12 Şubat 2017 Pazar

sessiz KALABALIK

Ufacık bir umut, Blog. O kadar küçük bir umut ki içimde barındırdığım, artık ne ben yerini bulabiliyorum ne de var diyebiliyorum. Ne canlandırmaya yetecek enerji var dışarıda ne de sahiplenecek biri.

Hepsi, herkes bir etiketten ibaret sanki. Üstlerinde fiyatları yazıyor. Artık o kadar bariz şekilde yazılı ki kafamı çevirmekten kendimi alamıyorum kalabalıklar içinde. Herkes konuşuyor. Dilsiz olsaydık hepimiz keşke. Tek gürültü çevreden gelen sesler olsaydı mesela. Konuşmasaydık. Öyle anlaşmaya çalışsaydık. Cesaretimiz yeter miydi sence?

Neyse.

Yalan söylemiyorum; yazacak kimsem olmadığı için, yalnız olduğum için, beni anlayacak ya da anlamak için çabalayan kimsem olmadığı için, bugün çok bunaldığım için tekrar yazıyorum sana. Yoksa gerçekten yazmaktan vazgeçmiştim artık. Yazmak da yük gibi geliyordu. Ondan da kaçmıştım aslında bir nevi. Çünkü önce insanlardan sonra da bana iyi gelen her şeyden uzaklaşmaya çalışıyordum bir dönem. Meğer çamurun içinde debelenip duruyormuşum. Bilmiyorum. Birkaç arkadaşım var ama hani hepsinin derdi ayrı ve ben çok iyi öğrendim hiçbirine derinleşmeme konusunda.

Niye bunaldım diye merak ediyorsun tabii. Uzun bir zamandır değişmeyen hayatım, malum. Onu geçiyorum. Bugün dışarı çıktım 2-3 arkadaşla buluşmak için. Hava soğuktu. Ankara soğuğunu özledim o derece. İstanbul'un nemli soğuğunun işlemediği yerim kalmadı. Ama olsun soğuk hava güzel. İyi hoş gezdik, yedik içtik, eğlendik. Pek benimle bütünleşmeyen şeyler olsa da, gözüme bir şey çarptı, konuşma/işitme engelli 2-3 kişi, ellerinde telefonları ve malum uygulamalar... Bilemiyorsun, herkes bir arayışta. Sonları muallakta olan arayışlar... Biraz beni aldı götürdü tabii. Bugün ay tutulması da var. Malum ben pek etkileniyorum. Bu arada kendime not: Taksim'deki Espressolab'a gitme Arif. Teğet geç.

Bu arada Blogger'a hep istediğim şey olan emojiler gelmiş. Ve bu dönüş yazımı en sevdiğim emojimle kapatıyorum.

🍔

Birlikte hamburger yediklerimiz bol olsun Sevgili Blog.

30 Eylül 2016 Cuma

Gittim.

Bu sefer son kez gidiyorum.
Belki giderek, kendime daha çok gelirim...

New York, ABD - 2009

24 Eylül 2016 Cumartesi

Sen Orda Yok Musun?

Son 2-3 gündür hastayım Blog. Başında doktora gittim, antibiyotik ve 1-2 ilaç verdi. Onları kullanıyorum. Bizimkiler devremülke gittiler, ben gitmedim. Evde yalnızım. İki hafta kadar. Kafamı dinliyorum galiba...

Dün, en son ne zaman yaptığımı bile hatırlamadığım bir şey yaptım gün içinde: 5 vakit namaz kıldım vaktinde. Tabii en sonunda yatsı namazı duasına kadar bekleyen gözyaşlarım boşaldı gözlerimden. Zaten burnum tıkalı, gözlerim şiş, tuhaf bir haldeydim. Hep sormak istediğim, ama her sefer içimden geçirdiğim şeyleri sordum O'na kısık bir ağlamaklı sesle bu sefer. Bu sefer kapattım galiba o soru kısmını. Tekrar sormam sanırım neden ben, neden bir tane değil de birkaç tane dert diye.

Şu anda böyle kim gelse karşıma dert anlatsa, ona karşıma sanki Hitler gelmiş de yaptıklarından pişmanmış da bana yakınıyormuş gibi bakardım. O derece tepkisizim...

Ev sessiz. Bazen soğuk, bazen siyah beyaz, bazen kırmızı. En güzel anlardan biri de dizilerimi usb diske atıp TV'den izlemek galiba. Daha güzel. 2+1 ses sistemini bağlamayı düşünüyorum bir de. Artık biraz da bas verme zamanı...

Ben en iyisi gidip bir film izleyeyim.

Şunu da buraya ekleyeyim: