Dua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2020 Cumartesi

Yeni Bir Sonbahar

Nelerden uzak kalmadım ki senden de uzak kalmayayım sevgili Blog. Bu sefer çok geri plana attım seni. Elimde değildi. Ya da elimdeydi... Yazmadım. Yazamadım. İçimden gelmedi daha çok; ama boş vermem, ötelemem, önemsememem... sanırım daha baskın sebepler oldu. Ve şimdi bir sonbahar başlangıcıyla buradayım. O yüzden merhaba. 😊

Bugün yaşadığım ufak bir şeyle başlayayım. İşten otobüsle gelirken yanıma bir çocuk oturdu. 7-8 yaşlarında erkek bir çocuk. Önümüzdeki koltuğa da dedesi. Bir ara çocuğun midesi bulanır gibi oldu, dedesinden poşet istedi. Ben direkt elimi çantama attım, tesadüftür kabımı koyduğum bir poşet vardı. Ben veriyim dedim, direkt verdim zaten dedesi açana kadar ortalık batardı. Sonra dedesi de verdi ondaki poşeti, bendeki pek yetmedi gibi. Çocuk biraz rahatlayınca, çantamdaki ıslak mendilleri de verdim. Çocuk, maşallah, gayet terbiyeli yetiştirilmiş ki "teşekkür ederim abi" dedi birkaç kere. Üstüne de dedesinin "Allah razı olsun" deyip gülümsemesi; sabahki vardiyadaki yaşadığım gereksiz durumları silip süpürdü. Tabi diğer yolcular böyle her şeye dikkat edermişler gibi "korona" havası yarattılar kısmen. Neyseki maskemi artık tamamen rahatça takabiliyorum havalar az serinledi diye. Yoksa biliyorsun, fazla terleme durumum yüzünden zor nefes alıyorum, daralıyorum direkt maskeyle. Bugünün en güzel yanı buydu. "Hak eden" ve "zor durumda kalmış" birinin yardımına yetişmiş ve bunun memnuniyetini görmüş olmaktı. Belki çoğu insana göre basit kalır; ama beni mutlu etti. Çünkü ben o çocuğun yerinde olsaydım yardım eden olmazdı muhtemelen...

Bazı şeyleri artık kabul etmiş durumdayım Blog. Mesela, vazgeçtiğim o kadar şey varmış ki sırf o yüzden salmış halde yaşadığımı fark ettim. Ne sağlığıma ne hayatıma önem vermediğimi, benim huzurumu azıcık bile bozan şeylere fazla tepki gösterdiğimi fark ettim. Kendi kendime gereksiz bir şekilde çok yüklendiğimi fark ettim. Sonuç olarak ruhsal anlamda daha çok yıpratır olmuşum kendimi.

İş çok yoruyor. Bazı yönetici arkadaşların haddinden fazla yükleniyor oluşunu artık sadece ben değil başkaları da fark eder oldu. Anlamadıkları nokta, 32 yaşında ve gayet ciddi şeker hastası olduğum. Yine de yoruldum onlardan da. İşin kötü yanı, bunların yaşanmasına en alttakinden en üsttekine kadar herkesin izin veriyor oluşu. O yüzden bırakıyorum savaş vermeyi. Kendimce tepkimi gösterip sessizce devam etmeyi yeğliyorum.

Sana yazarken demleyip içtiğim yaseminli çayımı çok özlemişim. Havalar sıcak diye uzak duruyordum; bugünkü serinliğe bir de özlediğim çayımı ekleyeyim dedim. Artık sonbahar havalarına girdiğimize göre, yeşil, beyaz ve oolong çaylarıma dönebilirim. Bazen düşünüyorum; seneler önce başka bir yoldan yürüseydim şimdi nerede olurdum diye. Belki hiçbir şeye vaktim kalmazdı, belki daha rahat ve özgür olurdum. En son Kadıköy'e ne zaman gittiğimi bile hatırlayamıyorum. 1 günlük izin günümde de gitmeye gücüm yetmiyor. Çünkü o gün sadece omuz ağrımın, ayaklarımdaki kas ağrılarımın geçmesini bekleyerek geçiriyorum. Her gün eve dönünce yaşadığım durum gibi...

Artık bazı kararları uygulamaya koymak zorundayım. Nasıl bir vazgeçiş yaşıyorsam; hiçbir şeye adım atamaz hale geldim. Yalnız kalmaya alıştıkça kendime bakmaktan vazgeçtim. İşe kapılıp gidince keyif aldığım başka şeyleri yapmaktan vazgeçtim. 2020 yılına Vazgeçiş Yılı desem benim için en güzel tanım olurdu sanırım.

Şimdilik bu kadar şeyle ayrılıyorum senden Blog. Geç olmadan saçımı keseyim ben. Uzamış biraz.

21 Nisan 2019 Pazar

Ölüm, Mavi Bir Renktir Aslında

Hani yazamıyorum ya buraya, bu da aslında yorulduğumun en büyük göstergelerinden biri Blog. Yıllardır, hatta silmeseydim en az 15 senedir, en çok sığındığım şeydi bu satırlar. Çünkü umursamazdım insanların tuhaf yorumlarını, ben sorunlarımdan bahsedince. Ya da bir psikologun vakit geçirmek ya da para kazanmak uğruna ilgiliymiş gibi dinlemesine kendimi kandırmazdım. Buraya da gelemiyorum. Zaten birine anlatmayı 4-5 senedir bıraktım. Olur da birileri benden sorunlarımı dinliyor olursa, sanmasın ki Arif dertleşiyor. Sadece ağzımı açıp boş boş yüzeysel konuşuyor oluyorumdur.

En çok yorulduğum mevzu ise, hayatlarının rahat zamanlarından bunalıp başkalarının, bu ailesi olur kendi arkadaşı olur, arkadaşının arkadaşı olur, sorunlarıyla ilgileniyormuş gibi olanlardır Blog. Ah o insanlar! O komşusunun çiçeği de susuz kalmış diye onun çiçeğine de su verenlerin devri çoktan geçti. Şimdikiler böyle vicdani rahatlamaya girenler sadece. Sanıyor musunuz ki samimi geliyorsunuz? 31 yaşına gireceğim 2-3 ay sonra. Lütfen.

Niye yazdığımı biliyorsun Blog. Evet yine dibi gördüğüm bir gün oldu; ama bu seferki çok başka. Çünkü son 2-3 aydır kendime öyle güzel şeyleri rahatlıkla ifade edebiliyorum ki. Bugünkü yaşadığımdan sonra da ellerimi açıp belki de bir eşref saatine denk geldiğimi umarak "Allah'ım n'olur al canımı" diye dua ettim. Hatta üstüne "ne kendim ne geleceğim ne de ailem umrumda" şeklinde de bir cümle kurduğumu hatırlıyorum salya sümük dağılmış bir halde. Sonra uyudum. Sebeplerini tabii ki açıklayamıyorum. Bu da lanet olsun ki anonim bir blog yazarı olmayışımın verdiği en büyük kötü özellik.

Bir de galiba önümüzdeki ay domain yenilemen var. Zam gelmediyse 10$ olacak. Muhtemelen yenileyemeyeceğim seni Blog. Sana bile bütçe ayıramıyorum. Ne güzel değil mi? Zannetmiyorum; ama belki de başka biri alacak senin ismini. Neyse. Şu şarkıyı bırakayım sana.

1 Ocak 2018 Pazartesi

Birlikte Nice 10 Senelere

 
Evet! 🎉 Her ne kadar 2009'dan önce de uzun yıllar blog yazmış ama ne yazık ki silmiş olsam da, şu anki blogumla 10. yılımı kutluyorum! 🎊 2018'e girmekle bu günleri de görmüş oldum. 2009 yılının bir ocak ayında başladığım, O, Ben ve Diğerleri isimli bloguma, geçmişimdeki defalarca söylediğim "artık yazmayacağım" şeklindeki isyanlarımı geride bırakıp yazmaya devam edeceğim.🎈

Bir yandan 2018 yılı için aklımdaki hayaller ve hedefleri düşünüp diğer yandan da geçmişimi "geçmişte" bırakmanın bir yolunu aradığım 2017 Aralık'ında, artık dur deyip blogumdaki son yazdığım birkaç üzücü yazıyı taslağa çevirmiş ve 2018 yılının açılışını bu yazımla yapma kararı aldım.

Hayatımızdaki en monoton geçen yıl olan 2017 yılını artık geride bıraktık Blog. Bunu sana yazdığım yazılarda da anlayabilirsin zaten. En az yazı yazdığım ikinci senem oldu 2017. Aslında 2015'i askerlikle geçirdiğim için saymamalıyım. Haliyle aşırı vasat bir yıl geçirdik. Keşke'ler her ne kadar çok fazla da olsa, yine bol bol şükrettiğim bir seneydi.

2017, hayatımda en fazla sinemaya gidip film izlediğim sene oldu. Aynı zamanda hayatımdaki en yalnız geçirdiğim, en kalbimi bomboş hissettiğim, en az yazı yazdığım, en az geleceğimi düşündüğüm, en az faydalı işler yaptığım vb. birçok konuda negatif bir yıl oldu benim için. AMA artık BİTTİ! 😀

2018 birçok açıdan artık kendime dur diyeceğim, taze bir başlangıç yapacağım, yeni bir hayata başlayacağım, yeni insanlarla tanışacağım, duygusal yalnızlığımı daha da çok seveceğim bir yıl olacak benim için. Hepsinden ötesinde, artık an itibariyle geçmişimdeki her hatayı tecrübeler rafına almış ve daha fazla keşke dememek için savaşıyorum.

2017 için galiba en önemli aldığım karar, geriye dönüp baktığımda, bana bir şekilde az ya da çok zarar vermiş herkesi affediyor olmam... İnsanlar tarafından kin tutmak gibi algılansa da bazen, ben genelde geçmişimdeki olayları unutamıyorum. Hele ki biri benim canımı acıttıysa bir şekilde... Ama artık geçmişimdekileri de bundan sonrakileri de tamamen affediyorum ve kendi benliğimden çıkartıp daha yüce makamlara yolluyorum. 🎭

Hayat belli ki çok zor. Ve ben daha doğru düzgün yolun başına bile geçememişken, böylesine geçmişe takılıp en dolu yaşamam gereken saniyeleri israf etmemeliyim. O yüzden bu sene başlangıcında aldığım en doğru karar olarak görüyorum bu durumu...

2018 için yapacaklarım çok belli. 22 Temmuz'u bekliyorum en basitinden. Çünkü 30 olacağım. 😀 Söylerken garipsedim bir an. Hazır 2017 en çok sinemaya gittiğim sene olmuşken, diyorum ki 2018 de en çok kitap okuduğum sene olsun. En uzun süre ideal kilomda kaldığım sene olsun. En pozitif düşündüğüm ve en iyimser olduğum sene olsun. Aklımda başka şeyler de var şu anda hepsini yazamasam da. Zira 2017'nin son 20 gününden beri düşünüyorum 2018'i.

Yine de her şeyden önce Allah bana ve aileme sağlık sıhhat versin. Devletime zeval vermesin; milletimi ve değerlerimizi yüceltsin.

Bir de 2018 en çok sana yazdığım sene olsun Blog.
💝

17 Eylül 2017 Pazar

Neredesin Sonbahar?

Neredeyse eylül bitecek. Havalar bir ara ağustosta soğuktu resmen, peki şu anda neden cehennem gibi sıcak? Üstelik akşam saatleri olmasına rağmen. Çöl sıcakları diye bir şeydir gidiyor geliyor. Sanırım buraları çöle çevirmeden, temelli gitmeyecek... 💦

Geçen hafta yeni iPhone'lar tanıtıldı. iPhone X iyi güzel de, iPhone 8 çıkarmaya ne gerek vardı diye düşünmedim değil. Şimdi tasarım olarak farklı deyip muhtemelen 300-400 TL farktan dolayı iPhone X'e yanaşmayacak mı insanlar? Muhtemelen iPhone 9, iPhone X tasarımıyla devam edecek. Ben alacak olsaydım iPhone X alırdım. Face ID mi barnak izi mi diye düşünürdüm tabii. Sonra ekran özelliklerini baz alıp iPhone X'e giderdim. Super Retina denen şey var sonuçta. 😋 O değil de, benim ayfoncuğum artık güncelleme alamayacak, ama şu haliyle bile çatır çatır çalışıyor. Zira iPhone 4S zamanında güncelleme almayı kestiğindeki halini görmüştüm. Onu yaşamıyorum çok şükür. Şimdilik böyle güzeliz biz. 💖 Zaten telefonu neredeyse hiç kullanmıyorum. Ne sevgili ne de sürekli iletişimdeki arkadaşlar(!) var. Biliyorsun öyle merhaba/merhaba deyip telefonlaşan biri değilim Blog. 💩

Ben yine diyete başladım Allah seni inandırsın. Bu sefer artık bozamayacağım hale geldim çünkü. Şimdilik güzel gidiyor. Pek zorlanacağımı da zannetmiyorum. Çünkü yemek yemekten bile sıkıldım. Durumlar çok ciddi.

Cuma günü termal devremülkümüze gidiyoruz Blog. Her ne kadar ben termal yanını çok kullanmakla ilgilenmesem de, temiz hava, faydalı su ve kafa dinleme şeklinde maksimum çıkarım sağlamayı hedefliyorum iki hafta boyunca. Sarot Termal Vadi çok eğlenceli olmasa da, işte... 😐

Korkuyorum artık. Her şeyin böyle devam edeceğinden, bir anda gözümün dönüp her şeyden vazgeçeceğimden... tamamen pes edeceğimden. Umudumun tamamen tükenmesinden korkuyorum yaşama dair. Geçen gün hastanede birini görmüştüm. Çok etkilendim ondan. Halime şükretmeye utandım. Allah yardımcısı olsun diye dua ettim. Benden daha gençti, ben belki evden çıkamazdım onun yaşadığını yaşasaydım. O herkesin garip bakışlarına rağmen kendi işini yapmak için oradaydı. Bilmiyorum. Allah ona kolaylık versin her işinde...

Bana da yardım etsin...
Eder mi sence Blog?
Senelerdir bekliyorum çünkü.

6 Kasım 2015 Cuma

Oh Cuma!

Bugün cuma. Evet, cuma günü ve ben uzun bir süredir geride bıraktığım cumalarda hissedemediğim huzuru hissettim biraz da olsa. Son yaşadıklarımdan sonra, konuyla ilgili yazımı kaldırdım yazdıktan 1-2 saat sonra, daha farklı bir pencereden bakmaya çalışıyorum hayata. Biraz daha soft renklere bürünüyorum. Ya da öyle hissetmeye çalışıyorum, emin değilim. Güzel yine de.

Dün akşam Facebook profilimde paylaştığım şu duamdan sonra:

Allah kimseyi zor gününde; sağlık, vefa, vicdan, sevgi ve saygı konularında sınamasın ve geçmişini unutturmasın. Amin.

Ve arkadaşlarımın çoğunun genel anlamda daha öncesinden beri bana karşı olan ilgisini görünce, bazı şeylere ne kadar yönelmem gerektiğini anladım biraz da. Tabii bir de bugünkü Cuma Namazı'nda ettiğim dua sonrası bir yerde gördüğüm Şems-i Tebrizi'nin şu cümlesiyle daha da sanki böyle "doğru yoldayım galiba" der oldum:
Bir kişi, Allah'tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa; Allah da onu başkasına muhtaç etmez.
Sonra yüzümde bir gülümsemeyle evde geçirdim vaktimi. Şimdi de seninle paylaşıyorum bunu Blog'um.

Dün Ellie Goulding'in epeydir beklediğim albümü yayınlandı. Adele'in albümü çıkana kadar onunla takılacağımdan hiç şüphen olmasın Blog. Ama Adele başka tabii. Neyse, beğendiğim şarkıları oldu, ama şunu paylaşmak istiyorum burada:


"Is there anybody out there waiting for me on my way?
If that somebody is you, then baby, I just wanna say,
Tonight, nothing will bring us down,
Tonight, we're at the lost and found."

Beni gerçekten tanıyan bilir. Kimseden beklemem öyle küçük dağları benim için yaratmalarını. En kötü, ne verdiysem onu beklerim, ama çok yakın arkadaşım dediğim bazı arkadaşlarımı, onların tavırlarından anladığım kadarıyla, ben zorlamışım arkadaşlığa ki şu geçirdiğim zor/ağır zamanlarımda basit bir WhatsApp mesajını bile çok görür oldular. Ve lanet olsun ki yengeç burcu olup da geçmişini unutmayan kişi BENİM, onlar DEĞİL! Yarın bir gün hiçbir şey olmamış gibi Facebook'dan vesaire yazmazlar umarım bana. Zira ben üstünden zaman geçtikçe unutmuyorum. Daha da yerleşiyor.

Velhasıl, bir de diyete ve spora, yarından itibaren daha şiddetli şekilde başlıyorum Blog. Son geçirdiğim rahatsızlığımdaki kan tahlillerimdeki iki seferde de açlık anı şeker seviyemin yüksek çıkması bana "oh my God! Are you made of candy or you're really getting a fat *ss?!" çanları çaldırdı, ama ikimiz de çok tatlı olduğumu ve artık kan değerlerimin de bunu kabul ettiğini biliyoruz Blog. Yine de göbeğimden kurtulmamız lazım. HEMEN! 

Ah bu arada şunu söylemem gerekiyor. Sevgili Doğalsan, buradan sana teşekkürlerimi sunuyorum. Zira, ben bütün Dukan Diyeti'm boyunca Doğalsan'ın yulaf kepeklerini kullanmış biri olarak, geçen aylarda aldığım ve çok kısa sürede ağzı kapalı olmasına rağmen bozulan bir üründen dolayı, benimle epey ilgilendiler. Ben bozulan ürünü görünce epey şiddetli bir çıkış yapmış olabilirim ki genelde bu tip durumlarda ilgili ürünleri fotoğraflayıp firmaya mailliyorum, aynısını da yulaf kepeğim için yapmıştım. Doğalsan da gayet ilgilendi ve bugün telafi amaçlı yulaf kepeği gönderdiler bana.

Firmalar bu şekilde ilgili olunca müşterileriyle, eminim daha çok kazanıyorlardır. Yani inşallah kazanıyorlardır, diyeyim.

Dipnot: Bugün ettiğim duada Allah'dan ufak bir şey rica ettim. Ya içimdeki sevgi için doğru kişiye beni emanet etmesi ya da içimdeki bu savaşı sonlandırması yönünde. Çünkü ben kendimi hırpalamaktan çok yoruldum. Ve belli ki diğerlerinin yaptığını yapıp "amaan boş ver! Sıradaki???" diyemiyorum, diyemeyeceğim de.

16 Ekim 2015 Cuma

Ayetlerle Tedavi Olmak


"Rahmân ve Rahîm olan Allah'in adıyla."

 Günah İşlediysen - Zümer 53


"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."

 Affedildiğini duymak için - Ali İmran 135, 136

 

"Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler."


"İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!"

  Depresyondaysan - Rad 28

"Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."

Hayatın zorlukları seni yorduysa - İnşirah 5

"Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır."

Biraz huzur arıyorsan - Maide 16


"Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder."

Seni sakinleştirecek bir sevgi arıyorsan - Rum 21


"Yine O'nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymustur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır."

Sen bir kaybedensen - Yusuf 87

"Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez."

Üzüldüysen - Bakara 25

"İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır."

Bir dosta ihtiyaç duyduğunda - Bakara 257

"Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar."

Korkularından Kurtulmak için - Bakara 62

"Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir)"


Dipnot: Alıntı kaynağım olan Biyolimon ve yazarına teşekkür ederiz buradan. Kendi sayfasında dahası mevcut. Ben ihtiyacım olduğunu düşündüklerimi aldım. 

AMİN...

1 Nisan 2014 Salı

Nisan'a Merhaba

Ayda 1 kere yazar oldum. Bunun nedeni birçok şey olabilir aslında. Ya da tek bir neden de olabilir: Yoruldum...

Sürekli bir şeyleri düşünürdüm bir ara. Sonraları biraz duruldum, sonra düşünmem kesildi gibi oldu. Şimdilerde ortalama seviyeye yükseldi tekrar. Rahatsız etmiyor aslında da... işte.

Ders çalışmalıyım daha fazla. Ülkenin durumunu, arkadaş ilişkilerimi, duygusal meseleleri bir kenara bırakıp tamamen ders çalışmalıyım. Soru bankalarından çözmem gereken soruları düzenledim. Epey bir soru miktarı var beni bekleyen.

Olacak, inanıyorum. İnşallah olur. Olmazsa da hayırlısı öyleymiş derim. Demek ki Allah'ın benimle ilgili başka planları varmış, derim. Bugüne kadar hep öyle dedim çünkü.

Bahar geldi diyordum ama geçen gün yağan kar ve soğuk hava düşüncemi değiştirdim. Şimdi yine güneşli bir hava var. Aldanmalı mıyım bilmiyorum. Sıcak havaları sevmiyorum zaten.

Keşke hep bahar kalsa...
Mevsimler,
Ruh hallerimiz,
Yaşamımız...

13 Ağustos 2013 Salı

Kötüyüm...

Çok şey oldu Blog. Şu son 7 gün içinde çok şey oldu ve olmaya da devam ediyor...

Sadece telefon numaramı yenileyip, eskisini iptal ettirip, ailem dışında kimseye vermiyor oluşum; Facebook ve Twitter'ımı yenileyip, yine kimseye vermiyor oluşum; hiçbir arkadaşımla, hiçbir şekilde iletişim kurmuyor oluşum; eski sevgilimin, onlarca kez ayrılışımızdan sonraki son ayrılışımızdan sonra daha da uzaklaşıp bir şeyleri daha da yitirmemize neden oluşu ve benim güvenimi kazanmak için hiçbir şey yapmayışı... sadece bunlar değil şu son 7 günde gerçekleşen ve devam eden şeyler.

Koca bir, benim için ruhsuz, bir Ramazan ayı geçti. Ben artık daha da iyimser olmak için fazladan çaba gösterir oldum. Israrla kimsenin anlamayışını umursamayı reddettim. Neden? Ne ben ne de başkaları yorulmasın diye. Hata ettiğimi düşünmüyorum. Sonuçta geçen zaman içinde olanlar, sorunlarımı çekerken her sefer ve her zaman yalnız olacağımı, hiçbir zaman hiçbir kimsenin benim yanımda olmayacağını daha da iyi gösteriyor...

Bayram arifesinde oldu her şey. 7 Ağustos'u 8'e bağlayan gecede, sabah saat 5'e kadar, annem ve ablamgille olan diyalogumdan bahsediyorum olup bitenlerle ilgili. Bir ara ablamgille paylaşmayı düşündüğüm; ama daha sonra tamamen vazgeçtiğim, belki de en gizli sırrımı, ağlayarak söyledim onlara. Bugüne kadar çektiklerimin sadece hiperhidrozis ya da geleceğimin karamsarlığından ibaret olmadığını anlamaları dışında, başka hiçbir şey anladıklarını düşünmüyorum. Her ne kadar şu anda İstanbul'da olsam da, önümüzdeki günlerde psikologa gidecek olsam da, içlerinden geçirdiklerini, üzüntülerini anlayabiliyorum. Hiçbir şeyin güllük gülistanlık olmayacağını ben de biliyorum tabii ki; ama niyeyse, konu insanlar ve sevgi olunca, çok naif bakıyorum sanırım her şeye. Daha iyimser, daha umutlu oluyorum. Belki hata ediyorum. Emin değilim...

Annemin üzüntüsü, babamın, onunla ilgili söylediklerimden sonraki üzüntüsü, ablamların birinin kuzeye, diğerinin kuzey doğuya bakan düşünceleri, eniştemin beni anlamaya çalışmaları... Öte yandan, benim ısrarla halimden memnuniyetim ve psikologlara ödenecek seans başı 300 lira civarında olacak paralar... Öte yandan, içimdeki "belki bu şekilde artık istediğim şeyi elde etmek için kendimdeki güce daha fazla sarılırım" düşüncesi... Kafam allak bullak. Hepsinden öte, benim duygusal dünyamın maddeci hale döndüğüne dair hislerim ya da yok olacağına dair korkum...

Bilmiyorum Blog. İsyan etmiyorum, etmedim de hiç. Bazen neden ben diye sorduğum oluyor ya hani, odur belki tek isyan etiketi.

En önemlisi de nedir biliyor musun? Diğer sorunlarımda nasıl yalnızsam, şimdi de öyle yalnızım. O yüzden bundan sonra kimse beklemesin benden, duygulara karşı mantıklı bir yaklaşım.

Bu sefer ailem dışında yalnızım Blog. Emeği geçenler mi diyeyim, yanımda olduklarını hissettiremeyenlere mi diyeyim ya da gerçeği bana bu şekilde gösteren Allah'ıma mı diyeyim... bilmiyorum; ama teşekkür ederim.

2 Ağustos 2013 Cuma

Budizm ve Ben?

Öncelikle, hayır, dinimi değiştirmedim. Değişiklikten hoşlanmayan biri olarak, din gibi bir inanç bütünlüğümü bozmayı sanırım en son düşünürdüm bu hayatta; ama işin güzel yanından bakalım ve biraz Budizm hakkında bilgi sahibi olalım. Neden mi? Çünkü aydınlanmak, insanın yaşadığı şu anki hayatına daha fazla değer göstermek, tüm dünyevi uğraşıların verdiği acılardan kurtulmak ve olabildiğince benliğine sahip çıkmak... Benim Budizm inancım bu şekilde en azından. Bunları İslamiyet'de bulamaz mıydım? Tabii ki bulabilirdim. Belki daha sert dille ifade edilmiş ya da belli koşullara bağlı koyularak anlatılmış hallerini bulabilirdim/bulmuştum. Bir de bu açıdan bakmak istedim. Sonuçta Budizm'in gerçek bir inanış mı yoksa felsefe mi olduğu tartışılmakta.

Birçok kavram var aslında Budizm ile ilgili. Ben tamamen inanışlarımı Budizm'e çevirmeyeceğim için, bütün kavramların üzerinde durmadım. İhtiyacım olan bazı şeyleri seçtim ve Blog'uma not almaya karar verdim.

Her şeyden önce, Budizm bir puta tapma şeklinde bir inanış değil. Her ne kadar öyleymiş gibi görünse de, aslında kişilerin sadece birer hatırlatıcı olması niyetiyle benimsedikleri şeyler olarak tanımlanabilir, çoğusunun put sandığı şeyler.

Budizm de eski bir kavram. M.Ö 500-400. yıllara dayanıyormuş mesela. Yazım için kullandığım fotoğraf ise, ilk Buda, aydınlanmış kişi, olan Siddhartha Gautama'yı temsil ediyor. Kendisi başlatmış tüm Budizm olayını. Wikipedia'nın yalancıyım ben de.

Tabii diğer inançlardan birçok şey bulunabilir Budizm içinde. Yine de bütün Budizm türlerinin belli ilkeleri var. Mesela Budizm'deki inanılan ve dört yüce gerçek diye sıralanmış maddeler şöyle:

1. gerçek : acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
2. gerçek : acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
3. gerçek : istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
4. gerçek : acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yol'dan geçer.

Bahsedilen Sekiz Aşamalı Asil Yol ise şöyle:

• Gerçek Bilgi
• Doğru Zihniyet
• Doğru Söz
• Doğru Davranış
• Doğru Yaşam Biçimi
• Gerçek Çaba
• Gerçek Dikkat
• Gerçek Uyanıklık

Ne kadar benziyor bunlar benim dinime yahu!

Bitmedi. Bir de önemli olduğunu düşündüğüm Budist Etikler var. Onların da önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında etiklere uymuş olarak yaşıyor olsam da 1-2 maddesinde bazen fire verebiliyorum. Bu vermeyeceğim anlamına gelmiyor; ama neden olmasın? diye sorabiliyorum kendime. Ve evet, belki de bundan sonra olabildiğince bu olgular doğrultusunda kendimi gazlayabilirim hedeflerim doğrultusunda. İşte bahsettiğim etikler:

1. Can almaktan kaçınmak (duyarlı yaşam formlarına karşı şiddetsizlik)
2. Verilmemiş olanı almaktan kaçınmak (hırsızlık yapmamak)
3. Tensel (cinsel) suistimalden kaçınmak
4. Yalandan kaçınmak (her zaman doğruyu söylemek)
5. Farkındalık kaybına yol açan sarhoş edici maddelerden (özellikle alkol ve uyuşturucular) uzak durmak
6. Yanlış saatlerde yemekten kaçınmak (yalnızca gün doğumundan öğlene kadar yemek)
7. Dans etmekten, müzik çalmaktan, mücevher takmaktan, makyaj malzemesi kullanmaktan, gösteri ve eğlencelerden kaçınmak
8. Yüksek veya lüks sandalye ve yatakları kullanmaktan kaçınmak.

Genel olarak mantıklı hepsi. Ben sanırım 5. maddeden bahsediyordum yukarıda zayıf noktam olarak. Ki 6. madde için kuşkularım var. Sonuçta ben gün doğumunda uyanmıyorum. O yüzden öğlen yediklerim, öğleden sonraya sarkabilir şu durumda, değil mi? Ki zaten şahsen akşam 7-8'den sonra herhangi bir şey yemeğe karşı biriyim genel anlamda.

İşte bu kadar. Benimseyeceğim kavramları sıralamış oldum. Ah bir de masamın üstünde bunları bana hatırlatması için küçük bir put belirledim; ama yazımın ciddiyetini bozmaması adına paylaşmamalıyım.

Aydınlığa doğru gidelim Blog. Tutun bana bebeğim!

Dipnot: Nasıl, artık çevremdeki kimseye ruh halimi, dertlerimi, özetle yaşadığım sorunları ve mutluluklarımı paylaşmadığım gibi, artık Blog'uma da aktarmayı düşünmüyorum. Buna kullandığım diğer sosyal zımbırtılar da dahil.

Ben iyiyim. Unut gitsin...

30 Temmuz 2013 Salı

Zamana Bir Not

Hani tatlı şeyler yersiniz, ruh haliniz iyiye doğru gider; iyi bir haber alırsınız, mutlu olursunuz; hayatınızdaki en sıkıntılı şeyler düzene girer ve huzura erersiniz ya... O zamanların olmasını istiyorum ben. Çok istiyorum. Öyle çok istiyorum ki...

19 Temmuz 2013 Cuma

Her şey-im


Geçen günlerde tekrar anımsadım, Cuma günleri en mutlu günümdü ve özellikle Blog'uma gelip yazmaya çalışırdım. Bugün de özellikle yazıyorum. Mutlu bir günde miyim bilmiyorum; ama yazmak, rahatlamak istiyorum. Konuşabildiğim kimsem olmadığı için, sanırım.

Bugün Cuma namazına gidemedim mesela. Babam rahatsızdı. Onunla ilgilendim. Acile gittik, 2-3 saat orada ona eşlik ettim. Şimdi evdeyiz, durumu da iyi. Hastanede beklerken, sessizlik, düşünmek için epey bir itekledi beni düşüncelerim arasında. Babamla aramdaki 35 yaşın, bir yolun yarısı olarak görülmesi beni düşündürdü. Gerisi tahmin edilebilir. İletişim sorunlarından başlanarak...

Bir de bugün O'nunla konuştum Blog. Bazen seni okuyor diye tahmin ediyorum. Ya da okumuyor da olabilir artık. Sorun değil, aslında sorun; ama değil. Her neyse. Bir insan karşısındakine her şeyim diyebiliyorsa, bence çok ciddi bir şeyden bahsediyordur. Ya da ben mi öyle algılıyorum? Ben ne anlamda birine her şeyimsin diyorum sence Blog?

Gitme, kal demek ne kadar zor değil mi Blog? Ya da vazgeçmek? Ya da bu kadar mı kolay? Biz seninle tek bir şeyi beceremeyeceğiz galiba hiç Blog: Sevmeyi sanırım. En azından kendi adıma konuşmak gerekirse, ben hiçbir zaman ders almayacağım belli ki. Hiçbir zaman mantığımdan bir parça olsun ekleyemeyeceğim sevgime galiba. Bazen eski kafalı olduğumu düşünüyorum ilişkilere karşı... Oysaki ilişkiler çoktan yeni düzenine kurulmuş. Ya da ben mi kabul etmek istemiyorum ısrarla?

Sevgili, insana, mutlu zamanında mı gelmedi sadece? Gerçekten, hayatı her şeyiyle seven birine gelmeli ve kendiyle birlikte gelen kişiye de mi sevdirmeli hayatı sadece, Blog? Böyle mi olmalı gerçekten? Ben neden kabul etmek istemiyorum? O zaman birine her şeyimsin demenin ne anlamı kalıyor? Ya da insanlar çıkmaya başlamadan önce, alışveriş listesi gibi, beklentilerini mi sunmalı gerçekten?

* Konuşurum, bakışırım, öpüşürüm... Elletmem yalnızca.
* Mutlu zamanlarımda hep yanımda ol. Sana ihtiyacım olduğunda da ben istersem yanımda ol.
* Başka?

Ben böyle yapamıyorum Blog. Her şeyim demenin ne demek olduğunu biliyorum. En azından bunun ne demek olduğunu öğrendiğim birkaç ilişki yaşadım yeteri kadar. Birine git diyemem ben. Dersem gerçekten beni üzen bir şey vardır; ama git derken de, lütfen o üzen şeyi çözelim anlamında derim galiba. Kırılım, küserim... Yine de içimden gelmez. Birinden gitmek bu derece acıtırken, birine git demek nasıl bir ağırlık getirir insanı?.. Daha kolay olduğunu zannetmiyorum Blog.

Vazgeçmek ile ilgili sabahlara kadar yazarım sana Blog. Tek bir sonuca çıkar. O da vazgeçiyorsa biri gerçekten, bitmiştir demektir. Ve tek bildiğim de ben hiç kimseden vazgeçmedim bugüne kadar. O yüzden parçalarım hep eksik.

Bugün bir Cuma geçirdim Blog. Son günlerimin verdiği enerjiyi, her şeye rağmen yok edememiş bir Cuma geçirdim. Bir anda büyük bir adım atmak istemiyorum bende. Atamayacağımı da biliyorum; ama küçük küçük adımlar atarak başaracağıma inanıyorum en azından. O çemberden kendi başıma kurtulmalıyım. Tek istediğim bir eldi beni çıkarmasını beklediğim, hala daha beklediğim bir el...

24 Mayıs 2013 Cuma

Vuhuu!

 
Zaz'ın yeni albümündeki en sevdiğim şarkıyı belirtmek istiyorum: La Part D'ombre. Deluxe sürümünde bu şarkıya bonus şarkı olarak ulaşabiliyorsunuz; ama değer mi? Bence değer. Ben mesela çok istiyorum dijital olmayan kopyasını almayı Recto Verso albümünün. Hani öyle çok albüm alma hevesim yoktur; hatta yoktur gibi bir şey; ama bazen böyle albümleri alıp kenara koyası geliyor insanın, nedendir bilinmez. Bir yandan da birikim yapmaya çalışıyorum. Sanki çalışıyormuşum gibi. Elimdekileri satıyorum olabildiğince; sırf telefonumu yenileyip, beyaz bir Iphone 5 almak için. Acelem yok rahatım. 4'de 1'i hazır şimdilik. Gerçi şu sıralar ulaşmaya çalıştığım bir ilaç için bir anda hepsini vermek zorunda kalabilirim. Yine de bilinmezlik içinde geçiriyorum zamanımı.

Gebze, son 3 gündür fazla sıcak olmaya başlamıştı. Bugün biraz serinledi hava diyebilirim. İstanbul da sıcaktı tabii ki. Yarın da hava biraz serin olsa, belki de biraz da Pazar günü... Hani gezmek için dışarıya çıkacağımı varsayarsak, epey ihtiyacım var serin havaya.

Zaten Ankara'ya dönünce ev hapsinde devam edeceğim hayatıma yaz sonuna kadar. O arada neler olur neler biter hiç bilmiyorum; ama inşallah iyi şeyler olur...

İnşallah demişken, son 1 haftadır, inancımı daha da fazla sorgular oldum. Dua ederken çektiğim zorluk bazen boşvermeme neden oluyor. O kadar zorlanıyorum ki sosyal hayatım adına, bazen neyi hak ediyorum diye soruyorum Allah'a, sonra uyuyorum ve ertesi güne uyanıyorum.

Benim sorunlarım hiç bitmedi. Bitmeyecek gibi de duruyor. Sorun olarak görmediğim şeylerden bahsetmiyorum; ama öyle büyük iki sorunum var ki bu hayata tutunmak için önümü kapatıyor. Ve bu durumdan dolayı beni anlayan hiçkimsem yok. Destek beklemekten vazgeçeli çok oldu da hani; artık umut etmekten de vazgeçmeye başladım. Kendi başına kaldığım uzunca bir zamandan beri düşündüğüm bazı şeyler var.

Sana bahsetmek istediğim çok şey var aslında Blog. Bu sefer susacağım yine de. Güzel Cuma'mızı bozmayalım. Bir sen varsın zaten, bir ailem var, bir de yanlarındayken kendimi çok huzurlu hissettiğim dost ve arkadaşlarım var. Gerisi yalan. Gerisinin amacı ne bilmiyorum benim hayatımda; ama ben artık hayatıma birini sokarken öncekinden daha farklı yaklaşacağım. Hak etmediğim yeri değil de hak ettiğim yeri verene yaklaşacağım bundan sonra.

Mutfaktayım şu anda, mısır var düdüklü tencerede. Birazdan dondurma yerim diye düşünüyorum. Sonra mısır yerim. Sonra akşam yemeğine sanırım ablamgile geçecekmişiz. Cumartesi de ver elini İstanbul.

23 Mart 2013 Cumartesi

Ruh Hali: Tamirli

Bugün ilginç başladım güne diyemem; ama değişik oldu biraz. Çünkü Now is Good isimli filmi izledim. Zamanında, Ellie Goulding'i fazlasıyla dinleyen biri olduğumdan, yayınladığı bir şarkının bağlantılı olduğu bu filme ilk, o şarkıdan dolayı yaklaşmıştım; ama o zamanlar vazgeçtiğimden herhalde, izleyemedim. Meğer bu sabaha kısmetmiş. Öğleden sonraya kadar etkisi devam etti içimde. Nasıl bir mesaj çıkarmam gerektiğini çok iyi biliyordum; ama kabullenmek zordu sanırım. Yine de mutluyum izlediğim için.

Çok büyük sıkıntılarım yok. Belki dışarıdan bakınca kimine göre dertsiz de gözükebilirim; ama herkesin yaşadığı gibi benim de sorunlarım var. Sorun demek doğru mu bilmiyorum; ama bazen rahatsızlık derecesi üst seviyelere çıktığı için kullanabildiğim başka bir tanımlama yok ne yazık ki. "Her şeye" rağmen yine de mutlu olmalıyım, şükretmeliyim elimdekilere. Etmiyor muyum? Tabii ki ediyorum. Hem de her gün.

Filmden çok bahsetmek istemiyorum; ama özetle bir yaşamın bitişini bilerek ve çok derin bir şekilde hissederek geçen bir öyküyü konu alıyor film. Size şükretmeniz için tonlarca seçenek sunuyor. Hayatınızdan mennun olsanız bile...

2 gündür hayatımı düzene sokma çalışmaları içindeyim. Sokuyorum, bozuluyor; bozuluyor, sokuyorum. Sorun bende bbeğim! Bilmiyorum...

Ben nazara inanıyorum biliyon mu? Etrafımdaki gözler, küçüklüğümden beri bırakmamıştır yakamı. Gözleri çıksın inşallah. Nazarları kendilerine dönsün inşallah! Oh! diyorum hep. Dua ederken özellikle diyorum; ama biliyorum ki bu dünya kötülerin dünyası. Düşe kalka yaşamaya ve hedeflerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Hedefler demişken, son 1 senedir hedeflerimden bahsetmiyorum pek. Sebebi de bu gözler işte.

Neyse işte, uzatmıyorum, sabahki filmden gereken mesajı aldım ben. Ondan böyle iyi ruh halim. Bundan sonra da bozmamaya çalışacağıma inanıyorum. And içerim, amin.

Öğleden sonra da Seven Psychopaths filmini izledim. O da fena değildi. Hangover'ı anımsatmadı diyemem.

2 hafta sonra İstanbul'da olacağım gerçeği ve Eskişehir'i özlemiş olduğum gerçeği ve masamın üstünde en az 10'ar tane Türkçe ve İngilizce romanın olduğu gerçeği içimde epey şiddetli şekilde savaş veriyor.

Türkiye'de siyasi gelişmeler ve spor konusunda hiç yazmıyorum değil mi? Evet. Yazmayacağım da.

Bir sonraki yazıma kadar "keep calm and miss me" sevgili Blogum.
Öptüm. Kaçtım.

dipnot: Benim ruh halim tamamen beynimde bozulup düzeliyor. O yüzden iç dünyama hoş gelmiş olan kişilere şimdiden başarılar. Ve teşekkür ederim.

dipnot 2: Allah sabır versin o kişilere.

dipnot 3: Çok seviyorum o kişileri ben.

dipnot 4: ehiehie

29 Ocak 2012 Pazar

Merhaba, merhaba, merhaba!

"Pardon, bakar mısınız, diye sorduğunda, sanki daha önceden hep aradığım huzuru içime işliyormuş gibi hissetmiştim o sesiyle. Arkamı döndüğümde, masumiyet ifadesini adeta yeniden tanımlayan bir gülümsemeyle bana bakan bir çift göze kenetlenmiştim. Bir süre yüzümde Vietnam savaşı etkisini koruduğumdan adım gibi eminim. İyi misiniz, diye tekrar sorunca kendime geldiğimi hatırlıyorum. Galiba o anda başlamıştı içimde senin için başlayan 3. Dünya Savaşı."

Evvet! Tam olarak 58 gün kaldı Dukan Diyeti sürecimin bitmesine. 122 günü geride bırakmış olmanın verdiği büyük gurur duygusuyla diyebilirim ki, insan istemekle hayal etmek arasında kaldığında ne kadar zaman kaybı olduğunu göremiyormuş. Yani bu fiziğe ulaşmayı hayal ettiğim zamanlar da olmuştu. Taa ki gerçekten istediğim zamana kadar. O zaman zaten 2009 yazının etkilerini tamamen geçirmiştim üstümden ve şu anki başarıma ve azmime ulaştığım uzun bir yola başlamıştım. O yüzden istediğimde ve inanç dolu olduğumda başardığımı gördüğüm en uç noktalardan biridir bu diyet hikayem. Ve biliyorum ki herkes bu kadar istikrarlı ve iradeli olamıyor diyet ve sağlıklı beslenme konusunda. O yüzden daha da anlamlı hala geliyor bu başarım...

Hala bu şehirde tıkanıp kalmış olmamdan ötürü mutsuzum biraz. Çünkü ailemin bana ihtiyacı var. Onların yanına gitmem gerekiyor; ama şu önümüzdeki hafta içinde okulla ilgili birkaç işimi halledip gitmeyi düşünüyorum.

Şu sıralar nasılım bilmiyorum Blog. Nasıl olmadığımı biliyorum yalnız. Mesela mutsuz değilim, stresli değilim, yalnız değilim, ekonomik anlamda iyi değilim, evet, gerçekten değilim. Bu mevzu böyle boğazıma kadar gelmiş durumda; ama çözüm için neler yapabileceğim konusunda bildiğim şeyler beni düşündürüyor. O yüzden zamana bırakıyorum kendimi ve cüzdanımı. Ya da kredi kartlarımı da bırakabilirim.

Şükür kelimesinin içime işlemiş olmasından yana hep mutlu olmuşumdur Blog. Bazen sonuçları beni üzse de biliyorum ki yukarda bir yerlerde benim hayatımın hayırlı bir şekilde yönlenmesine izin veren bir varlık olduğundan eminim. Ettiğim dualarda da hep karşıma iyi insanların çıkması konusu daha ağırlık oluşturmuştur. Son olanlardan sonra şundan daha çok emin oldum ki bir erkek kesinlikle 28 yaşında belli bir olgunluğa erişebiliyor ancak. Hadi bilemedin 26 olsun. Ben 23 yaşımdayım; ama tabiki çuvaldızı kendime de batırarak yapıyorum bu yorumu.

Şu günler de geçse, bahar gelse, yüreğime damla damla sevgi ve huzur girse. Başka ne isterim ki?..

17 Şubat 2011 Perşembe

Neler neler oldu...

Ops! Hemen ozet geciyorum Blog sondan geriye dogru anlatiyorum, karismasin kafalar:

* Bugun hepsiburada.com'dan siparis verdigim tartimi aldim. Harika bir tarti. Cok hosuma gitti, iyi ki almisim. Insallah istedigim kiloya duserim.

* Bugun Eyvah Eyvah 2'yi izledim. Cok begendim cok! Ilkindan daha guzel olmus film. Bir kisminda zaten agladim. Cidden 1.5 senedir, duygularim cok yiprandi, yiprattim bos yere. Simdi de her dramatik anda agliyorum film izlerken.

* Bugun bir arkadasim, gecen gunlerde de baska bir arkadasim, aradan gecen 1 aydan sonra beni gorunce, zayifladigimi soylediler. Bu beni nasil mutlu etti bilemezsin.

* Bugun gecen donemden kalan bir ders notunu acikliga kavusturdum. Ve o dersten de gecmek icin gerekli formu doldurduk hocamla. Insallah en kisa zamanda isleme gecer de; o dersten gecerim. O dersten de gecince, epeyce rahatliyorum.

* Gecen gunlerde dikkat ettim de duzenli ve az besleniyorum. Aksam 6-7 arasinda aksam yemegimi yiyorum ve gece 12-3 arasinda bir saatte uyuyorum. O arada bir sey yemiyorum. Eger cok acikirsam bir meyve yiyorum, o kadar...


* Gerard Butler'in oynadigi, hosuma giden filmleri buldum. Yavas yavas izleyecegim.

* Fransizca icin kursa gidip konustum. Yeterli kisinin olmamasindan oturu, acamayabilirlermis. Mart ayinin basinda belli olacakmis. Hayallerimi yikin tabi. Hic sorun degil. Vardir kesin birileri. Onlar da Ingilizce ustunden anlatmasinlar Fransizca'yi. Turk hoca tutsalardi yahu...

* Isparta'ya gelince evime yerlestim. Tek daireye tasinmama gerek kalmadi. Ev sahibim oranin doldugunu soyledi. Simdi kaldigim yerde tekim. Insallah biri gelmez. Zira gelirse, benimle cok zor anlasir. Evimin temizligi ve duzeni konusunda cok hassasim.

* Kamil Koc ile geldim. Bu sefer nedense, otubusun icinde bile valiz vardi. Anlamiyorum bu ogrenciler, Ankara'yi Isparta'ya tasiyacak ne getiriyorlar acaba?.. Benim her zamanki valizim disinda bir sey yoktu. Gule gule gittim resmen.

* Evde tatil boyunca cok skldm. Simdi de ozluyorum hafiften.

Boyle iste. Su 6-7 gundur yasadigim en mutlu gunumu yasadim bugun. Allah bozmaz insallah. Amin.

7 Ocak 2011 Cuma

2011'in ilk Cumasi...

Bu kadar ders bana cok agir geliyor. Cok zorlaniyorum; ama dersleri anlamak konusunda degil, konsantrasyonumu saglayip calismak konusunda... Bir Cuma gunu daha geldi ve Pazartesiden itibaren 2 haftalik final haftasina giriyorum. Allah'im bana yardimci ol, lutfen.

29 Aralık 2010 Çarşamba

2010'un sonuna gelmisiiiz!

Hayatin ne kadar garip oldugunu su yazimda da bahsetmistim: http://www.arifcihat.com/2010/12/merhaba-garip-dunya.html

Hala daha garip oldugunu dusunuyorum ben. Su siralar ise boyle hislerimin ne kadar guclu oldugunu gormekteyim. Kotu seyler yok en azindan ucunda... Buna da sukredebiliyorum.

1.5 hafta icinde final sinavlarim baslayacak. Ders calismaya baslamaliyim. Insallah istedigim sekilde gecer. Eve mutlu bir sekilde donerim. Ev arkadasim ayrilinca yanima kimse gelmez insallah. Butun donem tek kalirim.

Gecenlerde hayatimin en rezil gununu yasamistim. Onu da su yazimda belirtmistim: http://www.arifcihat.com/2010/10/etiket-nefret-ilk-yazi.html

Ve 2 gun once, bana o rezil gunu yasatan insandan duymayi istemedigim hakaretleri duydum. Ve ilki kadar olmasa da, yine bir rezil gun yasadim ve tabii yalnizdim yine. Ama bu sefer aklimi basima topladim. Ve kendimi dis gorunus basta olmak uzere duzeltmeye karar verdim. Su siralar yediklerimi kistim epeyce, gecenlerde de kismistim. Iyice sinirlendim, hirs yaptim. Ikinci donem icin de bir arkadasimla bu mevzuya el atiyoruz. Bir de arkadasimin sigarayi birakmasinda yardimci olacagim. Insallah biraktirabilirim.

Not: Bildigin yemek yemeyi kistim ya. Eskiden mesela, makarna + tavuk + yogurt + icecek 4lusu vardi hayatimda; simdi makarna + icecek/yogurt ikilisi var. Kahvaltimdan hic bahsetmiyorum bile...

Not 2: Aldigim milli piyango cekilisi icin gecerli olan ceyrek bilette cok umitliyim. Allah'im ogrenci oldugumu biliyorsun, bana yardim et ne oluuur! 3-5 bir sey kazanayim yeter ya. Hepsinde gozum yok ki, biliyorsun...

Not 3: Yurt disindaki birinden yilbasi karti almis olmak beni o rezil gunumde mutlu etti en azindan. Danimarka - Isparta arasinda mektup iletim suresi 7-8 gun olarak degismekte.

Not 4: 2010 yilinin son yazisini yaziyorum. Oh my God! 2009'u bitirken ne yazmisim bakalim: http://www.arifcihat.com/2009/12/kacislar.html  Kotu bitirmisim 2009'u sanki? Oysaki cok ozel bir yil olarak icimde sakli duruyor...

Not 5: Bitmeyecek mi bu notlar? Neyse.

Ozel Dua: Allahim! 2011 senesi icin guzel seyleri nasip eylemissindir bana ve aileme insallah! Her ne kadar astrologlar guzel seyler dese de, ozellikle Subat - Mart aylarinda guzel seylerin olacagini soyleselerde, ben eminim ki benim ve ailem icin guzel seyler nasip edeceksin. Gunahlarim icin beni bagisla, ve senin yolundan ayirma ki huzurumu kaybetmeyeyim... Amin.

Ozel tesekkur: Basta benim su anda bile bu satirlari yazmama maddi/manevi destek olan aileme, 2009 ve 2010 yilinda guzel anilara sahip olmami saglayan insanlara, kendime... Ve blogumu 1 sefer bile okumus olan her bir kisiye... tesekkur ederim.

~ MUTLU YILLAR! ~

27 Kasım 2010 Cumartesi

Sinavlarim basladiii!!!

Ve evet. Yorucu vize haftasina baslamis bulunmaktayim. Her sene oldugu gibi bu sene de kendimi kandiriyorum ve diyorum ki su vize haftasi gecsin, kendimi toplayacagim. Yalan? Olabilir... Bu sefer olmayacak, uzgunum.

Facebook hesabimi yine dondurdum. Msn hesaplarimi da kapattim gibi bir sey olmadi. Neden tamamiyle kopamiyorum ki? Sevdigim ve oralarda gorustugum insanlarla ne kadar gorusuyorum 1 ay icinde mesela? Cidden o kadar onemli mi bir gun haber alirim onlardan Facebook yoluyla diye? Bir kismi telefon numarami biliyor aslinda. Bilmeyenler peki? Kafam karisik. En azindan kendimi toplayip; Facebook'a oyle cok yapismamak icin dondurmayi uygun gordum uzunca bir sureligine. Msn zaten benim, bana dokunmadan beni olduren katilim gibi adeta. Surekli acik gibi; ben de surekli yazismasam da, her an yazismaya musait gibiyim. Garip bir durum yani. Neyse ikisinden de uzagim.

Twitter'a sarmayi dusunuyorum artik. Daha mantikli olmaya basladi cunku. 6 kisi tarafindan takip ediliyorum. Korumaya aldigim icin de bu kisiler goruyor haliyle Twitter iletilerimi. Belki bir gun daha fazla insan gorur, kim bilir?

Paris sokaklarinda dolasmayi ozledim. Italya'nin pahali sehirlerinde "acaba nasil bir aktiviteye katilsam, bana hem pahali gelmese hem de cok eglensem" diye dusunerek dolasmayi da ozledim. Yalniz, en cok Amerika'daki anilarimi ozledim. Her sokaginin ayri bir havasi oldugunu dusundugum Virginia Beach'in sahil kesimini ozledim. Ben oralarda mutluydum. Simdi ise gitmek icin ne kadar sansim, maddi ya da manevi destegim var... Yok. Kisa ve net, yok oyle bir durumum. Bunu dusunmeyi, mezuniyetten sonraya biraktim. Simdi hayatimi mezuniyetime hazirliyorum. Zayiflamak, Ingilizce'mi cok iyi bir duruma getirmek, insani durumlarimi iyilestirmek, kendimle ve cevremle olanlari.

Takip ettigim bolumundeki bloglarin cogunu sildim. Cunku cogunu takip edemiyorum uzun bir suredir; ayni sekilde onlar da benim blogumu takip etmiyorlar. Boylece takip ettiklerimin yazdiklari yazilar arada kaynamiyor ve ben de okuyabiliyorum direkt. Bazilari her gun neredeyse 2-3 adet blog yazisi yayinliyor. Yahu bu ne hiz? Amac ne? Neyse, zevkleri o yonde olabilir; ama blog adabi denen bir sey de mevcut bence. Saka yapiyorum. Kendim 4-5 gunde bir yazabiliyor oldugum icin; baskalarina laf atiyorum ancak. Yazmakla daha cok ugrasmaliyim. Beni mutlu ettigini bildigim halde neden gunler aliyor blog basina gecmem, anlayamiyorum.

Vize haftasini gectikten sonra degisik planlarim var son 1 ay icin. Vizelerden sonraki 1 ay icinde epeyce bir sey yapmaliyim; cunku donem bitiyor. Ne cabuk bitti, hala anlayamiyorum. 4. sinif oldum, hos, 1 donemim Erasmus dolayisiyla gecmemis gibi hissettiriyor; ama hala benimseyemedigim seyler var. Universite hayati bitince ne olacak? Bunu dusunmek istiyorum vizelerden sonra mesela. Yapmayi dusundugum ve aklimda olan bir suru sey var. Buraya yazmayi dusunmuyorum ya da baska bir yere. Bilgi paylasildikca, degisime ugramasi daha kolay oluyor. Bu da yeni felsefem, buyrun buradan yakin?..

Bugun moralim bozuk idi sinav yuzunden. Genel olarak kendimde olsam da, icim boyle bir daginikliga, sorumsuzluga sahip. Bunu duzeltmem lazim farkindayim. Vizelerden sonra da bunun icin ugrasacagim.

Ah bu arada kitap okuma lambasi aldim! Hem de 2.5 Tl gibi bir fiyat odeyerek. Internetten arastirdigimda daha pahaliya geliyordu; ama ne yazik ki hala kullanamadim agiz tadiyla. Vizeler gecsin, kitaplarima geceleri, kitap okuma lambamla eslik edecegim...

4-5 aydir gazli, kola, gazoz, soda vb. icecekleri icmedigimi soylemis miydim? O zaman tekrar bilinmis olsun. Bununla ovunuyorum! Hem de cok ovunuyorum! Kendimle gurur duyuyorum o derece hatta. Herkesin yapamadigi bir durum cunku.

Dayanamayip Live Messenger 2011 surumunu tekrar yukledim. Nasilsa cok kullanmiyorum artik, o yuzden onemli degil. Ilk kurdugumda 1-2 eksigi yuzunden geri yuklemistim bir onceki surumu. Simdi umrumda degil anlayacaginiz. Bir de, ah nasilsa gaza geldim, cok mutluyum. Bilgisayarimi cok seviyorum, Allah nazarlardan korusun. Kendimi de cok seviyorum, beni de korusun tum kotuluklerden Allah. Ailemi de seviyorum, her cuma dualarimdalar, onlari benden daha cok korusun Allah. Amiin! :))

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Su anda kendimle kaldim.



Bugunu yasayacagimi biliyordum! Su anda projem de onemli bir adim attigim anlardan birini yasiyorum.

Harikayim bence.

4-5 gundur Facebook hesabimi israrla acmamaktayim, hatta unuttum bile, o derece. Twitter malum, kapali resmen. -bozuk plak gibi hissettim kendimi resmen, neyse- Bir sitedeki profilimi sildim tamamiyle. Ve iste bomba, MSN adreslerim su anda bilgisayarimdaki kayitlari da silinmis bir sekilde "MSN Chat" bolumu kullanilmamak uzere bilgisayarimdan ve hayatimdan kaldirilmis durumdalar. Ozetle Msn ile birlikte internetteki zamanimi harcadigim seyleri an itibariyle, kapatmis, silmis ya da kullanmiyor durumdayim.


Resmen bilgisayarim ve kafam hafiflemis durumda. Cok muyluyum. (L)

Msn adreslerimden birinden giderayak neredeyse kendimi yine benzeri bir duruma atmaktan kurtuldum. Anlamiyorum bazen, insanlari gercekten anlamiyorum. Ben de anlama sorunu var sanirim. Cok salak biriyim ya da, her neyse. Bana cok ilgi gostermeyin. Durup dururken hele, bir de daha hayatta hic gorusmediyseniz benimle, benim sizin benden sevgili anlaminda hoslandiginizi ve ona gore davranmami dusundurecek sekilde ilgi gostermeyin. Alisik degilim ben o tip seylere. Yani kimisi, kusura bakma der cikar gider hayatimdan, kimisi 'ben arkadas olarak hoslaniyorum demek istedim' der gider. O yuzden sozum meclisten disari olmakla beraber, sizleri sevdigimi bilin. Seni de seviyorum blog. (K)

Msn'in o mesaj alindi sesini duymak bile istemiyorum artik. Nefret ediyorum Msn denen seyden. Bu aksam onemli bir karar aldim bence Msn kullanmama konusunda.

Ah Arif. Bugune kadar yasadiklarin sana ders olsun. Baskalarina oyle guzel bir kapak ol ki senin hakkinda: "nasilsa yine profil acarsin, yine Msn'e gelirsin, yine yine yine!!!" seklinde konusanlar senin irade sahibi oldugunu gorsunler. Goster onlara ne kadar icten yasadigini hayatini, goster ki her biri anlasin, farketsin yoklugunu. Aslinda cok onemli degil yokluk meselesi. Ben boyle sanirim daha az uzuluyorum hayatta.

Ben yoldan cekildim bu gece. Kimsenin yolunu tikamak istemiyorum. Kotu insanlarin, ruh hastalarinin doldugu bir ulkede hele, bu kadar saf ve masum dusuncelerimi insanlarin pis ellerine alet etmek istemiyorum. Cekildim. Umarim, o dunyadaki her insan, yasadigi sahte mutlulukla daha da mutlu olur da beni uzmeye calismak icin karsima cikmayacak kadar mesgul olurlar.

dipnot: Senden gidemem blog artik. 2 yil cok sey biriktirdim sende. Senden gidemem. 1 haftana bile kiyamazken, paylastigim seylere bakip, silip gidemem senden.

dipnot 2: Bana yardim ettim Allah'im, yardim et ki sozumu bu sefer cignemeyeyim. Karsima cikardigin insanlar icin isyan etmiyorum sana, etmem de. Boyle kalacaksalar hep, bir daha cikarma kimseyi karsima. Cikartiyorsan da bir sozume baksin mutlulugum, lutfen. Cunku hep o insanlar yuzunden ben su an bunlari yapmak zorunda kaldim...

dipnot 3: Bir sekilde blogumu bulmus sahislar, arkadaslarim, ailem, ulasmak isteyen her kimse, mail adresim:
*duzeltme: Su sarkiyi ekleyeyim dedim. Birden boyle her seyi birakip gittigimi hissettim. Sanirim ucmaya hazirim...

30 Mayıs 2010 Pazar

Eurovision 2010 ve ben...

Damn! I feel like "boy! you shoud have done something better, more useful today"! Ya da soyle diyeyim, koca bir gun gereksiz gecmekle beraber, Eurovision'u izleyecegim diye, 3-4 hatta 5 saatimi bilgisayarda salak bir sitenin, kalitesiz vidyo akisina bakarak gecirdim. Ve 19. olan Izlanda'mla uzulurken, 7. olan Ermenistan'in ve 14. olan Israil'in sacma salak puanlarina gulerken, 2. olan ulkeme sevindim...

Ilginc bir Eurovision idi aslinda. Ben ilk 5'de oluruz diyordum. Ama 2. olmayi beklemiyordum. Iyi oldu. Almanya icin, Merkel'in parasina Avrupa'nin ihtiyaci var diye oy topladigi, gibi yorumlari okudugum icin, uzulmuyorum tabiki de. Inaniyorum bu teoriye cunku. Sonuc olarak biz 2. olduk, onlar birinci...

Su siralar kafam nerede bilmiyorum. Neyi dusundugumu bilmiyorum. Ne yaptigimi bilmiyorum. Her zamanki gibiyim biraz. Ama bu aralar farkliyim. Neyi dusunmeliyim, ne yapmaliyim, nerede olmaliyim? Bir deniz fenerine ihtiyacim var benim uzunca bir zamandan beridir...



Boyle bir sey mi aradigim? Hayir ya-hu! Insan olani lazim bana bunun... Bulamam biliyorum. Bulsam da begenmez miyim yoksa? Eskisi gibi degilim ki ben... En ufak bir yardima bile kocaman bir gulumseme verebilirim.






Boyle bir gulumseme vermem; ama sanmiyorum yani. Beni bu kadar piskin hale getirebilecek biri var midir ki bu dunyada? Sanmiyorum pek, ama belli de olmaz.






Her sey cok garip geciyor uzunca bir zamandir. Duzeltemedim hicbir seyi ben. Cok yoruldum. Kendimi boyle Ajda Pekkan'la duet yapan Sezen Aksu gibi hissediyorum. Iyiyiz; ama kotu gibiyiz bir yandan da... Ogk! Daha da garip hissettim resme bakinca...




Ucak biletimi almam lazim. Yaz okulunu ayarlamam lazim. Ayni anda buradaki derslerimi gecmem lazim! Bana yardim et Allah'im! :(