blender eklendi. En çok istediğim şeylerden biriydi, yeminle. Böyle bir blender olmadan mutfak olur mu yahu? Teknosa'daki Turuncu İndirim günlerinden geçenkine denk geldim ve 110 liraya güzel bir blender sahibi oldum. Öhöm, olduk yani. Bugünki fırında yaptığım, kendi tarzımla olan, patatesli tavuğum için kullandım. Maydanoz, tere otu, sarımsak, domates, kurutulmuş fesleğen, birkaç çeşit baharat ile tavuğuma bir sos hazırlamışım ki ablamgilin bile hoşuna gitti.

Bayram sonu İstanbul gözüküyor bana yine Blog. Beşiktaş'daki arkadaşıma gidip biraz dağıtmak istiyorum. Patlamış mısır yemeyi özledim onunla. Gerçi kızın sevgilisi var; ama ben eminim bana ayırır gününü. Hıh!..

Yazı'mı bitirmeden bir şarkıyla ayrılmalıyım. Bu arada geçen gece illuminati ile ilgili videolar izledim yine. Sanırım Rihanna'dan falan korkmaya başladım ben. Hatta o videoda Sertab Erener'in Eurovision'da şarkı finalinde tek göz halini almalarının birinci olmasıyla alakası olmasından bahsediyordu. Bilemiyorum. Neyse...

4 Ağustos 2013 Pazar

Oreo Türkiye


İsmen bilenlerin içinden geçen cümleyi direkt aktarıyorum: Bu bizim Negro yahu! 

Ee... 
Şey... 
Değil.

Amerika'da epey yaygın bir püskevit. Şahsen Amerika'ya gittiğimden de biliyorum. Velhasıl, geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde, satışları artık Türkiye'de de başlamış olan kakaolu bir bisküvi oluyor kendisi. Süt ile hiç denemedim; ama, deneyenlerin yalancısıyım, öylesi daha makbulmüş. En kısa zamanda öylesini de deneyeceğim...

Bulunduğum yer beni maddi/manevi her şeyden uzak tutan, hatta çok ciddi şeyleri bile kaybettiren bir yer olduğu için, ablamgile sipariş vermiştim gelirken getirmeleri adına. Ve cevabı biliyorsunuz: Ablamgil geldi.

İlk fırsatta Migros'ları gezip, almayı düşünüyorum. Depo niyetine, evet, n'olmuş???

2 Ağustos 2013 Cuma

Budizm ve Ben?

Öncelikle, hayır, dinimi değiştirmedim. Değişiklikten hoşlanmayan biri olarak, din gibi bir inanç bütünlüğümü bozmayı sanırım en son düşünürdüm bu hayatta; ama işin güzel yanından bakalım ve biraz Budizm hakkında bilgi sahibi olalım. Neden mi? Çünkü aydınlanmak, insanın yaşadığı şu anki hayatına daha fazla değer göstermek, tüm dünyevi uğraşıların verdiği acılardan kurtulmak ve olabildiğince benliğine sahip çıkmak... Benim Budizm inancım bu şekilde en azından. Bunları İslamiyet'de bulamaz mıydım? Tabii ki bulabilirdim. Belki daha sert dille ifade edilmiş ya da belli koşullara bağlı koyularak anlatılmış hallerini bulabilirdim/bulmuştum. Bir de bu açıdan bakmak istedim. Sonuçta Budizm'in gerçek bir inanış mı yoksa felsefe mi olduğu tartışılmakta.

Birçok kavram var aslında Budizm ile ilgili. Ben tamamen inanışlarımı Budizm'e çevirmeyeceğim için, bütün kavramların üzerinde durmadım. İhtiyacım olan bazı şeyleri seçtim ve Blog'uma not almaya karar verdim.

Her şeyden önce, Budizm bir puta tapma şeklinde bir inanış değil. Her ne kadar öyleymiş gibi görünse de, aslında kişilerin sadece birer hatırlatıcı olması niyetiyle benimsedikleri şeyler olarak tanımlanabilir, çoğusunun put sandığı şeyler.

Budizm de eski bir kavram. M.Ö 500-400. yıllara dayanıyormuş mesela. Yazım için kullandığım fotoğraf ise, ilk Buda, aydınlanmış kişi, olan Siddhartha Gautama'yı temsil ediyor. Kendisi başlatmış tüm Budizm olayını. Wikipedia'nın yalancıyım ben de.

Tabii diğer inançlardan birçok şey bulunabilir Budizm içinde. Yine de bütün Budizm türlerinin belli ilkeleri var. Mesela Budizm'deki inanılan ve dört yüce gerçek diye sıralanmış maddeler şöyle:

1. gerçek : acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
2. gerçek : acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
3. gerçek : istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
4. gerçek : acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yol'dan geçer.

Bahsedilen Sekiz Aşamalı Asil Yol ise şöyle:

• Gerçek Bilgi
• Doğru Zihniyet
• Doğru Söz
• Doğru Davranış
• Doğru Yaşam Biçimi
• Gerçek Çaba
• Gerçek Dikkat
• Gerçek Uyanıklık

Ne kadar benziyor bunlar benim dinime yahu!

Bitmedi. Bir de önemli olduğunu düşündüğüm Budist Etikler var. Onların da önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında etiklere uymuş olarak yaşıyor olsam da 1-2 maddesinde bazen fire verebiliyorum. Bu vermeyeceğim anlamına gelmiyor; ama neden olmasın? diye sorabiliyorum kendime. Ve evet, belki de bundan sonra olabildiğince bu olgular doğrultusunda kendimi gazlayabilirim hedeflerim doğrultusunda. İşte bahsettiğim etikler:

1. Can almaktan kaçınmak (duyarlı yaşam formlarına karşı şiddetsizlik)
2. Verilmemiş olanı almaktan kaçınmak (hırsızlık yapmamak)
3. Tensel (cinsel) suistimalden kaçınmak
4. Yalandan kaçınmak (her zaman doğruyu söylemek)
5. Farkındalık kaybına yol açan sarhoş edici maddelerden (özellikle alkol ve uyuşturucular) uzak durmak
6. Yanlış saatlerde yemekten kaçınmak (yalnızca gün doğumundan öğlene kadar yemek)
7. Dans etmekten, müzik çalmaktan, mücevher takmaktan, makyaj malzemesi kullanmaktan, gösteri ve eğlencelerden kaçınmak
8. Yüksek veya lüks sandalye ve yatakları kullanmaktan kaçınmak.

Genel olarak mantıklı hepsi. Ben sanırım 5. maddeden bahsediyordum yukarıda zayıf noktam olarak. Ki 6. madde için kuşkularım var. Sonuçta ben gün doğumunda uyanmıyorum. O yüzden öğlen yediklerim, öğleden sonraya sarkabilir şu durumda, değil mi? Ki zaten şahsen akşam 7-8'den sonra herhangi bir şey yemeğe karşı biriyim genel anlamda.

İşte bu kadar. Benimseyeceğim kavramları sıralamış oldum. Ah bir de masamın üstünde bunları bana hatırlatması için küçük bir put belirledim; ama yazımın ciddiyetini bozmaması adına paylaşmamalıyım.

Aydınlığa doğru gidelim Blog. Tutun bana bebeğim!

Dipnot: Nasıl, artık çevremdeki kimseye ruh halimi, dertlerimi, özetle yaşadığım sorunları ve mutluluklarımı paylaşmadığım gibi, artık Blog'uma da aktarmayı düşünmüyorum. Buna kullandığım diğer sosyal zımbırtılar da dahil.

Ben iyiyim. Unut gitsin...