2 Eylül 2025 Salı

Yine bir Sonbahar

Okuduğum bazı araştırmalar üzerine, benim durumumdaki insanların yazarak rahatlaması daha etkili oluyormuş. Sanırım bu durum, benim neden günlük tadında bir bloga sahip olduğumu daha iyi açıklıyor. Aksi halde bir konuyu temel alarak onun hakkında paylaşımlarda bulunabilirdim; ama işte buradayız...

Uzun bir ara veremedim sevgili Blog. Paylaşabileceğim, beni anlayabilen ya da anlıyormuş numarası yapan biri olmadığı ve başka türlü bir patlama yaşamamak için sana yazıyorum. Tabii benzeri şeyleri, üzerinde çok daha başka kötü durumlarla yıllar sonra tekrar yaşayınca; biraz bocaladım. Paldır küldür silinecek kişileri hayatımdan çıkartıp kendimi her şeyden soyutladım. Biraz nefes aldım gibi yine de. Uzun zamandır izlerim dediğim filmleri izledim. Biraz daha kitap okumalarıma odaklandım. 1-2 kez yine diyetlere başlayıp bıraktım. Şimdilik iyi gidiyor. Şu son 3-4 günümü griple geçirme kısmını saymazsak.

Geçen gün Galataport'a gitmek istedim. Yolculuk ne kadar sürdü bilmiyorum; ama metrobüs dışında, her şeyi kullandım. Sırf yavaş yavaş yürüyerek, insanlara bakarak, belki bir ihtimal sohbet ederek... geçirmek için. Bana Taksim'e nasıl gidilir diye soran yerli ve yabancı turistlere yol tarif etmeye çalıştım. Dedim "Arif n'oldu İngilizce'ne?" Yine de herhalde ulaşmışlardır. Heyecan yaptım galiba. Ya da aklım başka yerlerdeydi. Çünkü bindiğim her bir vasıtada, gittiğim her bir kafede, döndüğüm her bir köşede aklıma gelen kötü anılarla meşguldü düşüncelerim. İyi olanlar nereye gitti diye soruyorsun değil mi Blog? İnan ben de bilmiyorum. O'nunla geçen 4 yıldaki iyi anılarım, sanırım öylesine yaşandı. Kısmen kendime kızarak geçirdiğim vapur yolculuğu vardı mesela o kötü anılardan dolayı. Ya da sırf O'nunla irmik helvasını paylaşmak istedim diye suratını asmasından dolayı yaşadığım üzüntü vardı aklımda. Neden düşünüyorum değil mi bütün bunları hala? Ya da kendimi üzmeye devam ediyorum? O benden sessizce kurtulduğu için rahatça hayatını yaşarken ben O'ndan 4 yıl daha önde gitmeme rağmen, kendimi üzerek daha da geriden geliyorum. Eve dönerken de bunu düşündüm. Bazen O'na söylüyordum. "Sen böyle yavaş yavaş bitirmeye hazırlıyorsun her şeyi. Arkadaş kalırız sonra falan" diye. Çünkü pat diye bitsin derse, Arif iptal olurdu. O yüzden yavaşça alıştırıldı ve Arif'e bırakıldı. Yine de üzülen ve iyi şeyleri düşünmeyip kötü şeyleri düşünerek istemsizce kafasında karartan ben oldum sevgili Blog.

Nefret tabii ki kötü bir şey. Hayatımda nefret duyduğum belki 2-3 kişi vardır. Biri mesela eski patronum, hala daha beddua ederim ve haklıyım da bence. Yine de şu anda bir nefret yok içimde. Olacağını da zannetmiyorum. Benim yanlışlarım da var elbette; ama ben eski kafalı olduğum için ilişkiler konusunda, nelerin üstünü örtebileceğimi tahmin bile edemiyorum. Belki o yüzden her bir tartışmadan sonra çok kolay bir şekilde gönlüm alınırdı. Hazır aklıma gelmişken, evet, inşallah Allah benim dünyamı bozan o şeref yoksunu eski patronumu daha da beter eder. Amin.

Sonbahar geldi. Duygularım, düşüncelerim, hayallerim ve daha da kötüsü bazı şeylere olan umutlarım dökülüyor, olmayan ağaçların yaprakları gibi... Benim dünyamda birine güvenmek, o kişinin geçmişini sahiplenip ya da geçmişini boş verip o şekilde kabul etmek, gözlerinin içine bakınca "kötü anımda bile yanımda olur ya. Olur olur, şüphem yok" diyebileceğin birisine denk gelmek imkansıza yakın hale geldi.

Yine de neyse deyip okuduğun bir kitap gibi rafa kaldırıyorsun sanırım tüm olan biteni. Sanki böyle olması gerektiğini birileri söylemişçesine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder