1 Nisan 2014 Salı

Nisan'a Merhaba

Ayda 1 kere yazar oldum. Bunun nedeni birçok şey olabilir aslında. Ya da tek bir neden de olabilir: Yoruldum...

Sürekli bir şeyleri düşünürdüm bir ara. Sonraları biraz duruldum, sonra düşünmem kesildi gibi oldu. Şimdilerde ortalama seviyeye yükseldi tekrar. Rahatsız etmiyor aslında da... işte.

Ders çalışmalıyım daha fazla. Ülkenin durumunu, arkadaş ilişkilerimi, duygusal meseleleri bir kenara bırakıp tamamen ders çalışmalıyım. Soru bankalarından çözmem gereken soruları düzenledim. Epey bir soru miktarı var beni bekleyen.

Olacak, inanıyorum. İnşallah olur. Olmazsa da hayırlısı öyleymiş derim. Demek ki Allah'ın benimle ilgili başka planları varmış, derim. Bugüne kadar hep öyle dedim çünkü.

Bahar geldi diyordum ama geçen gün yağan kar ve soğuk hava düşüncemi değiştirdim. Şimdi yine güneşli bir hava var. Aldanmalı mıyım bilmiyorum. Sıcak havaları sevmiyorum zaten.

Keşke hep bahar kalsa...
Mevsimler,
Ruh hallerimiz,
Yaşamımız...

22 Mart 2014 Cumartesi

Neler oluyor?

Çoğumuz evimizde oturmuş, çayını içerken; dışarıda herkes büyük bir savaşın eşiğinde. Ben mi saf düşünüyorum bilmiyorum. Belki her taraftan insanın düşüncesini dinlediğim için beynim allak bullak olmuş durumda. Belki de doğru düşündüğüne inandığım insanların yanlış düşündüklerini gördüğüm içindir.

1 hafta sonra seçimler var. Basit bir belediye seçimi olması gerekirken, adeta başbakanlık seçimi olmuş durumda. Hükümet adına yapılan suçlamalar, partilerin artık aşırı derece dengesiz bir şekilde davranmaları, ekonominin garipleşmesi... Kıyamet mi geliyor gerçekten?

Korkuyorum bir de. Ülkemin güneydoğusunun Kırım Cumhuriyeti gibi ayrılıp, daha sonra da tamamen kopmasından korkuyorum. Üzüldüğüm durumlardan biri de bununla ilgili aslında. Sosyal medyada her olaya tepki gösteren insanların, bu durumla ilgili tepkisiz kalmaları çok düşündürüyor. Bu nasıl bir ikiyüzlülük diyorum. Ve herkesin sırf kendi partisinin insanlarına karşı gösterdiği hassasiyet ve diğerlerini dışlama dürtüsü... Bu hale nasıl geldik, sorusunu sordurtuyor defalarca.

Savaşa gidiyormuşuz gibi sanki. Tam "Türkiye çok iyi bir noktaya geldi" derken insanların bu denli birbirlerine düşmesi, hiç doğru gelmiyor bana Blog.

Ben din kavramının, hangi din olursa olsun, insanları bir arada mutlu ve huzurlu bir şekilde tuttuğuna inanan biriyim. Şu anda bakıyorum olup bitenlere, nerede bir sesi çıkan insan görsem, ya ateist ya da dini sadece kimliğinde yazan bir insan. Dinsizleri dışlıyormuşum gibi bir algı çıkmasın, kurunun yanında yaş'ları yakan biri değilim. Ama çoğunluk o yönde.

Bu ülkeyi ayakta tutan, insanların inancı oldu hep. Bölmek isteyenler hep dünyevi amaçlar doğrultusunda hareket ettiler. Ne geçti ellerine masum insanların kanından başka acaba... İnançtan kastım sadece dinsel anlamda değil, insancıl anlamda inançlar demek istediğim.

Ne olur sonu bilmiyorum ama en azından inşallah hayırlısı olsun ülkemiz için diyebiliyorum çoğu insanın aksine. Çünkü düzene karşı olan, ısrarla "devrimci" takılan kimselerin ağzından bir kez olsun şu cümle çıkmamıştır.

Bunların dışında, senden çok uzakta kaldım Blog. Söylemek istediğim ve söylemeye korktuğum şeyler var. Burada hiç arkadaşım yok. Şöyle bir buluşup kahve içebileceğim kimsem yok. Eve girince çıkmak istemiyorum. Oysaki İstanbul'da olsaydım eve girmek istemezdim. İstesem aslında bir şekilde arkadaş edinirdim burada. Sonuçta Nallhan'da değilim. Ama etmiyorum, edemiyorum. İnsanlara güvenim kalmadı. En iyi arkadaşlarımdan birinin yaptığı ve aylar önce eski sevgilimin yaptığından sonra bir süre daha böyle devam ederim.

Yine de iyiyim çok şükür. Kilo vermem ve acil spora başlamam lazım. Bir de daha çok dışarı çıkmam lazım. Zira akşam dışarı çıkayım, kredi kartı borcumu yatırır markete giderim dedim, ama çıktığımdan eve dönene kadar adeta yabani gibi hissettim kendimi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Bu arada Twitter'a IP bazlı engelleme de geldi. DNS'ler işe yaramıyor yani. Zaten kullanıyorum da diyemem. Facebook vs. her şeyde pasif takılıyorum. Sana bile uzak kaldım Blog.

5 Mart 2014 Çarşamba

Bahaaaar! Nerelerdesin?

Özür dilerim...

Kendimi bu kadar yıprattığım için,
Duygularımı bu kadar yorduğum için,
Zamanımı gereksiz şeylerle geçirdiğim için,
Kitap okumayı 1 aydır bıraktığım için,
Çok yemek yeyip, seni sağlıksız yaptığım için,
Daha az, neredeyse hiç, dua ettiğim için,
Gerçeklerine karşı kapılarımı kapattığım için,
Sevgisini paylaşan insanlara karşı sert olduğum için...

Özür dilerim be Blog...

Eskiden moralim bozulduğunda soluğu yanında alırdım. Bazen en mutlu anlarımda seninle paylaşırdım. Son 3 aydır ne kadar da az paylaşımcı oldum seninle,
Her şeyi anlatamadığım için de...

Bilmiyorum neden o beklediğim sihirli değnek gelmiyor. Bilmiyorum, belki de beklemeli miyim daha fazla, yoksa elimdekiler için daha mı fazla çaba göstermeliyim, emin değilim.

Tek bir şeyden eminim: Hayatı, en değersiz zamanlarda ciddiye alıp en gerektiği zamanlarda görmemezlikten geliyorum. Bu huyumdan vazgeçtiğim anda sanırım daha mutlu olabilirim.

Neler geçirdim son iki ayda Blog? Bilmiyorum. O zaman hemen anlatayım. Bir ara diyete başlamaya çalışıyordum, o bir ara hiç gelmedi. Yürüyüşlerimi bıraktım, hava durumunu bahane edip. Ders çalışmalarım... eh işte. Ama çok yedim. Kilo da aldım. Herkes iyi dese de, değil Blog...

Bir ara eski sevgilim yazmıştı sanırım. Eski... Bazen merak ediyorum, hayatın hangi noktasında yanlış yaptım diye. Ya da olup bitenleri kim hak etti diye. Çok üstünde durmuyorum artık bu konunun, inanır mısın?

Bu şehre alışmaya başladım biraz. Yine de medeniyet denen şeyi aradığım zamanlar olmuyor değil.

Hafta sonu annem geldi. Ablam hamile. SÜPRİİİZ! En azından benim için renk oldu. Bir de arkadaşsız olduğum bu koca şehirde, konuştuğum insan sayısı artmış oldu. Yalnızım be Blog. Ve elim telefona daha fazla yapışır oldu.

En son da geçen gün oldu olanlar. Bir ara epey kıymet verdiklerim şimdi "eskide" kaldılar. Teorik olarak suçlu benmişim gibi gösterilse de, değil. Beni bilirsin, siyasetten nefret ederim. Hiç milliyetçi ya da Atatürkçü kimliğim görülmemiştir kimse tarafından. Sessiz sakinim. İnsanlara, insan oldukları için değer vermişimdir hep. Ülkemizde biraz etiket bazında değerlendirmeler fazla olduğu için...

Terörizm... Kim ister ülkesinde savaş olsun? Kim ister, yanyana yaşadığınız insanlarla toprak ve etiket problemleri olsun? Peki ya... kim ister senelerce ekmek yediği ülkeye ihanet edip, bir sürü savaşa sebep olup, 2014'e gelmiş bir dünyada, hala daha toprak kavgası yapmayı? Ben istemem. Ben çünkü insanları ırkları, renkleri, cinsiyetleri gibi ayrımlara sokmuyorum, sokmadım da hiç. Ama benim ülkemi bölmek isteyen, huzuru bozmak isteyen herkes teröristtir benim gözümde. Bazen insanları anlamadığım oluyor, geçenlerde bu durum maksimum seviyeye ulaştı. Benim gibi biri "Kürt düşmanı" ilan edildi. Sebebi de terörizmden yana gem vurduğum Facebook durumları idi. "Sözde" sebepleri tabii ki. Asıl sebep atıflarımın birilerinin canını sıkmasıydı. Oysaki benim bilmem kaç tane Kürt arkadaşım var çok değer verdiğim. Hiçbiri bir gün olsun gözümün içine bakarak nefretlerini göstermediler bana. Ve zannetmiyorum da onlar terörizmi desteklesin. AMA yanılabiliyormuş insan. Dost bildiğiniz insanlar, size sıcak görünüp, içlerindeki o Türk nefreti ateşini harmanlıyormuş sürekli. İkiyüzlü oluyormuşlar meğerse. Suçlandım. Sessizce arkadaşlıktan çıkartıldım. Yazılan yorumlar silindi... Anlamadığım şeyler oldu. Ben de çok uzatmadım, kestim her şeyi. Ve inanır mısın Blog, hiç pişman değilim. Benim hayatımda ikiyüzlülere yer yok.

Diyorum, anlamam hiç insanların bu toprak derdini. Güzel bir ülkede yaşıyoruz. Bu topraklarda herkesin emeği var. Peki ama nedir bu savaş? Neden?.. Neyse.

Bir haftadır hava kapalıydı ama bugün dışarı çıktım markete gitmek için. O ateşli sıcağı hissettim tenimde. Notlarımı alıp parka inmek geldi içimden. Peki n'oldu? Üşendim...

O değil de benim acilen diyete başlamam lazım. Aksi halde yazın t-shirt giymekten nefret edeceğim.

Beni affet Blogcuğuuum! Öptüm.

7 Şubat 2014 Cuma

Tatilden Sonra

Müjdeee! Tekrar diyete başladım Blog! Bundan önce anlatmam gerekenler var sana.

Geçen hafta İstanbul'daydım. Yaklaşık iki hafta boyunca o taraflarda kaldım. Ailemle ve yeğenlerimle zaman geçirdim bol bol. Biraz ders çalışır gibi oldum, evet. Dışarı da çıktım. Denizi gördüm Blog! Ama en güzeli cumartesi buluşmamdı kesinlikle. Sabahtan akşama kadar Kadıköy'deydim arkadaşlarımla. İlk önce Happy Moon's'un Kadıköy şubesinde kahvaltımızı yaptık. Yani kahvaltı adeta öğle yemeği edasındaydı. Biz dört kişiydik; ama iki kişilik kahvaltı aldık ve epey doyduk. Kahvaltı menüsünün 17.5 TL olması biraz pahalı gibi geldi o kahvaltıya göre ve konumuna göre de düşünürsek eğer... Ama doyduk. Ben daha çok gülmeye doydum. Yok böyle bir şey, adeta gülmekten ne yiyebildim ne de rahatça oturabildim. O kadar çok özlemişim ki arkadaşlarımı, bütün enerjimi orada harcadım adeta. Daha sonra Türk kahvesi içmek için bir yere gittik. Bize fotoğrafı takımımdan iki kişi daha katıldı. Ettik 6 kişi. Minicik bir bölümde kahvelerimizi içtik ve ayrıldık oradan. Sonradan katılanlar biraz aç oldukları için, Moda'ya doğru yürüdük ve Lavazza'ya çöktük.

- Az önce yanlışlıkla çayımı devirdim ve masam battı. Nazar değdirdim kendime galiba. -

Sonra birkaç ilginç dükkan gezdikten sonra en sevdiğim kahveciye(!) gittik birlikte. Tabii ki Tchibo'ya! Akşamı orada ettikten sonra arkadaşlarımın üçü ayrıldı. Geriye kalan iki kişiyle akşam yemeği olayına girdim. Ve tekrar evime döndüm.

Aşırı eğlenceli geçen İstanbul hasret giderme programımdan sonra Ankara'daki ilçemize geçtim annem ve babamla. Onlarla bir gün kaldım ve Ankara merkezdeki sevdiğim birinin yanına gittim. Onunla da çok özel, tam iki gün geçirdim ve uçağıma binip tekrar Diyarbakır sınırlarına girdim, havadan.

Hala her yerim ağrıyor. Adeta geçen iki haftanın yorgunluğunu çıkarıyormuşum gibi hissediyorum; ama hepsine değdi. Çok mutlu ayrıldım her yerden. Ankara'dan dönerken ağlayarak döndüm; ama olsun... Şimdi kaldığım yerden tam gaz devam etmeye çalışıyorum.

Geçen günlerde sipariş verdiğim hızlı okuma setime ulaştım. Kendisi şöyle ki: 21 Adımda Etkin ve Hızlı Okuma Eğitim Seti şeklinde geçen bir set. Sadece ana kitabı alsam da olurmuş. Tabii ben 76 TL vermedim. Çok daha ucuz bir şekilde geçti elime. Bugün ilk adımı uyguladım. Amacım daha hızlı ve daha çok anlayarak okumak. Zira dakikada okuduğum kelime sayısı beni şoke etti. Bu kadar düşük olmamalıydı. Çok okuyan da biriyim aslında. Bilemedim. Bakalım 1 ay sonra nasıl bir değişim geçireceğim...

Dediğim gibi diyete de başladım. Olabildiğince kırmızı et; hiçbir şekilde abur cubur ve fast-food tüketmemeye çalışıyorum. Yaza kadar ayda ikişer kilo verme niyetim var. Sebze ağırlıklı besleniyorum falan filan. Yürüyüşlerime de başlamıştım; ama tatil nedeniyle kesintiye uğradı Blog. Şu yorgunluğumu atar atmaz devam edeceğim.

Bunların dışında nasılım diye sorabilirsin Blog. İyiyim. Sakinim. Amaç edinmeye çalışıyorum hala. İplerimi elimden bırakmamaya çalışıyorum diğer bir deyişle. Sosyal ağlardan uzak duruyorum artık. Yabancı dizilerimi takip ediyorum mesela. Çıkmasını beklediğim yabancı albümler var. Kendimce geçiriyorum her şeyi. Bir de sanırım artık beni az da olsa anlayan biri var. Küstüğümde ya da canım sıkıldığında beni kendi halime bırakmayan, nedenini hemen anlayan; ailesiyle ya da birileriyle birlikteyken beni unutmayan(!) gibi...

Daha başka anlatmak istediğim şeyler var da, işte diyemiyorum her şeyi yazarak be Blog. Ama en çok sen anlıyorsun beni, biliyorum.

23 Ocak 2014 Perşembe

Sorgusuz, Korkusuz, Umutsuz

"Çocuk gülümsememe inat, yüz yaşındadır gözlerim. Yaralarımı sarmadım ki hiç. Aşklarla besledim."

Aslında sorgulayacak çok şeyim var. İnsanların yakalarına yapışıp, nedenini sormak istediğim çok mevzu var. Çok derdim var Blog. Hepsi kahrolası insan kaynaklı biliyor musun? Ki biliyorsun, sorduğum kabahat aslında...

Beni tanımak isteyen insanın yapması gereken ilk şey seni keşfedip sonuna kadar okumak Blog. Ya da sadece beni yaşamak sınırsızca. Ne kadar başarılıyız değil mi bu konuda? Neyse boş verelim insanları.

Diyarbakır'dan uzaklaşıp, İstanbul semalarına geldim 2 gün önce. Denizi henüz gördüm diyemem gündüz gözüyle; ama ilk fırsatta arkadaşlarımla buluşup tadını çıkaracağımdan hiç şüphen olmasın. Kafamdaki düşünceleri de beraberimde getirdim sanırım Blog. Aslında sana yazasım hiç yoktu; ama dayanamadım gördüğün üzere. Bu halim sana yazmaya itti beni.

Bir anti-depresanın vermeye çalıştığı mutlulukla ya da dinginlikle ayakta durmaya çalışıyorum son aylarda. Sevgilimden ayrılalı kaç ay oldu Blog? O'nun ilk başlarda Twitter profiline bakmalarımı da keseli çok oldu. Merak da etmiyorum artık. Hatta O seni okuyordur diye özellikle yazmamaya çalışıyorum. Ne yaptığımı bilmesin istiyorum. Sanırım nefretim oluşmaya başladı Blog O'na karşı. Bilmiyorum. Unuttum inanır mısın, o kadar kez ayrıldım ki O'ndan, bırak ne zaman ayrıldığımı, O'nun beni ne kadar değersiz hissettirdiğini bile unuttum. Başka biri bile girmek üzere hayatıma. Evet, yanlış duymadın. Hata mı ediyorum, emin değilim. Ama neden hayatıma her gelen, bir öncekinden daha iyi hissettiriyor bana Blog? Hayat benimle bu şekilde mi dalga geçiyor sence?

Şu sıralar gündemimde büyük ablam ve kocası olacak o kişi var. İkisi de bana kötü bir söz söyledi. Garip değil mi? Biri anti-depresanın verdiği "ekstra" özgüvenden dolayı demişti 1 ay önce, diğeri de bugün deyiverdi. O lafları hak edecek bir şeyler yapmış olsaydım bunu buraya yazmazdım bile. Sanırım Diyarbakır'a dönüp bütün eşyalarımı toplayıp tekrar anamın babamın evine döneceğim. Orada devam ederim hayatıma. Zaten orası benim kürkçü dükkanım(!).

Mutluluğu hak etmediğimi, sebebini göstermeden, çok iyi hissettiriyorsun bana Hayat. Hatta öyle hissettiriyorsun ki, benim hiçbir kötülüğümün ve hatamın olmadığını bilmeme rağmen, yaşıyorum bu durumu. Ne kadar başarılı olduğunu da çok iyi bildiğinden eminim. Ne yapsam? Ayakta mı alkışlasam senin bu başarını?

Bütün bunları yalnız yaşıyorum Blog. İsterdim ki yanımda biri olsun, ben düştüğümde kaldırsın. Her hatamı affetsin, ben eksildiğimde o tamamlasın beni, benim sorumlarıma ortak olsun. Ama kimse olamadı şöyle. Hep kendi istedikleri önceliklerine geldi. Mutlu etmeliydim onları her anlamda. Hatta sonuncusu resmen çırpınışlarımdan zevk alıyormuş, çok sonra anladım. Ne oldu? Değdi mi acaba?..

Hepsi geçmişte kaldı. Lanet, kahrolası, s*kt*r* b*kt*n geçmişte kaldı.

İşte sana bu yüzden yazdım Blog. Çünkü bu akşam öyle nefessiz kalmış gibi hissettim ki kendimi, sana yazmaya karşı direnemedim artık. Soluğu burada aldım.

Rahatladım mı sence? Emin değilim.

Uyuşturucu kullanan biri olsaydım şu anda sanırım çoktan uçmuş olurdum. Şimdi daha iyi anlıyorum diğerlerini...

5 Ocak 2014 Pazar

Yine mi Yeni Yıl?

Öncelikle hoş geldin 2014. Sana gel diyen olmadı; ama galiba ben özellikle gelmeni isteyenlerdendim, 2013'ün verdiği kasvetli dünyadan kurtulmak isteyenler arasında... Geldin ve bugün 5. günün. Geriye kalan 360 gün için ne derece başarılı olabileceğimizden emin değilim. Yine de umutla bekleyebiliriz seni Blog'um ve ben.

Yazmadan önce eski yazılarımı okudum. Yani her seneye nasıl başladığıma dair yazdıklarımı okudum demeliyim.

Geçmişim biraz film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Yeni yıla başlarken dilediklerimin ne kadarını gerçekleştirebilmişim diye düşündürdü. Şimdi yepyeni bir yıl var önümde. Yine saçma sapan dilek listesi oluşturmayı düşünmüyorum. Ve korkuyorum 2014'den Blog. Son yıllarım hayatımın şekillenmesinde çok farklı etkilere sahip oldu. Amerika maceralarım, Erasmus serüvenim, Dukan diyetiyle geçen bir yılım ve depresyona girdiğim son yılım... Ve bu sene korktuğum her şeyle yüzleşmek zorunda kalacağımı biliyorum. Hem de her şeyle... Ne kadar cesaretim var, emin değilim. Yine de ayaklarım geri gitmiyor. Adımlarım biraz daha bilinçli geleceğe dair; ama korkularım içimde saklı Blog. 2013'de bırakmak istemediğim kişi/kişiler vardı; ama şu anda gördüğün üzere yine yalnızım birçok sebepten ötürü. Hiç gelemem dediğim bir şehirde hayatımı devam ettirmem gerekiyor. 2014'ün yarısı böyle geçecek. Sonraki yarısı için Allah büyüktür diyorum. Yani benim için her şey Haziran ve Temmuz aylarından sonra başlayacak. Ne şekilde yöneleceğim, ne yapacağım, neye üzülüp neye sevineceğim... İnşallah diyorum; ama bir yandan da başım yana düşüyor.

Ne derece başarılı olabilirim acaba birçok konuda bu sene... Çok merak ediyorum ve diğer her şeyde olduğu gibi yaşayıp göreceğim. Bu seneden beklediklerimi yazmak istemiyorum. Daha sonra okuyunca kıyaslama şansım olsun istemiyorum Blog. Ne gelecekse Allah'dan, ne olursa kabulüm. Her anlamda sağlıklı ve mutlu olayım... Gerisi yine detay olur. Emeklerim boşuna gitmesin bir de. En büyük dileklerimden biri de bu. 

Duygusal anlamda bir hayale girmiyorum artık. Ne olacağım bile belli değil. Bir de inancım kalmadı artık Blog. Benim seçtiklerim mi yoksa beni seçenler mi beni bu hale getirdi, anlayamıyorum; ama galiba en büyük gerçeğin bu olduğunu öğrendim önceki yıllardan: Bana sevgi yasak...

Birlikte 6. yılımıza girdik Blog. Bir sen bir de ailem kaldı her sene yanımda. Bana yetersiniz aslında. Allah'dan belamı mı istiyorum, değil mi? Belki de.

Şu sıralar yine sessizleşip kendi dünyama çekilesim var Blog. İyi değilim çünkü. Moralim bozuk, kötüyüm... Dün gece bir film izledim, uzun zamandır izlememe direnip. About Time idi. Güzeldi, beğendim. Filmin sonunda kendime sordum: Ben neden her saniyemi en mutlu olacak şekilde geçirmeyi beceremiyorum? Denesem bile çok kısa süreli oluyor. Sonra yine üzgün, suratı asık Arif oluyorum. Belki o kısa sürede de kendimi kandırıyorum. Bazen, yine de, gerçekten mutlu olup zamanımı çok iyi geçirdiğim de olmuyor değil. Başarıyorum da galiba. Tam olarak emin olamasam da bu durum için, genel anlamda beceremediğim bir durum olduğu gerçeği de yüzüme çarpıyor Blog. Neyse, hoş geldin tekrar 2014. Bu sene epey işimiz var seninle... Dileklerimi biliyorsun!

24 Aralık 2013 Salı

Güle Güle #2013

Ben bir daha ilişkilerden bahsetmeyeyim mümkünse. Nasıl bir şansım var bilmiyorum. Çözemedim arkadaş! Çözemiyorum da hala... Yalnız, anladığım çok iyi bir şey var şu son haftalarda. O da şu ki: ilgi gösterecek insan gösteriyor. Öyle 5 kere ayrılmaya gerek kalmıyor mesela, ya da savaşmak gerekmiyor sırf değer verdiğini görüp hissetmek için. Bende saflık... Bu netleşti yani. Ne kadar salakmışım! Ne kadar safmışım ki sırf iki gramlık duyguları kaybetmemek için kendi kendime yürütmüşüm bir ilişkiyi. Safmışım diyorum da emin değilim, belki karşımdakiler daha uyanıktır benden. Neyse ne. Şu anda yine bir geçmişime "keşke" bırakmış haldeyim ilişkiler konusunda. Ve aylar öncesinin bitmiş olayını şu anda dile, hatta kelimelerime getiriyorum. Değer mi? Tabii ki değmez, değmemeliydi de hiçbir zaman.

O'nu salla da, şu şarkı bana değişik bir hava katıyor. Böyle sanki bir Ağustos ayının son günleri, çok az sıcak bir şehirde, güneş batımında dolaşırmış hissi veriyor. Radyolarda çok çalmaya başladı tekrar. Ondan etkilendim. Şuraya ekleyeyim ben de:
 

Ya sanırım kilo aldım. Bilemiyorum. Yine de şu günlerde düzene sokmaya çalışıyorum kendimi. Başta ders çalışmamı... Bugün çok iyiydi mesela, Allah nazarlardan korusun. Bundan sonra da öyle olmayı hedefliyorum. Galiba yemek düzenim için de bir şeyler düşüneceğim. Yani, düşünmek zorundayım. Böyle gitmez. OFF!

Geçen gün bilgisayarıma indirdiğim dizilerimin olduğu klasörü yanlışlıkla kalıcı olarak sildim. Aferim bana, oldu tabii. Gerçi bir yandan da seviniyorum. Çünkü zorla takip ettiğim 3 dizinin yaklaşık 5'er bölümleri vardı. Böylece o dizileri de takipten bırakmış oldum. Zira tam olarak hangi bölümlerinde kaldığımı bilmediğim için, tekrar indiremezdim... Zaten Ocak ayında en sevdiğim dizilerden ikisi başlıyor. Girls ve Shameless. Onlar bana yaza kadar yeter Blog.

WhatsApp'deki online olma sürüm beni benden almaya devam ediyor; ama ders çalışma düzenimle birlikte o da azalışa geçti diye düşünmekteyim. Tabii geceleri olan devamlılık değişmiyor. Neden acaba...

Yaşlılığım iyi geçsin diye yaşamak istemiyorum Blog. Olabildiğince bugünümü mutlu etmem gerektiğini düşünüyorum; ama henüz beceremiyorum galiba. Ne yapmalıyım, ondan da emin değilim. Yine de şu "düzene girme" çalışmalarımın etkilerinin her konuda pozitif olacağına inanmaktayım. Yakın zamanda görebiliriz bunu Blog. Takipte kalalım.

Ha bir de, iyi ki varsın!

Dipnot: Belki bu 2013 yılımın son yazısı olabilir, emin değilim. Şimdiden mutlu yıllar Blog. Sayfanın en altındaki blogun aktif olan yıllarını da 2009 - 2014 olarak güncelleyeceğimden hiç şüphen olmasın. Sabırsızlıkla bekliyorum. Ve 2014... hayırlı olacağına inanıyorum. Lütfen. Amin.

Dipnot 2: 2013 ile ilgili diyeceğim çok şey hem var hem de yok. O yüzden susmayı tercih ediyorum. Hiç güzel geçmedi birçok anlamda. Depresyona soktu en azından beni en başta; ama 2014 için çalışıyorum senenin son günleri bile. Haydi bakalım!

15 Aralık 2013 Pazar

Uzaklar...


Merhaba Blog, nasılsın?

Sana da karlar yağdı mı Blog? Her yerini beyazlattı mı dünyanın? Temizlik, saflık, duruluk getirdi mi sana da? Yoksa soğuktan şikayet eden, evden çıkamadığı için depresifleşen biri mi oldun?.. Nasıl oldun? Benimlesin yine de, biliyorum.

Bu akşam bir arkadaşım bana psikiyatriste gittiğini söyledi. Ben her ne kadar ona, gitmelisin, desem de; o henüz gidebildi. Sonuçlarından memnun kalır diye umuyorum. Çünkü ben 3-4 aydır mutluyum. Yine de bir gariplik hissetmiyorum, değil. Özellikle şu son günlerde. Sanki buraya, Diyarbakır'a, geliş amacımı tam olarak benimseyememiş gibi hissediyorum kendimi. O yüzden bu akşamı, yine, kendime ayırdım. Düşünmek için, biraz daha olup bitenleri idrak edebilmek için, daha iyi nefes alabilmek için, eskilerin eski olduğunu kabul etmek için biraz da...

Negatif olan şeylerden bahsetmeliyim biraz. 2013 kitap okuma hedefimden toplamda 7 kitap uzaktayım Blog. Ve 15 gün var. Yetiştirmem imkansız. Buna üzülüyorum mesela, yine de aylardır kitap okuyamıyor olmama daha çok üzülmeliyim. Çünkü uzak kaldım kitaplarımdan. Hayatımdan birini çıkartınca açılan boşluğu doldurmak için çok çaba sarfettim. Ve başardım... Doldurmuş durumdayım. Artık bir boşluk yok. En azından kafam sakin. Öte yandan diyetime bir türlü rutin uyduramıyorum şu sıralar. Her sabahım, akşamımla bozuluyor. Devam ettiremiyorum. Ablamdayken böyle oluyor. İstanbul'da da böyleydi mesela. İştahım mı açılıyor nedir? Diyarbakır'ın eti güzel bu arada. Burada yediğim lahmacun sayısı, ömrüm oyunca yediğimin yarısı kadar olmuştur galiba. O derece çok yemekteyim. Güzel, ne yapabilirim??? 

Bu akşamı, yukarıdaki saydıklarım ve daha saymadıklarım/sayamadıklarım için düşünme zamanı ayırdım kendime. Düşünüyorum. Ve bakalım yarından itibaren ne kadar başarılı olabileceğim. Bunların dışında, telefoncuğumla çok mutluyum. Bir iPhone sahibi olabilmeyi feci şekilde istemiştim. Ve Ağustos'dan beri kullanıyorum. Aşırı aşırısı mutluyum. Çünkü beni bilgisayarımdan tamamen uzaklaştırdı. Oyun oynamayan ben, birkaç oyun yükleyeyim derken, bilmem kaç oyun yükledim. Bir de WhatsApp çevrem oldu Blog. Görmelisin. Geçen gün adeta sabahtan akşama kadar elimdeydi telefon. Hatta arkadaşlarımdan birkaçı sitemkar şekilde "hep online'sın Arif??!!" tiribine girdiler. Ne yapabilirim? Burada henüz arkadaş edinemedim... Yani edindim; ama başkasının arkadaşı gibi oldu. Sözde... Bilmiyorum, o durumlar karışık biraz Blog. Boş ver. Yine de telefoncuğumla daha az vakit geçirmeyi hedefledim artık. Sanırsın ki sevgilim var. Belki de vardır? Kim bilir...

Hedeflerime odaklanmalıyım Blog. Tek diyebileceğim bu...

3 Aralık 2013 Salı

Ios 7 için #WhatsApp Güncellemesi

Sanırım Apple'ın cihazları için ios 7 güncellemesini yayınladığından beri bekliyorum WhatsApp'in güncellenmesini. Ben gibi birçok Iphone kullanıcısı da bekliyordur eminim. Çünkü WhatsApp'in bir önceki sürümü, ios 6'nın temasında çalışmaktaydı ve epey de itici duruyordu o şekliyle...

Sonra Twitter'da ve internette, beta tester olan kişilerden internete belli görüntüler sızdırıldı. Ve daha da merakla beklemeye başladım... Derken bu sabah uyandığımda, son 2 haftadır her sabah yaptığım gibi, App Store'a baktım ve şu görüntüyle karşılaştım:


Güncelleme orda beni bekliyordu... Hemen güncelledim tabii ki. Şu andaki sürümü 2.11.5 olan WhatsApp tamamen ios 7 uyumlu ve harika bir görünüme sahip. Bir de yeni sohbet ikonları, yeni mesaj bildirim sesleri, üç boyutlu harita görüntüleme ve ios 7 klavyesi gibi pek çok yenilik bulunuyor. Beyaz ağırlıklı olarak gelen yeni tasarımla birlikte bazı yeni özellikler de geldi. Kullanıcıların engelledikleri kişilere göz atmaları için daha iyi bir arayüz, resim göndermeden önce kırpma işlemi gibi yenilikler de kullanıcılara sunulmakta...

Peki Blog, dersen ki neden bu kadar heyecan yaptım basit bir uygulama için? Tek diyebileceğim, telefonumla geçirdiğim zamanın %85'ini WhatsApp kullanımım oluşturuyor. Hele ki bulunduğum şehirde arkadaşımın olmayışı, hala, benim mevcut arkadaşlarımla ve aile üyeleri de dahil iletişimimi WhatsApp'den geçirmeye zorluyor. Rahatsız da değilim açıkçası.

Uygulama sayfası şu şekilde, yorumlara bakılırsa, herkes beğenmiş: WhatsApp

Şimdi WhatsApp'de yazışmalar daha zevkli. Sabahları alınan günaydınlar, geceleri verilen iyi geceler daha egzotik.

Yazdıkça yazasım geliyor yahu!

22 Kasım 2013 Cuma

Neydi Giden

Hiç olmaz diye kalbimden geçen şeyleri yaşadım son aylarda. Hala biraz sızlar içim, değiştirdiğim ya da bitirdiğim şeyleri düşündükçe; ama zaman ilaçtır derler ya hani, bekliyorum ben de, zamanla geçer diye...

Bazı konularda silkelenip kendime gelmeyi düşünmüyorum hiç. Sonuna kadar hatırlayıp, sonuna kadar acısını yaşayıp, bir daha hiçbir şeye, hiçbir kimseye bir şans vermemek var içimde. Hiçbir şey için... Bunu bir kere daha demiştim 2012 yılı başında. Ben kaçarken o "şey" özellikle gelip beni bulmuş, düzenimi bozmuştu. Yani demem o ki, aslında ben ne kadar kaçsam da saklansam da olacak bir şey yine oluyor, her konuda. Yürüyerek geleni, koşarak kovalamak da istemiyorum; ama artık o hale geldi bazı şeyler içimde. Şimdi başka şeyler var içimde, başka duygular dönüp duruyor kafamda. Sakince izliyorum hayatımı. Kendimi akışına bıraktım bu sefer. Yapmam gerekenleri yapıp, çekiliyorum köşeme. Büyük beklentilerim yok, ne insanlardan ne de hayattan. Karnım doysun, derdim az olsun... buna razıyım.

İnsan cesaretli olmalı Blog bazı konularda. Sevgisini, öfkesini, mutluluğunu, hüznünü... gerektiğinde karşısındakine çok açık bir şekilde göstermeli. Bunlar cesaret gerektiren şeyler. Bazı konularda da gurur olmaz mesela. Olmamalı. Bilmeli insan ne istediğini. İstediğini de elde etmeye çalışmalı... Çalışmasına da, ben beceremiyorum bunu sanırım. Çok istesem de korkuyorum, kendime güvenim olmuyor o anda; ama istediğim şeyler olduğunu biliyorum.

Bunları yazarken bile kendime kızıyorum. Evimin duvarına işemiş birine duymam gereken kızgınlık neden yok bende? Neden hala savunmaya geçiyorum, "başka yer bulamamıştır, olsun" diyorum... Demesine de, susuyorum yine. Boşver'melerim moda oldu artık.

Bugün 22 Kasım. Dünya için sıradan bir gün, benim için ise yine soğumuş kahve tadında, Blogumun başında geçirdiğim bir başka gece. Başkaları için nasıl bir gün acaba... Neyse.

Zaman diyorum Blog. Neleri unutturmuyor ki insana...

18 Ekim 2013 Cuma

Oluruna Bırakmak

Yakın zamanda uzun süreliğine Diyarbakır'a gitme durumum var Blog. Gelecek planlarına çalışmak için. Her şeyden, herkesten uzakta olarak.

Ankara'nın bir ucunda, bana yaşadığım psikolojik soruna ek olarak, fazladan sorunlar ekleniyor. Sanki savaşmam gereken şeyler azmış gibi, çoktan kapattığım defterlerin hesabını tekrar tekrar başkaları soruyor. Empati denen şeyden tüm insanlık yoksun. Bu durum net sanırım.

Lanetlenmişim. Bunu da anladım. O yüzden sevgi/aşk konusunda her türlü uzak durma niyetindeyim. Geride kalanlara mutluluklar. Hak etmediğim yerde, hak edilmediğim kişilerin yanında duramam. Zorlamayla da olmayacağı kesinleşen durumlardan müzdaribim son aylarda.

Son 1 senedir, boş yere, boşu boşuna, birçok şeyin savaşını verdiğimi daha iyi anlıyorum şu günlerde. Kurduğum "keşke" ile başlayan cümlelerimin sayısı artık beni bile şaşırtıyor. Yine de sakinim. Sakin kalmaya çalışıyorum.

Belli ki beceremiyoruz bazı şeyleri insanlar olarak. Sevmeyi de beceremiyoruz. Tahammül de edemiyoruz artık. En önemlisi de güvenemiyoruz; çünkü güven veremiyoruz. Belki ben çok mükemmelliyetçiyim, evet. Yine de sevmek nedir çok iyi biliyorum. Ondan hep bu savaşlar Blog. Hep diyorum son zamanlarda, yine diyeceğim: Vazgeçiyorum ben. Şu olsun bu sefer şarkımız Blog:

12 Ekim 2013 Cumartesi

Belki de


"Hoş geldin eve, Can. Nasıl geçti günün?"


"Bütün gün iş arayıp durdum; ama ben gibi birine 
kimsenin ihtiyacı olmadığını duydum sürekli. 
Yeteneklerim çok fazlaymış hepsi için... 
Nedir dertleri anlamıyorum. Sanki yüksek bir 
maaş istiyormuşum gibi hepsinin tepkisi. 
Anlayacağın, bugün hiç iyi geçmedi İpek. 
Umarım senin günün benimkinden daha iyi geçmiştir."

"Ben... bütün gün evdeyim Can. Annem aradı sabah. 
Babam daha da rahatsızlanmış. Belki son günleri 
olabilirmiş. Beni çağırıyor onu görmem için... 
Ne yapmalıyım bilmiyorum. Sence çok mu kötüyüm babama karşı?"

"N'olur böyle düşünmeyi bırak artık. O senin, ne 
olursa olsun, baban. Bence annen haklı. 
En kısa zamanda gidip görmelisin. 
Bu senin son şansın olabilir İpek."

"Ben de tüm gün boyunca bunu düşündüm Can. 
Gitmem en doğrusu galiba. Günüm seninkinden 
iyi geçmedi anlayacağın. Elimizde fazla yiyecek 
kalmadı; ama bir şeyler hazırladım. Açsındır. 
Üstünü değiştir de mutfağa gel."

Ne kadar mutluyuz halimizden. Bir o kadar da mutsuzuz Blog. Yetmiyor hiçbirimize elimizdekiler. Doymuyoruz. Hep daha fazlası olsun diye tüm çaba... Bu akşam birine aynen şunu dedim: "Keşke tüm günümü alan bir işim olsa. Hiç vaktim olmasa, başımı kaldırmasam işimden. Böylece ne düşünecek bir dünyevi meselem ne de duygusal bir savaşım olur." Bekliyorum o yüzden. En doğrusu da bu sanırım Blog. Yoğunluk, meşguliyet. Yalnızlık...

Yalnızlık var yine Blog. Sessizce, her şeyi kabullenmeye başladığım bir yalnızlığım var. Fazla derin nefes alıyorum şu günlerde; ama iyiyim sanırım. Duygularımı nereye kaldırdığımı bilmiyorum artık. Mantığımı gözümün önüne getirmeye çalışıyorum sürekli.

Aklımda başka şeyler yazmak vardı aslında Blog. Sanırım vazgeçtim yine. Bazı konularda sanırım boşuna kürek çekip, direniyorum. 

4 Ekim 2013 Cuma

Sonbahar Nerede?

Bugün şöyle 5 saniyeliğine balkona çıkayım dedim. Bir süredir ev hayatı yaşadığım için, dışarı çıkmadığımı varsayarsak, o 5 saniyede doğa ananın, sonbahar mevsimini es geçip, bize kışı getirdiğine iliklerime kadar şahit oldum, diyebilirim.

Soğuk havaları seviyorum. Sırf daha az terlediğim için. Aksi halde güneşsiz bir ömrü kesinlikle istemem; böyle büyük bir çelişkiyle yaşamak zorundayım ömrümü yani. Ne yapabilirim? Tabii ki kabul ederek hayatımı yaşıyorum böylece... O değil de, yazdan beri ablamgilde olduğumdan dolayı, yanımda hiçbir kışlık kıyafet yok. Adeta bu soğuk havaları incecik tshirtlerle geçiriyorum. Buna pijamalarım da dahil. Eee... benim bünyeme işlemiyor haliyle. Soba gibi bir vücudum olduğu için olması gerek...

Şu sıralar soğuk olan sadece havalar mı, diye sormak istedim kendime Blog; ama tuhaftır, soğuk olan cidden havalar. Ruh halim, sanırım ilaçlarımdan ötürü, gayet iyi. Yani iyi hissediyorum. Depresif duygularım yok mesela yaklaşık iki aydır olmadığı gibi. Rahatsız da değilim.

Geçen gün, elime İngiltere'den sipariş ettiğim kitabım geldi. Dizisi de çekilmekte olan bir konuyu ele alıyor: Orange is the New Black. Kitapta, geçmişte yaşadığı kısa süreli bir lezbiyen ilişkisi sonucu, ortak olduğu uyuşturucu mevzusu nedeniyle, 15 ayını hapishanede geçiren bir kadının anıları anlatılıyor. Yazar kendi kaleme almış. Dizinin sadece bir sezonu çekildi, henüz. Ben tabii dayanamadım ve kitabı araştırdım, en ucuz bulduğum şekil, linkteki kitap satış sitesindeydi. Ücretsiz kargosu tabii ki almamı daha da kolaylaştırdı ve aldım. Kitaba başladım, okuyorum. %70-80 anlıyorum. Tabii bilmediğim kelimeler de gayet çıkıyor. Öyle çok süper bir İngilizce'ye sahip değilim haliyle. Özetle şimdilik bir sorunumuz yok Blog. Kitapla sevişerek anlaşıyorum, biliyorsun.

Bayram yaklaşıyor. Yine kan dökülecek. Et yediğimden değil; hani şeye de karşı değilim, sonuçta dinin gerektirdiği bir şey. Şu durumda çıkıp diyemezsin ki onca kurban kesen insana, kesmeyin ve hayvan katliamına ortak olmayın, diye. Kesen/kestiren insanlar bunu o niyetle kesiyorlar. Ben de bir gün maaşa bağlanırsam, kurban olayını, kendime değil de ihtiyaçlı birine gidecek şekilde geçirmek istiyorum mesela. Kesemem deyip, kenara çekilemem sanırım. Bilemedim. Yine de konumuz benim kırmızı eti tüketmiyor oluşum. Fastfood dışında. Siz benim canımsınız.

Pazartesi psikolog görüşmem var. 3. seansım olacak; ama sanırım son seansım olacak, zira hem Ankara'ya dönüyorum hem de ilk iki görüşmem pek verimli geçti diyemiyorum. İlaçlarımın verdiği ve kendi kendime ürettiğim ekstra enerji depolama seanslarım sonucunda, daha faydalı oluyorum diye düşünüyorum kendime. Yine de üçüncü seansa gidip ona göre hareket etme taraftarıyım. Bir de kafamda bazı şeyler biraz şekillendi ve Kasım ayıyla birlikte artık harekete geçmeyi düşünüyorum Blog. Ne kadar başarılı olurum bu sefer, bilmiyorum; ama şimdilik görebildiğim ve elimden gelen bu yönde gibi duruyor.

Kalbimden yana ne desem bilmiyorum. Sanırım kalbimi es geçiyorum. Tıpkı 2009 yazında, Amerika'da geçirdiğim ilk 2 ayda olduğu gibi...

23 Eylül 2013 Pazartesi

Yaz bitti!

Ve sonbahar...

Geldi değil mi? 3-4 haftadır üşüyoruz geceleri. Ya da bana serin geliyor. Aslında rahatsız da değilim. Bunun 1-2 nedeni var: Serinliği seviyorum, üşüme derecesine kadar; bir de soğuk ortamda vücut daha fazla enerji yakıyor. Şu sıralar diyette olmaya çalıştığımı hesaba katarsak, ince hesapları gerektiren bir iş olduğundan, etkili oluyor diyebilirim.

Yazamadım epeydir Blog. İstanbul-İzmit-Diyarbakır arasında gittim geldim geçen zaman içinde. Mesela artık benim de bir Iphone'um var! Oley!

Diyarbakır ilginç bir il-miş. Öğrenmiş oldum; ama etleri/tatlıları mımmmhh! Yine de bana göre bir şehir mi bilemedim. Zira çok tek renk gibi geldi. Yani manevi anlamda. Çok kalabalık; ama o kalabalıklığı taşıyamıyor gibi geldi. Çok önemli bir şehir gibi geldi dini anlamda... Hepsinden öte, artık Türkiye'nin her bölgesinden en az bir şehirde bulundum, diyebiliyorum! En güzeli de bu...

Önce motivasyon demiyorum artık. Önce başka şeyler diyorum şu günlerde. Motivasyon gelirse peşimden gelsin diyorum mesela. Çok yormuyorum psikolojik anlamda kendimi. Rahat bırakmış durumdayım. Sıkmıyorum. Dini anlamda biraz eksilmişim gibi sanki Blog. Fiziksel anlamda güya diyetteyim. Bugün biraz bozdum da.

Ah bu arada geçen gün, uzun süredir düşündüğüm; ama ilk kez icraata geçtiğim bir şey oldu. Saçlarımı 4 numaraya vurdum. Nasıl olduğu konusunda şu linkten biraz bilgi vermiş olabilirim. Hep aklımdaydı aslında çok kısa saçlara sahip olmak; ama ne bileyim, çirkin olurum, asker tıraşı gibi olur vs. diye hiç yeltenmemiştim. Şimdi her ne kadar artık uzamalarını beklesem de yeni saçlarıma alıştım ve bana çok başka bir hava katıyor diyebilirim. Gelelim nasıl böyle bir işe giriştiğime... Ben de emin değilim. Sanırım kullandığım ilaçların bende oluşturduğu ekstra özgüven bana bunu yaptırmış olabilir. Pişman mıyım? Hell no!

İnternet bağlantım kısıtlı bir süredir. Ankara'ya dönmeyi bekliyorum aslında; ama emin değilim orası da bıraktığım gibi mi acaba... Evimi, odamı özlemedim değil. Şu 1-2 aydır olup bitenlerin başladığı yere dönme isteğimi de anlamış değilim. Yine de orası anne babamın kaldığı yer ve ben bir daha o zamanları ne zaman yakalarım bilmiyorum.

İçime dokunmayalım Blog. Çünkü inan içimde de bir şey yok. Anlatabileceğim bir şey olmadığı için belki de yazmadım sana. Bilmiyorum; ama biliyorsun ki en depresif zamanlarımda sana yazıyorum. Şimdiki öyle bir zaman değil. Ve büyük bir ihtimalle, 1-2 aydır da öyle depresif zamanlar geçirmiyorum. Bundan sonra da geçirmeye hiç mi hiç niyetim yok.

Nefret ettiğim mevsim geçti. Kuş gibi hafif miyim? Belki. Geçmişimi ya da geleceğimi sorgulamıyorum. Şu an biraz daha önemli gibi her ne kadar değerini bilemesem de çoğu zaman; artık böyle düşünüyorum. Son zamanlarda kitap okur oldum epeyce. Hafta sonuna doğru devremülke gidiyoruz 3-4 günlüğüne. Ekim sonu gibi yine Diyarbakır gözüküyor. O arada denk getirebilsem, İstanbul'da görmeyi istediğim ve beni görmeyi isteyen arkadaşlarımla görüşmek istiyorum. Özledim.

Dipnot: Yıllardır hiç böyle bir hissiyatla yazmamıştım sana Blog. Sanki aklımda "sadece yazmak" var. Ne bir anlam yüklemek, ne dert anlatmak, ne mutluluğumu paylaşmak ne de benzeri bir amacı var yazmamın. Hiç böyle olmamıştı; ama diyorum ya, şu halimden mutluyum. Farklı bir rahatlığı var. Tek nedeni de psikiyatrist/psikolog görüşmelerimdir. Eminim. Zira kimyasal etkisine maruz kaldığım şeyler de var.

Özetle: BEN İYİYİM.

30 Ağustos 2013 Cuma

Neler Oldu/Bitti

Nereden başlamalıyım bilmiyorum Blog. Söylemek istediğim, bağırıp çağırıp; kırıp dökmek istediğim bir nefretim/sinirim/tanımlayamadığım duygularım var; ama çıt çıkmıyor... Ne içimde ne de dışımda. Anlamıyorum, anlayacağın... O da nasıl oluyorsa artık.

Şu anki anımdan, geriye doğru anlatmalıyım kısmen. Az önce eve girdik ablamlarla. IKEA'dan dönüyoruz. Öyle büyük şeyler almadık. Asıl amacımız kısmen, hem IKEA'yı gezmek hem de oradaki AVM'nin tekindeki Mediamarkt'dan Iphone markalı bir telefon almak-tı. Sonuç? Tarifsiz.

Özetle, telefon alamadım. İçimde de heves kalmadı aslında. O eski heyecanım yok. Alınacağı kesinleşti diye mi, yoksa kullandığım ilaçlardan dolayı mı bilmiyorum. Hani istiyorum, seviyorum; ama olsa da oluuuur, olmasa da oluuur kafasındayım. Garantisi Genpa olan ve ucuz olan bir Iphone bulana kadar bir süre daha araştırmaya devam edeceğim...

15 Ağustos'dan beri olanlardan bahsetmeliyim galiba. Bundan da emin değilim, bahsetmek zorunda mıyım?.. Geçen süre zarfında, 1 adet psikolog görüşmem oldu. Büyük ablam İstanbul'dan çok uzaklara taşındı. Ben diğer ablama geçtim ki burası İstanbul'a biraz daha uzak. Galiba epey bir süre buradayım. Sonra neredeyim, ben de bilmiyorum.

Psikoterapiden çıkınca öyle pek "aha! Buldum!" moduna girmedim tabii ki. İlk görüşmeden nereye varabilirdik ki zaten? Bir sonraki 2-3 hafta sonra... Kullandığım ilaçlarıma da devam ediyorum. Etkileri var, güzel mi bilmem. Mesela sabaha karşı bazen 4, bazen 5; hatta bazen 3(!) gibi uyanıyorum gereksizce. Sonra uyu uyuyabilirsen... Fazla uyuyordum önceleri. Şimdi sonuçtan mutluyum; ama sabah ezanıyla uyanmak güzel olsa da, kalkınca boş boş dururken bir anlamı olmuyor. Öte yandan sıcak ve nemli hava, benim terlememle olan savaşım ve bütün bunlara karşı eskisi gibi sinir krizlerine girmek yerine, sakince geçmesini bekleme durumlarım var. İyi ki mi kötü mü bundan da emin değilim. Yine de depresif/kötümser değilim bir süredir. Ve öncekiler gibi "kendimi kandırma" şeklinde olmuyor. Gayet iyimserim. Henüz sıfırlamadım hiçbir şeyi genel anlamda. Henüz plan-program da yapmadım; ama yakındır. O zaman anlarım ne olup bittiğini... Şimdilik böyle şeker çocuk Arif modunda devam ediyorum. Iphone'uma da kavuşaydım iyiydi.

Haftaya Çarşamba uçağa biniyorum! En son sanırım Vilnius'dan dönerken binmiştim. Özledim sanırım. Sabiha Gökçen'de beklerken bu sefer ayaklarımı epey sürtmeyi düşünüyorum yerlere. Belli mi olur, belki ayağım alışır, öyle değişikli hoşlu şeyler olur. Nereye gideceğimden daha sonra bahsetmeliyim Blog. Onun konusu biraz ayrı.

Diyete başladık 4 gündür eniştem ve ablamla birlikte. Eh tabii tartıda 2-3 kg vermiş gözüksem de bu diyet işleri hep istikrar gerektiren şeyler. Fazlam çok da yoktu oysa ki.

Ortalıktan kaybolalı tam 3 hafta oldu Blog. Görüyor musun ne kadar sessiz, sakin; sanki Arif hiç yokmuşçasına her şey? Görüyor musun o yerlere göklere sığdıramadığım arkadaşlarımın o güzel sessizliklerini? Belki "Arif yalnız kalmak istiyordu, dokunmayalım" düşüncesindedirler; ama ben olacağım da böyle bir durumda, 3 hafta arkadaşım ortadan "ben gidiyorum, yokum uzun bir süre" diyecek bana ve ben bekleyeceğim dönmesini? Oldu. O işler bende bu şekilde yürümüyor Blog. Demek ki neymiş? Kimse ben gibi değilmiş. Yine de çok uzaklardaki 1-2 üniversite arkadaşım var. Onların bana ulaşması ciddi anlamda zor olduğu için; onları ayrı tutuyorum. Aksi halde Blog'umu bilenleri bile var aralarında. Kaldı ki mail adresim de var çoğunda. Eski sevgilimde de... Yani özetle, arayan aradığını buluyor.

Eski sevgili demişken; şu şarkı çaldı durdu yine bugün kulaklarımda:


Sanki elimi hiç bırakmamışsın gibi
Yokluğunda kendi kendime inandım, dayandım.
Sanki kötü sonlu hiç hikâye yokmuş gibi
Sonumuzun iyi biteceğini varsaydım, yalandı.

Havalar da soğuk gidiyor
Bu aralar üşürsün sen bilirim.
Aman dikkat et, aklına yazları getir.

Ne olur ara sıra haberdar et
Pencerelerde bekletme
Hayatına elbet biri girecek
Mutlu ol, onu ihmal etme.
Ne olur ara sıra haberdar et
Pencerelerde bekletme
Hayatına elbet biri girecek
Mutlu ol, onu ihmal etme.

Sonra bir de şu geldi aklıma; buna önceleri çok anlam yüklerdim. Anlamlıydı. Şimdi bomboş; ama yine de güzel geliyor:

Videosu biraz kötü gibi; ama şarkı eski de olsa güzel bence. Sözleri anlamlı.

Çaresizim mecbur bu veda 
Kokun üzerimde gidiyorum uzaklara 

Sığınıp anılara bu hasrete dayanırız elbet 
Ümidimiz muradına erecek sabret 

Sabret inci tanem bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 
Ağlama ne olur vazgeçme bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 

Vız gelir dağlar denizler yaban eller 
Sevmeye engel değil mesafeler 

Geçici bu ayrılık bir rüya farzet 
Sonunda zafer bizim olacak sabret 

Sabret inci tanem bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret 
Ağlama ne olur vazgeçme bekle beni 
Döneceğim mutlaka sabret.

Sonra yine düşündüm; 25 yıldır belki de geçirdiğim en tuhaf 3 haftayı geçiriyorum. Tuhaftan kastım kesinlikle yalnız geçirmemem gereken bir durum. Ve yalnızım Blog. Şu anlarımı ailem dışında kimseyle geçirmiyorum, konuşmuyorum bile. Yalnız olmamalıydım, herkes gider ailem ve sevgilim kalır, derdim hep. Olmuyormuş öyle. Aile kalıyormuş. Çünkü onlar hiç gitmezmiş zaten. Ben yaşadıklarımı tek başıma yaşamayı öğrendim öğreneli çok değişti anlamları ilişkilerin. Şimdilerde sakinim; ama eskilerden de çok ders çıkarıyorum Blog. Eski sevgiliye, arkadaşlarıma, dostlarıma sözüm çok da, neyse... Ben susmaya alışkınım.

Şimdi acımı içime gömdüm. Öyle yaşıyorum yani. Bugünler de geçer, diye tek umudum.

Dipnot: Evet, farkındayım, yine Blogumda hissettiklerimi paylaşıyorum. Oh.