4 Ağustos 2015 Salı

(u)mutlu olmak/olabilmek

Papatya çayı...

Aradığım huzuru belki çok yanlış yerleri eşeleyerek arıyorumdur. Belki çok yanlış sularda yüzüyorumdur, yüzmeyi bilmeden ya da yanlış notalara basıyorumdur hayatın o gösterişli piyanosunda. Bilmiyorum... Şimdi bir kupa papatya çayında arıyorum; kulağıma hoş bir tını, kalbime umut, vücuduma huzur veren o gücü.

Yürüyorum çoğu zaman. Bazen koşuyorum. Yorulduğumu fark etmiyorum bazen. Duruyorum bilmediğim bir köşe başında kimi zaman...

Elinden topu alınmış 5 yaşındaki bir erkek çocuğu gibiyim bazen de. Arkamı yaslayabileceğim annem ve babam var; ama uyanıyorum bir anda sanki ve çocuk olmadığımı anlıyorum. O anda yüzümü bir korku kaplıyor. Tüm güvenini kaybetmiş koca bir yetişkine dönüyorum anında. Bir anda kara bulutlarla kaplanıyor gökyüzü. Başka zaman dualarla bile gelmeyen yağmur, başlıyor yağmaya. Damlalar vuruyor yüzüme tane tane kurşun misali. Keşke diyorum... Keşke topu alınmış 5 yaşındaki erkek çocuğu olarak kalsaydım. Hala daha aynı saflıkta kalan, tek istediği biraz daha dışarda oyun oynamak olan, o erkek çocuğu olarak kalsaydım diyorum. Sonra kendime geliyorum tamamen...

Erteliyorum mutluluğu...

Ertelediklerimin listesini saymaya kalkarsam, ertesi sabah, 1 aydır mühendis olarak çalışmaya başladığım işime geç kalmış olurum. O yüzden mutluluktan bahsedeceğim sadece. O, bana uğramayı her sefer unutan mutluluktan...

Koşturmalarından yoruldum insanların. Para için, seks için, şöhret için... manevi hiçbir değeri olmayan şeyler için koşuşturmalarını izlemekten çok yoruldum. Beni yaratan varlığın bana engel koymasına bazen sevinmiyor değilim o yüzden. Birçok açıdan dünyaya çok farklı bakabiliyorum bu sayede. Çünkü engellendiğim şeyler beni diğer insanların istedikleri şeylerden uzak tutuyor. Yine de bazen savaşını veriyorum bu durumun. Arada kalmak birçok konuda kötü bir etki yapıyor üzerimde.

Geçenlerde biri bana "mutlu olmamak için çok çaba sarfettiğimi" söyledi. Başka biri "neden kendine mutluluğu çok görüyorsun" dedi. Bir başkası "bu kadar eziyet etme kendine" dedi.

Artık inkar edemiyorum. Haklılar... Ama elimde değil. Ben mutluluğu beceremiyorum. Ve sanki mutsuzluk üstüme daha çok yakışıyor.

Çok şey değil aslında istediklerim:

Biraz da olsa mutlu olabileceğim bir iş ve düzenli bir hayat.
Birlikte hem üzülüp hem sevineceğim doğru bir insan.

Yaklaşık 2 aydır yazmadım sana Blog. En son mutlu ya da umutlu olursam dönerim belki demiştim. Mutlu ya da umutlu değilim, ama hem mutlu hem de umutlu olmak istiyorum artık. Kendimle değil de, hayatla savaşmak istiyorum artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder