26 Haziran 2019 Çarşamba

Haziran'da Saplanan Bir Ruh

Beş kelimeden biri yalnızlıktı eskiden. Sonra 3 kelimeden biri oldu. Ve dillerden düşmeyen hale geldi. Yalnızlık... Hani etrafınızdaki sürekli gülüp eğlendiğiniz insan topluluğunun içindeyken bir tane yaprağın ağaçtan düşüşüne odaklandığınız ya da bir AVM'nin üst katında yüzlerce insanla yemek yerken oraya gereksizce koyulmuş saksıdaki çiçeğe baktığınız anlardaki yalnızlık... Duygularınızı bastırdığınız, "ben kendime yeterim" dediğiniz; ama yetmeyen bir durumun nedeni yalnızlık. Hadsizce kalbinizden beyninize doğru duyguları pompalayan, sizi yanlış tercihlere sürükleyen yalnızlık... Böyle işte yaşadığım. Başkaları gibi sahte bir maskeyi yüzüme takmadığım bir hayata yaklaşımımdan dolayı dilime ve şu anda yazıma pelesenk olan kelime, bir diğer deyişle.

Şimdilik hayatımızın asıl konuları çok başka sevgili Blog. Duygusal yaklaşımlarımdan benim değil de tuhaf bir şekilde çevremdekilerin rahatsız oluşunu baz alan bir dönemden geçiyorum. Çok tuhaf değil mi sence de? Onlara ne yani? Sonradan fark ediyorum ki, asıl rahatsız olunan şey olmayan olgunluk, sahip olunmayan duygusal yaklaşım, düşük beklentiler, robotlaşmış düşünce, biyolojik anlamda geçirilmiş yıkım ve son olaraksa öğrenilmiş çaresizlik.

Özel hayatımı kenara koyarsak, şu sıralar Dell ve Apple marka bilgisayarlar arasındaki ikilemim, hava sıcaklıklarındaki artış ve bulunduğum şehrin nem oranı, birazdan izleyeceğim The Handmaid's Tale'in yeni yayınlanan bölümü, okuduğum "Pempe Fili Düşünme" isimli kitap ve aklıma gelmeyen diğer geçici ve duygusal olmayan şeyleri de ele alabiliriz Blog. Tabii ki şaka yapıyorum. Ve yazımı sonlandırıp dizi moduma geçiyorum.

Önümüzdeki ay 31 yaşıma gireceğim. Belki o zamana kadar yazmayabilirim.

Lütfen sağlam ve benimle kal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder