3 Temmuz 2022 Pazar

Bir de Bu Var

O kadar yorgun ki gözlerim ağlamaktan, o kadar boğazıma düğümleniyor ki aklımdaki sözcükleri söylemek, o kadar yük gibiyim ki kendime, o kadar dualarım artık "al canımı Allah'ım" diye bitiyor ki... Hani gerçekten cesaretim olsa yapacağım ilk şey belli: Bütün bunları sona erdirmek. Belki yüzümde rahatlamanın vereceği hoş; ama biraz buruk bir gülüş olur. Ya da son nefesimi daha huzurlu veririm. Çünkü başkalarına da yük olmam kendime de... Üzüntü belki yıllara karışır gider; ama birinin yanındaykenki o yükmüşsün hissi çok ağırmış Blog. Şu anda yük olduğum bir annem bir babam kaldı. Onlar da evlatlarıyım diye böyle. Yoksa onlar da çoktan benden sıkılacaklardı... Hani hastalıklarım daha da ilerlerse ne yaparım bilmiyorum. Birikim dediğim param beni götürmez uzun süre. Yarın bir gün onlar bana ihtiyaç duyacaklar, o zaman ne yapacağım hiç bilmiyorum. 

"Mecburum biliyorsun dönüp gitmeye
İçimde sensizlik biriktirmeye
Saçlarını yüzüme ser son bir kez daha
Belki çare olur yaralarımı sarmaya

Yanıma kar kalacak mı bu gidiş bilemem
Ama içimde sen kaldıysan mutlu ölemem

Aklımı geri ver sende kalmasın
Başka vücutları sevip de sen sanmasın
Aklını geri al bende kalmasın
Başka vücutları sevip de ben sanmasın

Sözlerim artık yıllanmış bir şarap
Ne söylesem buruk ne söylesem kırmızı
Düşlerim virane, gülüşlerim harap
Ne yapsam gitmez, kalır tortusu

Yanıma kar kalacak mı bu gidiş bilemem
Ama içimde sen kaldıysan mutlu ölemem

Aklımı geri ver sende kalmasın
Başka vücutları sevip de sen sanmasın
Aklını geri al bende kalmasın
Başka vücutları sevip de ben sanmasın

Yanıma kar kalacak mı bu gidiş bilemem
Ama içimde sen kaldıysan mutlu ölemem

Aklımı geri ver sende kalmasın
Başka vücutları sevip de sen sanmasın
Aklını geri al bende kalmasın
Başka vücutları sevip de ben sanmasın

Aklımı geri ver sende kalmasın
Başka vücutları sevip de sen sanmasın
Aklını geri al bende kalmasın
Başka vücutları sevip de ben sanmasın
Başka vücutları sevip de ben sanmasın."

Bir Melodi, Bir Söz...

"Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Sesler değişti, renkler değişti

Yüzümdeki çizgiler başkalaştı

Geçmişim değişti, oyunlaştı


Yeşilin ortasında gelincik gibi

İnceleşti, yabancılaştı

Siste bağıran vapur düdükleri gibi

Geliyor muyuz, gidecek miyiz

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Hiçlik değişti, yokluk değişti

Karşılıksızlık dengeleşti

Günler değişti, sana dönüştü


Nasıl gördüğün düşü yeniden istersen

Nasıl bir yılgınlıktır sabah zilleri

Zamanı gelince nasıl terk eder kuşlar

Kaçıyor muyuz, kalacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Yüzler değişti, dostlar değişti

Yorgun sokaklar bile karşı çıktılar

Adresler değişti, evler değişti


Seni sevdiğimi anladığım günden beri

Gökyüzü değişti, geceler değişti

Çocuklar bile bana çiçek diye baktılar

Yaşıyor muyuz, unutacak mıyız

Yoksa...


Çığlık çığlığa

Çığlık çığlığa..."


16 Haziran 2022 Perşembe

Kafam Nerede?


        Ve yine buradayım. Açtım tipik blog yazmamın/depresif hallerimin müzik grubu olan London Grammar'ı ve seninleyim Blog. Nasılsın? Benim, tek ve en samimi, en doğal, en beni sessizce dinleyen varlığım; iyi misin? Ben hiç iyi değilim...

Yine baş başa kalmışız gibi hissediyorum. Yine yalnızmışım, yine bütün hastalıklar beni bulmuş, yine işsiz, yine hayallerin bile mutlu etmediği, yine her şeyi yeme isteğindeymişim gibi hissediyorum. Bunları tamamlayacak ya da yok edecek bir anne, baba, kardeş, sevgili, dost ya da arkadaş yokmuş gibi sanki. Çünkü bütün dertlerimi kendim biliyorum; insanlara anlatma hatasını hala daha yapabiliyorum; oysa ki "anlamayacaklar" biliyorum. İşte o "anlat rahatlarsın" durumu var ya, ondan hep...

Büyük bir depresyondayım. Bu sefer kendimi yemeğe bile vermedim. Bir önceki büyük depresyonumda 95 kg ağırlıklara çıkacak kadar yiyordum. Şimdilerde 85 kg. Ve bilmem kaç çeşit hastalık...

Neyin nazarını çektim Blog? Ya da ben gibi bir insan nasıl birilerinin ahını aldı? Ne yaptım mesela? Şu hayatta yaptığım her bir kötülüğü kendime yapmışken hele, nasıl başkalarına zararım dokunmuş olabilir de ben böylesine garip bir kader yaşıyorum.

Mutluluk ve huzur çok değişik kavramlar benim dünyamda. En kötüsünün olmayışına şükreden biriyim; ama daha iyisi için çabalayamıyorum galiba. Korkularım belki kapatıyor her şeyi. Adım bile atamıyorum çoğu zaman.

Herkese zarar veriyormuşum hissi var üzerimde Blog. O yüzden böyle uzaklaşmak istiyorum herkesten. Benden zarar görmesinler istiyorum. Ya da benden yana yakınmalarını, sıkılmalarını, "of yine mi Arif ya" demelerini... hiç istemiyorum. Bunları duymamak, hissetmemek, görmemek, yaşamamak adına bile kendimi senelerce uzak tuttum ben. En beslendiğim sevgi dediğim duygudan bile uzak tuttum. Şimdi peki? Ne yaptığım belli değil kendim için. Ve çevremdekiler benim ruh sağlığımdan ekstrem performans bekliyorlar. "İşe gir, iş ara" ya da "şu şekilde davran, ben olsaydım öyle davranırdım" ya da "bence sen böyle hissediyorsun, ben eminim".. 

Bazen kendime bile faydam yokken nasıl başkalarına eş, dost, yoldaş, kardeş, evlat olabilirim diye düşünüyorum. Bilmiyorum Blog.

En son diyabet yüzünden işten çıkarılışımdan sonra "acaba sırada ne var?" diye kendime sormaya başladım. Dizi takip etmeme bile gerek kalmıyor, baksana, hayatım ayrı bir dizi. Hem de her duyguyu sonuna kadar hissedebiliyorum birçok konuda.

Üstümde 4 parfüm sıkılı şu anda Blog. Onlardan gelen tatlı, mis gibi limon, lavanta, hafif gül ve diğer türdeki kokular... uniseks parfümler. Bu yaz mevsiminde gereksiz maskülen bir kokuyla ortalıkta duracak halim yok. Zira maskülen bir yapım yok. Sakalı bile rengarenk insanım.

Neyse gidip duş alayım. Üstümdeki parfüm çeşidini 1'e düşürsem iyi olacak. En azından kokum, kafam kadar karışık olmasın...

6 Mayıs 2022 Cuma

Evet, Seni Dinliyorum Evren?

        Akşam o kadar içim daraldı ki Blog, sana anlatamam. Yani sabaha karşı 03:00 şu anda saat ve ben "bari Bloguma yazayım, biraz rahatlayayım" düşüncesiyle sana yazıyorum. Uyuyamıyorum...

        Hoş geldin depresif günler!

        İşsizim artık Blog. Geçen günlerde tazminatımı ve kalan maaşımı da alıp köşeme çekildim. Yani patronumun benden helallik istediğinde yüzümde oluşan ekonomi bakanındaki gibi olan o tuhaf gülümseme, benim ağzımdan yığınla nefret sözcüğü çıkması gerekirken kibar şekilde "o konuya girmeyelim hiç X Bey. İnşallah işim olur bir gün, öyle geride bırakırım ben de" deyişim... Kötü bir durum. Hayatımda beddua ettiğim insan sayısı bir elin 5 parmağını geçmez Blog. Bu konuda çok ciddiyim. Ben insanlara sinir olup küs kalsam bile çok uzatamam, kin tutamıyorum kolay kolay. Ha yengeç burcundanım, geçmişimi unutamıyorum, o ayrı; ama kin tutmak yorar insanı. Yapmam o yüzden. Taksitli alış verişten bile uzak duran biriyim ben. Öyle aklımda alacaklı işleri hiç tutamam. Kalbimde... bilemiyorum, tutmamaya çalışırım genelde.

        Starbucks'da "çalışan yakını indirimim" vardı; bugün 60₺'lik gereksiz bir fatura ödeyince; indirimimin de sona erdiğini öğrenmiş oldum. Çünkü indirim sağlayan arkadaşım Starbucks'dan ayrıldı. Sırf indirim için gittiğimi söylememe gerek yok herhalde Blog? Zira her şeye gelen hayvan gibi zamlardan bahsediyoruz aylardır. Ha bugün, neredeyse yıl olmuştur gideli, McDonald's'a gittim arkadaşımla. Velhasıl, bir BigMac menünün fiyatının 60₺'ye dayandığını görünce içimden bir "öeh!" dedim. Dışıma da vurmuş olabilirim bilmiyorum. Yahu sen nesin? Mcdonald's'sın alt tarafı. Ben o fiyatı gurme yerlere veriyorum "hala"! Milleti nasıl bir sömürmedir bu ya? Ayıptır günahtır, sevgili Anadolu Grubu. Yapmayın gözünüzü seveyim. Bir daha gider miyim ben?

        Bugünkü harcamalarımdan bahsetmeyeyim Blog. Sinir oldum, o ayrı; ama tuhaf bir şeyler hissediyorum. O yüzden gelip buraya yazayım dedim. Rahatladım da biraz. Fotoğraflarımı telefondan yedeklerken kedilere ne kadar doyduğumu buraya da yazayım dedim. Bayramda tam 3 ev kedisi, en az 3 de sokak kedisi sevdim. Yani herhalde maksimum kedi sevgimi karşıladım Blog. Yalnız Instagram profilimde çok fotoğraf paylaşmıyorum; ama paylaştıklarım da kedi fotoğrafına dönüşmeye başladı. Hikayelerde paylaşmıyorum pek neyse ki.

        Toparlanıp yatayım ben. Yarın en kıymetlilerimden biri geliyor. Aklım onda da kalmış olabilir; çünkü durumuna çok üzüldüm istemsizce. Empati kurmaktan öte, yaşadığı problemi öyle derinden hissediyorum ki... ama kelin merhemi olsa kendi başına sürer misali. Bende durumlar 1-2 tık daha iyi. Ah şu anneler...

        Neyse, kaçtım!

28 Mart 2022 Pazartesi

Vazgeçiş

Tam sana yazmak için hazırlanmıştım ki bir mail geldi. Kısmen beklediğim; ama okuyunca üzüleceğimi bildiğim için gelmesini de istemediğim bir mail. 1 saatim, yaşadığım pişmanlıkları tekrar hatırlayarak, bunların bana nasıl sonuçlar doğurduğunu okuyarak ve kabullenişimin verdiği ağırlıkla o maile cevap vererek geçti...

Bugün değişik bir gündü Blog. Zorunlu olarak ayrıldığım yıllık izni iptal edip işe gittim. Ne yazık ki patronum yarın gelecekmiş. Ben de bir başka ofis arkadaşıma aktarmam gereken tüm bilgileri aktardım ve son görevimi de tamamlamış oldum. Yarın patronumla da vedalaşıp resmi olarak işsizliğime geçeceğim. Hiç öyle 2 hafta yalandan izin yapıp sonra dönüp başka bir kararın stresini yaşayacak halde değilim. Annemin bile "ne yaptınız barıştınız mı?" diye sorduğu bir gün oldu bugün. Demem o ki, iyi değilim. Tek sevindiğim ve gözlerimi dolduran şey, şirketin asıl patronunun herkese hurma dağıtışı, gidip elini öpüp ona sarılmam... Bana da nasipmiş hurmasından almak. Şu birkaç gündür her sarıldığımda ağlama ihtimalimin %80 olduğunu hesaba katarsak, asıl patrona sarılırken gözlerimin dolmasından dolayı bana işi kastederek "noldu yahu yapamadın mı?" deyişi, benimse "yapamadım galiba Bülent Bey" deyişim... Neyse ki tuttum kendimi, helallik aldım çekildim kenara. Yarın da kendi patronumla konuşup bitiriyorum.

Keşke sana detaylıca her şeyi yazabilsem işimle ilgili. Çünkü şu anda o kadar yalnızım ki. Bana evrenin hem duygusal hem maddi olarak gösterdiği, "Evet Arif. Hayatın bu artık. Ve bu senin ikinci bir "öküz gibisin" denmesi durumun. Şimdi artık bir dur deyip bu sefer aynı hataları yapmadan yürüme, hatta koşma zamanın" durumdan ibaret. Çünkü bu akşam anladığım kadarıyla, bundan sonra yalnızım Blog. Yine senle ben kaldık. Ağlayarak uyanmalarım ve gözümdeki seğirme de geçerse bizden iyisi yok. Kuzenim sağ elimle tutup 11 kere salavat getirmemi söyledi; ama henüz işe yaramadı ne yazık ki.

Bence ben de mutluluğu hak etmiyorum Blog. Ben de diğerleri gibiyim. Eğreti duruyor bende de düzgün ve mutlu giden bir ilişki. Olmuyormuş demek ki beceremiyormuşum. Sürekli "zarar" veriyormuşum karşımdakilere. Mutluyum diye kendimi kandırıyormuşum, karşımdaki mutsuzken aslında. Beceremiyormuşum, evet. Bu ve daha başkalarını da işittiğim için artık kabullenişim bu şekilde benim de. Ben iyisi mi bir daha gerçekten bulaşmayayım hiçbir şeye. Eskiden olduğu gibi, geceleri kurup da uykuya daldığım hayallerde kalsın mutlu ilişkilerim. Tek zararım kendime olur böylece. Ya da tek masum şey olarak onu yaşatmış olurum içimde.

Sanırım benden bekleneni yapacağım. İnsanları üzmemek, rahatsız etmemek, yormamak, sevmeleri için zorlamamak için vazgeçeceğim. Zaten bunları yapan biriysem vazgeçmiyor oluşumun da bir anlamı yok galiba Blog. Çünkü ben daha fazlası için güçlü değilim galiba. Benim kalbim ne kadar yorgunmuş meğer. Bunu öyle derinden hissettim ki bu akşam. 

Şu anda öyle çok yatağıma girip ağlamak istiyorum ki. Ağlarken uyuyakalırım belki.

25 Mart 2022 Cuma

Gözyaşı

Hiç böyle içten ağladığım dönem geçirmemişim meğerse Blog. Ya da acaba bana mı öyle geliyor, daha önce de çok yoğun şeyler yaşadım, ağladım; ama böylesi değildi. Bir önceki yazımdan sonra bir şeyler düzelmişti; ben öyle sanmıştım. Oysa ki aylar önce bitmiş her şey. Dün hayatımda hiç yaşamadığım bir terkediliş ya da yalnız bırakılma duygusu yaşadım. Onların etkisiyle olacak ki bugün işten eve gelip yatağıma girip birkaç saat uyudum galiba. Sonra öyle bir ağlayarak uyandım ki. Bu benim ömrümde ikinci kez geliyor başıma Blog. Sesimi duymasınlar diye yastığa öyle bir gömülmüşüm ki birine sarılırmış gibi sarılmışım.

Ben dün olanları hak etmedim Blog. Kimse, sevdiği kişi tarafından, işsiz kalacağının haberini aldığı gün terkedilmemeli. Hele ki işle ilgili nasıl etkilendiğimin bilinmesine rağmen. Bunu hak edecek ne yapmış olabilirim ben Blog? Sevdiği kişiye "senden başka tutunacak dalım kalmadı" diyen birine bunu nasıl yapabilir bir insan? Çok başka bir kötülük bu.

Bu satırları bile 2 saatte yazdım sana Blog. Ağlama nöbetlerinden fırsat olmadı bile. Peki ben koca dünü ne kadar sürede atlatacağım?

Tek bildiğim bir şey var, o da yaşadığım pişmanlık. Bir daha asla kimseye hiçbir şey için izin vermeyeceğim, kimseye güvenmeyeceğim. İçimdeki tüm inancımı, umudumu, sevgimi tükettim çünkü.

13 Mart 2022 Pazar

Af

Ah Blog.

Ah H.

Sen "o da kim?" diye sormadan ben senden af dileneyim. Bilmiyorum beni affedebilir misin Blog; ama inan her bir anımı, her bir duygumu... iyi ya da kötü senden başka bir tek Allah biliyor. Senelerce yazdım durdum sana. Yığınla şeyin üzerini çizdim yazarken, sildim, korktum bazı şeyleri paylaşmaya. Çocuk gibi yazdım, 33 yaşıma geldim; ama inatla sana yazmaya devam ettim. İçimde tuttuğum bütün duyguları buraya aktardım. Başta anonim olmaya çalıştım, sonra beceremedim "ben Arif'im" dedim, koydum fotoğrafımı. İçim, dışım... kelimelerle bir oldu. Ve döndüm dolaştım yine buraya geldim. Affet beni. Çünkü şu koca dünyada, onca insan tanıdım. Şimdi arasam derdimi, göz yaşlarımın bile sesini dinleyecek güzel arkadaşlarım da var; ama ben yine insanlardan yana yara aldım, kırıldım. Göz yaşlarımı tutamadan yine sana yazmak için girdim sayfalarına. Hiçbir varlık yok senden başka ki beni eleştirmeden, sıkılmadan, ötekileştirmeden dinlesin.

Ben yaşamayı beceremiyorum Blog. 33 değilmişim de 5 yaşında kalmışım gibi. İçim o kadar saf kalmış ki her şeye pespembe bakar haldeymişim hala. Öyle yalnızım ki. Yine kaldık baş başa. Biliyordun değil mi döneceğimi? Bir önceki yazımı yazarken de güldün belki bana. "Ne saçmalıyorsun Arif, burası senin ayrılabileceğin en son yer" demişsindir kesin. Ben olsaydım öyle derdim en azından. Çünkü öyle.

Azıcık umudum vardı sevmeye ve sevilmeye dair. Onu son kez biri için sakladım bugüne kadar. Canımı ne kadar yakacağını da bilsem, seneler de geçse yalnızlığımla, biri için açtım kalbimin kapısını. Öyle saftı, öyle güzeldi ki... 8 ay değil de 8 sene geçmiş gibiydi. Nasıl oldu da yıllar önce savaşını verdiğim şeyin sebebi ile sonuçlanıp bitti, anlayamıyorum. 

Ben seni çok mu yoruyorum Blog? Ya da çok mu geliyorum sana anlattıklarımla?

Sevgim yetmiyor Blog. Benim sevgim insanlara yetmiyor; olmuyor. Vazgeçmeler kolay geliyor; suçlamıyorum kimseyi. Herkesin kendince haklı sebepleri var. Tek bildiğim artık kimseyi sevemeyecek oluşum. Kimse için içim titremeyecek, gözlerinin içine bakınca kimse için ağlamaya başlamayacağım, kimse için her sabah kapıya adımımı attığımda dua etmeyeceğim.

Sana şu anda 2 saat ağlamış halimle yazıyorum Blog. Ve bir yandan ağlıyorum, durup sakinleşmeye çalışıyorum, sonra yine yazıyorum. Çünkü kimseye anlatamıyorum hissettiklerimi. İçimdeki nefreti, kaybettiklerime, umutlarımın yok olmasına olan öfkemi başka türlü anlatamıyorum yazmak dışında. N'olur beni affet. Seni burada bir yazıyla bırakıp gittiğim için beni affet. Ben bir yazıyla son verilerek yalnız bırakılmanın nasıl acı verdiğini şu anda sana anlatamam; o yüzden sana bunun bir benzerini yaşattığım için beni affet.

Ah dediğime bakma. Şu sıralar sana ve O'na olan ah'larım hep iyiliğimden. Kötü değil o ah'lar. Ben nasıl toparlayacağım Blog? Şu anda üzerimde kat kat kıyafetler var, odam hamam gibi; ama içim öyle buz kesmiş halde ki terlemiyorum bile. Kendimi boğazlamak istiyorum, pencereyi açıp aşağı atlamak istiyorum. Benim umudum vardı, azıcık sakladığım umudum vardı. Onu harcamış olmamın verdiği öyle bir ağırlık var ki üzerimde, kalbimi söküp üzerine çıkıp paramparça hale getirmek istiyorum. İçim buz gibi Blog.

Açıp açıp 2 tane mail yazışmasını okuyorum 2 saattir. Nefesim kesiliyor, ağlamam durmuyor. Ben yıllardır bu kadar ağlamadım. Ben kimsenin de ah'ını almadım. Kendim kırıldım başkası kırılmasın diye. Kendim üzüldüm, başkasını üzmeyeyim diye. Demek ki yapamamışım Blog. Becerememişim.

Sen beni affet o yüzden olur mu? Beni çünkü aşırı zorlu günler bekliyor. Ve tek sen kaldın.

1 Kasım 2021 Pazartesi

Bu Sefer Son

Sevgili Blog,

Sana yıllardır yazıyorum; ama hiçbir zaman bu kadar çok yazma isteği olmadı içimde. Oturup saatlerce durmadan yazmak istiyorum. Durmadan, arada ihtiyaç molası verip sonra tekrar dönüp yazmak istiyorum... İstiyorum; ama o kadar kendime karşı saygımı, sevgimi... kaybetmiş haldeyim ki elim gitmiyor. Bu satırları da zorla yazıyorum. Çünkü bu akşam o kadar çok şeye bir anda son noktayı koydum ki anlatamam. Artık sana da yazmayacağım. Çok gittim geldim bugüne kadar sana yazmama konusunda; ama bu sefer son. Bundan sonra sana da yazmayıp bütün her şeyi içime atacağım. Etrafımda benim gibi dertleşeceğim tek bir insan bırakmadım. Zaten bir anlamı olmadığını da biliyorduk. Sadece yalnızlıktan korkuyordum belki de. 

Kendine iyi bak Blog.

Yoldaşın,

Arif.

Şunu da bırakayım sana...

“Sabah gözlerimi sana açarım. Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. Böyleyken gene de şükretmem halime; hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık, sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yar, arkadaş... hepsi. En çok da, en ilk de Leylâ'sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni... Ben cehennem çarklarından kurtuldum, üşüyorum kapama gözlerini.”

3 Ekim 2021 Pazar

Başa Dönüş...

Evet Blog, yine depresyondayım. Yoksa başka nasıl çıkayım karşına aylar sonra?.. Bu hallerimi normal karşılayan tek şey sensin. Hani diyorum bazen, sen olmasan ne yapardım? Kime anlatabilirdim kendimi yargılanmadan, eleştirilmeden, sözüm kesilmeden, kırmadan, kırılmadan... Çünkü insanlar meyilli bu saydıklarıma. Birinin artısı, diğerinin eksisi... öyle dinliyorlar dertleşirken. Kendi süzgeçlerinden geçiriyorlar. Çünkü insanlar...

En son 33 yaşıma girmişim seninle. Ne de güzel umutlar beslemişim hayata karşı birlikte. Bak sana yazmışım ya "gidip alacağım o iPhone 13 Pro'yu. Sonra da yine almış olacağım Picopresso'mda latte yapacağım." diye... aldım ikisini de. Biri henüz ulaşmadı; ama buruk bir şekilde sevinmeye çalışıyorum 3 gündür telefonuma. Zorluyorum kendimi. Çünkü onun bile sevinci biraz kursağımda kaldı. Çünkü insanlar...

Çok eskiden ağlardım sana gelip "neden yalnızım" diye. Sanırım boşa ağlıyormuşum. Hayatta ağlamam gereken öyle şeyler varmış ki. Mesela "neden o şanslı(!) kişi ben olmuşum dünyaya gelerek." Seçim şansımın olmadığı şeylerle öyle yargılanıyorum ki anlatamam. İşim gücüm, hayatım, kalbim... Ne yaptığım konusunda artık hiçbir fikrim yok. Tam "her şey düzene girdi" diyorum, bir yerden başka bir şey patlak veriyor. Peki ne oluyor bunun sonucunda Blog? 2 gündür olan şeyler oluyor. Evde yalnızım, İyi ki yalnızım. Bütün sessizliğimi yaşıyorum kendimi dinleyebilmek için. İki gündür kaç saat uyudum hiçbir fikrim yok. Zaten uyuyorum, uyanıyorum, kalkıp dışarıdan belki modumu yükseltir umuduyla sanki yakın zamanda az yemişim gibi hamburger söyleyip yiyorum. Muhtemelen 2 gün daha böyle gidecek. Sonra neyse ki dönüyor bizimkiler. Daha önce bunun benzerini Amerika'dan döndüğümde yaşamıştım. Şimdi daha iyiyim. Mecburen iyiyim. Çünkü beni komaya sokabilecek bir hastalığım var...

Ben bu hayatı yaşamayı beceremiyorum Blog. İte kaka 33 yaşıma geldim. Yalnızlık ruhuma öyle bir yapışmış durumda ki kendim bile savaşamıyorum bununla. O yüzden bu sefer zorlamıyorum ne kendimi ne ruhumu ne karşımdaki insanı...

Makinede yıkanan çamaşırlar var. O arada sana yazayım dedim belki biraz rahat uyurum umuduyla. Yarın yine zoraki de olsa yeni bir gün olacak. Ne mutlu değil mi?..





24 Temmuz 2021 Cumartesi

Yeni Bir Yaş: 33

Ah be Blog... Hani bilmiyorum aylardır sana neden gelip yazmadım. Yazarken de ellerim titriyor, belki heyecandan, belki biraz serinledi hava, belki yine uzun bir aradan sonra depresife bağladım da sana sığınmaya çalışıyorum. Bilmiyorum...
Dün doğum günümdü. 33 yaşıma girdim. 30'lar galiba çabucak geçecek ve ben 40'lara gelirsem bir gün sağlam kafayla inşallah, o zaman anlayacağım "ya kaçırdım sanırım treni" diyerek. 2 pasta kestim.
Birini ailemle diğerini de teyzemle. Çünkü o teyzem başkaydı, gitmişken de aldım en çikolatalı fıstıklısından bir pasta... yedik afiyetle. Yedik falan diyorum da aslında yememeliydim. Çünkü'leri var sebep olarak, onları da anlatacağım.

Yeni yaşıma değineyim biraz. Asıl ana konumuz o çünkü. 33... bu yaşımı çok dolu geçirmeliyim Blog. İki tane güzel rakam bir araya gelmiş, hakkını vermem lazım. Bu arada 2021 güzel başladı. Seninle henüz paylaşıyorum; ama artık kendi mesleğimi yapıyorum şubat ayından beri. Sana makine mühendisi olarak yazıyorum. İşte bu yüzden biraz da yazamadım sana. Üst üste geldi birçok şey. Çoğunluğu da iş hayatımla ilgili. Güzel şeyler; Allah bozmasın. Bu yüzdendir ki 33 yaşım, yeni işim ve yeni bir ben olarak yazıyorum sana.

Yaklaşık 1 aydır diyetisyene gidiyorum Blog. 2-3 kilo verdim. Özellikle bel çevresindeki yağlardan gidiyor. Niye diyetisyen diyeceksin; çünkü kendi başıma diyet ya da spor yapamıyorum. Olmuyor. O dukan diyeti yaptığım zamanlardan eser yok. Tabi bana koca bir "öküz gibisin" diyen de olmadı ciddi ciddi. Hoş, dese de tınlamıyorum da neyse. 😅 O yüzden bu kurban bayramı döneminde yediklerim olsun, doğum günü pastalarım(!) olsun... şu 1 haftadır epey kaçırdım anlayacağın; ama olsun. Ne acelem var ne de başka bir kendimi zorlama durumum. Ne diyetisyen kaçıyor ne de ben...

Yalnızım Blog. Yal-nı-zım! 33'de değişir bu durum inşallah. Çok da ümitli değilim; ama Allah büyüktür, ne diyeyim. 😬 Böyle yalnız da iyiyiz; ama öyle anlar geliyor ki bir eksiklik, yarım hissetme durumu... olmuyor yani. Bakıyorum etrafımdakiler, en basitinden iş yerimdekilere. Bir yalnız/bekar/sevgilisiz ben varım. Yalnızlık da yoruyor.

En iyi arkadaşlarım uzaktalar. Sosyal hayatıma balyoz etkisi vuran Covid-19 pandemisi... Geriye kendimi vermem gereken iş hayatıma bırakıyor sonuç olarak. Mecburen öyle yapıyorum; ama değiştirmek istiyorum bu durumu. Zorla hayatıma birini de alamam ya da bütün dünyamı işime verip işkolik psikopat biri de olamam. Yapımda yok yani. Duygusal biriyim haddinden fazla. Haliyle her zaman yaptığım gibi akışına bırakıyorum durumu...

Paylaştığım görseldeki kedinin adı Miço. Teyzemlerin kedisi. Yani 1 senedir yanlarına nadir de olsa gider gelirim; ama bu sefercik az da olsa yakınlaşabildik. Kedi dediğin sırnaşık olur Blog. Yani hele ki benim gibi birini görünce kendini sevdirmeli o kedi; ama yok, bu kedi, kedi değil başka bir şey. Olsun, bir sabırla bekliyorum. Elbet o da bana ısınacaktır...

Bunların dışında diyetime uyduğum müddetçe şeker değerlerim normale dönüyor, daha az insülin tüketiyorum. İş arkadaşımla epey bir kahve olayına girmiş durumdayız. Kahve çekirdeklerimiz bittikçe yeni bir yerden kahve alıp birlikte deniyoruz. Ben bu dönemde Comandante C40 kahve değirmeni aldım mesela biraz paraya kıyıp. Onun da başka bir değirmeni ve bir de Wacaco'nın Nanopresso isminde manuel espresso yapan bir makinesi var. Ben de almayı planlıyorum; ama beni biliyorsun Blog, son sürüm delisiyim istemsizce ve firmanın yeni çıkardığı -henüz TR'de satışa çıkmayan- Picopresso versiyonunu almayı planlıyorum. Tabi gereksiz pahalı olmazsa. Pahalı demişken, iPhone 13 Pro almayı da düşündüğümü ekleyeyim ki ne kadar etrafa para saçacağımı/saçtığımı sen düşün. Yine de şükrediyorum; çünkü yıllar önce hayallerimde olan ve şu an sana bu satırları yazmamı sağlayan bir Macbook Pro'm ❤  var. Bir de şeytanın "Arif araba alsana bence" diye dürtmesi ve herkesin de şeytanı desteklemesi?.. Anlayacağın beklentilerim ve tatlı beklemelerim var.

Her şeye rağmen şükrediyorum iyi/kötü Allah'dan gelen, hayatın karşıma çıkardığı şeyler için. 33 oldum, epey olgun bir yaş. İçim hala 21. 😅

Şimdilik kaçıyorum sevgili Blog. 
Benimle kal.
👋

3 Ocak 2021 Pazar

Hoş Geldin 2021!

Nasıl geldiğin konusunda çok bir bilgim yok ya da umursamıyorum; ama geldiğin için teşekkürler sevgili 2021. Çünkü ben de dahil bütün insanların senden aşırı fazla umudu var. Malum, 2020 yılı ilginç(!) bir yıl idi.

20'lik dişimi aldırarak girdim yeni yıla. 1 hafta beni ağrısından öldüren bir diş düşün Blog. Hatta şöyle görselini de ekleyeyim de hatıra kalsın. Görselde yan yatmış şekilde duran dev bir diş var. Heh, o benim 20'lik dişim oluyor ve şu anda yok ağzımda. Sanırım yok, ne olduğunu bilmiyorum, ama cerrahi bir operasyonla adeta "yontularak" alındı o diş. Şu anda alınmayı bekleyen dikiş ipleri var ağzımın bir tarafında. Yeni yıla bir diş eksik girdim; ama çok şükür en değerli varlıklarım hayatımda. 🌿

2021 yılı için olan hedeflerimi geçen ay belirlemiştim. Buraya not almak yerine bu sefer direkt uygulamaya başladım. Geçen hafta bir önizleme şeklinde deneme yaptım. Pazartesiden itibaren de kesin şekilde başlıyoruz Blog.

Çok garip bir yıl oldu 2020. Yine de geçmişe dönük bir değerlendirme yapasım hiç yok Blog. Artık geçmişi sürekli irdelemekten yoruldum. Geleceğime dönük şeyler yapmaya başlama zamanım geldi; ama daha çok yaşadığım an'ın kıymetini bilmeliyim.

Bir tane Hitit duasına denk geldim geçen günlerde. Bunu uygulamalıyım dedim kendi kendime. O yüzden buraya da bırakarak senden sakince uzaklaşıyorum sevgili Blog.

"Tanrım,
beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin
sükunetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların
melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için
yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir
kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara
dalabilmeyi öğret…
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı
arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine
doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı
olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım,
bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,
değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver…"

Hoş geldin tekrar 2021 ve Blogumla birlikte olan 13. yılımız... 😇

24 Kasım 2020 Salı

2020 Senesi Bitecek Mi?

Çok garip bir şekilde sene sonuna yaklaştıkça felaketler çoğalıyormuş gibi geliyor. Herkes için bireysel bir kıyamet yaşatıyor kader adeta. Hani covid-19 ya da ülkemizin yaşadığı İzmir depremi ile ekonomik durumumuz bir yana, ablamın korona virüse yakalanması ve bir bağlantı sebebiyle benim de geçen haftadan beri izolasyonda olmam gibi...

Yeni yasaklar gündemde malum; ama genel olarak insanların umursadığını düşünmüyorum ben. Çeken bilir olayı her zaman bizim milletimizde geçerli bir durum ne yazık ki. O yüzden her aile bir tane covid-19 vakası yaşamadığı sürece işin ciddiyetini kimse anlayamayacak. 2021 yılına da nasıl gireriz bilmiyorum. Bir aşı umuduyla beklentide herkes. Bakalım.

Şu sıralar bense, farklı değişime giriyorum. Fazla detay vermeyeyim, malum erteleme huyum ağır basabiliyor; ama hazır ev hapsindeyken mevcut ilerlemelerim ya da mevcut planlarıma uyuyor oluşum doğru şekilde ilerlediğimi gösteriyor. Bu sefer değişik bir durum var yine de: Acele etmiyorum. Önüme uzun zaman dilimi bıraktım. Öncesinde her şeyi tamamlarsam ne mutlu; ama bu sefer epey uzun bir vadesi var planlarımın.

Buraya çok nadir geliyor oluşumun çok fazla sebebi yok. Çünkü sebebim yok. Yani hayatımda "heh bak şunu yaşadım ve muhakkak not düşmeliyim" dediğim bir durumum olmuyor. Ya da ağır bir depresif hal yaşamıyorum yazıp da rahatlamak için. Günlerim çok aynı geçiyor. Şükrediyorum elbette negatif şeylerle dolu olmamasına yine de. 😜

Her şeye rağmen sadece 2021 için değil, yarından itibaren her şey için daha güzel olacağından umutluyum ben. ⚡ 

Buyur buradan yak...

5 Eylül 2020 Cumartesi

Yeni Bir Sonbahar

Nelerden uzak kalmadım ki senden de uzak kalmayayım sevgili Blog. Bu sefer çok geri plana attım seni. Elimde değildi. Ya da elimdeydi... Yazmadım. Yazamadım. İçimden gelmedi daha çok; ama boş vermem, ötelemem, önemsememem... sanırım daha baskın sebepler oldu. Ve şimdi bir sonbahar başlangıcıyla buradayım. O yüzden merhaba. 😊

Bugün yaşadığım ufak bir şeyle başlayayım. İşten otobüsle gelirken yanıma bir çocuk oturdu. 7-8 yaşlarında erkek bir çocuk. Önümüzdeki koltuğa da dedesi. Bir ara çocuğun midesi bulanır gibi oldu, dedesinden poşet istedi. Ben direkt elimi çantama attım, tesadüftür kabımı koyduğum bir poşet vardı. Ben veriyim dedim, direkt verdim zaten dedesi açana kadar ortalık batardı. Sonra dedesi de verdi ondaki poşeti, bendeki pek yetmedi gibi. Çocuk biraz rahatlayınca, çantamdaki ıslak mendilleri de verdim. Çocuk, maşallah, gayet terbiyeli yetiştirilmiş ki "teşekkür ederim abi" dedi birkaç kere. Üstüne de dedesinin "Allah razı olsun" deyip gülümsemesi; sabahki vardiyadaki yaşadığım gereksiz durumları silip süpürdü. Tabi diğer yolcular böyle her şeye dikkat edermişler gibi "korona" havası yarattılar kısmen. Neyseki maskemi artık tamamen rahatça takabiliyorum havalar az serinledi diye. Yoksa biliyorsun, fazla terleme durumum yüzünden zor nefes alıyorum, daralıyorum direkt maskeyle. Bugünün en güzel yanı buydu. "Hak eden" ve "zor durumda kalmış" birinin yardımına yetişmiş ve bunun memnuniyetini görmüş olmaktı. Belki çoğu insana göre basit kalır; ama beni mutlu etti. Çünkü ben o çocuğun yerinde olsaydım yardım eden olmazdı muhtemelen...

Bazı şeyleri artık kabul etmiş durumdayım Blog. Mesela, vazgeçtiğim o kadar şey varmış ki sırf o yüzden salmış halde yaşadığımı fark ettim. Ne sağlığıma ne hayatıma önem vermediğimi, benim huzurumu azıcık bile bozan şeylere fazla tepki gösterdiğimi fark ettim. Kendi kendime gereksiz bir şekilde çok yüklendiğimi fark ettim. Sonuç olarak ruhsal anlamda daha çok yıpratır olmuşum kendimi.

İş çok yoruyor. Bazı yönetici arkadaşların haddinden fazla yükleniyor oluşunu artık sadece ben değil başkaları da fark eder oldu. Anlamadıkları nokta, 32 yaşında ve gayet ciddi şeker hastası olduğum. Yine de yoruldum onlardan da. İşin kötü yanı, bunların yaşanmasına en alttakinden en üsttekine kadar herkesin izin veriyor oluşu. O yüzden bırakıyorum savaş vermeyi. Kendimce tepkimi gösterip sessizce devam etmeyi yeğliyorum.

Sana yazarken demleyip içtiğim yaseminli çayımı çok özlemişim. Havalar sıcak diye uzak duruyordum; bugünkü serinliğe bir de özlediğim çayımı ekleyeyim dedim. Artık sonbahar havalarına girdiğimize göre, yeşil, beyaz ve oolong çaylarıma dönebilirim. Bazen düşünüyorum; seneler önce başka bir yoldan yürüseydim şimdi nerede olurdum diye. Belki hiçbir şeye vaktim kalmazdı, belki daha rahat ve özgür olurdum. En son Kadıköy'e ne zaman gittiğimi bile hatırlayamıyorum. 1 günlük izin günümde de gitmeye gücüm yetmiyor. Çünkü o gün sadece omuz ağrımın, ayaklarımdaki kas ağrılarımın geçmesini bekleyerek geçiriyorum. Her gün eve dönünce yaşadığım durum gibi...

Artık bazı kararları uygulamaya koymak zorundayım. Nasıl bir vazgeçiş yaşıyorsam; hiçbir şeye adım atamaz hale geldim. Yalnız kalmaya alıştıkça kendime bakmaktan vazgeçtim. İşe kapılıp gidince keyif aldığım başka şeyleri yapmaktan vazgeçtim. 2020 yılına Vazgeçiş Yılı desem benim için en güzel tanım olurdu sanırım.

Şimdilik bu kadar şeyle ayrılıyorum senden Blog. Geç olmadan saçımı keseyim ben. Uzamış biraz.

9 Temmuz 2020 Perşembe

Temmuz Yorgunluğu

1 Temmuz tarihinde işe döndüm sevgili Blog. Aylar sonra yaşadığım yalnızlıktan sonra bir anda insan içine çıkıyor olmak, bu korona döneminde epey garip geliyor. Zira kimsede bir "korona" havası yok...

Günler aşırı yorgun geçiyor. Hem fiziksel hem ruhsal... Yine de 1 Temmuz öncesi olsun, şimdi olsun, böyle arada ısrarla beni düşünüp nasıl olduğumu soran birkaç kişinin varlığı hayatıma az da olsa renk katıyor. Keşke uzağımda olmasalar. Görüşemeyeceğim kadar uzaktalar; ama olsun. Bir tanesi ısrarla saatlerce derdimi dinliyor. Ki ben de elimden geldiğince onun sorunlarına farklı bakış açılarıyla yaklaşmasına yardımcı oluyorum. Bazen hiçbir faydası olmasa bile konuşmak iyi geliyor. Belki de uzağımda oldukları için böyle uzun uzun dinliyorlar dertlerimi. Yakınlarımdakileri sanırım boğuyorum sorunlarımla konuşarak. Başka bir durum gelmiyor çünkü aklıma.

Ay sonuna doğru doğum günüm var. Biraz daha yaşlanıyorum. Çoğu zaman içim hala 20'lerimde olsa da, resmiyette 32'yi göreceğim. O kadar yorgunum ki buna ne sevinebiliyorum ne de üzülebiliyorum. Yeni ve son model bir iPhone ancak doğum günümü daha etkileyici kılardı galiba. 😅

Birkaç güne, bugün satın aldığım Türk kahvesi makinem gelecek. Artık annem, babam ve ben orta şekerli kahvelerimizi hızlı, pratik ve bol köpüklü şekilde içebileceğiz. Her ne kadar insanlar bu tip şeyleri çeyizlerine alsa da, ikimiz de öyle bir hayatımın olamayacağını biliyoruz Blog...

Yorgun olduğumdan bahsetmiştim değil mi? Yavaştan yatsam iyi olacak...

22 Haziran 2020 Pazartesi

Merhaba Yaz!

Merhaba!

Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat? Savaşmaya devam mı? Yoksa barışıp karşılıklı acıları bölüşüyor muyuz? Sen de bilmiyorsun değil mi? Farkındayım...

1 Temmuz'da işime dönüyorum. Serviste ve çalışma ortamımda klima çalıştırılması yasak olduğu için, normalden daha da yorucu geçecek benim için çalışmak ve yaşamak. Derin derin nefesler alıyorum Blog. İşe "yaramıyor".

Karanti boyunca ne yaptım? Hımm. İngilizce'deki eksikliklerimi tamamlamaya çalıştım, Friends dizisine başladım ve şu anda 9. Sezondayım. Şaka gibi; ama Friends dizisini bitirince epey büyük bir boşluk hissedeceğim. Başka neler yaptım? Birçok kez diyete başlamaya çalıştım; ama beceremedim. 1-2 kitabı bitirmeye çalıştım; ama olmadı. Başka istediğim şeyleri yapamadığımı hatırlıyorum şu anda sadece. Üzgün bir hikaye yani.

1 hafta ne yapabilirim peki? Hımm. Yarın, yani pazartesi, diyete başlayabilirim. Telefonumdaki 1 yıllık premium üyeliği alınmış Balance isimli nefesle ilgili uygulamayı kullanabilirim artık. Ve ertelediğim yığınla şeyi kafamda oturtup ertelemekten vazgeçip harekete geçebilirim. Ve lanet k*çımı hareket ettirebilirim belki adamım!

Duygusal anlamda çok boşum Blog. Boşum yani. Ne gelen var ne giden. Pek arkadaşım da olmadığı gibi kalbime dokunan da yok. Kendi kendime takılıyorum hayatta. Bu arada kesin olmamakla birlikte temmuz ayında bazı konularda büyük değişiklikler olabilir. Ve hayır, bu sadece 22 Temmuz'da 32 yaşıma girecek olmam değil. Sorry not sorry.