15 Mayıs 2010 Cumartesi

Nerelerdesin...

Bunaliyorum iyice. Sanki fazladan edindigim yukler, artik, omuzlarimdan kayip dusuyor ve ben dustugunu gordugum halde tekrar omuzlarima koymaya calisiyorum. Her koymaya calistigimda, o yukler, parcalara ayriliyor sanki... Koymaya calisirken, duzenli olmasi icin, o parcalari tekrar birlestirmeye calisiyorum ustelik, sanki yukleri tasimaktan zevk alirmiscasina...

Neredeyse dokuz ayi doldurdum oyle ya da boyle. Ben yirmi bir yasimdayim. Hayatimda unutmadigim, mantikli ya da mantiksiz bircok sey yasadim; ama bu dokuz ayda oldugu gibi, hic bir zaman diliminde surekli geriye donup bakmadim ya da geride biraktigim her bir dakika icin, cok onemli bir seyi kaybetme hissindeymiscesine, uzulmedim. Demek istedigim, dakikalar, saniyeler hatta, beni bunaltmaya basladi. Hayattan o alamadigim mutlulugu, alma umudumu yitirtiyor bana.

Hic bir caba gosteremiyorum, geriye donup baktiklarim icin. Sanki ellerim kollarim kelepcelenmis. Ya da bilmiyorum sebebini. Cekip gitmis ruhum bedenimi...

Birilerine anlatmaya gelmiyor bu durumu mesela. Dunya sanirim eskisinden daha yogun. Insanlar daha karmasik dusuncelere sahip artik. Iki dakika oturup dertlesebilen kimseler kalmamis dunyada. Ya da dinlemesini bilen. Vardir belki de bilemem. Benim yok, olmadi, olamazda sanirim...

Anlatmayin derdinizi kimseye. Ne gerek var? Kalmadi oyle derdini kendi derdi gibi alip saklayan, cozmeye calisan hic kimse. Insanlar sadece sizi tuketene kadar "dost", insanlar sadece siz onlari mutlu edene kadar "sevgili"... Ben ki yazabiliyorsam bu satirlari. Vardir elbet bir bildigim, bir "hissetmisligim"...

Cok kolay guven verebiliyorum karsimdakine. Seviyorsam o kisiyi, dost ya da arkadas olarak, anliyor karsimdaki direkt; cunku saklayamiyorum ben hissettiklerimi yuzumde ya da dilimde... Neden ben gibi biri de cikmaz ki karsima? Herkes guzel seyler diyor birbirlerine, ben de duyuyorum epeyce, sagolsunlar, mutlu ediyor insani bu tip seyler. Ne yazik ki soyleyenlerin cogu, soylemeyi becerebildikleri kadar, sahteliklerini gizleyemiyorlar olacaklar ki, bu genc beyni kandiramiyorlar uzun sure. Anliyorum ne kadar samimi olduklarini. Sonra uzuluyorum tabi... Arif iste. Ertesi gun unutur. Icine atar, sesini cikarmaz, unutur belki. Bir gun gelir kirilir. Kimse anlamaz. Oysaki birikmistir icinde. Nerden bilsin, dagin neden diger daga kustugunu?.. Haberi yok.

Icim sıkıldı yine. Yine actim bu sayfayi. Yine yazdim kendi kendime ne hissediyorsam. Rahatladim mi? Eh iste, en azindan gereksizce, bos bir insana anlatmaktan bin kat daha degerli su iki kelimem...

Kendime not: Ayin 17si, Pazartesi gunu, yola cikiyorum yine, insallah. Hayalimdeki sehre gidiyorum. Ne ara hayallerime girdi bilmiyorum; ama oyle bir hedef koydum sanki kendime. Hayalim iste. Paris...

Madrid ve Barselona sehirleri var onumuzdeki hafta gezecegim sehirler arasinda. Iki ulke, iki baskent, toplamda uc sehir... Bu sefer tum masrafi minumum sekle getirmeye calistim. Blogumu hep takip eden ve bana harclik veren o guzel insan sayesindedir bu gezmelerim. Allah sonsuz kez razi olsun senden. Sana ve ailene binbir mutluluk katsin. Benimle kal hep. Sen unutmayacaklarimin listesindesin.

<<-->> Bu haftayla birlikte bir sureligine gitmek istiyorum buralardan. Kendimden kacabildigim kadar uzaga kacmak istiyorum. Biliyorum imkansiz. Bilmiyorum kimse de anlamayacak bu halimi. Olsun. Olsun...

2 yorum: