21 Mart 2024 Perşembe

Giden Zaman

Zaman şu son 2-3 aydır fazla hızlı ya da yavaş geçiyor Blog. Sırf şu cümlemden bile, zamanın benim için nasıl geçtiğini anlayabilirsin: Tanımlaması zor.

Epeydir sana yazamadım. Bundan sonra daha çok kayıt girilecek sana belli ki. Çünkü bir psikologa 2 haftada 1500₺ verecek kadar keyfi bir harcama yapamayacak durumdayım. Tut ki harcadım diyelim, ellerimin titrediğini farkedecek kadar kullandığım bir epilepsi ilacım var ve yanılmıyorsam bu ilacın antidepresan amaçlı kullanıldığını da söyleyebilirim. Nereden neyi dengeleyebilirim?

Son 1-2 aydır da garip bir şekilde kabus görüp öyle ağlayabildim. Tabi ağlayarak uyandım; ama asıl demek istediğim, ağlama eylemini bu şekilde yapabiliyorum sadece. Ha bir de Past Lives fiminin final sahnesinde ağladım biraz.

Benim dünyamda ağlamak en büyük rahatlama şekli; ama ben bunu yapamıyorum uzunca bir zamandır. Hani Allah büyük bir dert vermesin öyle uzun uzun ağlayayım diye. Yine de böyle açayım bir albüm, beni daha önceleri derinden etkileyen şarkıları mesela, öyle ağlayayım isterdim. Belki yalnız değilim evde diye ağlayamıyorum. Gizlice de yapamam çünkü. Buna da alışacağım sanırım Blog.

İşsiz olmak, artık engelli raporu almaya tamam deyip o yola çıkmak, "şu saatten sonra kimi mutlu edebileceğim kendimi mutlu edemezken" demek zorunda kalmak... Yolun yarısını geçmek ve "hadi bir de buradan yakalım" moduna girmek... Bütün bunlara Berlin Duvarı misali bir utanç gözüyle bakan çevrem, sanki hepsi elimdeymişçesine ve yıkmamak için ben direniyormuşum gibi değerlendirilmem...

Engelli raporu almaya çalışıyorum Blog. Evet, diyabet ve epilepsi için bir de bu devletin bana sağlayabileceği hakkımdan faydalanmaya çalışacağım. Hani ne kadar ve nasıl geçireceğim bir ömrüm kaldı bilmiyorum; ama bir de böyle deneyelim diyorum ya da diyoruz sevgili çevremle...

Haftaya salı heyet görüşmem var. Doktorları dolaşırken zorlanmadım. İki sorun vardı: Biri dahiliye doktorunu odasında bulabilmek için 2 kere boş yere hastaneye gittim geldim, diğer sorunsa dahiliye doktorunu sanırım Tip-1 diyabet olduğumu inandırmak oldu. İstediği testler yüzünden işler uzadı çünkü. Ve ağzıyla yanındaki çalışana %20 diye bir şey geveledi; ama bilemedim. Sanırım salı günü anlaşılacak. Zira "tescilli engelli" olabilmem için %40 oranını almam lazım toptan. Numara yapan biri de değilim ki Blog. Keşke numara yapan biri olsaydım; ama belki genç gözüküyordum yaşıma ve hastalıklarıma göre, bilmiyorum. Sonuç olarak bu hastalıklar bana bir zaman sonra çok farklı zorluk çektirecekler.

Bugün sana yazma sebeplerinden biri de bilgisayarımı temizlerken, Macbook Pro yazısının köşesinde bir yerde kırık oluşturmuş olmam. Öyle içim acıdı ki tam dedim "şimdi ağlayacaksın Arif" ama "sağlık olsun, nazarıdır belki" dedim. İçimde bir acısı oluştu; ama sağlık olsun diyorum yine de. Bilgisayarımı bile kaç zamandır temizlemiyordum. Tozdu her yeri, ekran da dahil. Geçen gün odamı temizledim, düzenledim. Bugün de bilgisayarımı. Yavaş gidiyor bu tür işlemler.

Yeni aldığım gözlüklerimin biri gözümde tam durmuyor. O gözlükleri bana Diyarbakır'a gittiğimde ablam almıştı. 3-4 günlüğüne gezmeye gitmiştik bir yakınımla. Gözlükler sonradan kargolandı. Alınma sebebi ise, oradayken gözlüğümü çat diye ortadan kırmamdı. 19 Nisan'da diğer ablamla gideceğim Diyarbakır'a tekrar. O zaman gözümde durmayan gözlüğüme ayar verdiririm. Yani gösterdiğim en masum şeydi aslında "hayatımdaki yarı buçuk giden şeylere" örnek olarak son aylardaki.

2024 ne güzel geldi, değil mi sevgili Blog? Böyle geldi, parça parça alıp götürüyor. Sana kötü giden sağlığımdan bahsetmedim bile henüz. Neyse seni de zorlamayayım böyle. Zamanla hepsini dinlersin benden sanırım.

22 Ocak 2024 Pazartesi

Yoktum, Geldim, Gidiyorum

Çok oldu yazmayalı. Merak ediyorsun neler olduğunu az çok; ama tahmin etmişsindir bir işe girdiğimi. 2 aydır yine bir kahve zincirinde çalışıyorum sevgili Blog. Hani çalışıyorum da daha çok ben çalışıyorum gibi geçiyor günler. Bazen ben bu kadar saf/enayi modda olmak zorunda mıyım diye kendimi sorguluyorum ve yanıt alamıyorum. Sonra "evet, baksana öylesin. Israrla birileri boş muhabbet ederken sen dayanamayıp bir eksik tamamlama ya da detay yapma moduna girdikçe, bu konuda bir şüphe bırakmıyorsun kimsede" diyorum.

Starbucks'daki iş disiplinine göre çalıştığım için yeni yerdeki tempom fazla geliyor galiba, bana ve diğer arkadaşlara. Ve 1 günlüğüne kendimi durdurduğumda gördüm ki gerçekten ellemeyince ortalık batmış oluyor... Neyse, sana bari yakınmayayım.

Sen nasılsın diye sormaya yüzüm yok sevgili Blog. İyi olmanı umuyorum sadece. Google reklamlarını senden almayı düşünüyorum artık. Çünkü yıllardır durmasına rağmen sadece 135₺ biriktirebilmişim. Hani bir hayalim en azından 1 ödeme alabileyim; ama galiba o hayalimden vazgeçeceğim...

Duygusal anlamda nasılım diye sormaya çalışıyorum kendime şu sıralar. Daha da karman çorman oldu her şeyim. Sana en azından aylar sonra ve 2024 başlangıcı olsun diye vakit ayırabildim, düşün artık. Normalde yatmış olmam lazım. Sabah 06:30 gibi uyanmaya "başlayacağım" 2-3 alarm ile.

Yeni iş yerimden hoşlanmıyorum; çünkü sigara kullanmayan tek ben olduğum ve havalandırma konusunda aşırı kötü durumda olduğu için mekan, ciğerlerimi ve boğazımı çok zorluyor. Üstüme sinen sigara kokusundan bahsetmiyorum bile. Geçenlerde denetlemeden gelen oldu; ama havaya karıştı gitti...

Kalan 1-2 işimi de halledip yatayım ben.

Lütfen en kötü bıraktığım gibi kal. Çünkü 1-2 yakınım ve ailem dışında sen varsın Blog.

Kaçtım!

11 Eylül 2023 Pazartesi

SOYUTLUYORUM

Bir süredir, bizde geçici olarak misafir olan, ablamın kedisi Coco ile birlikteyiz. Ondaki sakinlik, sürekli miskinlik hali ve minnoşluktan mıdır nedendir bilemiyorum; ben de öyleyim. Bir insandan almaya çalıştığım ya da almayı umduğum şeyleri ondan almaya çalışıyorum şu sıralar. 1-2 gün sonra uğurlayacağız kendisini. Sonra da ben uzaklara gideceğim...

Geçtiğimiz cumartesi için, tam "heh artık kimseyi aramayacağım, sıkboğaz ediyormuşum gibi geliyor buluşmak isterken" derken; bir arkadaşın araması ve peki deyip Kadıköy'e gidişim, yine yiyip içmeler... Pazar günü de o günkü yalnız yapacağım diye planladığım şeyleri yapmak için evden çıktım. Çok şükür biriktirdiğim şeyleri epeyce hallettim.

Yani nasıl bir tembellik oturmuş içime benim Blog? Tam 1 sene önce ekran görüntüsü alıp da işleme sokacağım dediğim 20-30 tane dosyayı, daha dün düzenleyip ayırdım. Pazar günü de verimli geçti derken ilginç bir şey yaşadım. Otobüs durağına doğru gitmek üzereyken biri yalpalayarak bana doğru geliyordu. Körkütük sarhoş bir abimiz "kendimi öldürüceeeem" şeklinde cümleler kura kura bana doğru geliyordu. Bendeki de cesaret, annemin de tek eleştirisi o oldu olayla ilgili bu arada: "Niye cevap veriyorsun adama?" Neyse, dedim ki "abi kenara geç şöyle araba çarpacak, öldürürsün sonra kendini, kenarda dur" 😁 Yolun karşısına geçerken peşimden gelmesiyle benim otobüsüme binişim arasında geçen 10 dakika bana adeta değişik durumları yaşattı. Adamın nefesindeki alkol nasıl içime sinmişse ya da bana öyle geldiyse, geçmedi sanki eve gelince bile içimden. Sanırım 4-5 kere sigara uzattı bana. Kendisi de içmeye çalışıyordu. İyi ki de yoktu çalmak. Aksi halde adam havaya uçardı. En son bir şekilde otobüsüm geldiğinde sıyrıldım, kaçtım. Yine de bahsettiği şeyler kötüydü. Çocuklarından bahsetmişti, ağladı biraz, kaldırımda iki kız çocuğuyla oturan bir aileye 200₺ verdi. Yani onlar da aslında almasaydılar iyiydi. Teşekkür bile etmediler. Neyse.

Sosyal medyadan uzak durmaya çalışıyorum tekrar bu arada. Instagram vs. bildirimlerim dahi sessizde duruyor. Kim ne yapmış ne etmiş... Bu sefer kendimi insanlardan soyutlamıyorum Blog. İnsanları kendimden soyutluyorum. Kim ulaşmak istiyorsa ulaşsın yani. Bir yerlere de kendim gidiyorum. 💛